..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Deney, herkesin hatalarýna verdiði addýr. -Oscar Wilde
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Fantastik > Burak Mollamehmetoðlu




1 Eylül 2005
Nu'karh Anlatýlarý II  
Burak Mollamehmetoðlu
Avucuna döktüðü tozlara doðru fýsýldayarak konuþtu ve sarý bir ýþýk elini sardý. Iþýðýn içinden bir hava kabarcýðýna benzer, yuvarlak ama kývranýp duran sarý bir küre çýktý. Küre rüzgâra kapýlmadan, temkinle iki avucu arasýna aldý ve üzerine mesajý fýsýld


:BBJB:
Nu'karh'a Yolculuk


Ýþte orada duruyordu.
Zaferle, tozlanmýþ suratýný elinin tersiyle sildi ve kuvvetli bir nefes verdi. Çantasýný yere býraktý ve pelerinini omuzlarýndan sýyýrdý.
Mutluydu.
Altý... Hayýr, yedi aylýk yolculuðu sonunda, onu topraðýn üstünde bekler gibi duran harabeye ulaþmýþtý. Þimdi yapmasý gereken harabeyi didik didik etmek, o kadim defteri bulmaktý. Ve bunu baþaracaðýna emin olarak gözlüyordu harabeyi.
“Yüceler adýna! Ne kadar büyük!” diye mýrýldandý önünde uzanan yýkýntý halindeki þehre bakarken. Ama sesini rüzgârdan baþka iþiten yoktu.
Tamamen olasýlýklarla buraya kadar gelebildiðine inanamýyordu. Elindeki belirsiz yönlendirmeleri çözmesi aylarýný almýþtý; eski çaðlardan kalma ve þimdilerde deli olarak adlandýrýlan bir efsuncunun, çevirinin çevirisinin çevirisi bir kitabý ve ipe sapa gelmez sayýsýz söylenti, korku hikâyeleri ve türevleri... Haritalarý incelemiþ, farazi bir koordinat ortaya çýkarmýþtý. Faraziydi, çünkü kimse bundan emin olamýyordu. Emin olmak için kesin bilgiler gerekirdi ama Nu’karh bir söylencenin fazlasý gibi görünmüyordu. Gerçek olduðuna inanabilmek için ne yapmalarý gerektiðini ürpererek hatýrlýyordu; az kalsýn tam bir felaket meydana gelecekti.
Porald’ da kimse, yapabilecek baþka bir þey kalmayýncaya kadar onun söylediklerine yüz vermemiþ, dinleme gereði duymamýþtý…
Eline bir tutam sarý toz dökerken bunu hatýrladý...
“ Sen...” diyordu tehdit edercesine Eldali; Kral, “ sen umutlarýmýzýn korlarýný kurcalýyorsun. Eðer bizi boþ yere ümitlendirmiþ olduðunu düþünürsen buraya hiç dönme; o çorak topraklarda ölene kadar yaþa. Zira batýya ümitsiz bir haber yayarsan, üzerimize en acý felaket bile çökse... Seni bulurum.”...
O’delh ‘hýh’ dedi hor görerek, “ iþte þimdi ümidi gönderiyorum...”
Avucuna döktüðü tozlara doðru fýsýldayarak konuþtu ve sarý bir ýþýk elini sardý. Iþýðýn içinden bir hava kabarcýðýna benzer, yuvarlak ama kývranýp duran sarý bir küre çýktý. Küre rüzgâra kapýlmadan, temkinle iki avucu arasýna aldý ve üzerine mesajý fýsýldadý; Eldali’ ye ulaþacak güzel mesajý.
Bunu yolculuðu boyunca belirli aralýklarla yapmýþtý. Öncekileri Fenoli’ ye gönderiyordu; eþine. Ýyi olduðunu haber veriyordu. Kralda yolculuðun sürdüðünü biliyordu bu sayede. Fenoli, Kralýn kýzýydý.
Ve küreyi salýverdi. O yolunu bulacaktý. Terkedilmiþ topraklarýn üzerinden süzülerek, doðu ülkelerini ardýnda býrakacaktý. Uçsuz bucaksýz Çorak Topraklarý inat edip geçecek, Porald’a hayýrlý haberi bildirecekti: ‘ Nu’karh’ý buldum.’
Yükselen sarý nesnenin havada süzülüþünü seyredip, elleri belinde, yeniden muzaffer bir komutan edasýyla harabeye baktý.
Doðrusu deli efsuncunun defterini bulmak zor olacaktý. Lakin vazgeçmek için artýk hem çok geçti, hem de azminin ateþi buna izin vermezdi. Harabeye doðru ilk adýmýný attý.
Aþaðýya hafif bir eðimle alçalan tepenin üzerindeki yol, bir iki adým sonra aniden bitti. Hala etrafýna bakýnmakla meþgul O’delh boþ bulundu ve tökezledi. Bu verimsiz topraklarda, harabeye ulaþan bir yol yoktu ya da zamanla beraber derinlere gömülmüþtü. Binlerce yýl boyunca misafir aðýrlamaktan yoksun kalmýþ arazi, vurdumduymaz bir rüzgâra ev sahipliði yapýyordu sadece. Etrafta, sayýsýz fersah boyunca en ufak bir canlý belirtisi yoktu. Toprak toza dönüþmüþ savruluyordu. Kuru araziye yapýþýp kalmýþ kara gövdeli, içi boþalmýþ eðri büðrü aðaçlar ve onlarýn kömürleþmiþ ince dallarýna çarpan toz bulutlarý harabeyi sarmalamýþ bölgeye ölgün bir hava veriyordu. Konakladýðý yerlerde de öyle demiþlerdi: ‘orada bir aðaç bile yoktur.’
Ona söylenenleri hatýrlayýp baþýyla onayladý. Her þey büyük bir yýkýma uðramýþ izlenimi içindeydi. O’delh’ te buna güveniyordu; burada akýl almaz bir dehþet yaþanmýþ olmalýydý.
Buraya gelene deðin –Çorak Topraklar üzerindeki yolda yaþayan þüpheci ve az konuþan insanlarýn yerleþimlerini saymazsa- uðradýðý kýrka yakýn irili ufaklý þehir ya da köyde ona anlatýlanlar gerçek tarihten ziyade, kocakarý masallarýna benziyordu. Dinlediklerine bakýlýrsa, asýrlardýr kimseler buralara yaklaþmamýþtý bile. Doðu halký terkedilmiþ sekiz kentten bahsettiler sürekli. Zamandan Azade Kumandan’ýn barbarlardan geri aldýðý ve ölümsüz lanetini üzerlerine serptiði sekiz kent beyliði. Oraya kimseyi yaklaþtýrmadýðýný, yaklaþaný kendi ölü ordusuna kattýðýný anlattýlar O’delh’e. Bazen ordusuyla Nu’karh’tan çýktýðýný ve batý kýyýlarýndan uzak kýtalara, barbarlarýn eski ülkelerine saldýrdýðýný tembih edercesine söylediler. Lanetten korkuyorlardý. Uðursuzluðun topraðý sahiplendiðinden bahsetmiþlerdi.
Ýlerledikçe, solgun harabenin ne denli geniþ olduðunu daha iyi kavradý. O bir adým yaklaþýyorsa, yýkýntý büyük açýklýklarla saða sola yayýlýyor, mislice gökyüzüne uzanýyordu.
‘ Þehrin surlarý’ diye mýrýldandý uzun ve yüksek, ama çoðunlukla kýrýk ve yarýk olan sarý duvarlarýn önünde. Yoðun bir damar aðý gibi yayýlmýþ sayýsýz çatlak vardý taþýn yüzeyinde. Haþmetli zamanlarý olduðunu idrak ettirecek kadar çok moloz yýðýný peydahlamýþ sur duvarlarýndan geriye, en fazla dört adam boyu saðlam yükselti kalmýþtý; yarýsý yýkýlmýþ gözetleme boþluklarý, acayip bir eðimle öne yatmýþ ve üst kýsýmlarý kemirilmiþ gibi duran sur kuleleri, eksilmiþ mazgallar ve paslanmýþ, eskinin niþanlarýný taþýmýþ bayrak direkleri…
Surlar sivri ya da çürük diþleri andýrarak yükselip alçalýyordu. Moloz yýðýnlarý duvarlarýn dibinde toplanmýþtý. Surlarýn tepesinden O’delh’ in ayaklarýna doðru alçalarak, surlara dayanmýþ taþtan bir tepe gibi uzanýyordu. Koca koca taþlarda vardý aralarýnda, un ufak olduðu belli kayalarda. Asýrlar, yýkýmdan geriye kalanlarý kemiriyordu.
O’delh saðýna soluna baktý, sur duvarlarý üzerinde giriþ mahiyetinde bir yarýk yoktu. Yýkýntýnýn büyüklüðü aramamak istemesine neden oldu. Sabah güneþi yükselirken, moloz yýðýnlarýnýn üzerine týrmandý; surlarýn saðlam kýsmýna çýkýp içeriye baktý.
Nutku tutulmuþtu...
Her þey griydi... Her þey gri olabilir miydi? Yükselen güneþin oyunuydu belki. Elini gözlerine siper etti, ama hayýr. Gri, gri, gri...
Mahvolmuþ þehrin büyüklüðü hayret uyandýrýcýydý. Gözün görme sýnýrý boyunca –ki þehir hepsini kapsayacak denli büyüktü- dört yana uzanan metruk taþ yýðýnlarýný ürpermeden seyretmek olanaksýzdý. Hepsi, eskinin saygý ve korku veren bu yerleþiminde en gaddar katliamlarýný tamamlayýp, kurbanlarýndan geriye kalanlarýn üzerine tünemiþ çarpýk þekilli iblisleri andýrýyorlardý.
Ve irili ufaklý sayýsýz taþ birikintilerinin hepsi, puslu bir tarlanýn üzerinde yükseliyordu. Üzerini kaplamýþ sisten dolayý kendisi görünmeyen bir denizin, içinden fýrlamýþ taþtan gri adalara benziyorlardý. Sayýlarý kesinlikle bini aþýyordu ve form fakiriydiler. Yamru yumru, eðri büðrü, ince uzun ya da kýrýlýp bükülen kütlelerdi.
Aralarýnda fazla mesafe yoktu ve eðer saðlam kalmýþ yapýlarýn sisten baþýný uzatan kýsýmlarý vardýysa bile, O’delh’ in baktýðý yerden onlarý görmek veya seçebilmek imkânsýzdý. Zaten her þey birbirine benziyordu: Soðuk, ruhsuz ve gri...
O’delh içeriye doðru alçalan moloz yýðýnlarýndan seke zýplaya aþaðýya indi. Kaya kütleleri arasýnda alçaldýkça yeni doðan güneþin ýþýklarý silikleþti, toz zerreleri kadar inceldi ve aniden yerini soðuk ve mat bir ýþýðýn yayýlmýþlýðýna býraktý.
Þehre inince birden sisler arasýnda kaldý. Nefes alýrken zorlanmaya baþladýðýný hissetti. O anda tüm benliði bir boþluða düþtü. Sisler içinde kalmýþtý; soðuktu! Ýki adým ötesini bile zor görüyordu. Surlardan þehrin yýkýntýlarýný seyrederken içine üþüþen geniþlik hissiyatý artýk yerini sisten duvarlarý olan dar bir odada bulunma sýkýntýsýna býrakmýþtý.
Çevresine bakýndý. Daha iyi görmek için bir dizinin üzerine çöktü ve yeri inceledi. Anlayabildiði kadarýyla, sura paralel ilerleyen geniþçe bir yolun üstündeydi. Her yana saçýlmýþ kayalarýn arasýnda, hala bütünlüðünü koruyan yol döþemesini seçebiliyordu.
Birkaç adým yola dik bir güzergâh izledi. Yolun ilerisinde ve gerisinde, þehrin görünmeyen bölgelerine uzanan baþka yollar filizleniyordu. Saðýna dönüp bunlardan birine yaklaþtý; pusun arasýndan dahi þehrin mahvý ve sonrasýnda surlarýn içine nüfuz etmiþ sessiz cansýzlýk anlaþýlabiliyordu.
Ýnsanýn burada derin ve acý bir yalnýzlýk duygusuna kapýlmamasý olanaksýzdý. Çevresinde yoðunlaþan sis, kafasýný hafif çekingen ama çokça meraklý bir tutumla sýnamaya baþlamýþtý. O’delh þehre girdiði ilk andan itibaren, yapmasý gereken aramaya özen göstermekte zorlanýyordu.
Üstünde yürüdüðü caddeye baðlanan herhangi bir yola yöneldi. Bazen üst üste yýðýlmýþ molozlarýn üstünden geçmesi, bazen de zig zaglar çizmesi gerekti. Ara sýra saðýnda ve solunda, saðlam bir yapýya benzer, çoðunlukla daire formlu binalar yükseliyordu; ama sisler onlarý da yutunca, tamamýyla saðlam mý anlamak tahminlere kalýyordu.
Uzun saatler boyunca, sislerin sistematik bir artýþla musallat olduðu aklýnýn kasvete tutulmasýný umursamadan, fena bir mide kasýlmasýyla dolaþtý. Ýþi amaçsýz bir gezintiye dönüþüyordu. Bir labirentin içinde körebe oynuyor gibiydi. Ne herhangi bir yer tanýdýk geliyordu, ne de iþaret olabilecek bir þey bulabiliyordu. Sisler giderek yoðunlaþarak ve acayip bir kuþkuyu aklýna sokarak, ilk ciddi saldýrýlarýný gerçekleþtirdiler: acaba þehirden çýkabilecek miydi?
Telaþlanmaya baþlamýþtý. Soðuk terler dökerken, yeniden yere eðilip daha dikkatli bakmasýna sebep olan küçük kalýntýlar çýkýyordu önüne. Ýlk seferinde özenle iþlenmiþ mermer parçalarý olduðunu düþünmüþtü, ama eline alýp burnunun dibine kadar yaklaþtýrdýðýnda, inleyerek elindeki þeyi yere attý ve beklenmedik korkunun þaþkýnlýðýyla nefeslerini düzene sokmakta zorlandý. Daha önce bir insanýn kaval kemiðini tutmamýþtý.
Ne yapacaðýný bilemedi, etrafýna bakýndý. Daha fazla kemik yýðýnlarý ve sanki öldüðü gibi kalmýþ iskeletler gördü. Sisler aklýndaki kötü imgeleri körüklüyordu:…Sokaklarý öyle bir lanet vurmuþtu ki, herkesi umulmadýk anýnda yakalamýþ, saniyeler içinde yere sermiþ ve olduklarý gibi býrakmýþtý. Þimdi de üzerlerine çöreklenmiþ, belirsiz bir dehþeti bekliyorlardý… Sisler nihayet daha pervasýz davranmaya baþladýlar, ruhunu çökertmek için ardý ardýna hücumlar gerçekleþtiriyorlardý. Her yerdeydiler, her þeyin içindeydiler. O’delh’in damarlarýna sýzýp, kalbine akýyorlardý. Beynine perdeler indirip, dirayeti öldürüyorlardý.
Böylece O’delh sadece korkudan dolayý amansýzca ve amaçsýzca koþmaya baþladý. Nereye gittiðini görmeden, taþlara takýla takýla koþuyordu. Bir zamanlar sokak olduklarýný aðlarken anladýðý aralýklardan, yüksek ve alçak binalarýn kalýntýsý olduklarý belli kaya birikintilerinin arasýndan; yarýsý hala havada duran ya da þans eseri yýkýlmamýþ kemerlerin altýndan, eski pýrýltýlý ve su þakýmalarýyla dolu günlerini özlemle anan virane havuzlarýn içinden ve nereden düþtüklerini asla tahmin edemediði yekpare kubbelerin yanýndan geçti - belki de topraðýn yuttuðu azametli bir yapýnýn yüzeyde kalan tek kýsmýydý. Bir yerinden çökmüþ köprülerin üzerinden atladý, yokuþlar týrmandý, bayýrlar indi; ayakta kalmýþ serin gri duvarlara çarptý, burnu yola çarptýðýnda kanýný kaldýrým taþlarýnýn üzerine akýttý.
Çýlgýna dönmüþtü. Kafasýnda ölüler, lanet ve cinnetin resimleri canlanýyordu. Bu sis onu esir almýþtý, dahasý boðuluyordu.
En sonunda, þehrin neresinde olduðunu tahmin edemeden yere çöktü. Kesif sessizliðin içinde yalnýzca kendi þiddetli nefesini duyuyordu. Damaðý kurumuþtu, dili þiþip yutkunmasýný engelliyordu. Kafasýný kaldýrýp yukarýya baktý.
Mat ve müphem bir aydýnlýk pusun üstünde asýlý duruyordu; gün henüz bitmemiþti. Nefeslerini düzeltmeye baþladý...
O’delh, beklenmedik anda bir kývýlcým gibi kalbine düþen kýpýrtýyý sahiplendi. Benliðinde sakin kalabilmiþ dalgasýz bir yer, ona ismini hatýrlattý.
Genç ama kudrete yakýn bir büyü ustasýydý. Sýký bir þekilde kendini azarladý. Bunu nasýl görmezden gelmiþti? Aslýnda bu çileyi hiç çekmeyebilirdi. Ýþkence dolu vakitleri kabul edecek denli delice koþturmuþtu. Sakin olup kafasýný toplasa her þeyi yoluna sokabileceðini fark etti. Þimdi nefesleri durgundu ve ümitlenmiþti.
Ýlk olarak, her yeri kaplamýþ olan bu sisten kurtulmalýydý. Ama tüm þehrin görüntüsünü görünebilir kýlmak cesaret isterdi. Omzunu silkti ve sað koluyla bir daire çizip mýrýldandý...
Bu daha iyiydi.
Etrafýnda üç adýmlýk bir algýlanabilirlik yaratýnca, oturduðu yerden bir kapý gördü; sýrtýný verdiði duvarýn içine açýlmýþ, az ötesinde kara bir aðýz gibi bekleyen bir kapý. Üst kýsmý pusun içinde kaybolmuþtu ama bu haliyle dahi gerekli açýklýk ve yüksekliði saðlýyordu.
Kapýdan içeriye girdi. Karanlýktý ve çevresinde yarattýðý açýklýða vahþi sisler saldýrýyordu. Nemli nefesler çekmeye baþladý; hava damla damlaydý.
Kapýnýn yanýndan duvarlara yakýn yürümeye baþladý. Nedense geniþ bir mekânda olduðunu düþünüyordu. Yüksek bir tavaný ve birbirinden oldukça uzak duvarlarý olmalýydý. Ýnsana kendisini önemsiz ve basit hissettiren salonlar aklýna geldi. Pus sadece hayal etmesine ve dokunduðu kadarýný anlamasýna izin veriyordu. Ýçeriye sýzmayý baþaran donuk ýþýkta görebildiði kadarýyla somurtkan duvarlar, büyük köþeli taþlarla inþa edilmiþti. Üzerinde herhangi bir kabartma ya da duvar süsü yoktu. Eliyle duvarý izledikçe, duvarýn köþe yapmadýðýný fark etti; bu da daire formlu bir yapý olmalýydý. Parmaklarýnýn ucuyla dokundukça, ýslanan parmaklarýný yukarý aþaðý oynattý. Acaba ne kadar yüksek bir binaydý?
Kafasýný kaldýrýp puslarýn üstünde ne olabileceðini tahmin etmeye çalýþtý. Hayali ýþýklar görünüyordu ve süzülen puslar.
Ayaðý takýlýnca yere düþtü. Bir merdivenin ilk basamaðý ona çelme takmýþtý. Yanýnda yürüdüðü duvara bir kenarlarýný vermiþ pek çok basamak döne döne yukarýya çýktý.
Uzun bir süre temkinli adýmlarla, her basamaðý kontrol ede ede týrmandý. Tam yirmi iki kat saydý; merdiven her yeni kata ulaþtýðýnda, bir tarafý boþluk olan ve kemerler ve ince sütunlarca bölünerek giriþ salonuna bakan koridorlarý seyretti. Yalýn iþçilikleri olsa da, saðlamdýlar.
Her þey taþtan yapýlmýþtý, kapýlar bile. O’delh bu viranede taþ ocaklarý olup olmadýðýný merak ederek koridorlarý geçip, basamaklarý aþtý.
Dönerek yükselen merdivenin saðýnda, boþluða bakan tarafýnda korkuluk yoktu ve O’delh ara sýra aþaðýya baktýðýnda içi gýdýklanýyordu. Kötü bir duyguydu, yükseðin tek iyi yaný sisten kurtulmuþ olmaktý.
Merdiven, yüzeyi sýký sýkýya tutmuþ sislerin üzerine çýkýnca yukarýya baktý; açýk seçik görülene göre ve O’delh’ in tahmin ettiði gibi, daire formlu bir yapýydý. Her katýn galeriye bakan yaný kemerli sütunlar ve korkuluklarla kapatýlmýþtý. Kendi týrmandýðý merdivenin tam karþýsýnda, dairenin karþý ucunda baþka bir merdiven vardý. O’delh merdivenden çýkýyor, koridoru geçiyor, diðer merdivenden bir üst kata ulaþýyordu. Zahmetli ama etkileyici diye düþündü genç efsuncu: Diðer merdivene doðru yürürken kemerlerin arasýndan, karþý duvardaki uzun ince pencerelerden sýzan ýþýklarýn yere düþüþünü seyredebiliyordu; batý güneþi suratýna vurmuþtu bir an. Öbür merdivenden çýkýnca da, karþýdaki kata ulaþýyordu; katlar karþýlýklýydý.
Porald’da böyle bir binanýn nasýlda süslenebileceðini hayal etti. Altýn sarýsý þeritler, kemer ortalarýnda kartal kelleleri, kemerleri tutan sütun baþlarýnda asýk suratlý kahraman figürleri, þahane oymalar ve duvar boyunca ilerleyen kabartmalar.
Iþýðýn evine döndürülebilirdi. Boydan boya camlý pencereler; ýþýðý hem yansýtan hem de yüzeye durgun bir hava veren cilalý siyah mermer döþemeler. Uyumla boyanan duvarlar, enfes resimler ve belki de – þu anda sislerin içinde bekleyen- giriþ boþluðuna sade bir havuz ve melek heykelleri. Sisten kurtulmuþ olmak O’delh’e iyi gelmiþti. Özlemini duyduðu ve kurtarmak için buralara kadar geldiði Porald’ý düþler buldu kendini.
O bunlarý düþünerek hayaller arasýnda dikilen heybetli bir bina inþa ederken, aniden kuvvetli esintiler suratýna çarptý. Ve gökyüzünün maviliðini baþýnýn üstünde buldu. Çatýsý olmayan bir kata ulaþmýþtý; çok büyük, daire þekilli bir kat.
Rüzgâr sarsýcý bir kükremeyle dolanýyordu. En baþta, yeterince yüksek görünen bu katýn son kat olabileceðini kabul etti. Çevresine bakýnýnca, çýktýðý merdivenin karþý tarafýnda bir iki harabe basamak olduðunu gördü. Eskiden üstteki kata ulaþan bu merdiven, artýk iki basamaktan ibaret bir taþ yýðýnýna dönüþmüþtü; her þey paramparçaydý. Etrafý taþa dumana bulanmýþtý. Görmeye alýþtýðýný dehþete düþerek fark ettiði kemik yýðýnlarý ve iskelet kalýntýlarýný imledi. Duvarlar kýrýk kýrýk kalmýþtý. Bu biçare yýkýntýda içinin sýkýlmamasý mümkün deðildi. Yapmasý gerekene odaklandý ve yýkýntý halindeki duvarlara yöneldi.
“Yüceler adýna! Çok yüksek!” O’delh rüzgâra karþý inledi; tüm þehri görebiliyordu.
Üzerinde dikildiði binadan daha yüksek binalar olduðuna þahitlik etti. En az onlar kadar haþmetli moloz yýðýnlarý ve pusun tam üst sýnýrýndan görülen kubbeler gördü. Çevrelerinde sisler yüzüyordu.
Nerede olduðunu anlayabilmek için güneþe baktý. Þehrin ortalarýnda, biraz kuzeye yönelmiþti. Doðu göðü alaca bir rengin duvarý olmuþ, gök kubbeye doðru sürünüyordu. Batýda ise, ona karþýlýk veremeyecek kadar þeffaflaþmýþ kýzýl kýpýrtýlar asýlýydý; sonlarýný bile bile bekliyorlardý.
O’delh öyle bir yerden bakýyordu ve þehir o kadar geniþti ki, þehri çevreleyen kurak topraklarý göremiyordu. Her daim uðuldayan ve kuzguni uzun saçlarýný savuran esintilerin içinde aval aval bu manzarayý seyretti.
Aniden aklýnda aradýðý þeyin imgeleri çaktý. Ve mahvoluþun þehrinde bakýþlarýný gezdirdi, “sarayýn mahzenlerinde mahkûm etmiþ olmalýlar...” diyerek mantýk yürüttü, “ o zaman bir saray bulmalýyým. Sarayda, en görkemli yýkýntý olmalý.”
Þehri terk eden gün ýþýðýnýn son demlerini kullanarak harabeleri sýnýflandýrdý.
Sonunda, sisin üzerinde duran minik kubbe öbeklerinin aralarýndan yükselen dört yarým kubbenin üstünde, akþamüstü ýþýðýný yansýtan devasa gri bir kubbe gördü. Arka planýnda, küçüklü büyüklü kuleler, kuleler arasýndaysa kemerler silik bir iz gibi beliriveriyordu. Onlarýn ardýnda, uzayýp giden hayalvari taþ yýðýnlarý, yüksek binalarýn kalýntýlarý ve her þeyi yutan sis, bu kadim manzarayý dolduruyordu.
Harabeler þehri Nu’karh’taki tek kayda deðer ve en çok ayakta kalmýþa benzer yapý grubu karþýsýnda duruyordu.
“Saray...” dedi umutla. Geriye hýzla dönerek, akþamýn ilk karaltýlarý molozlarýn dokularýna sýzarken merdivenlere yöneldi.
Aklýna bir þey takýlýnca katlardan birinde dondu kaldý. Sislerin arasýna dalýnca orayý bulmasýna imkân yoktu. Güney doðuda olduðunu çözmüþ olsa da, sislerin uyuþturmakta usta olduklarý yön duygusunu kullanamayacaðýný biliyordu. Puslarýn arasýna yeniden dalmadan evvel, iyice hazýrlanmalý ve dahi üstünlüðü belki de eline almalýydý. Metruk dumanlarla bir düþmanmýþ gibi savaþmalýydý.
Bekledi.
Yetenekleri doðrultusunda hangi efsunu kullanabileceðini düþündü. Binanýn içi iyiden iyiye kararmýþtý; soðuk bir loþluk gölgeler eþliðinde vakarla yayýlýyordu. O sýrada, gölgesini yitirmekte olan uzun ince bir kemik parçasý gördü. Eðilip kemiði aldý ve yeniden göðe açýlan kata çýktý. Kemikleri amacýna ulaþmak için kullanmanýn sarsýntýsý gelip geçti içinden. Onlarý alelade bir taþ taþýrcasýna rahatlýkla tutuyordu. ‘eðer gerekirse insan, yýlanla ayný deliðe girer…’
Açýklýða çýktýðýnda sarayý gördüðü tarafa seðirtip, elinde tuttuðu kemik parçasýnýn sivri tarafýný saraya çevirdi.
“ Kal!” diye baðýrdý.
Ayný anda elini kemiðin altýndan çekti. Þimdi kemik, sivri tarafý sisler sarayýný iþaret ederken havada asýlý duruyordu. O’delh aceleyle bir þeyler mýrýldandý.
Zor bir dilin içinden çýkan sert sözcüklerdi bunlar. Ne Tanrýlarýn kutsal lisanýydý, ne de büyücülerin mistik güçlerini somut kýlan engin bir kelimeler bütünü. Bu O’delh’in lisanýydý.
Büyü yeteneðini kavrayan her kiþi, benliðindeki öz lisaný ortaya çýkarýrdý. Her efsuncunun lisaný farklýydý, bu yüzden uygulamalar hep farklý olurdu. Öz lisaný bulmak, doða güçlerini anlamak demekti; çünkü herkesin lisanýný doða yaratýrdý. Tanrýlar doðayý, insandan sorumlu kýlmýþtý.
Ardýndan O’delh, havada bekleyen kemiði aldý ve bir deneme yapmak için, molozlarla dolu boþlukta mutat bir yere gidip durdu ve ‘kal!’ diye baðýrdý yeniden kemiði havaya býrakýrken.
Evet, kemiðin sivri ucu aðýr aðýr saraya dönüyordu. Þehrin uðursuz havasýný solumaktan bezginliðe teslim olan ruhu böylece dirildi ve yeniden iþe koyulmanýn þevkini damarlarýna zerk etti. Adeta hoplaya zýplaya, elinde ince uzun kemik parçasýyla aþaðýya, sislerin arasýna doðru indi.
Yeniden etrafýný dumandan arýtan büyüyü yaptý. Ama sislerin topunu önemsiz kýlan yeni bir sorun vardý: karanlýk. Önünü kaplayan dumanlarý dahi göremiyordu. Heyecanla sýk ve rutubetli havayý çekti ciðerlerine.
Üç büyü uygulamasýný –üç önemsiz büyü uygulamasýný- idare etmek zor olacaktý; ama yürüdüðü yeri görmek zorundaydý.
Görmeyen gözlerle belindeki sicime asýlý keseden bir tutam toz aldý ve öz lisansýyla toza konuþup üfledi... Olmadý.
Bir kývýlcýmýn çakýp sönmesine benzer bir ýþýltý yayýlýp kayboldu. Kendinden utandýðý halde, tüm duygularýnýn yoðunlaþmasýna engel olamadýðýný bildiðinden, yeni bir büyüyü kaldýramayacaðýndan emindi. Duyularýna hâkim olamamasý da ayrý bir can sýkýcý durumdu. Yükselen morali inanýlmaz bir hýzla yerin dibine yaklaþmakta bir sorun görmüyordu. O’delh üstünlüðü sislere kaptýrmaktan çekinerek serinkanlý bir karar aldý:
Bekleyecekti.
Sabahýn kuþkulu aydýnlýðýnda devam edecekti. Giriþ salonundaki merdivenin kýyýsýna büzüþtü ve sýrtýný duvara verip oturdu. Ýlk baþta anlamsýz bulsa da, gözlerini kapadý. Zira göz kapaklarýnýn perdelediði karanlýktan çok daha aydýnlýk hayalleri vardý.
Her þeyin tepesinde ve düþüncesine dolan her þeyin içinde Fenoli vardý. Ona mutlu olmasý için ilham ve þevk veriyordu. Karanlýkla daðlanmýþ zihnini aydýnlatýyor, aylardýr körelen ruhunu tazeliyordu. Yedi aydýr her akþam yaptýðý gibi, Fenoli’nin yüzünü ve sesini düþleyerek, belirsiz bir eþiðe sahip rüyalar bahçesine girdiðini fark etmeden uyuyakaldý.


-----------------------------------------------------------------


Etrafýna meraklý canlýlar gibi toplanmýþ sisleri daðýtarak uzandýðý yerden fýrladý ve sisler hiç utanmadan, yeniden tüm aðýrlýklarýyla tenine dokunmak için bir araya geldi. Yüzündeki boncuk boncuk ýslaklýk, sisin nemimden deðildi; ter gibi sýcaktý ve tuzluydu. Tatlý rayihalý düþlerine bir karabasan dadanmýþtý.
En baþýnda, berrak düþ göðünün altýnda baþ baþa dolaþan O’delh ve Fenoli vardý. Sükûnet ve huzur esintileri baygýn mutluluk þarkýlarý söylüyorlardý. Bu lanetli harabeden çok uzaklarda, kutsanmýþ bahçeler içerisindeydiler.
Derken kara deliði gördüler, her þeyi içine çekip, boþluðu ve O’delh’i tek baþýna býraktý. Fenoli’ de gitmiþti. Korku düþen kalbi zayýfladý ve ürpererek aðlamaya baþladý. Ýþkence çekmeye benzer bir aðlama, haykýrýþ ve isyan; ruhu çürüyordu. Rüya olduðunu unutup yitmeyi kabullenirken nefes nefese uyandý.
Sakinleþince sisle karþýlaþtý, sabah olmuþtu demek. Kahrolasý mezbelelikten bir an önce ayrýlmak için can atmaya baþlamýþtý. Sýkýntý ve huzursuzluk benliðine egemen olmaya adaydý. Avucunda sýký sýkýya tuttuðu kemiði, ayný ritüelle havaya býrakýp, önünde ilerlemesi için uyardý.
Yalnýzca bir gündür lanetlenmiþ Nu’karh’ýn havasýný içine çekse de, eðer biri karþýsýna çýkýp, yýllardýr bu taþ labirentinde kýsýla kalmýþ olduðunu söyleseydi þaþýrmazdý. Gençlik enerjisine ve yirmili yaþlarýnýn tez canlýlýðýna kalýn karlar yaðmýþtý. Kral evliliklerine izin vermediðinde, Fenoli ile kuzeyin aman vermez ikliminde kralýn askerlerinden saklanýrken ve delirtici soðukla sinir bozucu açlýk ve çaresizlik karþýsýnda dikilirken bile bu denli yýpranmamýþ, koþullar onu bu derece sarsmamýþtý.
Adýmlarýný zorlukla atarken, önünde yaylanan taþýn sivri ucunu seyre dalmýþ gözlerinde anlamsýz bir yanma ve acý hissi vardý.
Nereye gittiði hakkýnda en ufak bir fikri dahi yoktu. Gözleri yalnýzca, ayaðýnýn altýndaki yolun muntazam izlerini ve hatasýz taþ döþemeyi seçebiliyordu. Puslar sinsice onu ele geçirmiþ, aklýný uyuþturmuþ, ona görünmeden ruhuna yapýþýyorlardý.
Yanýldýðýný sandýðý bazý zamanlarda, saðýnda ve solunda –yaklaþýk yirmi ayaklýk mesafeler olarak algýlýyordu- sislerin gerisinde, yýkýntýlar arasýnda bekleyen, ama yine de iri ve yüksek olan binalar görüyordu. Ara sýra, bulanýk görünen kemerler üzerinden akýyordu.
Bir ara, gri binalarýn arasýndan akan sis nehrinde akýntýya kapýlmýþ gibi hissetti. Dumanlarla bir olmuþ, incelikleri ve hafifliklerini benimsemiþ gidiyordu. Belki de onlar gibi sarmallar çizip, eðilip kýrýlarak ve incelip uzayarak aralarýnda dolaþtýðýný hayal ediyor, hayalden de beter gerçek gibi kanýksýyordu.
Bilmediði ve müphem olan yollarý takip ederek, taþýn gösterdiði yeri bulmak ne de usandýrýcýydý!
Taþýn ucu bazen tamamýyla O’delh’in karnýný iþaret edince geriye dönüyor, taþýn yöneldiði tarafa en olasý yaklaþan sokaklardan birine saparak, sabrýna dört elle sarýlýyordu. Devasa þehrin tüm kayalarýný eliyle un ufak edecek denli öfkelenmeye baþlamýþtý. Panikle beraber bu öfke daha da fena harlanýyordu: ya yanlýþ iz üzerindeyse?
Bildiði ve inandýðý her þey yalan olmaya yüz tutuyordu.
Ýçinde büyük bir savaþ baþladý; kendi iblisine karþý mücadele veriyordu. Fakat hangi taraf iblisti, bu kesinlikle muðlâktý: burasý Nu’karh’mý deðil mi?
Benliðinde ateþlenen kýzýl cepheler içinde umarsýz saldýrýlar devam ederken, O’delh þuursuzca taþýn arkasýndan bir yokuþu týrmandý. Taþýn nereyi gösterdiðine bakmýyordu bile. O ilerledikçe taþta ilerliyordu ve çoktan O’delh’in yanlýþ yol üzerinde olduðunu belirtiyordu.
Efsuncu sadece yürümek için adýmlýyordu yokuþu; nereye gittiðini unutmuþ gibiydi. Geçmiþe dönüyor, buraya neden geldiðine dair hatýrladýðý anýlarý bir araya topluyordu...
…Kaholi Ordularý boþlukta süzülüyor; akýn akýn Messa Masana göðüne yaklaþýyordu. Batýnýn tek gücü asýrlardýr Messa Masana’ydý; buradaki –doðudaki- parça parça ülkeler gibi ayrýk yaþamýyorlardý. Ama Kaholi Ordularý batýya iniyordu. Çünkü… çünküsü yoktu. Yabancý bir kadýn, kralýn huzurunda konuþmuþ, peþinden gökyüzü mora boyanmýþ, ardýndan kadýn sonlarýnýn geldiðinin söyleyip bayýlmýþtý. Mor aylarýn kudretli ordularý, telkinlerden kurtulmuþ, semada inleyen rüzgârlarýyla geliyordu.
Çok büyük bir ordu lazýmdý; çok kudretli bir ordu. Kral derhal hâkimiyetleri altýndaki on altý ülkenin ordularýný Porald’a çaðýrmýþtý. Gelmekten baþka çareleri de yoktu üstelik. Zira tanrýlar tüm batýyý yutmaya hazýrlanýyorlardý.
Peki, bu yeterli olacak mýydý? Tanrýlarýn ordularýndan bahsedilirken, dünyanýn bütün kýlýçlarý bir araya toplansa kar eder miydi? Bu noktada O’delh, ayný ismini hatýrladýðýnda duyduðu kudret misali baþka birini anýmsadý.
Deli efsuncu –batýdan doðuya gidip, doðudan batýya büyü yoluyla dönmeyi baþarmýþ ikinci efsuncu, binlerce yýl evvel elinde bir gizemle Porald’a dönmüþtü. Ölü bir kumandandan, onun ölülerden kurulu ordusundan ve görkemli bir kuvveti olan bir týlsýmdan bahsetmiþti. Ama kimse onu dinlemeyip diri diri yakýldýðýnda, sýrrý da yaþamýyla beraber kaybolmuþtu.
Yine de azimle aklýna koyduðunu uygulamaya geçiren O’delh, loncasýnýn da desteðiyle kurtuluþa ulaþýlacak yolda ilerlemiþ, deliliðe çok yaklaþtýðý zamanlarýn dýþýnda ümidini asla yitirmeden buraya kadar gelmiþti. O defteri bulacaðýna olan inancýný asla yitirmeyecek oranda gözü pek ve azimliydi…
…Genç efsuncu yeniden deliliðe yaklaþtýðýný görüyordu.
Kafasýný aðrýtan ve midesini kasýp duran içsel kavgasý onu ter içerisinde býrakmýþtý. Kafasýný sinirle sallamaya baþladý.
Ve aniden, dik ve geniþ merdivenlere doðru boþ bir adým attýðýnda, kesinlikle baþaracaðýný haykýrýyordu içinden. Öyle bir dengesi bozuldu ki, kendini yeniden toparlayamadan yuvarlanmaya baþladý. Çýðlýklarý sayýsýz kez, uðursuz þehir tarafýndan yutuldu ve sayýsýz basamaktan yuvarlandý.
Kendini durdurmayý baþardýðýnda, tüm uzuvlarýnda engellenemez bir zonklama baþladý. Her yeri sýzlýyordu.
Durduðu uzun basamaðýn üzerinde bir süre yattý kaldý.
Aðlýyordu.
Gözyaþlarý caný yandýðý için deðildi. Bu muhteþem düþüþ, sanki yenilgisinin niþaný olmuþtu.
Büyüsü hala aktifti, takipçisi olduðu kemik tepesinde asýlý duruyordu. Barbar sislerin anlayýþsýz ve eklemsiz kollarý, efsuncunun görünürlük küresinin etrafýnda süzülüyorlardý. Basamaða oturdu ve ilk önce sislerin perde çektiði göðe baktý; güneþin ancak bir nebze görünen aydýnlýðý silikleþmeye baþlamýþtý bile. Iþýk, onu terk eden umudu misali kayboluyordu.
Yeni gözyaþlarýna yol açmak için, koluyla gözlerini sildi.
Sakinleþmek ile kendini býrakmak arasýnda bir karar vermesi gerekiyordu. Zor bir seçimdi. Ýki durumda da hiç karý olmadýðýný biliyordu; ya da O’delh öyle sanýyordu.
Eðer, kaçýp gitmek için yalvaran aklýný serbest býrakýrsa, son nefesin yakýcýlýðýný hissedene dek, deliler misali baðýra çaðýra sislerle dans edecek, sokaklarý amaçsýzca arþýnlayacaktý. Bunun sonunda ise, puslar arasýnda sararacak kemiklerini hayal etti; tek iyi yaný bilinçsiz olmak olacaktý. Artýk yabancýlýk çekmediði kemikten yýðýnlara katýlmak aklýndaki kadar fýrtýnalý olamazdý. O’delh, yargý yürütemeyen benliðiyle, ölüme bile eðlenceli bir þaþkýnlýkla yaklaþacaktý.
Aklý solmaya baþlýyordu...
Ya sakinleþirse?
Aklý ileride bir yerde beklemeye koyuldu. Bu vicdan muhasebesi ardýndan kaçmayý umuyordu.
Sakinleþirse, böylesi daha çok ýstýrap ve sebat demekti. Çünkü yýprandýðýný fýsýldayan ruhu ve yorulduðunu söyleyen aklýna sürekli hâkim olmasý gerekecekti. Ve bunu, o lanet olasýca defteri bulmak adýna sürdürmesinin lazým geldiðini kendine hatýrlattýkça, muhtemelen dermansýz ayaklarý bir kat daha aðrýyacaktý.
Fakat yaptýðý fikir muhasebesinde çok çabuk sonuca ulaþtýðýný düþündü, yine ayný soru kafasýnda karýncalanma yarattý: ya burasý Nu’karh deðilse?
Sürekli ayný yere döndüðünü gördü. Halsiz beyni ona, aklýnýn uzaklaþmaya devam ettiðini haykýrdý. Her nedense, buna izin veremiyordu.
Aklýna sahip çýkmakla yolunu da seçmiþ oldu.
Sakince nefesler alacak, kararlý ve tehditkâr bakýþlarla çevresini dolduran sislere korkmadýðýný gösterecekti; kemik parçasýný yeniden önüne katacak, hem sarayý, hem de mahzenleri bulacaktý. Lanetli defter onun ellerine geçecek ve yeniden Porald’a dönecekti.
Ýþte buydu ayaklarýný saðlamca yere basmasýný saðlayan; mezbelelik arasýnda dirilmesini, özsüzlük diyarýnda yaþamýn sýcaklýðýný hatýrlamasýný haykýran... Fenoli...
“Fenoli” diye mýrýldandý sessizce, þehirden utanýr gibi...
Kadýnda gelmek için ýsrar etmiþti. Yalvarmýþ, eline ayaðýna kapanmýþtý; ‘her nereye gidiyorsan beraber gidelim. Bilinmezi de, ölümü de birlikte arayalým’ demiþti.
Farklý düþünmek konusunda eþsiz yaratýklar olan erkek ve kadýn, ayrý fedakârlýklar peþindeydiler. O’delh, Fenoli’ nin baþýna bir kötülük gelmesini istemediðini söylüyordu. Fenoli bunu anlamýyordu ve haklýydý. Anlaþýlmaz olan, her þey paylaþýlmadýktan sonra, duygularýn ne önemi olduðu idi. Hayat gerçekten, bulunmuþ ama sonrasýnda acýmadan kaybedilmiþ mutluluktan sonra ne kadar içten olurdu.
Fenoli O’delh’e ‘Hiç’ demiþti. Efsuncu bunu þimdi anlýyor ve ahmaklýðýna lanet okuyordu. Beraber atlattýklarý onca güçlükten sonra, O’delh bencilliðin dik alasýný yaptýðýný þimdi kabul ediyordu; çok geç olsa da...
... Eþine yeniden dönmek için, ruhunda aniden bir yangýn büyüdü. Telaþla, zamanýn her anýný karnýna saplanan aðrýlarla karþýlýyor ve aciliyetin zaruret kabul ettiði heyecanla, aradýðý umudun yeniden uyandýðýný anlýyordu.
Dalgasýz bir denize dönen aklýnda, þimdi o kadar çok olasýlýk ve kurtulma ihtimali akýntýlar oluþturuyordu ki, beklenmedik coþkusuyla ayaklandý, yeniden kemik parçasýna baktý: sivri uç sað çaprazýný iþaret ediyordu. O’delh yeniden yanlýþ istikametteydi, ama o bunu umursamýyordu þimdi.
Umulmadýk çocuksu sevinciyle kemiðe doðru ‘hadi!’ dedi.
Az önce daralma krizleriyle çürüyen ruhu, artýk rakibi olan sisleri daha uzakta ve daha seyrelmiþ algýlýyordu. Derinlerde bulup çýkardýðý umudu hayretle seyretti; kemiðin sivri ucundan uzayýp gidiyordu adeta... O bir devdi ve bu mekruh kent, ayaklarý altýnda ezilmeye mahkûmdu. Kendini ne kadar büyük ve kararlý hissettiðine efsuncu bile þaþýrmadan edemedi.
Ümit etmek böyle bir þey, diye düþündü; bir rüzgâra tutunup fýrtýnadan kurtulmak...
Sisler kentinin asla bilemeyeceði bir köþesinde, uzun basamaklardan birinde ayakta dikilmiþ O’delh, artýk duygularýna baðýmlý bir konumdaydý. Mantýðýna – o disiplin timsali tapýnaðýna- baþvurduðunu sandýkça, küflenen umuduna sarýldýðýný bilemezdi. Saf nefeslerini ardý ardýna tüketirken, aslýnda sislerin dikenli dumanlarýnýn vücuduna yayýldýðýný ve sersemlerken, kentin yalancýktan önünde eðildiðinin ayýrtýna varamazdý.
Artýk genç ve zavallý efsuncu için çok geçti. Kadim zamanlarda Nu’karh’ýn felaketini önceden gören ve halkýný uyaran büyücü kadar görkemli bir kabiliyeti yoktu; ya da henüz oluþmamýþtý. Ve Nu’karh’a girmek beklediði oranda kolay deðildi. Zamandan azade kumandaný bulabileceðini sanarak ne denli aptalca davranmýþ olduðunu hissetmiyordu, çünkü o, istenildiði zaman bulunmazdý. Ancak Zamandan azade Kumandan, kendi dilerse ortaya çýkardý; ayný O’delh’in karþýsýna aniden çýktýðý gibi...
Genç efsuncu, geniþ bir gülümsemeyle boþ boþ kemiðe bakýyordu. Sarhoþ gibi anlamsýz þeyler mýrýldanýyor, istemsizce salýnýyordu.
Zamandan Azade Kumandan belinden kesesini aldýðýnda aklý çoktan erimiþti.
Þehrin kadim sahibi silik avucuna bir tutam toz serpti ve O’delh’in lisanýyla konuþtu. Eðer genç efsuncu, karþýsýndakinin kendi öz lisanýyla konuþtuðunu duysaydý, hayretten donakalýrdý; lakin O’delh çoktan ölmüþtü. Suratýnda ebleh bir sýrýtýþla, bilinmeyen sýrlarýn salonlarýna gidiyordu.
... Ve sarý bir küre sislerin arasýndan geçerek, masmavi gökyüzüne yükseldi; gitmesi gereken yere doðru uçmaya baþladý.
Ýki hafta sonra, Batýnýn görkemli hükümdarý Eldali’ye gönderilmiþ sarý mesaj küresini, sarayýn efsuncular loncasýnýn baþý itinayla taþýyarak, pýrýldayan hanedan salonuna getirdi. Porald sessizce sonunu bekliyordu, ama sarý kürenin varýþ haberi, yeniden tüm þehri saran bir uðultu silsilesine yol açtý.
Eldali’nin yanýnda Fenoli’de bekliyordu. Bir gün arayla iki mesaj gönderilmiþti; umut yeniden icat edildikten bir gün sonra teklemiþ miydi? O’delh’ in iyi haberleri bu kadar kýsa ömürlü mü olacaktý? Dün baþlayan plansýz kutlamalar birden bire bitiverdi. Tüm halk ve sarayýn içine engellenemez bir çöküntünün aðýrlýðý tünemiþti.
Eldali heyecanla küreyi avuçlarý arasýna aldý, mesajýn ikinci kez kýzýna deðil de kendisine gönderilmesi ne menem bir geliþmeydi; neredeyse krallýk bunca seneden sonra ona fazla gelecekti. Yüzünde bastýramadýðý bir endiþenin kývrýmlarý oluþtu. Küreye ‘çözül!’ dedi ve suratý endiþeden cinnete doðru koyulaþtý, gözleri aniden soldu...
Kýzý dehþet dolu bir çýðlýk atmýþ, yankýsý tüm salonda cehennemi bir soðukluk oluþturmuþtu. Sonra gürültüyle, yanýnda oturduðu koltuðundan yere düþüp bayýlmýþtý.
Kralýnda eli seðiriyordu ve küreden týslayan ses, hala beyninin içinde gidip geliyordu:
“ Genç efsuncunuz öldü!”



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn fantastik kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Nu'karh Anlatýlarý
Nu'karh Anlatýlarý III

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ýnsan Çiftliði
Garip Bir Buluþma
Mezarýmý Derin Kaz
Oda - - - 1 -
Nokta
Yol Bitti
400 Küp
Cennet
Dikkat Et! Tavandan Kan Damlýyor.
Ecele Giden Yol

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Sanki... [Þiir]
Gidiþim [Þiir]
Ufuktaki Þehir III. Bölüm [Roman]
Ufuktaki Þehir II. Bölüm [Roman]
Ufuktaki Þehir [Roman]


Burak Mollamehmetoðlu kimdir?

KiMDir??. . GerÇEkTeN. . KiMDir??

Etkilendiði Yazarlar:
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Burak Mollamehmetoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.