..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýnsanlýðýn hangi filizi köreltilmek istenmiþse, tersine o filiz daha gür büyümüþtür. -Freud
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Yeraltý > Burak Mollamehmetoðlu




21 Kasým 2005
Dikkat Et! Tavandan Kan Damlýyor.  
Burak Mollamehmetoðlu
..Ýþte bir el uzanýyor duvarýn köþesinden! Yeþil ve yedi parmaklý. Bileksiz çocuk eline, elin tuttuðu resme uzanýyor þimdi..


:BDJA:
-Ýsmail Dünkara!

Ses, sýnýfta kaynayan meraklý ve heyecanlý uðultunun bir perde üzerine ve bir kalem daha kalýnýna karþýlýk geldiði için rahatlýkla duyuluyordu. Sesi sadece karnesini hala almamýþ ve kývrandýran bir kýskançlýkla, yanlarýndaki arkadaþlarýnýn ‘pekiyi’ dolu karnesine kýsýk bakýþlar atan kalbi aðzýnda çocuklar dinliyordu. Aslýnda yoklama sýrasýný bildiklerinden dolayý da kimden sonra kendilerine kaç kiþi kaldýðýný hemencecik hesaplayýveriyorlardý.

Mesela Ýsmail’den sonra gelen çocuðu önlenemez bir coþkunluk sarmalamýþtý. Gözler Ýsmail’i aradý, baþlar Ýsmail’in oturduðu sýraya yöneldi, karneleri ellerinde olanlar Ýsmail’in notlarýný merak etti, mat ve soðuk renklerle sonbahar’ýn suretine bürünmüþ öðretmen Ýsmail’in yanýna doðru gelmesini bekledi.

Ýsmail en arkanýn bir önündeki sýrasýndan kalktý. Sýralarýn arasýndaki boþluktan geçerken sýnýftaki uðultu halen výnlayýp duruyordu. Ýsmail’in siyah önlüðünün etekleri, o koþarak kürsüye yaklaþýrken dalgalandý. Ýsmail öðretmeninin tam önünde durup aceleyle elini öptü. Öðretmeninin elini saçlarýnda gezdirmesi için bir iki saniye bekledi, gözleri karnesindeki notlardaydý; eve sevinçten uçarak mý gidecekti?.. ilk iki not ‘galiba diyerek göz kýrptý ona : ‘Türkçe: Pekiyi – Matematik: Pekiyi…’

-Demir Nehirköylü!

Ýsmail, mutlu gözleri kör edici aydýnlýklar saçarak sýrasýna doðru geri dönüyorken pek çok arkadaþý tarafýndan durduruldu ve karnesine göz atýldý.

“ Matematik pekiyi oðlum!”

“Benim de pekiyi. Peki senin Fen bilgisi ne?”

“Oda pekiyi. Senin ki..?”

“ … Orta…”

Ýsmail sýrasýna nihayet döndüðünde karnesini özenle üzerine koydu ve üç senedir yan yana oturduðu arkadaþýnýn karþýsýnda gururla dikildi. Arkadaþý ellerini sýranýn üzerinde birleþtirmiþ, sýkýca kenetlediði parmaklarýný anlaþýlmaz bir inatla seyrediyordu. Ýsmail gururunu kaybetmeden yanýna oturdu ve karnesine bir daha baktý.

Gözlerini arkadaþýnýn suratýna bir kere daha çevirmek konusunda tereddüt etmiþti az önce; ne Ýsmail arkadaþýnýn suratýndaki ifadenin adýný ýstýrap olarak koyabilecek denli edebi ve duygusal derinliðe sahipti, ne de arkadaþý ona derdini anlatabilecek kadar yaþlýcaydý.

-Nebahat Yeþil!

Ýsmail arkadaþýnýn karnesine bir göz atmak isteme isteðini, sabýrsýz bir çocuk için oldukça uzun sayýlabilecek kýsa bir zaman bekledi ve hala kenetli parmaklarýný süzmekten vazgeçmeyen arkadaþýna doðru karneyi kaydýrdý:

“ Bak oðlum matematik pekiyi gelmiþ!”


“…”

“Hayat bilgisi’ de pekiyi. Müzikçi pekiyi vermiþ bana!”

“…”

-Erdem Yoklan

“sýra sana geliyor!”

Anlaþýlan oydu ki, Ýsmail arkadaþýndan daha da çok heyecanlanýyordu.

O tozlu sýnýfýn cývýl cývýl duvarlarý arasýnda son günün ve aslýnda ilk günün sevincini, sabýrsýzlýðýný ve hayallerini paylaþan yirmi sekiz öðrenciden biri de Ýsmail’in sýra arkadaþý deðildi þüphesiz. Ne yazýk ki o, karnenin getireceði saadetten ve vaatlerden kendini uzak tutacak derecede yýkýlmýþ ve umutsuzdu. Bu sene evde karnesine sevinilmesini beklemiyordu..

-Tugay Erter!

“Kalksana Tugay, hoca seni çaðýrýyor..”

Ýsmail’in dürtmesiyle doðruldu Tugay. Kafasýný kaldýrýp, sýnýfýn önündeki öðretmene doðru ýlýk bir bakýþ attý. ‘karne falan istemiyorum’ der gibiydi. Öðretmen bir daha seslendi:

-Tugay Erter! Gel oðlum karneni al.

Öðretmenin neden öfkelenmediði son derece açýktý. O, Tugay’ýn baþýna ne geldiðini biliyordu. Baþaramasa da, anlamak adýna alttan alýyordu. ‘zavallý çocuk’ diye geçirdi içinden…

Tugay’ýn isteksizliðini sýnýf tam bir kayýtsýzlýkla bertaraf ediyordu. Zil çalmak üzereydi ve konuþmalar fýsýltýdan baðýrtýlara dönüþmekteydi. Sýradan sýrada haykýrýþlarýn zinciri boþalmýþ, hoplayýp zýplama danslarý kutusundan çýkarýlmýþtý. Öðretmen, son dakikalarda oluþan hareketliliði görmezden gelme adetini bozmaktan yana deðildi.

Tugay zil çalmadan, takribi beþ dakika önce karnesini eline aldý ve diðer arkadaþlarýnýn karne ve tatil heyecanýný bir nebze dahi olsun paylaþmadan yerine oturdu. Karneyi sýranýn üzerine koydu. Hemen meraklý çocuk güruhu karneyi incelemeye baþladý. Bir parça yapraðýn üstüne çullanan karýncalar gibiydiler.

“Ne yazmýþ öðretmen kanaate..?”

“Matematik ne gelmiþ Tugay?”

“Tugay, bedenci bana Ýyi vermiþ. Senin beden ne gelmiþ?”

Tugay bilmiyordu. Karneye hiç bakmamýþtý ki… Karneyle övünmek, evde karnesini ailesine gösterip ‘aferinlerini’ almak yada gönül rahatlýðýyla yaz tatiline girmek bir süredir ilgisini çekmiyordu. Zira evinin kapýsýna her yaklaþtýðýnda ayaklarý terse gider olmuþtu. Yuvada huzur yoktu; annesi suskun, babasý dertliydi. Ablasý… evet, ablasý ile ilgili bir düþüncesi yoktu. Onu en son çýðlýklar atarak iki emniyet yetkilisinin kollarý arasýnda evden çýkartýlýr ve annesini feryat figan duvarlarý yumruklarken görmüþtü; ablasýný daha fazla düþünmek daha fazla tedirgin olmak, mislice korkmak demekti. Ablasýný uzak bir tepede, bulutlarýn altýndaki karanlýk yerde bekletiyordu.

Okul nihayet daðýldý ve Tugay neþeli haykýrýþlarýn ortasýnda mahzun bir kýrýklýkla kalakaldý.

Hep böyle olurdu zaten. Bütün okullar ayný anda öðrencileri salar, bütün mavi ve siyah önlükler sokaklarý cývýltýlý ve berhudar kýlardý. Tugay’da o önlüklerin arasýnda solgun aklýný adýmlarýna aksettirdi; ayaklarýný sürüyerek yürüyordu. Sokaklar, karneler ve buluþmalar oynanýyordu gözleri önünde: sokaklarda karþýlaþan anne-çocuklar beraberce karnelerdeki notlara bakýyor, komþulara nispet yapan anne oðlunu kocaman öpücüklerle beziyordu. Tugay eve gidiyordu; aklýnýn en biat kývrýmýnda bile oðlunun karnesi olmayan annesinin mutfaðýna..

Süleymaniye Camii’nin yukarýlarýna denk gelen bir sokaða sapana kadar otuz dakika boyunca yürüdü. Sokaðýn ortasýndaki evlerden birinin önünde durup, kemik beyazý minik dikdörtgen kutunun sol köþesindeki yuvarlak siyah zile bastý. Sanki hala ablasýnýn sesi, kapýnýn ahþap dokusu içinde capcanlý yaþýyordu ve aklýna hep saçý baþý daðýlmýþ, gözleri cinnet þuruplarýyla tatlandýrýlmýþ, gazaba gelen ruhunu haykýrýþlarla dile getiren ablasýnýn dehþeti geliyordu.

Kapýyý kimse açmadýðýnda, alýþkanlýðý olmadýðý halde çantasýný açýp anahtarýný çýkardý ve kapýyý kendisi açtý.

Eþikten geçti ve salonda buldu kendini. Çekili perdelerin ardýnda, salon ölgün renkleri aðýrlýyordu. Dýþarýsý ne kadar yaza baþlangýcýn canlýlýðýndaysa, burasý da o kadar zayii olmuþ ruhlarýn solgunluðundaydý. Ýçerisi berbat kokuyordu; annesi neden salonu havalandýrmamýþtý?..

Salonda bir oturma grubu, karþýsýnda elli beþ ekran televizyon, oturma grubunun arkasýnda yemek masasý ve yanýnda yandaþý vitrin vardý. Kapýnýn tam karþýsýndaki duvara iki kapý daha açýlmýþtý; biri doðrudan mutfaða, diðeri bir koridora açýlýyordu. Ýki kapýnýn arasýnda vakur, meþum ve eski bir sarkaçlý saat kaya gibi bekliyordu. Periyodik týklamalarý kalýn ve kesindi. Baþlar ve biterdi; ne yankýsý ne de yükselip alçalmasý olurdu. Düzdü ve deðiþmezdi..

Tugay saate baktý; 16:45. Kavrulmuþ soðan kokusunun çoktan salona sinmiþ ve eve yayýlmaya baþlamýþ olmasý lazýmdý.

Annesi bu saatlerde hep yemek yapma derdinde olur, oðluna mutfaktan talimatlar verir, hava kararmadan eve dönmesini baðýrarak tembihlerdi. Lakin ablasý gittikten sonra, annesi eski huylarýný ezerek yok etmiþti. Annesiyle babasýnýn yeni alýþkanlýklarý, ablasýný boðulduðu kara bataktan kurtarmaktý. Evvelce emniyete gidip gelmiþler, zeval anlatmaya çalýþarak günlerini yitirmiþlerdi. Ardýndan ruh ve sinir hastalýklarý hastanesini mekan eylediler kendilerine.. Tugay’a yemek yediriliyor, para veriliyor, okula gönderiliyordu. Þu anda hiçbir þey ablasýnýn getirdiði cinnetten daha mühim deðildi; olmamalýydý.

Anne babasýnýn evde olmayýþýnýn tahminiyle baðýrdý Tugay, ‘ Anne?!’.. Bu, ‘evde misin?’ demekti. Belki de yukarýda, banyodaydý. Salonu baþtan baþa geçti, oturma grubunun yanýnda durup, üçlü koltuðun üzerine atýlmýþ kumandayý aldý ve televizyonu açtý. Televizyon her daim açýk durmalýydý.

Cýzýrdayarak açýlan televizyon Tugay’ýn belleðini çalýþtýrdý: Annesi eðer dýþarýya çýkýyorsa mutlaka tüm fiþleri prizlerden çeker, gazý kapatýr, pencereleri kontrol ederdi.. Çizgi film kanalýnda ‘sünger’ vardý. Merdivenlere doðru iyice yaklaþtýðýnda bir þey hatýrladý –aslýnda daha çok serbest çaðrýþýmdý. Bir zamanlar, ‘sünger’in çizgi filmini seyrederken bir þey olmuþtu.. yani O gün..

.. Sýrtý kapýya dönüktü ve televizyon seyrediyordu. Kapý çalýndý ama annesinin tüm kendisini duyurma çalýþmalarýna karþýn Tugay yerinden kalkmadý. Annesi mutfakta, babasý iþte, ablasý odasýndaydý. Annesi ablasýný odaya kilitlemiþti. Çünkü ablasý etrafta abuk subuk konuþarak ilgiyi ve þüpheyi üzerine çekiyordu.

Annesi söylenerek Tugay’ýn yanýndan geçip kapýya doðru yürüdü, ellerini beline astýðý önlüðe kuruladý ve kapýyý açtý. Tugay pür dikkat sünger’i seyrediyordu. Dikkati birkaç kez baltalandý ama Tugay sünger’den vazgeçmedi. Bir iki kez kafasýný televizyondan ayýrmak zorunda kaldý ama sünger’e hala dönme isteði baskýndý. Nihayet gömüldüðü koltuðun üzerinden sýçrayarak atlamasýna neden olan olaylar ve yürek çökerten çýðlýklar silsilesi, evin duvarlarý arasýna zerk olundu ve Tugay anýnda sünger’i seyrettiðini unuttu..

.. Tugay tam merdivene ulaþacakken geri döndü ve kanalý deðiþtirdi. Yeniden baðýrdý, bu sefer daha kuvvetli, ‘anne!’ Merdivene doðru attýðý adýmlarý bir ses bekleyerek yeniliyordu. Evde birilerinin bulunmamasýna alýþamamýþtý bir türlü. Yalnýzlýk Tugay’ýn isimlendiremediði, tuhaf ve soðuk bir oyun arkadaþýydý; çevresinde yalnýzlýk þekillendiðinde, Tugay daha çok siniyor ve eve birilerinin gelmesini dört gözle, yalnýzlýk ona hoþ olmayan anlarý hatýrlatýrken bekliyordu.

Merdivenden yukarýya baðýrmadan önce, hemen merdiven yanýndaki kapýdan kafasýný uzatýp mutfaða göz gezdirdi. Annesi sýðýnaðýnda deðildi. Merdivenin korkuluðunu sonlandýran ahþap topuzu iki eliyle kavrayarak üst kata doðru seslendi: ‘Anne!..’ baðýrýþý merdivenleri anýnda aþýp yukarýdaki halýnýn içinde söndü.

Artýk kesinleþmiþti. Gerçi bugün ablayý ziyaret yada kurtarma giriþimi günlerinden biri deðildi ama Tugay bu konuda fazla düþünmedi. Gitmiþlerdi iþte…

Evin içindeki tozlu sessizlik, televizyondan gelen cýzýrtý ve müzik kanalýndaki acayip þarkýyla bile bastýrýlamýyordu. Iþýðý yutan gölgeydi yada görüyü katleden karanlýk. Herhalde Tugay bu yüzden rahatsýzlýk duyuyordu. Evde yalnýz baþýna kaldýðýnda hali can sýkýntýsýný aþýyor, daha karmaþýk bir þekil alýyordu. Böyle zamanlarda çocukluðu, çocukluðun getirdiði tez canlýlýðý ve ölçüp biçmeden davranma alýþkanlýðý siliniyordu. Evin içinde insanlarýn olmasý, baþkalarýnýn hareketlerinden çýkan gürültüleri duymak, çocuk ruhuna yakýþmayan yaralarýn kaþýntýsýný görmezden gelmesine olanak saðlýyordu. Kýsacasý çocuk olma haline geri dönebiliyordu. Þimdi ise televizyon bile iþlevsizlik pozisyonunu almýþtý. Ve Tugay lanet olasýca bir hatýrlama nöbetine tutulmuþtu…

… Ablasýnýn arkadaþýný ilk kez bu merdivende görmüþtü. Yine korkuluðun topuzuna iki eliyle tutunmuþ, boþ boþ saða sola savruluyordu. ‘O’ yukarýdan neþeyle, ansýzýn inmeye baþlamýþtý. Basamaklardan sekerek atlayan ayaklarý hayat doluydu. Çilli yanaklarý, parlak bir gülümsemeyle oynaþýyordu. Ve elbisesinin kývrýmlarý havada süzülürken bu durumla ne kadar da uyumluydular! ‘O’ Tugay’ý görünce gülümsemesi candanlýðý aþýp harikulade bir mucizeye dönüþmüþtü. Tugay’ýn aðrýyan karný ve kuþ gibi atan kalbi de bunu onaylýyordu.

Merdivenden indi, Tugay’ýn yanýnda durup onu iki yanaðýndan da öptü. Tugay bir garip olmuþtu. Acayip hissediyordu kendini. Daha önce hiç olmadýðý kadar iyiydi. Peki neden?..

‘O’ Tugay’ý öptükten sonra doðrulmuþ ve sevecen mimikleriyle Tugay’ý nurlara boðmuþtu:

“Ne haber Tugay? Okul nasýl?”

“Ýyi…” Tugay yere bakýyordu.

“Derslerine çalýþýyor musun peki?”

“H ýhý…” Tugay bir türlü kafasýný kaldýramýyordu.

“Aferin sana! Oku da büyük adam ol. Ablan gibi manyak olma, e mi?”

“Tamam!”

.. Tugay o merdivenin baþýnda hala ayný çilek kokusunun ruhuna dokunduðunu hissediyordu. Elbette hatýrlanacaklar içinde bu, en müstesna ve en olaðanüstü olanýydý. Eðer Tugay daha büyük bir yaþta ve daha karmaþýk çözümsüzlükler içinde bir ruha sahiplik etseydi ‘lütfen daha fazlasýný hatýrlamayayým, buradan ötesini aklýmda canlandýrmamayým’ diye yalvarýrdý aklýna.. Maalesef…

Ertesi gün koþarak eve gelmiþ ve ‘O’nun orada olmasý ihtimaline dört elle sarýlmýþtý. Giriþ kapýsýnýn yanýndaki ayakkabýlýkta yabancý bir çift ayakkabý gördüðünde karnýný bir el gýdýklýyor gibi oldu. Aceleyle ayakkabýlarýný çýkartýp merdivenin baþýndaki yerini aldý; korkuluk topuzuna bir anda tutunup, sancýlý bakýþlarla merdivenin üst kýsmýný gözlemeye baþladý; ‘O’nun geleceði aný kaçýrmak istemiyordu.

Yarým saat, hevesi odalarý dolduran bir çocuðun beklememesi gereken uzun bir süreydi. Sonunda Tugay sýkkýnlýk hevesini bastýrdýðýnda vazgeçip televizyonun baþýna oturdu. Yine de umudunu yitirmediðini, her zil çalýþýnda ok gibi fýrlayýp kapýyý açýþýndan ve ‘O’nun olmadýðýný anlayýp omuz silkiþinden anlayabilirdiniz. Arkadaþlarýný bile reddedip dýþarýya çýkmadý. Acaba bugün gelir miydi?

Annesi onu çaðýrýncaya deðin televizyonun baþýndan kalkmadý.

“Tugay! Git ablana söyle insin de bana yardým etsin. Akþama misafirimiz var.”

O’mu gelecekti acaba?

“Kim geliyor anne?”

“Vahit Amcanlar gelecek.”

O deðildi. Bir çýrpýda kapýdan sola dönüp merdivenleri aþtý ve ablasýnýn kapýsýndan içeriye daldý. Ablasý sandalyesinde çakýlmýþ gibi oturuyor, iki duvarýn kesiþtiði yere bakýyordu. Odasý darmadaðýnýktý. Yerde Tugay’ýn okulda kullandýðýndan çok daha büyük kaðýtlar ve tüm arkadaþlarýný kýskandýrabileceði boyalar saçýlýydý. Masanýn üzerinde ve çevresinde bir sürü resim bulunuyordu. Duvarlar kara çizgilerle yapýlmýþ çizimlerle dolup taþmýþtý. Ablasý odasýna kapanýp uzun zamanlar boyunca resimler yapardý. Tugay duvarlardan birindeki bir resmi aradý ve buldu: ablasýnýn Tugay’ý çizdiði bir kara kalem.. sýrtýna dalgalanan bir pelerin ve eline büyük bir kýlýçta çizmiþti. Ablasý tuhaf resimler çiziyordu. Kendi hayalini modeline aksettiriyor, onu aklýndaki dünyaya hapsediyordu. Annesi ise böyle boþ iþlerle uðraþtýðý için onu ara sýra azarlamaktan geri kalmýyordu.

“Abla, annem aþað…”

Ablasý eliyle net bir iþaret yaparak onu susturdu. Gözleri fal taþý gibi açýlmýþtý. Aðzý belli belirsiz kýpýrdanýyordu. Bir an ablasýnýn halini, annesinin dua okumasýna benzetti.

“Ne oldu abla?” Tugay büyüklerin þaibeli davranýþlarý karþýsýnda tüylerinin dikilmesini hiç engelleyemiyordu. Bilinmezlik Tugay’da korku karýþmýþ tedirginlik yapýyordu. Tugay kapýda kalakalmýþtý.

Ablasýnýn aðzý durmadan kýpýrdanýyordu. Tugay’ýn kapýda belirdiðini hiç fark etmemiþ gibiydi.

“Annem aþaðýya gelsin dedi” Tugay sýkýlmýþtý. Aslýnda ablasýnýn duvara dehþet içinde baktýðýný idrak edemiyordu. Kýz kardeþi þaþkýnlýk içinde duvara bakmaya ederken aðýrca sandalyeden kalktý; gözünü duvar köþesinden bir an ayýrmadý. Tugay o yaklaþtýkça aðzýnda gevelediði fýsýltýyý duyar gibi oluyor ve bunun ne olduðunu hatýrlamaya çalýþýyordu. Sonra ablasý aniden odadan kaçarcasýna çýktý. Tugay ablasýnýn suratýnýn beyazlamýþ olmasýna bir mana bulamadý.

Tam ablasýnýn peþinden odadan çýkacakken ‘O’nu gördü. Duvarda asýlýydý. Siyah gölgeler ve çizgilerle ne de güzel canlanmýþtý. Tugay ‘O’na yaklaþtý ve daha yakýndan baktý. Ablasý ‘O’nu da çizmiþti. Fakat tabii ki kendi yorumunu ve kendi dünyasýndaki anlamýný katmadan edememiþti. ‘O’nun dudaklarý kenarýna iki ince çizgi eklemiþ, gözlerine baygýn ve korkutucu bir ifade yerleþtirmiþti. O iki çizgi sanki akýyor gibi duruyordu. Tugay’ýn kafasý karýþmýþtý ama her þeye raðmen o resmi sessizce duvardan indirip tiþörtünün altýna sokacak derecede kendisinden emindi.

Mutfaða girdiðinde ablasý ve annesi tezgahta sebze soyuyor ve kesiyordu. Konuþmalarý bir yere kadar pek dikkatini çekmemiþti; mutfaktaki masada oturmuþ gazetedeki resimlere bakýyordu.

“Akþama yine masaya oturmazlýk etme. Bak baban çok kýzýyor.”

“Ýyi tamam” dedi ablasý, sesi sönük ve dalgýndý.

“Misafirlerin önüne de böyle çýkayým deme.. Þöyle doðru dürüst þeyler giy de kýza benze biraz.”

“Peki peki” kýsýk ses uysal cevaplarý bir bir sýralýyordu. Ve birden konuþma Tugay’ýn kulak kabartmasýný gerektirecek bir yöne saptý.

“Fatma gitti mi? Duymadým gittiðini de” diye sordu annesi. Buradaydý demek! Neden görmemiþti Tugay ‘O’nu. Kalbi ezilip büzüldü. Neredeyse sandalyeden düþecekti. Fakat ablasý cevap vermedi.

“Sana diyorum kýzým!” diye ünledi annesi, “aklýn nerede gene? At artýk þu dalgýnlýðý üzerinden. Nedir senin bu halin anlamýyorum ki!”

Ablasý irkilerek “Efendim?” diye karþýlýk verdi. Yüzünün rengi yeniden atýyordu. Tugay gizlice ve merakla cevabý bekliyordu; Fatma Abla neredeydi?

“Fatma diyorum. Gitti mi?”

“Gitti.”

“ Allah Allah. Hiç duymadým gittiðini. Ne zaman gitti?”

“Gitti iþte! ne biliyim ne zaman gitti.. Caný sýkýldý gitti.” Ablasý canýndan bezmiþ haykýrýþýyla mutfaðý müphemleþtirmiþti. Tugay yerinden fýrladý ve kapýdan çýkarken annesinin tokadýndan çýkan çýnlama ensesini ürpertti…

… Tugay þimdi çantasýndan çýkardýðý resme baka baka merdivenleri çýktý ve üst katýn holünde buldu kendini. Televizyon cýzýrtýsý az da olsa düþe kalka ulaþabiliyordu buraya. Ýlk önce annesinin her daim kilitli tuttuðu ablasýnýn kapýsýna yöneldi. Ablasý gittiðinden beridir içeriye kimseler girmiyordu. Fakat þimdi kapý aralýk olduðuna göre evde birileri var demekti. ‘Anne?’ diye seslendi Tugay kapýya yaklaþtýðýnda. Ses yok.. Annesi oradaysa neden sesi çýkmýyordu? Annesinin sesini pek çok kereler, baðýrtýlar eþliðinde tam buradan, ablasýnýn odasýndan taþarken duymuþtu…

… Annesi hýþýmla merdivenleri çýktýðýnda Tugay üst katýn holünde yere uzanmýþ arabalarýyla oynuyordu. Ablasý odasýndaydý. Annesi bir anda ablasýnýn kapýsýný açýp kapadý ve o zaman aralýðýnda kendisini odaya attý. Baðýrtýlar beklemeden yükseldi. Ev için için tedirginlik bulutlarýyla doluyordu.

“Sen ne anlatýyorsun bakayým saðda solda!?”

“Ne anlatýyormuþum?”

“Fatma hakkýnda!”

“Eeee..” -Bir tokat ve hýnç sesi beraberce patlar-

“Doðru konuþ benimle! Sýdýka Haným’ýn kýzýna söylediklerin doðru mu?”

“Doðru veya deðil. Ne olmuþ söylediklerime?”

“O’da annesine söylemiþ. Annesi de hemen mahalleye yaymýþ tabii.. Kýzým sen bilmiyor musun ne dedikoducudur bunlar?”

“Ne dedikodusu ya!” –Can sýkýcý bir sarsma ve itme sesi. Ardýndan yere yuvarlanan sandalyenin takýrtýsý-

“Saçma sapan laflar yayýp herkese rezil ediyorsun bizi.”

“Saçma sapan deðil ama..”

“Kýzým beni çileden çýkarma! Fatma’yý ev mi aldý yani?” –Bir suskunluk aný-

“Ev deðil anne. Duvardan iki tane…” ablasýnýn usançla susan sesinde Tugay isyana benzer bir týný duydu.

“Saçmalýyorsun! Deli derler adama kýzým. Bak sonra mahallede babanýn itibarý iki paralýk olur. Kendine gel…”

“Ben kendimdeyim. Fatma’nýn bize geldiðini hatýrlamýyor musun? Sessiz sedasýz gitti sanmýþtýn. Aslýnda gitmedi anne. Duvarýn içine çekildi.”

“Yeter artýk! Bak seni uyarýyorum, bir daha böyle saçmalýklarý yaymayacaksýn tamam mý?”

“…”

“Tamam mý dedim?!”

“Tamam ya tamam.”

Annesi az sonra kapýdan kýpkýrmýzý bir suratla çýkmýþtý. Gözlerindeki vahþet yenice sönüyordu. Saçlarý tokasýndan kurtulmuþ, oraya buraya savrulmuþtu. Tugay’a boþ boþ baktý ve merdivenlerden aþaðýya indi. Ablasýnýn uyarý benzeri baðýrtýsý annesini takip ederek mutfaða uzandý:

“Bana inanmýyorsan git ayakkabýlýktaki ayakkabýlara bak. O kýrmýzý spor ayakkabýlar ne benim ne senin…” ablasý bir süre susmuþ ve yeniden baðýrmýþtý, “ Fatma ayakkabýlarýný býrakýp mý gidecek anne?!”..

…Tugay aralýk duran kapýyý biraz daha ittirdi ve içeriye bakmadan önce eþikteki terlikleri gördü ve gözleri ýslandý. Aðlama baþlangýcýndaki bir çocuk gibi inip kalkýyordu göðsü. Kapýyý ittiren eli seðirdi. Gözleri –ýslak ve damlayan gözleri- hala yerdeki terliklerdeki vahþete takýlýydý. Annesinin terlikleri; annesinin her sabah ayaðýna geçirip yatana kadar hiç çýkarmadýðý terlikler. Þimdi de öyleydi, ayaklar terlikteydi ama ayaklar neyi taþýyordu?.. hiçbir þeyi… ayaklarýn bileklerden yukarýsý neredeydi? Annesi, nerdeydi?

Tugay sessiz bir ‘anne’ saldý odaya. Alýþýk olmadýðý bir durum karþýsýnda kaþlarýný kaldýrýp aðlamaktan ve çaresizliðini göstermekten baþka ne yapabileceðini kestiremiyordu. Terliklerin önünden duvara uzanan iki þerit halinde kýrmýzý izler vardý. Duvarýn köþesine gelip, tam köþede, sanki oraya kýrmýzý boya dolu bir balon çarpýlmýþ gibi saçýlmýþ görünen kýzýl lekelere dönüþüyordu. Küçük çocuðun midesi bulanýyordu. Keskin ve garabet bir koku yayýlmýþtý. Tugay bir daha o baþýboþ ayaklara bakmaya cesaret edemeden duvarýn köþesine doðru minik adýmlar attý… Bitiþler mahkumiyetin baþlangýcýdýr...

Artýk ince ve yürek paralayan çýðlýðýn üzerine çullanan sükunetin hakimiyeti yayýlýyor..

Odanýn içinde büyüyen koku çürüme hissini ayaklandýrýyor… Evin içinde yalnýz bir cýzýrtý ve müzik kanalýndaki alelacayip þarký dolanýyor… Saatin tik taklarý hala yankýsýz ve net.. merdivenler gýcýrtýsýz, hava tozlu… ablanýn odasýnda hiçlik en metruk maskesiyle arz-ý endam ediyor. Evin geri kalan öðeleri eteklerindeki düðümler. Asýl elzem manzara burada, ablanýn odasýnda. Terlikler, ayaklar, resimler, boyalar, kokular, kan izleri, duvar köþeleri… bir çocuðun bileksiz eli ve sýký sýkýya tuttuðu, kana bulanmýþ bir kaðýt.

Ýþte bir el uzanýyor duvarýn köþesinden! Yeþil ve yedi parmaklý. Bileksiz çocuk eline, elin tuttuðu resme uzanýyor þimdi. Kaðýt ‘vardan yok’ oluyor. El hale yeþil ve yedi parmaklý… kimse duymasa da son bir nefes duyuluyor duvarýn içinden; korkuyla haykýrýyor: “Anne!! Anne!!.. Anne!!!”



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yeraltý kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ýnsan Çiftliði
Garip Bir Buluþma
Mezarýmý Derin Kaz
Oda - - - 1 -
Nokta
400 Küp
Cennet
Ecele Giden Yol
Soysuz Ev
Geçit

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yol Bitti
Atla!
Beyaz El
Nu'karh Anlatýlarý
Nu'karh Anlatýlarý III
Nu'karh Anlatýlarý II

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Sanki... [Þiir]
Gidiþim [Þiir]
Ufuktaki Þehir III. Bölüm [Roman]
Ufuktaki Þehir II. Bölüm [Roman]
Ufuktaki Þehir [Roman]


Burak Mollamehmetoðlu kimdir?

KiMDir??. . GerÇEkTeN. . KiMDir??

Etkilendiði Yazarlar:
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Burak Mollamehmetoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.