..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Mutlu insanlar tatlý þeylerden söz ederler. -Goethe
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Yeraltý > Burak Mollamehmetoðlu




18 Mart 2005
Soysuz Ev  
Burak Mollamehmetoðlu
... eski ve aciz durumdaki pencerelerim hem iki tanecikti, hem de giriþ katýnda oturduðum apartmanýn arka tarafýna, diðer apartmanlarla çevrili, içinde tek katlý, sýradan bir evin olduðu ýssýz bir bahçeye bakardý...


:BDDD:
( Eski bir kitabýn içinde bulunan yazý)



Aslýnda çok iyi biliyorum ki, bu anlattýklarýmýn kimse için inanýlýr bir tarafý olmayacak. Ama ben bununla çok da fazla ilgilenmiyorum. Zamaným azalýyor ve beni bulmalarýndan önce mutlaka ardýmda bir þeyler býrakabilmeliyim. Bu yazýnýn tek ve en önemli amacý budur; tehlike gerçekten dýþarýda mý?
Ýlkbaharýn ortasýna doðru Ýstanbul’ da bir sýkýntý peydahlanmýþtý. Sokaklar havasýzdý, ve yüzler her zamankinden gergindi. Ýstisnasýz tüm ilçelerde, semtlerde, mahallelerde ve sokaklarda bu böyleydi. Solunan hava zehirliydi sanki, ciðerleri yakýyor, gýrtlaklarý düðümlüyordu. Bulutlar, ýþýða aç gri yaratýklar gibi gökyüzünde dolanýyordu. Göðün mavisi bile soluklaþmýþtý.
Günüm, saatin alarmý yerine, cinnete yakýnlaþtýðý belli bir ‘ yeter!’ ile baþlatýlmýþtý. Alt kattan geliyordu bu feryat. Ýki kardeþ yine, hiç durmadan sürdürdükleri kavgalarýna kimseye aldýrmadan devam edip, karþýlýklý hayatlarýný tüketiyorlardý.
Bu kavgalar o kadar sýradan bir hale gelmiþti ki, mutfaktaki bozuk musluktan lavaboya düþen damlalardan daha fazla rahatsýz edemiyordu artýk. Birbirinden böylesine nefret eden iki insan ayný hanede, birbirlerinin baðýrtýlarý, hakaretleri, sayýp sövmeleri ve annelerine karþýlýklý küfürleri olmadan yaþayamýyordu adeta. Kangrene dönmüþ bu yaþamlar, mutlak çaresizliðin aðýnda debelene debelene birbirlerine iyice yapýþmýþtý anlaþýlan. Bu, ancak benim gibi kavgalarýnýn þiddetini duyup, sadece dýþarýdan onlarý seyreden birinin tahmininden öteye geçmiyor tabii ki.
Yüzlerini asla görmediðim bu insanlarýn hafýzamdaki görüntüleri, ancak seslerinin tonundan dolayý gözümün önünde oluþan figürlerdi. Biri tok sesli ve alçak perdeden baðýrýrdý genellikle, ancak baðýrdýðýnda tüm apartmanda sesi inlerdi. Gözleri çökmüþ, kýr saçlý ve hafif kel bir adamdan çýktýðýný düþünürdüm hep bu sesin.
Diðeri olabildiðine yýrtýlan bir sesti sanki. Ýnce ve isyan eden haykýrýþlar, tutarsýz ve sýrf baðýrmak için baðýran, ne dediði önemli olmayan, yüksek perdeli ve kulak týrmalayan bir sesti. Kadýn olduðu kaçýnýlmazdý. Nefretindeki býkkýnlýk ve insanýn baþýna baþýna vuran ýsrarcýlýðý odalarý dolduruyordu.
Öyle baðrýþmalardý ki bunlar, bazý geceler uyumanýn hiçbir yolu olmazdý. Yapýlabilecek en iyi þey, yorulup susmalarýný beklemek oluyordu.
Sabahlarý evden çýkýp, akþam geri döndüðümde, alt katta hiçbir þeyin deðiþmediðini, karþýlýklý ateþ alan namlular gibi patlayan küfürlerin en ufak azalma olmadan bir o yana bir bu yana çarpýp infilak ettiðini anlayýnca sadece hayret içinde, aralarýnda gerilmiþ öfkenin büyüklüðüne ancak saygý duyabilirdim. Bu kadar nefret... tuhaf!
Ýþte o sýkýntýlý bahar sabahý ýþýktan mahrum, kasvetli apartman hanemden çýkýp kapýyý kilitlerken, apartman boþluðunda yankýlanan seslerinin ne kadar da korkutucu olduðunu hatýrlayýverdim. Kadýn baðýrýyordu, apartmanýn içinde ne dedikleri anlaþýlabilirdi, kinleri daha belirgin olurdu. Þöyle haykýrýyordu kadýn:
“...git artýk bu evden. Yeter be! Kardeþimsin diye seni evime aldým, yapmadýðýn kalmadý. Canýmdan bezdirdin, canýmdan! Ne insan gibi davranýrsýn, ne de bi iþe yararsýn... düþ yakamdan be illahlah geldi illahlah!..”
bu sitemkar naralar altýnda apartman kapýsýna doðru yaklaþýrken adamýn, o bahsettiðim inleyen kükreyiþini duyar duymaz adeta kendimi kapýnýn dýþýna attým:
“...bi sus be kadýn bi sus!”


-o-



Her ne kadar baharýn ilk günleri de olsa, hanem hiç eksik etmediði havasýzlýðý ve rutubeti üstüme salmýþtý. Nefes almak bazen zorlaþýrdý doðrusu. Zaten güneþ yüzünü ancak bir iki saatliðine öðlenleri þöyle bir gösterir, hemen ardýndan, pencerelerimin önünde saf tutmuþ metruk ve yüksek apartmanlarýn berisine kaçýverirdi. Eski ve aciz durumdaki pencerelerim hem iki tanecikti, hem de giriþ katýnda oturduðum apartmanýn arka tarafýna, diðer apartmanlarla çevrili, içinde tek katlý, sýradan bir evin olduðu ýssýz bir bahçeye bakardý. Daracýk bir yer kaplayan bahçede, o darlýða tezat, yüksek mi yüksek bir aðaç, pek de görülmeyen göðe doðru açýlýrdý. Bazý zamanlar, üzerinden, birbirine karýþmýþ dallarýn ve sýk yapraklarýn arasýndan kuþlarýn sesi duyulur, bir süre sonra meçhul bir el onlarý kovalamýþ gibi bahçe tenhalaþýrdý. Fakat bahçede asla eksik olmayan ve þimdi beni daha da düþündüren bir kedi kolonisi yaþardý. Siyah, beyaz, kahve, sarý kediler bahçede volta atardý. Bazýlarýnýn yüzü soluk, bazýlarýnýn ki yaralýydý. Kimisinin bir gözü ya þiþmiþ ya da deþilmiþ gibi aralýktý, ama istisnasýz hepside tehdit edercesine soðuk ve melun bakardý. Bahçedeki o sessiz evin dýþýnda tüner ve hiç kýpýrdamadan saatlerce hareketsiz beklerlerdi. Evin ise parmaklýklý pencereleri derin bir karanlýkla örtülüydü. Ýçeriyi görmek imkansýzdý. Zaten düne kadar hiçbir zaman o pencerelere gözümü dikip bakamamýþtým. Þimdi de asla bakmamýþ olmayý diliyorum.
Nisan’ ýn on yedisiydi ve kapým hýzla çalýndý. Kimsenin kapýmý çalacaðý bir vakit deðildi; saat gece yarýsýný henüz geçmiþti. Temkinle kapýya yaklaþýp, sürgüyü kapattým ve anahtarý çevirdim:
“ kim o?”
zorlukla ve nefes nefese çýkan bir ses cevap vermeye çalýþýyordu:
“...altta oturuyorum...”
Nedense, þu an bile sebebini anlayamadýðým bir kayýtsýzlýkla, sürgülü kapýyý, sürgünün izin verdiði oranda açtým ve aralýktan dýþarýya baktým. Ýçeride beni uyuþturan nemli ve sýcak hava o daracýk aralýktan sýzarken, suratýma serin bir esinti vuruyordu. Kapýnýn diðer tarafýnda fanilasý ve lacivert eþofman altýyla lastik terliklerinin üstünde dikilen adam, benim tahminimden biraz farklýydý. Saçlarý kapkara ve dökülmemiþti. Yüzü uzun ve gözleri yuvalarýndan hafifçe fýrlamýþtý. Üst dudaðýný kapatan kalýn bir býyýðý ve faniladan taþan göðüs kýllarý olduðunu ben her nedense kafamdaki figüre koymayý akýl edememiþtim. O an apartmanýn otomatiði söndü ve aceleyle hemen kapýnýn yanýndaki otomatiðin düðmesine sertçe vurdu ve yeniden zayýf sarý ýþýðýn altýnda karþýmda belirdi.
Yüzündeki asýk ifadenin arkasýnda, korkmuþ birinin gözlerine sinen derin þaþkýnlýk gizliydi. Lakin o bunu olabildiðince saklama niyetindeydi.
“... hayýrdýr?”diyebildim ancak. Yardým istiyordu, ama eðer bunu istiyorsa o bunu söyleyene kadar ne istediðini anlamýyor görünmek bana daha kolay gelmiþti. Ýstanbul’ da birilerine zerre kadar güvenmek dahi çýlgýnlýk gibiydi.
“ Pek hayýr deðil... aniden yere yýðýldý” dedi kapýnýn ötesinde dikilen adam. Apartmanýn dýþ kapýsýnda biri belirmiþti. Zillerden birine bastý ve zifiri karanlýðýn önünde dikilirken dýþ kapýnýn açýlmasýný bekledi.
“ tamam, bir dakika.” Ýþte o talihsiz söz. Yardým etmek zorunda mýydým? Sanýrým engellenemez bir kuvvet, eðer sizi bir oyunun piyonlarýndan biri yapmak istediyse, ve yine bu kuvvet, içinde oturduðunuz odanýn duvarlarýndan size melunca etkiyorsa, -çünkü þimdi anlýyorum ki duvarlarýn üstüme üstüme geldiði düþüncesi benim zihnime kendiliðinden yerleþmemiþti- yapabileceðiniz yegane eylem o duvarlardan bir süreliðine de olsa uzaklaþtýðýnýzý sanýp, tam da o duvarlarla konuþan karanlýðýn içine kendinizi býrakmak oluyor... otomatik yeniden söndü.
Alelacele telefonu kapýp bir ambulans çaðýrdým ve kapýmýn önünde sabýrsýzlanmaya baþlayan adamýn ardýndan, bodrum kata döne döne inen dar merdivenlere yöneldim. Bu iki öfkeli kardeþ bodrumdaki iki daireden birinde kalýyordu.
Merdivenlerin bittiði yerden ensiz bir koridor, arkadaki bahçeye açýlan eski ve ahþap bir kapýya ulaþýyordu. Bir keresinde iþte bu arka bahçeye girmem gerekmiþti, ama girmemle çýkmam bir olmuþtu. Ýnsanýn kanýný çeken tekinsizliði içler acýsýydý.
Gecenin ortasýnda, koridor bir muammaya, bir uçuruma açýlýyordu sanki, ayaðýmýn dibinden ileriye doðru uzanýyor, lakin hemen kara bir duvarla kesilmiþ gibi derin gölgelere boðuluveriyordu. Ne kapý görünüyordu koridorun sonunda, ne de garip fýsýltýlar susmak biliyordu gölgelerin herhangi bir yerinde.
Dört elle diðer tarafta can çekiþir gibi yanan soluk apartman otomatiðinin ýþýðýna sarýldým. O sýrada bahçe kapýsýnýn berisinden, kedilerin sinir bozan gurultularýný duydum. Hani uykuya dalarken sanki zemberekleri boþalmýþ gibi durmadan çýkardýklarý gurultulardan. Fakat o an duyduklarýmýn tarifi mümkün deðildi. Ýçimde uyanan bulantý tüm vücudumu ürpertiyordu. Öyle bir tiksintiyle bu sinir bozan sesleri dinliyordum ki, elimde olmadan kulaklarýmý týkadýðýmý hatýrlýyorum... Sayýsýz kedi ve sayýsýz ifrit yakarýþý; telaþsýz ve boþluðu dolduran.
Otomatik söner sönmez aceleyle elimle duvarý yoklamaya, sanki ben yaklaþtýkça duvarda yer deðiþtiren otomatiðin düðmesini aramaya koyuldum. Nefeslerim hýzlanmýþtý. Kalbim göðüs kafesimi parçalayacaktý. Karanlýk ve o uðursuz sesler dayanýlýr gibi deðildi.
Ýþte bu sýrada sað tarafýmdan, yani bahçe kapýsýna uzanan koridorun ters tarafýndaki koridordan bir ýþýltý sýzdý yere. Adam hanesinin kapýsýný açmýþtý. Onun ardýndan kendimi ýþýðýn geldiði yere attým.
Doðrusu bir üst katta kalmýþ dairemin rutubeti ve sýcaðýna neredeyse minnet duyacaktým. Ýçerisi o kadar hararet ve nem doluydu ki, duvarlar garip bir parýltýyla bezenmiþti. Islak havasý içime çektiðimde beni boðuyordu, dahasý çevremde yapýþ yapýþ asýlý durup tenime musallat oluyordu. Adeta aralarýna yeni katýlmýþ yabancýyý tanýmak için ürkekçe dokunuyorlardý.
Dýþ kapýdan iki eski çek-yatýn sýkýþtýrýldýðý salona ayak basmýþtýk. Salon tüm sýcak ve rutubetli havanýn yanýnda, aðýr içki ve sigara kokusuyla bütünleþmiþti. Rezil bir bitkinlik sarýyordu insaný. Anýnda ortama uyup saðlayýp bitap düþüyordunuz.
Ben içerisini durmuþ incelerken, adam gözden kaybolmuþtu. Salonun ucunda, sola dönen bir kapý gözüme iliþti. Bazý kýpýrtýlar ve sýzlanmalar duyuyordum.
O aðýrbaþlýlýk abidesi adam aðlýyor muydu?
Hemen o tarafa yöneldim ve kapýdan geçip ufak bir odaya bakan kapýnýn önünde durdum. Þu anda bile, nelere þahit olduðumu düþünmek, aklýmý baþýmdan alacak kadar dehþet verici.
Küçücük odada sadece cýlýz bir iki mum ýþýðý ýþýldýyordu ve yaydýklarý aydýnlýk o kadar azdý ki, kapý eþiðinin hemen yanýnda yatan kadýnla, O’ nun yanýnda diz çökmüþ adamdan ve biraz ilerde kývranan iki noktaya benzeyen mum alevlerinden baþka bir þey görülmüyordu. Gayrý ihtiyari kapýnýn yanýnda bir düðme aradým, çünkü aydýnlýða karþý müthiþ bir açlýkla dolmuþtum.
Bir çýkýntý elime takýlýnca zaman kaybetmeden bastýrdým ve lamba yanar yanmaz, feci bir týslama üstüme doðru atýldý. Odanýn görünmeyen tarafýnda bekleþen ve gözleri mutlak bir açlýkla açýlmýþ o kadar çok kedi vardý ki, adeta üst üste yýðýlmýþlardý. Hiç biri tek baþýna týslamýyordu, sürekli beraber ve tüyler ürperten gürültülerle týslýyorlardý.
Bir kaçý hemen açýk pencereden fýrladý gitti. Kalanlar bir süre daha bana bakarak, bir düþmana saldýrmak üzereymiþ gibi genizden týslayarak nefretle bakýyordu. Korkuyla, elime ilk geçen þeyi onlara doðru savurdum(-ki bu kapýnýn yanýnda duran süpürgeydi.)
O kadar çok kedi, o kadar kýsa sürede kaçýþtýlar ki, sanki buhar olup havaya karýþmýþlardý. Son kedide pencereden kendini dýþarý atýnca, yerde diz çökmüþ adamýn üstünden atlayýp, koþarak pencereye yanaþtým ve pencereyi kapattým. Kedilerin gurultularý hala kapalý pencereden içeriye giriyordu. Tatmin ve çýlgýnlýk doluydular.
Ýþte orada duruyordu! Arkamý döndüðümde yere saçýlmýþ kan ve et parçalarýnýn arasýna uzanmýþ bir köpek leþi. Gözlerinden biri kocaman açýlmýþ, diðeri yere akmýþtý. Dili yere düþmüþ, kulaklarý koparýlmýþtý. Beyaz tüyleri yer yer kýzýla bulanmýþtý. Üzerinden yolunmuþ tüyleri hala havada bir o yana bir bu yana salýnýyordu. Midemde önlenemez bulantýlar oluþmuþtu. Kanýn ve içi yarýlmýþ havyanýn kokusu o kadar keskindi ki! Yerde kaný sürükleyen kedi patilerinin izleri duruyordu. Sonunda o köpekten intikamlarýný almýþlar demek, diye düþündüm. Fakat sonradanda anladýðým gibi, o kadar da basit bir sonuç deðildi bu: onlar, mükafatlarýný almýþlardý aslýnda…
Tüm bu hezeyan hazýrlayýcý çýlgýnlýk içinde, adam bunlarý fark etmiyormuþ gibi dalgýnca konuþmaya baþladý:
“ Anlayamadým bi türlü, nasýl oldu da düþtü, nasýl kývrandý öyle yerde. Vallahi ben bi þey yapmadým hemþerim. Baðrýþýrken aniden susup dýþarýya baktý, gözleri hortlak görmüþ gibi açýldý, bana susmamý iþaret etti, sonra kedilerin sesini duyduk. Hani mart aylarýnda, çiftleþmek için çýkardýklarý sesler var ya, ayný onlara benziyordu. Ama bahçedeki bütün kediler susmadan devam ettiler buna... sen duymadýn mý? Nasýl olur? Biz öyle rahatsýz olduk ki, ben bir ara pencereyi açýp bahçeye doðru bi tane küllük fýrlattým. Ýþte ne olmuþsa o zaman olmuþ. Macide’ ye dönüp bi baktým, yerde kývranýyor, debelenip duruyor. Ne var, ne oldu dememe kalmadý Macide bir çýðlýk kopardý, ayný anda kediler bir bir içeri dalmaya baþladýlar. Bizim it bir köþeye sinmiþ hýrlýyordu. Kediler girerken bir an dýþarý baktým, o evi bilirsin sende: pencereleri aydýnlanmýþtý, nur daðýtýyordu sanki bahçeye, ama bu nur iblisin iþiydi belli.
“Kediler benden korkmadan içeri girdiler sürekli ve hep hýrýldýyorlardý. Macide’ye baktým, titriyordu kucaðýmda, saralýlar gibi sallanýyordu. Çok korktum hemþerim, anlamadým ki ne oldu? Sonra yardým çaðýrmaya karar verdim ve geri geldiðimde ölmüþtü.”
Son söylediði sözlerle beraber tutulduðu aðlama nöbeti öylesine acýklýydý ki, kendimi tutamayýp ben de gözyaþý döktüm. Oda canilik, vahþet, kötülük ve dehþetle doluydu, ve biz ortasýnda aðlýyorduk.

-0-

Sonraki günlerde, sebatla bir araya gelen, kimisi dedikodu menþeli, kimisi artýk kocakarýlýða terfi etmiþ sokak teyzelerinin yarý unutkan zihinlerinde kalan hikayelerle baðlantýlý, kimisi de meraktan yaptýðým araþtýrmalar sonucunda elde ettiðim kýt fakat yeterince düþündürücü bilgiler doðrultusunda, kesinlikle farkýnda olmadan, kendimi, bitap düþüren bir, nasýl desem... ne anlatmasý ne de inanmasý zor bir gerçeðin içinde buluverdim. Ve yolun sonu göründü... çabuk olmalýyým.
Bu teyzelerden birinin adý Fikret’ti. Ýlahi ýþýkla ödüllendirilmiþ gibi görünen solgun yüzünde, her yýl için sayýsýz çizgi toplanmýþtý. Göz altý torbalarý sarkmýþ, üst dudaðýnýn üstündeki deri büzülmüþ ve sert çizgilerle bölünmüþtü. Bakýþlarýnda, ‘her an herþeyi unutabilirim’ ifadesini taþýyordu. Beyaz baþ örtüsünü sarkýk kulak arkasýndan geçirmesiyle, zincirli, kalýn gözlükleriyle ve hafif kambur ve tombul vücuduyla sevecenlik ve iyi niyet timsaliydi sanki. Macide hanýmýn ölümünden sonraki günlerden birinde beni, apartmanýn giriþ kapýsýnda yakaladý ve kendimi içinde bulduðum bu olaya giriþim adýna, ardýmdan ilk tekmeyi o attý. Kýsa bir hal ve hatýr söylencesinden sonra þöyle demiþti:
“ Yazýk oldu Macide Haným’a. Kadýncaðýz þuraya taþýndýðýndan beridir gün yüzü görmemiþti. Dört senedir her gün kahretti kendini.”
“ Peki o adam kardeþi miydi gerçekten?” diye sordum.
“ Güngör Bey mi? Ah, boynu altýnda kalsýn, kardeþiydi ya. Hem de ne kardeþ, geldiðinden beri rahat vermedi kadýna bir gün olsun.”
“ Beraber taþýnmadýlar mý?”
“ Yok evladým yok. Macide Haným yalnýz yaþardý ilk baþlarda. Sonra bu herif geldi; iþsiz güçsüz, bi iþe yaramaz adamýn tekiydi. Vallahi benden duymuþ olma ama hýrsýzlýk, yan kesicilik yaparmýþ önceden. Sonra adam yaralamadan içerde yatmýþ bi kaç yýl. Kumara, beygire, alkole falan pek düþkünmüþ. Karýsý ondan boþanýnca zavallý anasý onu evine almamýþta, bu Güngör denen iþe yaramaz Macide’ye musallat olmuþ. Mahvetti kadýný mahvetti.” Diye söylenmeye baþladý.
“ Öyle olmuþ” dedim, “ Allah rahmet eylesin. Güngör Bey çok üzgündü ama o akþam teyzeciðim. Belki de gerçekten o yapmamýþtýr.”
“ Aman Allah esirgesin evladým. O adam yýlanýn aðzýna tükürür vallahi. Ýnanýlýr mý onun üzüntüsüne. Ne þeytandýr o!
“ Ýlk geldiðinde ne yeminler etmiþ Macide’ye herþeyi býraktým diye. Kýrk yýllýk kani olur mu yani? Zaten gelir gelmez hemen þu bahçedeki eve dikmiþ gözünü.”
“ Öyle mi?”
“ Öyle ya! Ama yýllardýr boþtur o ev, kedi pisliðinden baþka bi þey yoktur o evin içinde. Bak ben elli senedir burdayým, hiç bilmem o evde kimin kaldýðýný. O ev ezelden beridir boþtu. Yanýndaki aðaçtan bile eskidir belki de. Senin anlýycan avucunu yalamýþ.”
“ Peki siz bunlarý nereden biliyorsunuz teyze?”
“ Ayol Macide Allah’ýn günü bendeydi. Hep gelip dert yanardý. Beni sýrdaþ mý bellemiþti bilmem ama, rahmetli her þeyini paylaþýrdý benimle. Ýyi kadýndý rahmetli; Allan gani gani rahmet eylesin.”
“ Öyle...”
Bu konuþmanýn ertesinde engellenemeyen bir merak duymaya baþladým. Ýki kardeþ anlaþýlan yýllardýr kavga ediyorlardý, lakin ne olduysa o evin iþin içine girmesiyle her þey bulanýklaþtý. O muhitteki insanlar arasýnda kimsenin aklýna gelmeyecek bir soru sordum kendime, ki þimdi sormamak, o insanlar gibi kaba açýklamalarla yetinmeyi bilseydim diyorum...
bu týkýrtýlar... camdaki sesler... kapýmdalar belli, bekliyorlar…
Fikret Teyze ile bir kere daha konuþtum. Macide Haným ile Güngör Bey kalmadan önce kalanlarýn baþýna bir þey geldi mi diye sordum. Uzun uzun düþünmesi gerekti ve hafýzasýný sýnarken, bir þeyleri sayar gibi sayýklamaya baþladý:
“ ... Bu apartman ilk yapýldýðý zaman Þükran Teyzeler otururdu; Allah rahmet eylesin. Sonra O’nun kýzý evlenince oturmaya baþladý, zaten ev O’nun... sonra... bir memleketlisine kiraladý, dur bakayým neydi adý, Muzaffer. Ýki tane kýzý vardý, çok akýllýydý bu kýzlar. Bütün gün dýþarýda oynarlardý, kir pas içinde. Anneleri deli olurdu. O evin içinde evcilik oynarlardý. O zamanlar bahçenin ötesindeki apartmanlarda yoktu, kocaman bahçeydi burasý. Þimdiki gibi karanlýk deðildi; tam çocuklar içindi.
“ Neyse, sonra efendime söyleyeyim... yetmiþlerde iki öðrenci kalmýþtý. Onlarda senin gibi üniversitede okuyordu. Ama çok kalmadýlar; evlerine polis baskýn yapýnca arka bahçeden kaçýp gittiler, sonrada onlardan hiç haber alamadýk. Ýyi çocuklardý aslýnda, neden polis arýyordu bilmem, mahalleli anarþik derdi ama, ben inanmadým hiç. Nedim’di birinin adý, öbürüde... neydi yahu?... Mustafa mýydý, Muhammed miydi hatýrlayamadým þimdi. Ýyidirler inþallah.
“ Bi ara depo gibi kullanýldý orasý. Darbeden sonra, güneydoðulu bir aile geldi, ama çok kalmadýlar. Galiba adam iþlerini geniþletmiþ, daha lüküs bir muhite taþýnmýþlar. Ee, Allah yürü ya kulum deyince.
“Sonra bi kaç aile daha kaldý ama çok soðuk insanlardý vallahi, bi merhabamýz bile yoktu. Hatta biri aþaðýda kocasýný öldürmüþtü de, biz çook sonra duyduyduk ayol.
“ Derken Remzi Bey kaldý. Zavallýnýn kimsesi yoktu, memur emeklisiydi. Çok gariban bi adamdý. Bütün gün bahçedeki kedilerle konuþurdu, onlara yemek verirdi. Zaten onlarý buraya musallat eden de odur aslýnda. Yoktu eskiden bu kadar çok kedi bahçede. Þimdi kedi çiftliði gibi oldu ya, heh, iþte hepsi bu adamýn marifetiydi. Ama kýzamadýk adamcaðýza, güleç yüzlü biriydi, ne zaman görse hal hatýr sorardý rahmetli. Bir gün amcasýnýn oðlu mu neydi, bi adam geldi, Remzi Bey’ in bi önceki akþam öldüðünü, naaþý geceleyin kaldýrdýklarýný söylediydi.
“ Ýþte en sonda Macide Haným’la, o gözü kör olmayansýca herif kaldýydý.”
Bu ayrýntýlý tarihçeyi dinledikten sonra, Fikret teyze’nin elini öpüp, mahallede neler öðrenebileceðime baktým. Fakat nafileydi, herhalde Fikret Teyze mahalledeki en yaþlý insandý.
Haftalar sonra, ufak çaplý sayýlabilecek bir arþiv araþtýrmasýyla uðraþtým. Birkaç gazetenin geçmiþ yýllardaki sayýlarýný titizlikle inceledim. Yetmiþlerde yaþanýlan sað-sol çatýþmalarýnýn her gün gazete sayfalarýnda rapor edildiðini gördüm: kahveler bombalanmýþ, kampüslerde çatýþýlmýþ, farklý görüþdeki öðrenciler sýnýflarda birbirlerine girmiþ, meydanlarda yapýlan gösteriler sýralarýnda, sokak aralarýna sýzan kovalamacalar yaþanmýþ, öðrenci evleri basýlýp insanlar kaçýrýlmýþ, hücre evi tabiri kullanýlan mekanlar polisler tarafýndan gözetlenip, bu evlerdeki insanlar tutuklanmýþtý. Hiçbir ayrýntý, hiçbir haber, hiçbir isim atlanmadan verilmiþ gibi haberlerdi bunlar. Adeta, yakalananlar ya da ölüsü bulunanlar hakkýnda kapsamlý bir hayat hikayesi anlatýlýyordu.
Sonunda aradýðým haberi bulmam üç günümü aldýðýnda, Fikret Teyze’nin hafýzasýnýn doðru söylediðini anladým. Haber þöyleydi:
“... dün akþam polis kuvvetleri, hücre evi olarak kullanýldýðýndan þüphelenilen bir eve baskýn düzenledi. Aksaray Murat Paþa Mahallesi’nde gerçekleþen baskýnda, evde ______ örgütünün yasa dýþý yayýnlarý, çeþitli ebatlarda broþür ve ilan, çok sayýda sahte belgenin yaný sýra, bomba yapýmýnda kullanýlan malzemeler ve dört tabanca ile kesici delici silahlar bulundu. Polis Osman kod adlý Nedim Kapýlý ve Niyazi kod adlý Mustafa Sulukýþla’ nýn olaydan sonra kaçtýðýný ve aramalarýn sürdürüldüðünü bildirdi...”
Diðer üç gün boyunca onlarýn yakalandýðýna ya da bulunduðuna dair hiçbir haberin yazýlmadýðý gazetelere boþ boþ baktým. Fakat daha baþka bir þeye rast geldim. 1984 tarihli bir gazetenin üçüncü sayfasýnda þu haber vardý:
“ ALDATILAN KADININ ÝNTÝKAMI


Murat Paþa Mahallesi’nde dün gece akýllara durgunluk verici bir cinayet ortaya çýkarýldý. Ümmühan Demirci (34) kocasý Cengiz Demirci’yi (35) kendisini baþka bir kadýnla aldattýðý gerekçesiyle uyurken tam kýrk iki yerinden býçaklamýþ ve bahçelerindeki boþ bir evde günlerce saklamýþtý. Daha sonra ortadan kaybolan Ümmühan Demirci’ nin yokluðundan þüphelenen komþularý polise haber vermiþ, polis yaptýðý araþtýrmada, bahçedeki evde Cengiz Demirci’nin cesediyle karþýlaþmýþtý. Maktülün kafasý vahþice koparýlmýþtý, fakat yapýlan tüm araþtýrmalar sonuçsuz kalýnca, cesedin baþý bulunamadý. Ümmühan Demirci her yerde aranýyor...”


Gazete sayfalarý arasýnda devam eden yolculuðumda, Ümmühan Demirci’ nin yakalandýðýný öðrendim. Kafaya ne olduðunu bilmiyordu, hatta kocasýnýn öldüðünden bile habersizdi. Aldatýldýðýný bilmesine raðmen korkusundan bir þey yapamýyordu. Dövünmeleri, kendini yerden yere atmalarý bir iþe yaramamýþ, yapýlan yargýlama sonucu, söylemesi zor bir cezaya çarptýrýlmýþtý. Zavallý kadýn, halbuki gerçekten de suçsuzdu sanýrým.


-0-



Ve dünkü o talihsiz ziyaretimden önce edindiðim son bilgiyle beraber, kayýp olan sonsuz sayýdaki parçanýn yanýnda, bir araya geldiðinde yeterli derecede ürküten ve meraklandýran az sayýda parçanýn sonuncusu da yerine oturdu.
Remzi Bey’le ilgiliydi bu haber. Zamanýnda ona yemek hazýrlamýþ bir kadýnýn kýzý, mahalledeki ipuçlarýnýn beni götürdüðü son duraktý. Ayþe Haným bana, tam olarak anlamadýðý bir sýrrý verir gibiydi:
“... Remzi Amca çok güçsüz bir adamdý. Ýncecikti. Üflesen yýkýlýrdý yani. Annem senelerce ona her gün yemek yaptý. Adamýn býrak yemek yemeyi, tuvalete gidip banyo yapacak dermaný yoktu, ama o kedileri bir gün olsun aç býrakmadý. Zaten o yüzden çoðaldýlar bu kadar. ‘ onlar bana hayat veriyor’ derdi Remzi Amca. Neden derdi bilmem. Çünkü öldü gitti iþte. Hem de o kediler çoðaldýkça, o halsizleþti. Bir sabah amcasýnýn oðlu geldi; ölüp gitmiþ sessizce Remzi Amca... Allah rahmet eylesin...
“ Bir de o eve bir kapý yaptýrmýþtý. Niye diye sormuþtum ben de meraktan. Gülümseyerek ne dediydi biliyor musun? ‘ Bir çocuðun aklý sevinçle nasýl yaklaþýrsa kedilere, bende o evin kapalý olduðunu bildiðimde kedileri sevebiliyorum ancak...’
“Buyur burdan yak demiyo mu insan? Vallahi bu yaþýma geldim, hala hem hatýrlarým bunu, fakat anlayamam bi türlü.
“Sonra tozlu kitaplarý vardý aþaðýdaki o evde. Kesinlikle dokunmamýza izin vermezdi. Anam temizlik yaparken, Remzi Amca kitlerdi o odanýn kapýsýný. Ama ben çocukken birine baktýydým gizlice. Elime alýnca ne de heyecanlanmýþtým yahu! Yine de içini açýnca hiç bi þey anlamadým. Kargacýk burgacýk þeyler yazýyordu sayfalarýnda. Bazý yerlerin Remzi Amca altlarýný çizip iþaretlemiþti. Yanlarýnda da baþka þeyler yazýyordu; ben onlarý okuyabiliyordum. Bi yazýda, buralarla ilgili, saklanmýþ bi þeylerle ve orayý bulmasý gerektiðiyle ilgili þeyler vardý. Hayret! Nasýl hala hatýrlýyorum anlamadým. Neredeyse yirmi sene olacak, hala aklýmda.”
Bu son öðrendiklerim, beni kaçýnýlmaz yere götürdü: o tek katlý virane evin, Remzi Bey tarafýndan yaptýrýlan ahþap kapýsýna.
Gittim. Çünkü öðlen güneþinden çaresizce umutlanmýþtým. Gündüzün kalkanýna sarýlýp, merakýmýn telkinlerine yenik düþtüm. Meþum aydýnlýklar içinde duran bahçenin içinde sadece tek bir kedi vardý o anda. Temizleniyordu kendi kendine ve benimle ilgilenmiyor gibiydi. Apartmanlarla çevrelenmiþ daracýk bahçenin dýþýndan, sokaklardan, çocuk sesleri, pencereden pencereye baðrýþmalar, seyyar satýcýlarýn tok sesleri ve araba kornalarý duyuluyordu. Bahçedeki aðacýn içinden kuþ sesleri geliyordu. En önemlisi, kediler yoktu. Tüm bunlar bir araya gelince ‘ neden olmasýn?’ dedim kendime. Zira merak geniþledikçe rahatsýzlýðým beni dolduruyordu. Ýnsanüstü bir meraktý bu. Çocuksu bir heves kalbimi zorluyorken, ancak heveslerin oluþturduðu dumanla boðulmuþ ruhuma hak verebilirdim. Ve bilinmeyenden korkmuyor da, merak ediyordum... Ne çok yanýlmýþým!
Kapý kilitli deðildi. Zorlanmadan açýldý. Ve ilk adýmýmla beraber, dünyanýn tüm olgularý ( bunun içinde karanlýk, gölge ve keza ýþýk ve umutta vardý) samimiyetleriyle beraber ardýmda kaldý gibi geldi. Önümde duran, tuhaf bir alemin, ufacýk bir köþesi ya da onun tezahürünün yýldýran dünya dýþýlýðýydý. Burada bir ýþýk vardýysa bile, ben ona ýþýk diyemiyordum. Dahasý, kapýyý açýk býrakmama raðmen, bana tanýdýk gelen ýþýk ve ya gölge önüme düþmeyi reddediyordu. Döþeme, tavan ve duvarlar ýþýðýn özsüz kabuðuyla bezenmiþ gibiydi.
Bir adým daha attýðýmda, baþlangýcý ardýmdaki giriþ kapýsý, sonu ise iki metre kadar ilerdeki baþka bir kapý olan, daracýk koridor cinsi garip bir boþluktaydým. Dünyanýn sesleri hala duyuluyordu. Belki de onlar beni ittiriyordu. Yüreklenirken dünyanýn hala huzurlu ve güvenli koynunda olduðumu düþünüyordum.
Koridorun sonundaki kapý zulmedercesine mattý. Gerisinde sakladýðý odadan tek bir ses dahi duyulmuyordu da, o odada gizlenen menfur hissin sýzýntýlarý, buzlu camlarýnda oynaþýyordu.
Buzlu camýn, içerisi ile ilgili anlattýklarý, genellikle hayal gücüne yol verebilecek cinste bulgulardý. O demir parmaklýklý pencerelerinden ve onlarý örten perdelerden emilerek alýnan ýþýðýn sureti, buzlu camýn üstünde ancak cýlýz bir iki kýrýlma ve belli belirsiz pýrýltýlarla kendini ele veriyordu. Ben kapýya yaklaþtýkça, buzlu camýn üstünde yer deðiþtiren yansýmalar davetkardý.
Bunu hissetmekle beraber, þaþkýnlýk içinde kaldým. Zira duyduðum sesin içeriden mi, dýþarýdan mý geldiðini anlamadan, o sesin çok melodik ezgisiyle heyecanlanmýþtým. Bir yakarma olabilirdi, fakat sesin niteliðinde bir serzeniþ havasý bulamadým, açýkçasý iflah olmaz bir arzuyla dolanýyordu bu ezgi. Yine de o kadar sönüktü ki, ancak duyabiliyordum. Sanýrým sýrrý da buydu. Böylece son birkaç adýmýmý daha istekle ve çabuk çabuk attým.
Beni karþýlayan ikinci kapý, ilkine nazaran daha zorluydu; kilitli olmasýnýn yaný sýra, kapýyý zorladýðýmda,ardýnda bir þeyler yýðýlýymýþ gibi bir tepkiyle karþýlaþýyordum. Yanýmda getirdiðim tornavidayla kilidi kanýrttým ve neredeyse çürümüþ olan ahþap kasanýn içinden kilidin dili kolaylýkla sýyrýldý.
Tüm dikkatimle kapýnýn açýlmasý için uðraþ veriyordum. Ben ittirdikçe, öbür tarafta bir þeylerin habisçe yerde süründüðünü ve kapýnýn altýna sýkýþarak açýlmasýný zorlaþtýrdýðýný, yanan kaslarýmdan ötürü daha da nefretle karþýlýyordum. Harcadýðým güç giderek artmýþtý. Buna raðmen tüm denemelerimde kapýyý ancak bir iki santim ilerletebiliyordum.
Eðer ruhum delicesine kararmasaydý, bunun belki de bir uyarý olduðunu farz edip anýnda oradan uzaklaþýrdým. Lakin heyhat! Kim gönlünü fütursuz bir arzunun meraklý gözlerine teslim edip de, ruhundan bir parçayý þeytanýn elinde oyuncak etmez ki? Israrla ve deliye dönmüþ duygularýmýn doldurduðu ruhumla, vahþi bir havyan gibi kapýyý ittirmeye, çekiþtirmeye, yumruklamaya, kah kendime kah kapýya küfürler savurmaya ve en acýnasý görüneni de savunmasýz bir mahluk edasýyla inlemeye baþlamýþtým...
Kapýnýn ardýndan gelen büyük bir yere düþme ve ya yerde yuvarlanma gürültüsüyle beraber, kapý, menteþeleri üzerinde müthiþ bir hýzla kenara savrulduðunda, nefes nefese kalmýþtým. Ýçimde ruhumu kavuran kör ateþ hala ayaktaydý ve ben hunharca gülümsediðimi þimdi ürpererek hatýrlýyorum.
Gözlerimin içerideki loþluða alýþmasý vakit aldý. Kapý savrulduðunda ayaklanan toz zerreleri odanýn görüntüsünü enine daraltýp, boyuna uzatýyordu. Ýlk gözüme iliþen, bahçeden kapkara bir boþluðu andýran pencerenin içeriden görünüþüydü: kesinlikle dýþarýda kalan ýþýðýn cansýz kopyasýný salýyordu odaya ve kendiside, rengi atmýþ ince kahverengi perdelerin ardýnda saklanan buzlu bir ay parçasýydý sanki.
Mat ve soluk ýþýða alýþan bakýþlarým, en baþta odanýn beklediðim kadar lanetli durmadýðýný farz etti. Dolayýsýyla içeri ilk adýmlarýmý attýðýmda bu gereksiz gözlemin yanlýþlýðýný fark edemedim. Ben adým attýkça döþemeden yoðun ve siyah toz kütleleri havalanýyordu. Ýçerisi yýllarýn nemi, beklemiþliði içinde berbat kokuyordu. Duvarlardaki boyalar büyük oranda dökülmüþtü ve yer yer beliren silik belirtilere bakýlýrsa duvarlarýn rengi bir zamanlar maviydi...
Bu kýsmý yazarken zorlanacaðýmý biliyordum. Þimdi bile bu kelimeleri yazarak kendimi bundan kurtarabilmeyi umuyorum, fakat denemekten baþka þansým var mý? Bu þeytani ilim ve ona adanmýþ sapkýn müritlerin þer yuvalarý asla yok edilemez; ne yakýlabilir ne de asitle eritilebilir. Kaçýlabilecek kadar kaçýlmalý ve olduklarý gibi býrakýlmalý. Hayatýn anlamsýzlýðýndan dem vuranlara seslenmiyorum, lakin diðerleri bunlarý bilmeli ve kesinlikle – evet kesinlikle oradan uzak durmalý.
Artýk odanýn içerisindeyken, mekanýn en vurucu öðesinin zeminden yükselen bir engebe olduðunu fark ettim. Neredeyse tavana kadar ulaþan, ve yarým daireye benzeyen bu þekil için ilk izlenimim belirsizlikti.
Yer sadece kaba beton kaplamasýndan ibaretti. Ne parke, ne fayans, ne de kurtlanmýþ halýlar zemini örtüyordu. Çýplak duvarlar ve soðuk betondan odanýn bir köþesinden baktýðýmda, tekinsizliðin aslýnda bu mezbelelikten dolayý deðil, karþýmda duran yükseltiden kaynaklandýðýný anladým. Pencereden üzerine düþen ýþýðýn, yumuþak bir dokunuþla görünür kýldýðý tarafý soluk yeþil algýlanýyordu. Yanýna gittim ve büründüðü gölgelerin ardýnda daha geniþ ve yüksek olduðunu gördüm.
Yerden tavana doðru yaklaþýk dört metre yüksekliðindeydi. Tabaný, çapý yüksekliði kadar olan bir daireydi. Yani bu yarým bir küreydi. Neredeyse odanýn tamamýný kaplýyordu, gene de ben çevresinde bir tur atabildim.
Üzerinde hatýrý sayýlýr bir toz katmaný birikmiþ bu þekil, ilk anda bende belli belirsiz bir kubbe izlenimi yaratmýþtý. Çevresinde dolaþýrken bu kürenin, nasýl olup da bu kadar tedirginlik yarattýðýný anlamaya çalýþýyordum; ama o kürenin odanýn ortasýnda neden durduðunu düþünmüyordum.
Yarým kürenin çevresinde dönerken, odanýn zeminini iþgal eden yegane eþyanýn, kürenin yanýna atýlmýþ hýrpani bir kumaþ olduðunu fark ettim. Bu anda ve ben o kumaþýn üzerine basýp kürenin diðer tarafýna geçecekken durmama sebep olan olay oldu: dýþarýdan gelen gürültülere karýþan güçlü ve boðuk bir týslama duydum. Öyle etkiliydi ki, dalgýnlýðýmdan beni çýkarýp, bir adým geri atarak o kumaþ parçasýna gözlerimi dikmeme sebep oldu. Çünkü yerin altýndan ve tam ayaklarýmýn altýndaki zeminin titremesine neden olarak uðulduyordu.
Yemin ederim ki, yaptýðým iþi düþünerek yapmýþ deðilim. Eðer mantýðým beni yalnýz býrakmasaydý ne en baþýnda bu odaya girerdim, ne de o tozlu ve yýllanmýþ kumaþý tutup yerinden kaldýrmak için yere eðilirdim. Yolun çoðunu kat edip, sonrada geri dönmenize mani olanlar iþ baþýndaydý... ve o kumaþ parçasýnýn bir kapaðý gizlediðini gördüm. Bu o kadar basit bir gizleme yöntemiydi ki, oraya kadar gelmiþ birinin, kapaðý bulmasýnýn zaten beklendiði gösteriliyordu sanýrým.
Kapak derin bir karanlýðý gizliyordu. Aþaðýya doðru inen basamaklar vardý. Zemine yakýn ilk basamaklarýn ardýndan gelen diðerleri gözükmüyordu. Bir süre o deliðin ve aþaðýya inen basamaklarýn yanýnda durdum. Aþaðýdan gelen kokular feciydi. Aklýnýza gelebilecek her türlü iðrenç kokunun birbirine karýþtýðý keskin bir hali vardý. Karanlýk, bir duvar gibi kararlý ve yoðun görünüyordu. Yan taraftan, pencereden sýzan solgun ýþýðýn, bu karanlýkta hiç mi hiç hükmü yoktu. Odayý ancak aydýnlatabiliyor, bu deliðin içinde ise ýþýk, kesinlikle ölüyordu.
Beklememin sebebi kararsýzlýk deðildi. Akýl almaz bir dürtüyle, delikten aþaðý inmeye can attýðýmý biliyordum. Yaptýðým sadece karanlýða alýþmaktý; tuhaf seslere ve tabi o tiksindirici kokuya.
Merdivenlere doðru ilk hamlem oldukça yavaþtý. Merakýmýn bu denli azgýnlaþmasýna þimdi daha çok hayret ve piþmanlýk duyuyorum. Basamaklarý bir bir inerken kalbim öylesine kuvvetli atýyordu ki, hem korkunun ateþini, hem de merakýn fevriliðini tüm vücuduma büyük bir basýnçla pompaladýðýný hissediyordum. Kaçamadýðým ve tutsaðý olduðum korkumu savuþturmak için tam yirmi beþ basamak saydýðýmda, zifiri karanlýðý taþýyan zemine ayak bastým.
Gözlerimin karanlýða alýþmasý olanaksýzdý. En ufak bir pýrýltý dahi yoktu. Artýk çok yukarýlarda ufacýk kalmýþ delik, çok silik bir aydýnlýk içeriyordu, ve bana hiç yardýmý olmuyordu. Basamaklarýn yanýnda, önümde neyin uzandýðýný bilmeden bekliyordum.
Sonra fýsýltýlar geri geldi,hani eve ilk giriþimde beni karþýlayan kýþkýrtan fýsýltýlar. Þimdi, içinde bulunduðum belirsizliðin sahibi edasýyla etrafýmda dolanýyorlardý. Soðuk esintiler gibi yüzümü yalýyor, ensemi ürpertiyorlardý. Vahþi bir melodiyi hevesle mýrýldanan sesler...
Önümdeki boþ karanlýk, bu sesin vurgularýyla yeþil, dumanlý ve ancak seçilebilen bir ýþýkla atmaya baþladý; ýþýk, bir kalpten pompalanýyormuþçasýna bir sönüp, bir parlýyordu. Her seferinde de biraz daha ileriye doðru ulaþýyordu yeþil ve dumandan parmaklarý. Böylece belli belirsiz bir koridorun duvarlarý gölgeler içinde ortaya çýkýverdi. Duvarlar ve tavan, tahta kiriþler ve kalaslarla özensizce desteklenmiþti. Koridor boyunca, önümde boðucu bir matlýkla pýrýldayan yeþil ýþýk, ileride bir yerde daha çok parlýyordu. Yeþile buladýðý pis kokulu koridorun sonunda, sol kýsmýnda öyle bir parlýyordu ki, karanlýðýn o köþesinde yeþil, güçlü bir nur oluþmuþtu.
Ruhum daralmýþtý. Vücudumun içinde bir yerlere sinmiþ, aklýmýn ne gibi kararlar alacaðýný bekliyordu. Neredeyse iki arada kaldým diyebilirim. Yukarýda isteksiz ve soluk görünen ýþýðýn, merdivenleri yeniden týrmanýp ona ulaþmamý þevklendirecek hiçbir etkisi yoktu. Önümde bekleyen karanlýðýn yeþil nuru ise tehditkar fakat ele geçiriciydi. Bir farenin önüne konmuþ kýrýntýlarý yiye yiye kapana yaklaþmasý misali, aklýmý kemiren merakýma yenilerek, o fersiz yeþil nura doðru ilerlemeye baþladým adým adým...
...Yeþil nurun içine giriþimle çýkýþým arasýnda belli bir zaman geçmiþ olmalý. Ben her ne kadar o zaman aralýðýný bir türlü anýmsayamasam da, dýþarý çýktýðýmda güneþ neredeyse batýyordu ve elimde tozlu, kalýn ve eski bir kitap tutuyordum. Nefes nefeseydim; hatýrlamadýðým bir heyecan içerisinde titriyordum. Boþ olan elimde kalýn bir tahta sopa vardý, ucundan yeþil ýþýkla rengi deðiþik görünen kan damlýyordu. Büyük bir güç harcamýþ gibiydim. Kollarým aðrýyor, alnýmdan ter damlalarý süzülüyordu. Karným, aðýr bir þeyi kaldýrmýþçasýna, her nefes alýp veriþimde yanýyordu. Pantolonum parçalanmýþtý ve bacaklarýmda derin çizikler vardý.
Telaþ içerisinde ne olduðunu hatýrlamaya çalýþýrken, yeþil nurun içinden korkunç bir týslama üzerime boþaldý. Yüreðimi donduran sesi duyar duymaz koþtum. Üzerindeki delikten çok cýlýz bir aydýnlýðýn üstüne döküldüðü ýþýkla, bir serabý andýran merdivenlere koþtum. Ben kaçtýkça ses bir türlü azalmadý; beni takip ediyordu. Ondan daha hýzlý olmayý deniyordum. Ama o hep bana daha fazla yaklaþýyordu. Eðer delikten kendimi tam o anda dýþarýya atýp kapaðý hezeyan içinde kapatmasaydým, belki de o ses beni ele geçirip, kendi tasarladýklarýný mahvedecekti. Yani bu benim gayretlerimle oluþmamýþtý. Ne yapmam tasarlanmýþsa onu yapýyordum. Aynen þu anda içinde bulunduðum durum gibi; sanmayýn ki kendi isteðimle tutuyorum kalemi. Tüm korkularýmla beraber yazýlmýþ olanlar, benim iradem dýþýnda yazýldý; hatta bu itiraflar bile. Kapýmda ve penceremde bekleþen delilik bunu bitirmemi, yazgýmýn, diðer o eve girenlerle ayný þekilde noktalanmasýný bekliyor. Þiddetle karþý durduðum ve asla bu elin yazmayacaðý bir þey daha var. Yazmam için beni zorluyor, ama hayýr.
O an, kapaðýn yanýnda nefes nefese yere kapaklanmýþ yatarken, tüm duyularým keskinleþmiþti. En ufak çýtýrtýya yada tenime deðen en önemsiz esintiye aþýrý derecede tepki veriyordum. Kapalý duran kapaðýn yanýnda oturmuþ nefes alýp verirken, tüm dehþetin yerin altýnda kaldýðýný düþünmek için var gücümle uðraþýyordum. Ama üzerimden bana bakan kubbe, bir türlü buna izin vermiyordu. Daha fazla oyalanmadan kapýya ulaþmalýydým. Yalpalayarak fakat yine de kitabý ve sopayý elimden býrakmadan, beni ilk baþta uðraþtýran o kapýya koþtum.
Bir çýðlýk attýðýmý hala hatýrlýyorum. Tüylerimi ürperten gerçek, kapýnýn koluna asýlmýþ, zamanýn kuruttuðu etleri içinden bana bakýyordu. Bir kütle duruyordu kapý ile duvar arasýnda; kurtlanmýþ pantolon, ceket ve gömleðin içinde, yýllar boyu çürümüþ talihsiz vücudun, buruþmuþ derisi içinden gerçek þekli ortaya çýkan baþýnda oyuk gibi duran iki göz yuvasý, üzüntü ve dehþetin karýþtýðý bir ifade ile boþluða bakýyordu. Elleri amansýzca kapý kolunu kavramýþ ve belli ki yaþamýnýn son anlarýnda açmayý bir türlü baþaramamýþtý: nasýl öldüyse öyle kalmýþtý. Kokusunu ancak o zaman fark ettim ve midemin alt üst olmasýna engel olamadým. Zavallý Nedim!
Ve gece olmuþtu; gökte yýldýz ve ay ýþýðý yoktu. Apartmanlarýn kafeslediði bahçe, kesif bir yalnýzlýk içerisindeydi. Ama ben ne yazýk ki bekleniyordum. Zira kapýnýn önünde pek çok kedi vardý ve hepsi de saldýrýya hazýr hýrlýyordu. Apartmanlarýn ýþýklarý yanýyordu, insanlar evlerindeydi, evleri sýcacýktý, habersiz yaþýyorlardý. Yardým istemeliydim, ama sesim çýkmadý. Kedilerin içinden acý içinde geçerken, ve onlar gaddarca ve tatminle çýðlýklar atýp etlerimi yaralarken, sesim benden azadeydi. Ýçimde parçalanan acý feryatlar asla dýþarýya ulaþmadý.
Yine de çektirdikleri tüm acýlara raðmen, beni ölümün sýnýrýnda býraktýlar. Can havliyle eve girdim. Kapý pencere ne varsa kapatýp, perdeleri çektim.
Artýk bitiriyorum; çektiðim acý dayanýlmaz oluyor. Fakat içimdeki tüm arzuya raðmen, bu kitabýn içinde neler olduðunu yazmayacaðým. Yazmamalýyým. Biliyorum ki, evveli ya da sonrasý bilinmeyen bu oyunun sekteye uðramasý benim elimden olmayacak. Ben ancak, okyanusta bir damlayým. Asýrlardýr oynanan sapkýnca bir oyun bu; müritlerini bolca mükafatlandýran, zaten müritlerince daha da dayanýlmaz kýlýnan bir düzen. Kendi adýma þunu söyleyebilirim; sadece yüzyýllarla sýnýrlý kalmýþ, yine de ancak bir bölümünü oluþturabilen elimdeki yazýlar, hem kendimi, hem insanoðlunu, hem de bu koca alemi öylesine önemsiz görmeme sebep oldu ki, artýk ölümün bile beni kurtarmayacaðýný anlýyorum. Þanssýz ruhum, bir oyuncaktan öteye geçmeyecek bundan sonra. Ve son anlarýmda, bize kabul ettirilen tarihinde, çaresiz ve telaþ içindeki kafalarýn eseri olduðunu biliyorum.
Bu döngü mutlaka bu geceden sonra da devinip duracak. Elbette pek çok talihsiz kurban olacak, lakin bazýlarý da þeytani iþlerle uðraþmanýn mükafatýný alacak (Remzi Bey?..). Fakat tüm bu olaylara, elimden geldiði kadar az dahil olmak istiyorum. Ve bu isyanýmla beraber rahatlamýyor, aksine çýldýrýyorum.
Tüm yazdýklarým manasýz görünebilir. Sanýyorum ki, bir gün kitap yeniden bulununca, içine koyacaðým bu yazý bir insaný dahi kurtarýrsa, teselli için bu yetebilir. Þu yazý boyunca tek bir kere, gayretimin son zerresiyle, þimdi ona karþý koyup piþmanlýkla...
...sana sesleniyorum!
Bu kitabý okuma, hiç açmamýþ olmaný dilerdim, ama ne yazýk ki bu önlenemez. Yalvarýrým kitabý yak, eðer baþarabilirsen. En azýndan okumadan sakla, ya da durduðu yerde býrak!
Þimdi kalemi kýrýyorum.



-SON-



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yeraltý kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ýnsan Çiftliði
Garip Bir Buluþma
Mezarýmý Derin Kaz
Oda - - - 1 -
Nokta
400 Küp
Cennet
Dikkat Et! Tavandan Kan Damlýyor.
Ecele Giden Yol
Geçit

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yol Bitti
Atla!
Beyaz El
Nu'karh Anlatýlarý
Nu'karh Anlatýlarý III
Nu'karh Anlatýlarý II

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Sanki... [Þiir]
Gidiþim [Þiir]
Ufuktaki Þehir III. Bölüm [Roman]
Ufuktaki Þehir II. Bölüm [Roman]
Ufuktaki Þehir [Roman]


Burak Mollamehmetoðlu kimdir?

KiMDir??. . GerÇEkTeN. . KiMDir??

Etkilendiði Yazarlar:
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Burak Mollamehmetoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.