Kendi görüşlerim var -sağlam görüşler-, yine de her zaman onlara katılmıyorum. -G. Bush |
|
||||||||||
|
Ve sadece durdu çerçevedeki duru fotoğraf – garipçe kıvrık ve yanık Nedense her iki ucundan Ve eski bir şarkı bağlacıdır en sevilen uzun bacaklı kadın Güzel göğüslü hayallerin tam kesişim kümesinde konaklayan. Oysa iki omzunu birleştiren kemiklerini sevdim en çok senin Tuhaf. Çok tuhaf kanatlandığı yere dönmemesi bir kısır Döngünün orospusu kuşların. Bastığın her yerde binlerce kanıt – intikam ve ihtilalin Ayazizleri… Bir sahil dolusu geçmiş travması, Bir ölüm dolusu yarıyapma – oyuncak yolculuklar Ve taşkınlıkları arasında gözyaşı baskınlarının Avucumda yapayalnız bir şah Ve sadece durdu çerçevedeki haylaz fotoğraf: - geçmişim gibi – bir maskaralık belli oldu. Artık kimse kaybetmeyecek! Sen, ben ve örümcek… Üç kişilik bir karşılaşım bu. Aptal bir kumsalın avam karavanalarından hayat yiyen, Hayal kusan üç ahmaktık. Örümceğin tavernasıdır kumsalı! Kuşatılmış bir denizin Karasularını paylaşıyoruz Aziz Ritsos! Anavatanına küçük uzakdüşmeler, karanlık mektepsiz mektuplar Ikiz başlı ihanetler. Kimde kimin koması yaşıyor kimbilir? Nerede Dantes’in aforozu başlıyor? Nerede yazık bir fotoğrafın içaçılarına odaklanıyor? Bu bir sır – sırça gövdesiyle Sağır solukalışlarıyla… Inceden inceye bir örümceğin ağlarıyla kumarı. Kumbarasıdır ağları örümceğin. Şah! Ve sadece durdu çerçevedeki yangın yanık fotoğraf. Senin komalı parmaklarının arasından bir final düdüğü gibi Duyuldu la düdüğü. Ne etkin flarmoni ama!!! Mono ve tiz ve korkulu. Senin kusursuz dudaklarının arkasında kusurlu bir aldatış Ve terkediş Ve ben yokolmadan yokediş! Karanlık bir ihanet öyküsünün ortasında Haydi, kılıçlarımızı çekelim! Haydi yerinden oynatalım kınlardaki gıcır Ve sisli ve simsar paylaşımı. Haydi hep beraber onbin ölüm arasından kanlı Parmakları duvarlara tanrıyı arayışları kazımış Dantes’i bulalım! Onu çıkaralım kavgacı yeraltlarından. paydaların arasından. Kafamızı uzatıp görelim Hummalı bir kısır döngüde kilitlenmiş Geometrik bacaklarının arasından süzülen kevaşeyi!!! Kilitlenmiş ve açılmaz Bir küfürle temellendirilmiş. Ve buyruğuyla kralın. Ve ihanetiyle şahbaz dostlarımın. Ve Yokoluşumla Ve duruluşumla Ve yavaş yavaş geri dönüşümle Kumbarasıdır ağları örümceğin. Ve ağlar, bir kumsalın arasında tüneyen bir örümceğin Kalp damarlarına dolanmıştır aslında. Korkma. Artık kimse ağda tökezlemeyecek! Kimse görmedi öldüğümü, asıldığımı Ve yüzümün çalındığını kusursuz bir peyzajla. Ve tuvale düştüğümü Ve çıkamadığımı içinden. Hiç bir zaman zamansızlıktan yakınmayacağımı Ve unutulacağımı kalender bacaklarının kapıaralığında. Yüzüme bak şimdi, unutulmuş bir yüz, Kibirli dudaklar, saçımın yüzüme eğreti kıvrımları... Yüzüme bak, korkma, kimse görünmeyecek Gerçek sandıkların yalanlaştığında. Kimse kirletilmeyecek! Dantes yok! Olmadı! Bitmedi! Mondego da yok! Ve belki sen de yoksundur! Kılıçlardan kimse korkmuyor artık! O kadar da devinilmedik geçmişten. O kadar da fırlatılmadık kaotik bir öyküden dışarı. Bir romana sığacak kadar resmedilmedik Ve yalnızca çerçevedeki bir duru resimde durduk. Kenarları kimi kereler yangın tehlikesi atlatmış, Tutuşturulması düşünülmüş, denenmiş ama Yangından kurtarılma öncelikli bulunmuş bir resimde durduk işte… Oysa ki ne çok sevmiştim seni! Oysa ki çok yorulmuştum, çok uzak Mondego’nun şahından haberdar değildim ki uğramadan Benim kumsalıma, Gömülmeden örümceğin kraterine… Kültablalarımda külsüz ve ateşsiz ve kundaksız bir yalnızlık duruyor. Ateş çivisidir örümceğin çarmıhının. Artık kimse aşktan sözetmeyecek! Travmanın köşebaşındayım. Bir küçük tramvay durağı, üçbeş geri dönüş ve iniltiler ve ağlamalar ve tanrıya olmadığını düşünürce bakmalar ve bir dünyanın hiçişleriyle uğraşan bir çocukluğun filmmakinesindeki karelenişleri, ve diyaframın tam kalbimde açılması, öbtüratör akciğerlerim ve dönüşümler ve dönüşlerim ve yokoluşlarım ve esirliklerim ve kendimibulmalarım ve kaybetmelerim ve özgürlüklerim ve öncekilerim ve önümdekilerim ve dostlarım ve çocukluğum tabii ki ve karanlıktan korkularım sonra karanlığa gömülüşlerim ve farelerin kalbinde duru bir fotoğrafa bakıp gülümsemem ve nefret etmem sonra ve yakmam aptalca ve söndürmem ve o kumsala gömülmem – benim kumsalıma gömülmem – kayaların arasına gömülmem –parantez yine dostlarım parantez ve kronolojisiz herşeyim. Şah! Örümceğin kumbarasıdır ağları. Ve fiyakasıdır. Artık kimse düşmeyecek Ona buna caka satar bir silüet gibi geri döndüm bak Çok uzak hanımevlatlıklarımdan Ölümtehlikelerinin veliahtı gibi Gün döndü içimden, kahrettiğim bir kumsal Bir gece yarısı, kırbaçizlerinin lekeleri sırtımda… Ayrıldığım gibi döndüm bak, sedasız sessiz, Gün döndü içimden ama, çok gün doğmadan battı, Çok günün kavgasını göremeden günle Gün döndü, ekinokstayız, fiyakalı, cakalı, laciler içinde belki Aklına gelebilecek her arabesk intikam koması gibi! Işte o kadar basit! Gece olunca çık evinden, binlerce kesitin içinden, Kumsalda ol, ekinokstayız, belki kabarır deniz, Belki karnındaki tarantula seni kemirmeyecektir! Belki hatırlayacaksındır sen de kibirli bir hanımevladının Yapay gündem kahramanlıklarını. Ama unutmak hatırlamaktan daha kolaydır, Bir örümceğin yatağında uyumak geçmişi unutmayı kolaylaştırıyor olmalıdır! İşte o kadar basit! Geri dön! İntikam peşinde falan da değilim, Başka birşey aradığım, benimle ilgili… Konuş, Söyle, Çık Keder Ve Kibirlerinden. Anlat Usul usul Nerede O? Kimyası yuvarlak yüz hatlarının arasında belli olan O’ndan bahset bana! Kendinibeğenmiş, ukala, kurnaz, hin, yerdenbitme, kifayetsiz O çocuktan bana bahset biraz… Anladığım yok, hatırladığım yok, Ne olur! Sen hatırlarsın, belki biraz özlersin, Sen kaybettiğin gibi belki bana da kazandırırsın! Ecza kutusunu aç! Panzehri bul! Kır cam kapsülü! Şırıngaya çek! İçime ver! Zehri verdiğin gibi! Korkma, birşey yapamayacak! Korkma ele geçiremeyecek şırıngayı Mondego! Sen yapabilirsin ancak, Kılıçtan geçsek de o küçük masum hayalli çocuğu Getirip bu kumsala kilitleyelim! Korkularıdır şırıngalar örümceğin… Artık kimse zehirlenmeyecek! Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan, Sonra büyür, yayılır, saçmasapan bir şiirken kocaman bir düzyazıya bırakır kendini. Saçma şiirin içaçıları toplamından yola çıkan o düzyazı büyük bir kangrenin açık – seçik izdüşümlerini düşürür kağıda. Saçmasapan bir şiir nasıl olur? Mesela saçmasapan bir şiirin dizeleri arasında oynaşıyor olabiliriz ikimiz. Belki de zamanı gelmiştir zırvalarımızın, zıvanalarımızın ve tütünlerimizin. Cinnet bağıl bir uzaydır kendi içinde. Çoklu düşünmek gerek! Bir sonucu sebepten kopartmak nasıl saçmaysa… Hiçbirşey nasıl kendiliğinden olmuyorsa cinnet de kendiliğinden olmaz! Uzun zamandır küllerin arasındayım. Bir ayağa kalksam her yanım gri. Bir adım atsam her yanımdan dökülür parçalarım. Zerrelerim. Çok beslendim kronolojilerden, olan biteni görmelerden, yorumlardan, tarihten. Kılıçların kında durduğu gibi durmadığından çokça söz ettim. Çokça renge büründüm tarih atlaslarında. Yoruldum, sıkıldım, tutunamadım şimdi. Şimdi en olması gereken olmalı. Şimdi bir yere varmalı tüm o şiirler, tüm düzyazıların ata’sı olmalı karaladıklarım. Herşey Dantes’le başlamış olmalı. Tüm kaybeden öykülerine tanımsız ve delice aşkım, tüm filmlerin üçüncü rollerine tutkum, tüm geriçekilenlere geçtiğim ihtimas. Bundan olmalı! Siyah ve beyazın dışında griler olmalı çokça! Ben grileri seviyorum, çeliğin rengini – kılıcı yatratan! Satranç tahtasının grileri olmalı. Yalnızca siyah ve beyazla nereye kadar? Ortası olmayan bir oyunun içindeyiz. Yalnızca kazananlar ve kaybedenler mi var hayatta? Bir tiyatro sahnesinin üzerinde yaşanır hayat! Sinema filmi gibi değil. Sinema sahnelerinin tekrarları çekilir, değişik açılardan, farklı objektifler, kompleks diyaframlardan. Ama tiyatro öyle değildir. Bir hatayı kerelerce tekrar edip düzeltme şansınız yoktur tiyatroda. Ya da bir sınav değildir hayat öyle çoklarının dediği gibi. Üç yanlış bir doğruyu götürmez. Bir yanlış bütün doğrulara mal olabilir aksine! Şimdiye kadar çok çağlar eskittim, romeo’yu gördüm belki, belki çok eski çağlarda durdum, belki tüm çağlarda, ama bu son olmalı, artık bitmeli, bu son dövüşümüz olmalı seninle tarih! Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan. Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan. Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan. Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan. Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan. Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan. Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan. Cinnet küçük bir kusurdan doğar, atıl bir saçmalıktan. Çek kılıcını Mondego – ya da yerine koyduğum aptal suret! Bu son kavgamız olacak kağıdın üzerinde! Hep kılıçtan güçlü gördüğüm kalem, yerine kevaşe bir kılıcı koyuverecek! Aniden! Avcuma konuşlandırdığın şah – yıllardır içimi kasıp kavuran Küçük kadınımın karnındaki zehrini çekip alacak! Saldır tüm piyonlarınla, kalelerinle, fillerinle, kırbaçladığın atlarınla! Mahur muzur bir vezirsin sadece, Şah avcumda Şah kanımda Şah atardamarlarımda Bugüne kadar şah benimdi Şah artık beni’m! Çek kurmaylarını, gecezaptiyelerini, kaslarını, kasılışlarını, Başkaldırırgibiyapışlarını… Gerçek bir başkaldırı duymak istiyorsan o seni buldu işte! İtiraf et, kimse gerçek değil koynunda, bir yanılsama, bir hüzme, Hiç girmedi O koynuna, hiç sarılmadın, dağılmadın, paylaşmadınız Birşeyleri, yalnızca böyle göreyim istedin! Çek kılıcını, bunu yıllardır bekledim! İtiraf et, kimse gerçek değil aslında ikimizin ekseninde! Bu öyküde kimse gerçek değil aslında! Seni de ben yarattım, Seni de ben uydurdum, O’nu da ben uydurdum, Seni uydurduğumla seviştirdim gecelerce Sabahlara kadar iç çeke çeke Benim gözetimimde fireler vere vere! Elimdesin, tüm kartlarını aç! Blöfünü gördüm! Sen de gör artık! Sen de gör! Dantes ben’im! Dantes ben’im! Dantes ben’im! Dantes ben’im! Dantes ben’im! Ben Dantes’im! Aradığın, bulamadığın, gözünün önünden gidince bitti sandığın benim! Artık kimse kalmayacak etrafımızda, kimse görmeyecek ikimizin bildiğini! Kayıp ve ardamarı olmayan bir gece, bu gece gibi girip koynundan tüm çocukluk Hayallerimi alacağım! Ve kazancım yalnızca bir örümceğin kumbarası olacak – ağzına kadar dolmuş olan! Gölgelerin içinden çıkıp bu gece onu alsam ne olacak almasam ne? Böylece yalnızca benim kapattığım bir defterin sayfaları arasında kaybolup gideceksin. Kimse seni görmeyecek, kimse O’nu bilmeyecek! Kimse Dantes’i tanımıyor nasılsa! Bunu anlıyor musun? Zavallı Mondego; Dantes olmasa bir hiçsin tüm tutanaklarda Artık kimse Dantes’ten sözetmeyecek!!!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Ulaş ORAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |