..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir sanatçı başarısız olamaz; sanatçı olabilmek bir başarıdır. -Charles Horton Cooley
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Günlük Olaylar > Oğuz Düzgün




19 Şubat 2008
Tehlike Sinyalleri Çalıyor  
Oğuz Düzgün
Başı açık ya da kapalı fark etmez. İnsan insandır. Yaklaşan tehlikeyi önlemenin yegane yolu farklı görüşlere sahip insanların el ele vererek tahrikçileri, saldırganları susturmalarıdır.


:AHHG:
Tehlike sinyalleri çalmaya başladı..

Kendilerini güçlü sanan koca koca adamlar, cadı avcılığına soyundu.

Evde eşine, çocuğuna söz geçiremeyen bazı adamlar, dışarıya çıkıp başörtülü ya da çarşaflı kızları, kadınları, sözlü ve fiili olarak taciz ediyorlar.

Bağırıyorlar, çağırıyorlar, arabaları tekmeliyorlar..

Üstelik bunu ne kamusal alanda, ne de üniversitede yapıyorlar..

Yolda giden bayanlara hakaretler yağdırıyorlar hiç utanmadan.

Yaptıkları şehir eşkiyalığı ya da modern bir teröristlik değil de nedir?

Hayır! Hiç de hoş görülecek insani davranışlar değil yaptıkları!

Bu davranışları kim yaparsa yapsın insanlıktan uzaklaşmıştır.

Dindar insanlar da başı açık bayanlara böyle bir şey yaparlarsa, onlara da yuh olsun!

Bu düpedüz bir terör olur.

Bu insanların eşlerine ya da kızlarına nasıl davrandığını düşünmek bile istemiyorum..

Bunlar mı medeni? Bu psikopatlar mı temsil edecek Cumhuriyetimi, Laikliğimi, dinimi?

Eminim ki, en ileri Laikler, Atatürkçüler bile iğreniyorlardır bu insanlık dışı davranışlardan.

Atatürk'ün zorla başını açtığı bir bayan, ya da başörtüsünden dolayı hakaret ettiği bir hanımefendi gösterebilir misiniz?

Bence o saldırganlar, sadece ve sadece kendi psikolojik rahatsızlıklarını temsil ediyorlar.

Bence bu saldırgan arkadaşlarımız, bir an önce bir psikologa gitsinler.

Çünkü dış çevreyle uyum sağlamada problemler yaşıyorlar. Bu topraklarda bin yıldır giyilen kıyafetler yüzünden sabıka kayıtları tertemiz bayanları allem edip, kulem edip düşman görüyorlar..

Üstelik en kötüsü, sırf kıyafetlere bakarak insanlara saldırıyorlar..

Defalarca, dakikalarca korunmasız bayanların arabalarını tekmelemenin başka ne anlamı olabilir?

Sanki Çanakkale ya da Kurtuluş Savaşına katılmış da bir düşman askerine saldırıyor. Belki de o harplere katılsaydı bu adamlar, düşman askerlerine hacet bırakmazlardı. Belki de mermi taşıyan, kağnı güden başı kapalı, çarşaflı, feraceli, şalvarlı Türk kadınlarına saldırırlardı.

Mustafa Kemal ve kahraman Mehmetçikten gereken cevaplarını alırlardı tabii ki.

Bu haksız öfkenin neresi normal Allah aşkına?

Kimse bu zalimleri mazur görmeye kalkmasın!

Onları mazur görenler, karşıtların gösterecekleri şiddeti de mazur görmüş sayılacaklardır.

Ben, en az iki olayı duydum yakınlarımdan..

Hatta bir tanesi başı örtülü genç kızlara saldırmış bütün nefretiyle..

Bağırıyormuş “Defolun gidin pis gericiler!” diye. “Arabistan’a gidin pis Arapçılar” diyormuş.

Artık bunları kimden ders aldıysa!

Bu ölçüsüz nefretle boğulmuş adam, soykırım da yapar, katliam da…

Bu adamın kadın haklarından filan bahsetmesine bakmayın. O bir yok ediciye dönüşmüştür artık.

Güçsüz, zayıf kadınlara saldırması, bunu açıkça göstermiyor mu?

Hiç kimse suçu kuzulara atmasın..

Zaten kurt tetikte beklemekteydi ve puslu havayı buldu..

Kuzu öyle de yapsa, böyle de yapsa kurda yaranabilir mi?

Türkiye’de adalet varsa, bu adamlar yaptıklarıyla kalmazlar..

Adil mahkemelerimizin bu saldırganların bu iğrenç davranışlarını hoş göreceğini sanmıyorum.

Bu nedenle tacize uğrayan kadınlarımız, ister çarşaflı olsun ister başörtülü, hemen mahkemeye müracaat etsinler. Başka da hukuk dışı yollara başvurmasınlar. Eğer saldırıya uğrarlarsa, hemen çevredeki insanlardan, esnaflardan ya da polisten yardım istesinler.

Siz kendinizi değerli görmezseniz, size kimse değer vermez, bunu unutmayın. Başınız dik olsun. Fitnecilere, tahrikçilere boyun eğmeyin. Size sözlü olarak saldırırlarsa, kadınlığınızın bütün gücünü gösterin. Mesela şöyle deyin:

“Bir kadına şiddet uygulayacak kadar utanmaz, zavallı olmuş insan! Bu ülkede demokrasi var, hukuk var, kanunlar var. Şurada bir bağırsam bu insanlar seni liğme liğme ederler. Kocama, oğluma, akrabalarıma söylesem, olacakları sen düşün! Ben şiddete karşıyım. Senden değil, doğacak fitnelerden korkuyorum. Hukuka ve demokrasiye sonuna kadar inanıyorum. Cesursan benimle Karakola gel. Bu yaptığını orada da yap bana. Seninle burada değil, mahkemede hesaplaşacağız.”

Bu ülkede adalet olduğuna göre, kendilerini taciz edenlerin hak ettikleri cezaları almalarını sağlasınlar..

Çünkü adalet kıyafete, düşünceye göre dağıtılmaz.

Hangi görüşe sahip olurlarsa olsunlar, değerli hâkimlerimiz bu gerçeği çok iyi bilir ve uygularlar.

Onlara bu konuda güvenimiz tam olmalıdır.

Doktorların ameliyat sırasında ayrım yapmamaları gibi hâkimlerimiz de mahkeme sırasında kıyafet, düşünce vb. ayrımları yapmazlar.

Suçlu saldırgan ya da tacizci, hak ettiği cezayı anında bulur. Tacize uğrayan başörtülü de olsa, çarşaflı da olsa netice değişmez.

Bunun aksi bir durumda ise toplumsal barış zedelenir. Millet birbirini gırtlaklamaya başlar.

HATTA HAMİYETPERVER AVUKATLARIMIZI, SAVCILARIMIZI DA GÖREVE DAVET EDİYORUM.

TACİZE, SALDIRIYA UĞRAYAN BU BACILARIMIZIN, KIZLARIMIZIN ELLERİNDEN TUTUN.

YAPTIKLARININ YANLARINA KÂR KALACAĞINI DÜŞÜNEN SALDIRGANLARA GEREKLİ DAVALARI BİR AN ÖNCE AÇIN!

Bu ülke hiçbir zümrenin, sınıfın tekelinde değilse, bu ülkede demokrasi varsa, bu ülkede gerçekten hukuk varsa, sırf kıyafetinden dolayı bir bayana saldıran hak ettiği cezayı alır, almalıdır.

Hatta bu tartışmalarda taraf olduğunu bildiğimiz ordumuz bile bu iğrenç tahrikleri reddedecektir.

Kahraman ordumuzun başörtülü kadınlarımıza karşı askeri hastanelerde, yemin törenlerinde gösterdiği engin hoşgörü ve saygı ortadadır.

Çünkü Kurtuluş Savaşında, Çanakkale’de türlü kahramanlıklar gösteren başörtülü kadınlarımız az değildir.

Kara Fatmalar, Nene Hatunlar sırf kıyafetlerinden ötürü vatan haini ilan edilebilirler mi?

Kimse Hitler’in Soykırım faaliyetlerini andıran böyle zalimce, saldırganca, çağdaşlığa zıt hakaretleri savunmaz.

Yargılanmadan, suçu belli olmadan sırf kıyafetinden, inancından dolayı bir bayanı recmetmek ne kadar da adildir?

Peki bu recim ve kırbaç meraklılarının neresi moderndir, Laiktir, demokrattır?

Hanımlarımızın, kızlarımızın kıyafetlerine saldıran bu tahrikçilerin Iraklı kadınlara saldıran yabancı askerlerden, başı açık ya da kapalı Boşnak kadınlara saldıran Sırplardan ne farkı vardır?

Şunu da ayırt etmek gerekiyor..

Eleştirmek, kabul etmemek başkadır.. Demokratik kurallar çerçevesinde isteyen istediğini reddeder ya da kabul eder. Bu eleştiriler ne kadar aşırı da olsa, herkes bunlara saygılı olmalıdır.

Ancak beğenmediğini yok etmeye çalışmak, ona fiili tacizde bulunmak, ötekilerinin yok edilmesini, ezilmesini istemek, emretmek Kızılderili, Yahudi ya da Aborjin katliamlarını andıran eylemlere girişmek, tamamen başlı başına bir sapkınlıktır.

Bu sapkınlıklara imza atan insanların fikir babaları da doğacak acı gelişmelerden mesuldür..

Acı gelişmeler derken ne kastettiğimi de açıklayayım isterseniz.

Hiç kimse sokaktaki bir bayanı kendi malı olarak görüp, ona saldırma hakkını kendinde bulamaz.

Eğer böyle bir şey yaparsa ve adalet bu meseleyi çözmezse, toplumsal refleksler devreye girer.

Çarşaflı ya da başörtülü bir kadına saldırmanın mutluluğuyla, gururuyla zevkten dört köşe olan bir adam, biraz sonra öfkeli bir kardeşin, babanın ya da evladın intikamına hatta çoğu zaman aşırı bir intikamına maruz kalabilir. Bu toplumsal öfke tetiklenirse emin olun o saldırganlar, hapse girmekle de kurtulamazlar.

Bu kıvılcım (Allah korusun) tüm Türkiye’yi bir yangın yerine çevirir.

Her mahallede, her sokakta şiddetli olaylar yaşanır..

Mahalle baskısından şikayet edenlerin böyle bir durumda doğacak baskıyı hayal etmeleri bile imkansızdır.

Bugün çarşaf yakılırsa, yarın birileri de çıkar çarşaf giymiş bayanları yakmaya çalışır.

Bugün arabalar tekmelenirse, yarın evler yakılır.

Ordudan emniyete, belediyeden itfaiyeye her yerde milyonlarca ferdi bulunan millet, bu katliamlara, yangınlara, saldırılara cevap vermeye kalkarsa, o zaman trilyarlarca mahalle baskısından daha büyük bir mahalle baskısı, o saldırganların her tarafını kuşatıverir. Çünkü bu millet, mazlumlara, hele kendisine yakın olan mazlumlara her zaman sahip çıkar. Bu durumda onun öfkesinin devasa boyutlarının ne olacağını kestirmek mümkün değildir.

Gerçekleri böyle tespit ettikten sonra, başı kapalı ya da çarşaflı bayanlara fiili ve sözlü saldırılarda bulunan o magandalara birkaç sorum olacak

Şu ülkede rahatça, özgürce, demokratça yaşamak varken, güzel Türkiye’mizi bir cehenneme dönüştürmeye ne hakkın var?

Acaba doğacak kargaşadan kârlı çıkacağını mı sanıyorsun?

Acaba adalet bu yaptıklarının hesabını sana sormayacak mı sanıyorsun?

Yoksa bütün bu fiili saldırıların dünya tarafından alkışlanacak diye mi düşünüyorsun?

Soykırımlardan, terörden bıkmış, ders almış 21. yüzyılın çağdaş dünyasının senin Soykırım hülyalarına, terör özlemlerine göz yumacağını mı sanıyorsun?

Bence bu soruların cevabını, öyle hiçbir değerin ardına sığınmadan ver.

Çünkü bir değer, bir kabul ne kadar ulvi olursa olsun, onun adına yapılan hiçbir zulmü, saldırganlığı, hakareti mazur göstermez.

Çünkü uğruna mücadele edilecek en önemli değerlerden birisi dindir.

Bugün din adına şiddete başvuranların bir tek ünvanı vardır.

O da Terörist…

Yani seni, o çağdaş sandığın ideolojin de kurtaramaz.

Hem günümüz şartlarında insanlar, öyle başına buyruk olamazlar.

Her hatanın muhakkak bir bedeli vardır. Ödemek istemesen de muhakkak bu bedeli ödetirler.

Bu durumda iki seçenek var..

Ya bu oyunu insan gibi, insan haklarına riayet ederek, demokratik kurallar çerçevesinde, hukukun dışına çıkmadan oynayacaksın..

Ya da tüm dünyanın, insanlığın nefret ettiği basit bir TERÖRİST olacaksın.

Ben birinci şıkkı seçmeni tavsiye ediyorum. Çünkü şiddet, hukuksuzluk, terör, sana göre değil, emin ol!

Buradan ülkemin saygın gazetelerinde yazan çok değerli köşe yazarlarımıza ve muhalefette ya da iktidarda bulunan siyasetçilerimize seslenmek istiyorum.

Belki sizin söylediklerinizi, yazdıklarınızı yanlış anlayan psikolojisi bozuk insanlar olabilir.

Bu tip insanlar, bir yazınızdan ya da sözünüzden güç alarak hemen hücuma geçebilirler.

Masumları incitebilir, ocakları söndürebilirler.

Bu durumda tüm Türkiye bir yangın yerine dönebilir.

Bu kötü gelişmeleri önlemek için size çok iş düşüyor.

İnsanların, hukuk dışına çıkmadan da mücadele edebileceğini onlara öğretmelisiniz.

Ve tabii ki her mücadelenin zaferle sonuçlanmayacağını da.

Her zaman her isteğimizin olmayacağını, isteklerimize ancak demokratik yollarla ulaşmamız gerektiğini anlatmalısınız.

Yoksa kim vurduya giden bir mazlumun, dövülen bir çarşaflının, taciz edilen bir başörtülünün, katledilen bir tacizcinin vebali omuzlarınızda kalacaktır.

Bugün milletin sizin sıcak, yumuşatıcı ve barış öğütleyen sesinize ihtiyacı var. Her gün saldırıya, hakarete uğrayan o bayanların da desteklerinize ihtiyaçları var.

Kimimiz Atatürkçü, kimimiz Laik, kimimiz Alevi kimimiz Sünni.

Kimimiz sağcı, kimimiz ise solcu..

Ama her şeyden önce insanız. Ve ülkemizi çok seven insanlarız.

İnsanlığa yeni bir Soykırım armağan etmek isteyenlere karşı sessiz kalmayacağınızı çok iyi biliyorum.

Bu ülkeyi cehenneme dönüştürmek isteyen tahrikçilere gereken cevabı vereceğinizi biliyorum.

Benim değil, Türkiye’nin hatta tüm dünya insanlarının bu cevaba ihtiyacı var.







Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Fâtih İstanbul'u Kaç Yaşında Fethetti?
Mevlid Kardeşliği
Kâfiyelerin Birliği
Kemençe Kimin?
Baklava'nın Kökeni
Kurân'ın Kökeni Sümerde mi?
Şiir Düşünceleri
Amerika Osmanlı Tarafından Keşfedilseydi?
Medeniyet Bestemizin Notaları
Evliya Menkıbelerinden Türk Fantastik Edebiyatına

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sen Var Ya Sen! [Şiir]
Çakkıdı Çakkıdı [Şiir]
Bâlibilen Dilinde Şiir [Şiir]
Üç Boyutlu Şiir [Şiir]
Miraciye [Şiir]
Sağanak Sen Yağıyor [Şiir]
Bülbüller Şehri İstanbul [Şiir]
Türkçe Hamile Beyanlara [Şiir]
Burası Sessiz Biraz [Şiir]
New Orleans'lı Siyahi Kirpiklerin [Şiir]


Oğuz Düzgün kimdir?

Yazar edebiyatın her alanında çalışmalar yapıyor.

Etkilendiği Yazarlar:
Bütün yazarlardan az çok etkilendi. Zaten insanoğlunun özelliği değil midir iletişimde bulunduğu varlıklardan etkilenmek?


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.