..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Tarih, hiçbir zaman orada bulunmamış kişiler tarafından anlatılan hiçbir zaman olmamış olaylarla dolu bir yalan. -Santayana
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Didaktik > Mehmet Sinan Gür




9 Nisan 2002
Trafik Işıklarına Uyan Köpek  
Mehmet Sinan Gür
Bir köpeğin bakışıyla insanların trafik önündeki davranışları.


:CIHF:
Ben kim olduğumu biliyorum. Size garip gelebilir ama gerçekten, ben kim olduğumu biliyorum. Boyum kısa sayılmaz. Ama dört ayak üstünde yürümek zorunda olduğum için dünyaya biraz alçaktan bakıyorum. Sizin gibi iki ayak üzerinde yürüseydim çocuklarınızdan daha uzun olurdum. Öyle ki, hani var ya, uzaklarda bir yerlerde yaşayan kargacık burgacık yüzlü, çekik gözlü insanlar, işte onlar kadar olurdum. Tamam, siz Japon diyorsunuz; ben o kadar kültürlü değilim; o kadarını bilmem..

Siz... adına ne diyorsunuz? Hani her şeyin görüntüsünü yansıtıyor... hah... bildim; ayna. Kendimi aynada hiç görmedim; yalnız vitrinlerin camlarında görebildim. Kopkoyu renkli bir köpeğim. İlk baktığımda kuyruğumun yarısı yok sandım. İlk anda korkuya kapıldım. Hey! Nerede benim kuyruğum? Bir yere mi sıkıştı? Kim kopardı? Neden benim haberim olmadı?

Ama biraz daha dikkatli bakınca anladım ki kuyruğumun yarısının rengi açık. O yüzden görünmüyormuş. Böyle benim gibi iri yarı, kara bir sokak köpeğini neden seversiniz bilmem ki... Ben sevilmeyi hak ediyorum; iyi niyetli bir köpeğim. Ama siz de fena insanlar değilsiniz; siz de benim gibi iyisiniz. Bana yemek verirsiniz, kaba kıllı başımı okşar, beni seversiniz. Ben de sizi sevdiğim için kuyruğumu sallarım. Aranızda kötüler de var ama ben anlarım iyi niyetli mi kötü niyetli mi olduğunuzu. Siz de bana bakın; kuyruğumu sallıyorsam korkacak bir şey yok, her şey yolunda demektir.

Ama bir kusurunuz var. Bir yerden bir yere hızlı gidip gelmeye kafayı takmışsınız. Biz hayvanlar gibi dört ayağı olan araçlar yapmışsınız. Ona bindiniz mi haydi... Sizi tanımak mümkün olmuyor. Tabi o araçları sürmek için geniş yollar gerekiyor. Her yerde, dağda bayırda gitmiyorlar. Neden hep iki ayağınızı kullanmıyorsunuz? Gidip gelmek biraz uzun sürer o kadar. Araçlar ne kadar tehlikeli oluyor biliyor musunuz? Artık yolun bir tarafından diğerine geçmek ne kadar zor oldu. Böyle önemsiz bir iş için yaşamımı ortaya koymak zorunda kalıyorum. Nedir? Yolun bir tarafından diğerine geçeceğim ama yaşamım tehlikeye giriyor. Bu araçların biri bir çarpsa, bitti.

Neyse ki sizin de aranızda akıllı adamlar var. Benim gibi durumu fark etmişler; yola güvenle geçebilmek için yaya geçitleri koymuşlar. Üzerine de yanıp sönen ışıklar yerleştirmişler. Önceleri çok korkuyordum, küçüktüm, anlamıyordum ama büyüyünce dikkat ettim; alttaki ışık yanınca araçlarınız duruyor; herkes güvenle karşıya geçiyor. Bunu keşfedince ne kadar sevindim bir bilseniz... Ne kadar kolaymış meğer. Ben renkleri ayırt edemem. Bütün ışıklar bana aynı görünür. Sizin renk körü dediğiniz şey var bende. Eh ne yapalım ben insan değilim. O kadar kusurum olacak. Ama ışıkların hangisi üstte, hangisi altta bilirim. O kadar aklım var. Kızmayın bana lütfen ama sizin akılsızlarınız akıllılarınız kadar çokmuş. Ben bile öğrendim, daha onlar öğrenemedi. Bazılarınızın benim kadar bile aklı yok. Bir yaya geçidine gelince ışıklara bakıyorum; üstteki yanıyorsa bekliyorum, –nedense genellikle üstteki yanıyor– alttaki yanmadan kesinlikle geçmiyorum. Ben canımı sokakta bulmadım. Ah, evet, haklısınız; annem beni sokakta doğurdu; kocaman çöp kutularının arasında ne zor günler geçirmiştik. Yanlış söyledim; o söz sizin için söylenir. Bir an kendimi kaptırmışım; insan gibi hissettim kendimi. Ama haksız mıyım? Sizin birçoğunuzun yapamadığı şeyleri yapıyorum. Bakıyorum, üstteki ışık yanıyor. Ben birkaç kişi ile birlikte beklerken, bazılarınız kendisini önümüzden geçen araçların arasına atıyor. Nasıl tepelenmeden karşıya geçiyorlar, şaşıyorum. Onlara bir taraftan hayranlık da duymuyor değilim. İçimden diyorum ki, ne kadar cesur insan... iki saniye kazanmak için hayatını ortaya koyuyor.

Alttaki ışığın yanmasını beklerken sizinle dostluğum da artıyor bu arada. Bazılarınız beni gösterip “Bak, bak insanlar geçerken köpek kırmızı ışıkta bekliyor” diyorlar; gülüşüyorlar. Ben de selam verip kuyruğumu sallıyorum. Aralarında konuşurlarken kulak misafiri oldum, sizin hep isimleriniz olur ya, işte onlardan birini söylediler. Pavlov’muymuş neymiş. Bizim şartlanmamızla ilgili bir şeyler yapmış. Yok efendim ben şartlanmışım da o yüzden geçmiyormuşum. Onların geçmesini bekliyormuşum. Güldüm kendi kendime. Dedikleri gibi olsaydı, biri kendini yola atınca peşinden ben de gitmez miydim? Ne şartlanması yahu, bunda anlamayacak ne var? Üstteki yanınca araçlarınız geçiyor, alttaki yanınca bir geçiyoruz; bu kadar basit.

Bir şey daha söylediler de ona pek inanasım gelmedi. Bir fare kardeş de benim gibi bu ışıkların ne olduğunu öğrenmiş. Bir gün herkesle beraber karşıdan karşıya geçerken şanssız bir şey olmuş. Işıklar değişmiş. Alttaki ışık sönmüş, üstteki yanmış. Fare gerisingeri çıktığı deliğe kaçmış. Bunu gören insan abi, kendi deyişiyle gülmekten yerlere yatmış. Gerçekten komik. Ben de güldüm. Korkmasınlar diye sesimi yükseltmeden bir iki kez havaya doğru havladım. Ama düşünüyorum da, haydi ben akıllıyım. Şu kendini yola atanların fare kardeş kadar da mı aklı yok?

Ama bu kadar akıllı olmama rağmen anlamadığım bir şey var. Bazen bakıyorum, alttaki ışık yanarken, biz de geçerken birden bir araç geçiyor. Benimle birlikte geçenler aracın arkasından ellerini kollarını sallıyor, bağırıyorlar. Ben de kızıp havlıyorum. Halbuki ne olur onlar da dursalar, herkes rahat rahat, tehlikesizce geçse? Bak işte çoğunluk duruyor. Bu araç niye durmuyor? İşte o zaman bütün kafam karmakarışık oluyor. Acaba onu kullanan insanın gözleri mi görmüyor? Yoksa, o kendini yola atanlar gibi biri mi? Ama onlara hiç hayranlık duymuyorum. Çünkü böyle gidip birine çarpsalar çarpılan için kötü oluyor; onlara bir şeycik olmuyor. En iyisi diyorum, alttaki ışık yanarken bile dikkatli olmak. Bunların ne yapacağı belli olmaz.

Neyse oradan karşıya geçtik. Ben şanslı bir köpeğim ki ışıkların bol olduğu bir yerde yaşıyorum. Haydi biraz koşalım. Ohh, hehh-heey... Kaldırım tenha ve geniş. En sevdiğim şey. Ne güzel böyle serbestçe koşmak... Heey, iki ayaklılar! Siz yapabilir misiniz yaptığımı? Boyum kısa ama bakın nasıl hızlı koşuyorum. Hem de bu benim son hızım değil. Pardon ablacığım korkutmak istemedim. Sizi kovalamıyordum; bak sizi geçtim bile. Nereye mi gidiyorum? Birazdan arkadaşlarla buluşacağım. Bir eczaneci abi var. Bize yemek verecek. Arkadaşların arasında pek minik olanlar var. Daha yeni doğdular; bu ışıkları da bilmiyorlar. Nasıl öğretsem acaba bilmem ki...

8.Nisan.2002



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Ruh Çağırma Operasyonu
Çoban Yıldızı
Mahalle Baskısı
Kırmızılı Ev
01 03 Celladın Önündeki Adam
Üniforma
Balerinin Ölümü
Safiye'nin Püskülleri
Karışıklık
Kabus

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nazım Hikmet'ten Çanakkale Şiiri [Şiir]
Ateş ve Ölüm (Bütün Şiirler 16. 07. 2009) [Şiir]
Seni Seviyorum Bunalımı [Şiir]
İncir Ağacı [Şiir]
Bir Dosta E - Mektup [Şiir]
10 Ağustos 1915 Anafarta Ovası [Şiir]
Sevgisizlik [Şiir]
Mor Çiçekler [Şiir]
Eskiden [Şiir]
01 02 Yamantau [Roman]


Mehmet Sinan Gür kimdir?

Yazmayı seviyorum. Bir tümce, bir satır, bir sözcük yazıp altına tarihi atınca onu zaman içine hapsetmiş gibi oluyorum. Ya da akıp giden zamanı durdurmuş gibi. . . Bir fotoğraf, dondurulmuş bir film karesi gibi. Her okuduğunuzda orada oluyorlar ve neredeyse her zaman aynı tadı veriyorlar. Siz de yazın, zamanı durdurun, göreceksiniz, başaracaksınız. . . . Savaş cinayettir. Savaş olursa pozitif edebiyat olmaz. Yurdumuz insanları ölenlerin ardından ağıt yakmayı edebiyat olarak kabullenmiş. Yazgımız bu olmasın. Biz demiştik demeyelim. Yaşam, her geçen gün, bir daha elde edemeyeceğimiz, dolarla, altınla ölçülemeyecek bir değer. (Ancak başkaları için değeri olmayabilir. ) Nazım Hikmet’in 25 Cent şiiri gerçek olmasın. Yaşamı ıskalamayın ve onun hakkını verin. Başkalarının da sizin yaşamınızı harcamasına izin vermeyin. Çünkü o bir tanedir. Sevgisizlik öldürür. Karşımıza bazen bir kedi yavrusunun ölümüne aldırmamak, bazen savaşa –yani ölüme- asker göndermek biçiminde çıkar. Nasıl oluyor da çoğunlukla siyasi yazılar yazarken bakıyorsunuz bir kedi yavrusu için şiir yazabiliyorum. Kimileri bu davranışımı yadırgıyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Connessione’ prensibine göre her şey birbiriyle ilintilidir. Buna göre Çin’de kanatlarını çırpan bir kelebek İtalya’da bir fırtınaya neden olur. Ya da tam tersi. İtalya’daki bir fırtınanın nedeni Çin’de kantlarını çırpan bir kelebek olabilir. Bu düşünceden hareketle biliyorum ki sevgisizlik bir gün döner, dolaşır, kaynağına geri gelir. "Düşünüyorum, peki neden yazmıyorum?" dedim, işte böyle oldu. .

Etkilendiği Yazarlar:
Herşeyden ve herkesten etkilenirim. Ama isim gerekliyse, Ömer Seyfettin, Orhan Veli Kanık, Tolstoy ilk aklıma gelenler.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.