Umutlarım her zaman gerçekleşmiyor, ama yine de her zaman umuyorum. -Ovid |
|
||||||||||
|
Nedir bizi bu kaosa sürükleyen veya neden bu duyguyla örülü olduğumuz sorusunun cevabını bir çok ayrı yerde arayıp duruyoruz ama gene de sevmekten aldığımız enerji ile yaşama devam ediyoruz. Sevilmek için her türlü yolu deneyerek kendimizi büyütüyor ve severek tam olmanın anlamını çözmeye çalışıyoruz. Büyük bir yarış içerisinde kazanmaya ve kazandığımızı elde tutmak için teoriler geliştirmeye o kadar kapılmışız ki yanlışın yönünü bile seçemeyecek kadar kör olabiliyoruz. Sevip sevilirken rengi pembe olan hayat, sadece severken birden bire siyaha dönebiliyor. Terk edenler, terk edilenler, imkansız aşklar veya tüketilmiş sevgiler. Yeni başlayan ilişkiler veya çok önce yaşanmış olanlar. Hatta yaşanamamış olanlar. Acabaları ile ruhumuzu kemirip uykularımızı kabusa çeviren sonuçlar. Saplanmışlıklar ve takılıp kalınmışlıklar ile geçen ve nihayete varan bir dolu ömür. Sevilmemenin üzüntüsü ve buna rağmen seviyor olmanın göz yaşları. Kendini önemsemekten vazgeçenler, yaşam hakkını bu uğurda köprülerden aşağı atanlar. Üzüntüsünü nefrete çevirip başkasının hayat hakkını yok etmeye kalkışanlar. Bir zincirin halkaları gibi sanki; sevgi, mutluluk, üzüntü, nefret, intikam ve daha sonra tekrar sevgi,mutluluk, üzüntü, nefret, intikam. Sevilmiyor olmanın açtığı yaraların kapanmadığı bir dolu yürek. Kendini değersiz veya eksik hissetme ve asrın hastalığı depresyon. En çok yaralayan sonuçta; her şeye rağmen sevilmek isteğimizin hiç bitmiyor olması herhalde. Tüm zedelenmelere karşı kalp kendini yeni bir savaşa hazır hissediyor sürekli. Bazen bize sormadan bir yere oltayı atıp kalıyor hatta. Sonuçta biraz mutlu ve bir o kadar da yalnız, yorgun ve gene yarım çıkıyoruz her birinden. Bütün bunlardan uzak durmak için yapmamız gereken bir tek şey var aslında. Sevmemek değil tabii ki. Sevilmeden de sevebilmenin mutluluk verebileceğini fark etmek. Evet, eğer bir karşılık görme ile ölçmeyeceksek eğer yönelttiğimiz sevgimizi, daha çok sevebileceğimiz gerçeği ile tanıştırıyorum sizleri. Memnun oldunuz umarım çünkü bir sonuca ihtiyacınız yok bu şekilde. Sevmenin sadece sizi arttırdığını fark etmeniz çok uzun sürmeyecek. Tabii ki keyfini yaşamaya başlamanızda. Sevmenin en güzel şekli bu işte, beklentisiz ve yürekten sevmek. Sevmek değil, mutlaka bir beklenti ile yaşamak yıpratıyor ruhumuzu. Ödüle olan düşkünlüğümüzden yaralıyoruz kalplerimizi. Bu durumda iken karşılık görememenin nedenleri ile sorguluyoruz benliğimizi. Eğer karşı taraf bize dönmüyorsa hatayı kendimize çıkarıp kaybettiğimiz duygusunu ruhumuzun hakimi ilan ediyor ve doğal olarak üzüntü dönemini yaşamaya kendimizi itiveriyoruz. Sonuçta gelinen nokta aslında bizimle hiç ilgili değil belki ama en çok bizi yaralıyor. Bir insanın sevgiye bakış açısı ile zehirleniyoruz nedense. Bir çiçekten ilk beklentisi güzel kokması olan birinin, papatya uğruna gülden vazgeçmesi mümkün mü sizce? Veya dokunuşa değer veren bir başka insanın gül demetlerini kucaklayıp bağrına basması ne kadar normal?Camlarında rengarenk menekşeler dursun isteyen birinin tüm saksıları atıp yerine güzel kokuyor diye hanımeli ekmesini bekleyebilir misiniz? Zarifliğinden dolayı orkide büyüten bir başkasının sardunyaya gereken sevgiyi göstermesi ne kadar normaldir? Hepsi sadece su ve toprağa gerek duyar evet ama cevap verdikleri beklentiler farklıdır tamamen. Sevilmek beklentisi içerisinde olmadan sevgiden keyif alabilmek; bahçemizde her renge, her koku ve görüntüye yer açmamız ve bir bütün içerisinde ki varlıklarından keyif alabilmemiz anlamına geliyor. Her insan kendi içerisinde ayrı bir anlam taşır ve farklı olmanın renk cümbüşü de bundan dolayı vardır zaten. Eğer kendimizi gerçek değerlerimiz ile sevmeyi başarabilirsek, bu değerlerin başkaları tarafından da hissedilip gerçek ihtiyaçlara cevap verebileceği bir hayatı yaratmak şansına sahibiz. Önce kendimizi her rengimiz ile kabullenmek ve sonra da beklentisiz sevgiye doğru minik bir adım atmak tüm rahatsızlıkları ortadan kaldıracaksa eğer sizce de değmez mi?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Simten K. Ataç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |