..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kendi görüşlerim var -sağlam görüşler-, yine de her zaman onlara katılmıyorum. -G. Bush
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Sürrealizm > Mehmet Ulaş ORAL




17 Şubat 2007
Dantes  
Mehmet Ulaş ORAL

:BGAE:
Dantes


Ve sadece durdu çerçevedeki duru fotoğraf – garipçe kıvrık ve yanık
Nedense her iki ucundan
Ve eski bir şarkı bağlacıdır en sevilen uzun bacaklı kadın
Güzel göğüslü hayallerin tam kesişim kümesinde konaklayan.
Oysa iki omzunu birleştiren kemiklerini sevdim en çok senin
Tuhaf. Çok tuhaf kanatlandığı yere dönmemesi bir kısır
Döngünün orospusu kuşların.
Bastığın her yerde binlerce kanıt – intikam ve ihtilalin
Ayazizleri…
Bir sahil dolusu geçmiş travması,
Bir ölüm dolusu yarıyapma – oyuncak yolculuklar
Ve taşkınlıkları arasında gözyaşı baskınlarının
Avucumda yapayalnız bir şah
Ve sadece durdu çerçevedeki haylaz fotoğraf:
- geçmişim gibi – bir maskaralık
belli oldu.
Artık kimse kaybetmeyecek!



Sen, ben ve örümcek… Üç kişilik bir karşılaşım bu.
Aptal bir kumsalın avam karavanalarından hayat yiyen,
Hayal kusan üç ahmaktık.
Örümceğin tavernasıdır kumsalı!
Kuşatılmış bir denizin
Karasularını paylaşıyoruz Aziz Ritsos!
Anavatanına küçük uzakdüşmeler, karanlık mektepsiz mektuplar
Ikiz başlı ihanetler. Kimde kimin koması yaşıyor kimbilir?
Nerede Dantes’in aforozu başlıyor?
Nerede yazık bir fotoğrafın içaçılarına odaklanıyor?
Bu bir sır – sırça gövdesiyle
Sağır solukalışlarıyla…
Inceden inceye bir örümceğin ağlarıyla kumarı.
Kumbarasıdır ağları örümceğin.
Şah!
Ve sadece durdu çerçevedeki yangın yanık fotoğraf.
Senin komalı parmaklarının arasından bir final düdüğü gibi
Duyuldu la düdüğü. Ne etkin flarmoni ama!!! Mono ve tiz ve korkulu.
Senin kusursuz dudaklarının arkasında kusurlu bir aldatış
Ve terkediş
Ve ben yokolmadan yokediş!
Karanlık bir ihanet öyküsünün ortasında
Haydi, kılıçlarımızı çekelim!
Haydi yerinden oynatalım kınlardaki gıcır
Ve sisli ve simsar paylaşımı.
Haydi hep beraber onbin ölüm arasından kanlı
Parmakları duvarlara tanrıyı arayışları kazımış
Dantes’i bulalım!
Onu çıkaralım kavgacı yeraltlarından.
paydaların arasından.
Kafamızı uzatıp görelim
Hummalı bir kısır döngüde kilitlenmiş
Geometrik bacaklarının arasından süzülen kevaşeyi!!!
Kilitlenmiş ve açılmaz
Bir küfürle temellendirilmiş. Ve buyruğuyla kralın.
Ve ihanetiyle şahbaz dostlarımın.
Ve Yokoluşumla
Ve duruluşumla
Ve yavaş yavaş geri dönüşümle
Kumbarasıdır ağları örümceğin.
Ve ağlar, bir kumsalın arasında tüneyen bir örümceğin
Kalp damarlarına dolanmıştır aslında.
Korkma.
Artık kimse ağda tökezlemeyecek!

Kimse görmedi öldüğümü, asıldığımı
Ve yüzümün çalındığını kusursuz bir peyzajla.
Ve tuvale düştüğümü
Ve çıkamadığımı içinden.
Hiç bir zaman zamansızlıktan yakınmayacağımı
Ve unutulacağımı kalender bacaklarının kapıaralığında.
Yüzüme bak şimdi, unutulmuş bir yüz,
Kibirli dudaklar, saçımın yüzüme eğreti kıvrımları...
Yüzüme bak, korkma, kimse görünmeyecek
Gerçek sandıkların yalanlaştığında.
Kimse kirletilmeyecek!
Dantes yok! Olmadı! Bitmedi! Mondego da yok!
Ve belki sen de yoksundur! Kılıçlardan kimse korkmuyor artık!
O kadar da devinilmedik geçmişten.
O kadar da fırlatılmadık kaotik bir öyküden dışarı.
Bir romana sığacak kadar resmedilmedik
Ve yalnızca çerçevedeki bir duru resimde durduk.
Kenarları kimi kereler yangın tehlikesi atlatmış,
Tutuşturulması düşünülmüş, denenmiş ama
Yangından kurtarılma öncelikli bulunmuş bir resimde durduk işte…
Oysa ki ne çok sevmiştim seni!
Oysa ki çok yorulmuştum, çok uzak
Mondego’nun şahından haberdar değildim ki uğramadan
Benim kumsalıma,
Gömülmeden örümceğin kraterine…
Kültablalarımda külsüz ve ateşsiz ve kundaksız bir yalnızlık duruyor.
Ateş çivisidir örümceğin çarmıhının.
Artık kimse aşktan sözetmeyecek!

Travmanın köşebaşındayım. Bir küçük tramvay durağı, üçbeş geri dönüş ve iniltiler ve ağlamalar ve tanrıya olmadığını düşünürce bakmalar ve bir dünyanın hiçişleriyle uğraşan bir çocukluğun filmmakinesindeki karelenişleri, ve diyaframın tam kalbimde açılması, öbtüratör akciğerlerim ve dönüşümler ve dönüşlerim ve yokoluşlarım ve esirliklerim ve kendimibulmalarım ve kaybetmelerim ve özgürlüklerim ve öncekilerim ve önümdekilerim ve dostlarım ve çocukluğum tabii ki ve karanlıktan korkularım sonra karanlığa gömülüşlerim ve farelerin kalbinde duru bir fotoğrafa bakıp gülümsemem ve nefret etmem sonra ve yakmam aptalca ve söndürmem ve o kumsala gömülmem – benim kumsalıma gömülmem – kayaların arasına gömülmem –parantez yine dostlarım parantez ve kronolojisiz herşeyim.
Şah!
Örümceğin kumbarasıdır ağları.
Ve fiyakasıdır.
Artık kimse düşmeyecek

Ona buna caka satar bir silüet gibi geri döndüm bak
Çok uzak hanımevlatlıklarımdan
Ölümtehlikelerinin veliahtı gibi
Gün döndü içimden, kahrettiğim bir kumsal
Bir gece yarısı, kırbaçizlerinin lekeleri sırtımda…
Ayrıldığım gibi döndüm bak, sedasız sessiz,
Gün döndü içimden ama, çok gün doğmadan battı,
Çok günün kavgasını göremeden günle
Gün döndü, ekinokstayız, fiyakalı, cakalı, laciler içinde belki
Aklına gelebilecek her arabesk intikam koması gibi!
Işte o kadar basit!
Gece olunca çık evinden, binlerce kesitin içinden,
Kumsalda ol, ekinokstayız, belki kabarır deniz,
Belki karnındaki tarantula seni kemirmeyecektir!
Belki hatırlayacaksındır sen de kibirli bir hanımevladının
Yapay gündem kahramanlıklarını.
Ama unutmak hatırlamaktan daha kolaydır,
Bir örümceğin yatağında uyumak geçmişi unutmayı kolaylaştırıyor olmalıdır!
İşte o kadar basit!
Geri dön! İntikam peşinde falan da değilim,
Başka birşey aradığım, benimle ilgili…
Konuş,
Söyle,
Çık
Keder
Ve
Kibirlerinden.
Anlat
Usul usul
Nerede
O?
Kimyası yuvarlak yüz hatlarının arasında belli olan O’ndan bahset bana!
Kendinibeğenmiş, ukala, kurnaz, hin, yerdenbitme, kifayetsiz
O çocuktan bana bahset biraz…
Anladığım yok, hatırladığım yok,
Ne olur! Sen hatırlarsın, belki biraz özlersin,
Sen kaybettiğin gibi belki bana da kazandırırsın!
Ecza kutusunu aç!
Panzehri bul!
Kır cam kapsülü!
Şırıngaya çek!
İçime ver!
Zehri verdiğin gibi!
Korkma, birşey yapamayacak!
Korkma ele geçiremeyecek şırıngayı Mondego!
Sen yapabilirsin ancak,
Kılıçtan geçsek de o küçük masum hayalli çocuğu
Getirip bu kumsala kilitleyelim!
Korkularıdır şırıngalar örümceğin…
Artık kimse zehirlenmeyecek!






Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan,
Sonra büyür, yayılır, saçmasapan bir şiirken kocaman bir düzyazıya bırakır kendini. Saçma şiirin içaçıları toplamından yola çıkan o düzyazı büyük bir kangrenin açık – seçik izdüşümlerini düşürür kağıda. Saçmasapan bir şiir nasıl olur? Mesela saçmasapan bir şiirin dizeleri arasında oynaşıyor olabiliriz ikimiz. Belki de zamanı gelmiştir zırvalarımızın, zıvanalarımızın ve tütünlerimizin.
Cinnet bağıl bir uzaydır kendi içinde. Çoklu düşünmek gerek!
Bir sonucu sebepten kopartmak nasıl saçmaysa… Hiçbirşey nasıl kendiliğinden olmuyorsa cinnet de kendiliğinden olmaz!
Uzun zamandır küllerin arasındayım. Bir ayağa kalksam her yanım gri. Bir adım atsam her yanımdan dökülür parçalarım. Zerrelerim. Çok beslendim kronolojilerden, olan biteni görmelerden, yorumlardan, tarihten. Kılıçların kında durduğu gibi durmadığından çokça söz ettim. Çokça renge büründüm tarih atlaslarında. Yoruldum, sıkıldım, tutunamadım şimdi. Şimdi en olması gereken olmalı. Şimdi bir yere varmalı tüm o şiirler, tüm düzyazıların ata’sı olmalı karaladıklarım. Herşey Dantes’le başlamış olmalı. Tüm kaybeden öykülerine tanımsız ve delice aşkım, tüm filmlerin üçüncü rollerine tutkum, tüm geriçekilenlere geçtiğim ihtimas. Bundan olmalı! Siyah ve beyazın dışında griler olmalı çokça! Ben grileri seviyorum, çeliğin rengini – kılıcı yatratan!
Satranç tahtasının grileri olmalı. Yalnızca siyah ve beyazla nereye kadar?
Ortası olmayan bir oyunun içindeyiz. Yalnızca kazananlar ve kaybedenler mi var hayatta? Bir tiyatro sahnesinin üzerinde yaşanır hayat! Sinema filmi gibi değil. Sinema sahnelerinin tekrarları çekilir, değişik açılardan, farklı objektifler, kompleks diyaframlardan. Ama tiyatro öyle değildir. Bir hatayı kerelerce tekrar edip düzeltme şansınız yoktur tiyatroda. Ya da bir sınav değildir hayat öyle çoklarının dediği gibi. Üç yanlış bir doğruyu götürmez. Bir yanlış bütün doğrulara mal olabilir aksine!
Şimdiye kadar çok çağlar eskittim, romeo’yu gördüm belki, belki çok eski çağlarda durdum, belki tüm çağlarda, ama bu son olmalı, artık bitmeli, bu son dövüşümüz olmalı seninle tarih!
Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan.
Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan.
Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan.
Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan.
Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan.
Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan.
Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan.
Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan.







Çek kılıcını Mondego – ya da yerine koyduğum aptal suret!
Bu son kavgamız olacak kağıdın üzerinde!
Hep kılıçtan güçlü gördüğüm kalem, yerine kevaşe bir kılıcı koyuverecek!
Aniden!
Avcuma konuşlandırdığın şah – yıllardır içimi kasıp kavuran
Küçük kadınımın karnındaki zehrini çekip alacak!
Saldır tüm piyonlarınla, kalelerinle, fillerinle, kırbaçladığın atlarınla!
Mahur muzur bir vezirsin sadece,
Şah avcumda
Şah kanımda
Şah atardamarlarımda
Bugüne kadar şah benimdi
Şah artık beni’m!
Çek kurmaylarını, gecezaptiyelerini, kaslarını, kasılışlarını,
Başkaldırırgibiyapışlarını…
Gerçek bir başkaldırı duymak istiyorsan o seni buldu işte!
İtiraf et, kimse gerçek değil koynunda, bir yanılsama, bir hüzme,
Hiç girmedi O koynuna, hiç sarılmadın, dağılmadın, paylaşmadınız
Birşeyleri, yalnızca böyle göreyim istedin!
Çek kılıcını, bunu yıllardır bekledim!
İtiraf et, kimse gerçek değil aslında ikimizin ekseninde!
Bu öyküde kimse gerçek değil aslında!
Seni de ben yarattım,
Seni de ben uydurdum,
O’nu da ben uydurdum,
Seni uydurduğumla seviştirdim gecelerce
Sabahlara kadar iç çeke çeke
Benim gözetimimde fireler vere vere!
Elimdesin, tüm kartlarını aç! Blöfünü gördüm!
Sen de gör artık!
Sen de gör!
Dantes ben’im!
Dantes ben’im!
Dantes ben’im!
Dantes ben’im!
Dantes ben’im!
Ben Dantes’im!
Aradığın, bulamadığın, gözünün önünden gidince bitti sandığın benim!

Artık kimse kalmayacak etrafımızda, kimse görmeyecek ikimizin bildiğini!
Kayıp ve ardamarı olmayan bir gece, bu gece gibi girip koynundan tüm çocukluk
Hayallerimi alacağım!
Ve kazancım yalnızca bir örümceğin kumbarası olacak – ağzına kadar dolmuş olan!
Gölgelerin içinden çıkıp bu gece onu alsam ne olacak almasam ne?
Böylece yalnızca benim kapattığım bir defterin sayfaları arasında kaybolup gideceksin. Kimse seni görmeyecek, kimse O’nu bilmeyecek! Kimse Dantes’i tanımıyor nasılsa!
Bunu anlıyor musun? Zavallı Mondego;
Dantes olmasa bir hiçsin tüm tutanaklarda
Artık kimse Dantes’ten sözetmeyecek!!!



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sürrealizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Şehirlik Rubai
Tek Kişilik bir Aşk İçin Düş Markizine Gece Fanzinleri
İris
Yalnızlık - Aşk Kabare Tiyatrosu

Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yalnızlık Resimleri
Orta Kat - Peri Masaları
Peri II
"Peri"
Mabrahar -IV-
l y d i a
Ara Nağmeler Çarşısı
Mabrahar -II-
Ayarı Düşük Yalnızlıklar
İris II

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
kardiyoloji [Öykü]
Ağır Roman(tik) – 2001 [Öykü]
Sigara - 2 [Öykü]
(Gar)dolap [Öykü]
Şifreli Konuşkan [Öykü]
Yalnızlığın Aleni Tarihi [Öykü]
Uzun İnce Bir Yol Gibi [Öykü]
Aziz [Öykü]
Ölümsek [Öykü]
Zamansız Pencereler [Öykü]


Mehmet Ulaş ORAL kimdir?

garip bir adamdır. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Cemal Süreya, Küçük İskender, Murathan Mungan, Edip Cansever, Can Yücel, Ferhan Şensoy, Ece Ayhan vs vs vs...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Ulaş ORAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.