..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýnsanlýðý tanýmak insanlarý teker teker tanýmaktan kolaydýr. -La Rochefoucauld
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Ýronik > Mudi Beya




23 Temmuz 2008
Fitneficürullah Hoca Efendi  
Mudi Beya
‘ Yahya amca, bu bahçe de senin mi , diye sordum.. Sormasam iyiymiþ: “ Mülk Allahýn’ dýr, ben emanetçiyim ” dedi… Nasýl oldu bilmiyorum, sormadan edemedim sanki: “ Ne kadar zamandýr bakmaktasýn emanete, yaþýn neyin epey ilerlemiþ, yorulmuþsundur; madem ki emanetçisin devret baþkalarýna, biraz da onlar yorulsun . ” Bu önerim, Hoca Efendi’ nýn hiç hoþuna gitmedi… Ýlkin, baþýný öne eðerken sakalýný sývazladý. Sonra dudaklarý titredi, yutkundu!... Bir þey diyecek oldu, toparlayamadý ve hýnzýr bir gülümsemeyle yetindi…


:BCJH:
FÝTNEFÝCÜRULLAH HOCA EFENDÝ

Tanýþmadan önce, kendisini bahçede gezinirken ve ya elma, armut ve kayýsý aðaçlarýnýn engin dallarýný budarken ve yahut ta bahçeden çalý çýrpý toplarken birkaç kez görmüþlüðüm vardý uzaktan. Uzaðýndan gelip geçtiðim için, ‘ laf atmak; hal hatýr, sormak gibi herhangi bir gereklilik olmadý o güne dek. O gün, benim dere boyunca geçmekte olduðum yola yakýn tarafta, aðaçlarýn arasýnda dolaþýyordu…Kendisinden yana yaklaþtýk sýra bahçedeki meyve aðaçlarýna ilaç uygulamasý yapýldýðý çevreye yayýlan kokudan anlaþýlmaktaydý. Yoldan saparak bahçeye girdim. Ýlk kez konuþuyorduk: “ Ýyi günler. Kolay gelsin amca” dedim. O, “ Aleykümselam ! Sað ol yeðen. Gel hele! Neyin nesi, kimin fesisin? Arada geçiyorsun, görüyorum.” dedi. Ben, Bulunduðumuz noktaya yakýn bir yerde oturduðumu, gazete, ekmek ve benzer gereksinimlerimi karþýlamak için hemen hemen her gün bu yolu kullanmakta olduðumu kýsaca belirttikten sonra ilk kez bu denli yakýn olduðum yaþlý amca ile el sýkýþtýk. Elini býrakmadan, kendimi tanýmak bakýmýndan, ‘ Ömer , dedim. ‘ Ömer Aðam , Amca, þaþýrdý ve, “ Hay Allah! Ömer Aðam, nereden çýktý? Yahya! Yahya! “ diye yineledi adýný, ve sürdürdü konuþmasýný: “ Yahya Hoca Efendi !” diye, çaðýrýrlar adýmý… Hac farizesini yerine getirdikten kelli , ‘ Hacý Yahya’ diyenler de var. Gene giden yýllarda, bir akrep yakýným bir þey attý ortaya, onun peþine düþenler de bir hayli çoðaldý… Ama, benden duyma! ” dedi. Ben, “ Benimki de Ömer! Sadece, Ömer Aðam ” diye adýmla birlikte soy adýmý da yinelemekle yetindim…
Ýlk karþýlaþtýðýmýz yerde beþ-on dakika kadar konuþtuk: Daha sonra, aðaçlar arasýnda biraz dolaþarak, zaman zaman da belli noktalarda ayaküstü konuþmayý sürdürdük… Kýsaca, tanýþma faslý bittikten sonra, “ Bahçede olanlardan yenilebilecek gibi gözünün kestiklerinden kopar, tadýna bak, diyeceðim; ama, Allah esirgesin, gördün, yeni ilaç yapýldý… Aman ha! ” dedi. Sonra anlatmaya baþladý: Yaþý seksen yediymiþ. Dönüp baktýðýnda onca yýlýn bir gün gibi uçup gittiðini, günün birindeyse, hiç yaþamamýþ gibi göçeceðini anlattý.. Kabir azabýndan, büyük küçük belli olmadýðýndan uzun uzun söz etti. Eski yaðmurlarýn yaðmamasýný, dirlik düzenlik bozulmasýný, can güvenliðinin saðlanamamasýný, iþsizliði, yoksunluðu ve daha baþka ne kadar bozulma varsa tamamýný inanç baðlamýndaki gerilemeye dayandýrýyordu… Trafikten tutun da, yolsuzluklarýn yaygýnlaþmasý ve uyuþturucu kullanýmýnýn ilköðretim öðrencileri düzeyine kadar iniþini, betin bereketin göðe aðmasýný birer ‘kýyamet alameti, olarak deðerlendiriyor ve insanlarýn genel olarak kendilerini yalan dünyanýn kýsacýk ömürlü hay-huyuna kaptýrmakla cehennem ateþinde yanmayý fazlasýyla hak ettiklerini ileri sürüyordu… Yahya Hoca Efendi, ilk rasdlaþmamýzda hepten konuþan taraf oldu; ben dinleyici oldum. Konuþmalarýný onayladýðýmdan emin deðildi. Arada beni de konuþturmak için istekli olduðunu sezmiyor deðildim; ama, bir yandan da, içini boþaltacak hazýr bir dinleyen bulmuþken konuþmalý ve hayýrlý bir iþ yaptýðýna olan inancýdan ötürü huzur bulmalýydý…
Sýkýlmýþtým! Kollamaya baþladým. Sözünü baðlayacak bir yeri yakalamak için pusu kurmuþtum adeta.. Doðrusu kabalýk ederek, hiç olmayacak bir yerde sözünü kesmek de istemiyordum…Belki de rahat olmadýðýmý anladýðýndan , ‘ kara yeðen sen hiç konuþmadýn, diye sordu hiç beklemediðim bir anda… Ben bu dere kýyýsý yolu sýklýkla kullanmaktayým; sizi daha önceleri de kaç kez gördüm geçerken, dedim. Yahya Hoca, eliyle bahçenin üst baþýndaki iki katlý evi im ederek, “ Bizim demeyeyim, Allaha iyi varmaz!... Ama, bu evde oturuyoruz… Seninle komþuymuþuz yahu!, dedi. Son olara, laf olsun diye, ‘ Yahya amca, bu bahçe de senin mi , diye sordum.. Sormasam iyiymiþ:
“ Mülk Allahýn’ dýr, ben emanetçiyim ” dedi… Nasýl oldu bilmiyorum, sormadan edemedim sanki: “ Ne kadar zamandýr bakmaktasýn emanete, yaþýn neyin epey ilerlemiþ, yorulmuþsundur; madem ki emanetçisin devret baþkalarýna, biraz da onlar yorulsun . ” Bu önerim, Hoca Efendi’ nýn hiç hoþuna gitmedi… Ýlkin, baþýný öne eðerken sakalýný sývazladý. Sonra dudaklarý titredi, yutkundu!... Bir þey diyecek oldu, toparlayamadý ve hýnzýr bir gülümsemeyle yetindi… O sýra bir ilahi sesi yükseldi. Cep telefonu çaldýðýnda, telefona davranýrken yapmýþ olduðum önermenin verdiði sýkýntýdan biraz sýyrýlmýþtý… Telefonda arayaný, ‘ Aleykümselam Hoca Efendi Hazretleri ! Allah’ýma þükürler olsun, saðlýðým yerindedir sayenizde…, Daha nice olsun! Emirlerinizi beklerim! , gibi saygý yüklü ifadelerle karþýladý. Ben, ‘ Ýyi Günler , diyerek ayrýldým.. Duymadý bile.. Duysa da karþýlk verir miydi? Sanmýyorum…
Aradan kaç gün geçti tam bilmiyorum, yaklaþýk sekiz-on gün sonraydý. Günlerden salý, evin haftalýk gereksinimlerini almak için pazara gidiyordum. Yahya amca, beni görünce benim geçeceðim tarafa doðru yöneldi. Kýsaca halleþtik. Öteberi almak için pazara gittiðimi söyledim. “Ýþini gör de geç kalma… Biraz laflayalým ” dedi. Bir iki çeþit meyve ve yemeklik sebze almýþtým. Pazar çýkýþý fýrýndan ekmek ve bakkaldan gazete de aldým. Dönüþte Hoca Efendi’ yi geçeceðim toprak ince yolun kýyýsýnda beni bekler buldum.
Ýkinci buluþmamýzda Hacý Yahya, daha içtenlikli davranýyor, eski tanýþýklar arasýnda sýklýkla görülen dokundurmalar içeren konuþmalar geçti aramýzda…Biz, Yahya Hocayla ben, eskilere dayanan bir tanýþýklýðýmýz olmamasýna karþýn ikimiz de yaptýk bu tür konuþmalarý. Ama o ilk karþýlaþmamýzda baþlatmýþtý iðnelemeyi, benim ‘Yahya amca, bu bahçe senin mi, diye sorduðumda, ‘ Mülk Allahýn’ dýr, ben emanetçiyim , diyerek... Ben kasten, “Ýyi günler Yahya amca ” dedim.. Bu dileðimi duymazdan gelircesine olduðu yere çömeldi. Ben de beþ metre kadar ilerimizdeki elma aðacýnýn gövdesine yaslandým; ayaktaydým... Birdenbire, “ Hep bu gazeteyi mi okursun” dedi, koltuðumun altýna kýstýrarak taþýmakta olduðum gazeteyi göstererek . Ben, “ Evet! Gazete alacaksam, bunu alýrým genel olarak” diye karþýlýk verdim . Ve “ Sizin konum ve yaþtakilerin içini açacak haber, resim neyin yok ama, gene de bir göz at “ diyerek gazeteyi uzattým. Ýsteksizce uzanýp aldý gazeteyi… Ýlk sayfada alt tarafta bir habere takýlýp kaldý… O yaþtakilerin yaptýðý gibi belli belirsiz baþýný sallayarak okumaya çalýþýyordu takýldýðý haberi.. “ Gözlük yok mu “ dedim, “ Okuma gözlüðü” Bir dakika der gibi, yüzüme baktýktan sonra haberi okumaya devam etti… Heceliyor gibime geldi… Okuyup okumadýðý belli deðildi. Sanki, gözüyle süzüyor, süzerken de aklý baþka bir yerde takýlý kalmýþ izlenimi veriyordu… Sayfayý çevirmedi, haberin devamýný da okuma gereði duymadý…Gazetenin ilk sayfasýnda yer alan haberlerin devamý olurdu oysa… Acaba okumakta zorlandýðý için mi, okuduðu haberin devamýný bulmak için her hangi bir çaba göstermedi, diye düþünmüþtüm… Ayrýca ben gazeteye hiç göz atmadan katlayarak aldýðým için, Yahya Hoca’ nýn okuduðu haberi dehþetli bir þekilde merak etmeye baþladým. Üstüne sarkarak, merakýma yenik düþecektim nerdeyse; kendimi zor alýkoydum…
Çömeldiði yerden doðrulurken, eline yapýþarak yardým etmek için kendisine doðru yöneldim… Kendisine tam yaklaþtým, boþtaki elini tuttum.. Kalktý. Gazeteyi verirken, “ Daha okumadýn deðil mi? ” diye sordu. Henüz okumadýðýmý söyledim. “ Daha bakmadýðýný anladým ” derken gözlerini oðuþturuyordu. Okuduðu haber ile ilgili daha çok artmakta olan merakýmý bir an önce giderebilmek için hemen oradan ayrýlmak istiyordum… Biz ayrýlamadan, Yahya Hoca’ nýn bahçesinden sýra sýra kücük kuþburnu ve çalý aðaçlarýyla ayrýlan bitiþik bahçede dolaþarak ara sýra kendi kendine konuþmakta olan bir adamýn yenileyin ayrýmýnda olmuþtum… Ben, kendi kendine konuþmakta olan adamdan yana bakarken, Hacý Yahya , hiç oralý olmuyordu. Sorma gereði duydum: “ Kim bu adam ? Yabancý mý! Bahçe komþunuz mu? “ Beni þaþýrtan yanýt çok net çýktý, Hacý Yahya’ nýn aðzýndan: “ O benim küçüðümdür, adý lazým deðil; babadan kardeþiz þerefsizle!... Anasý, iki haftalýk gelinken kocasý askere gitmiþ ve bir daha dönmemiþ. Rahmetli Hacý babam da himayesine almýþ, daha sonra da Hacý Babamýn yedeði olmuþ, bu þerefsizi peydahlamýþlar, öylece… ” Elimde olmadan gene sordum: “ Konuþmuyor musunuz…Kendi kendine ne diye söyleniyor kine ? “ Yanýt bu kez, daha kýsa oldu: “ Konuþmuyoruz, bahçeyi bölüþeliden beri...” Bir oyunun gerilimli bir bölümünün ayrýntýlarýný aþaðý yukarý çýkarsama yaparak hafýzanýzda canlandýrabilseniz bile, net olarak farkýndalýk saðlamak için göz kapaklarýnýz; göz kapaklarýnýzla birlikte sinirleriniz de, gerilir de gerilir!... Ben de öyle bir oyunun en karmaþýk ve gerilimli bölümünü izlemekteymiþçesine, sorumun ikici bölümünü deðiþiklik yaparak yinelemek zorunda kaldým: “ Basbayaðý konuþuyor kendi kendine… Deðil mi? ” diye… Sorumun ikinci bölümüne yanýt gelince, bendeki þaþýrma katsayýsýnýn yükseliþi; tansiyon, nabýz ve beden ateþi gibi ölçümlenebilir bir deðer olsaydý, kesinlikle tavan yapardý gibime geliyor… Hacý Yahya’ nýn, þaþkýnlýðýmý alabildiðine arttýran yanýtý, “ Ne konuþmasý! Bize küfür ediyor zahir!...” oldu….Bu kez, bilerek sordum : “ Bize neden küfür etsin ki, seninle çýkar kavgasý var, diyelim…Beni tanýmýyor bile. ” Yüzünü ekþiterek , “ Bize dedimse de bana yani! Bir gün kan çýkacak , diye korkuyorum için için. ” dedi… Sen büyüksün Hacý Amca, sen önleyeceksin faciayý.. Baksana, adam kendi kendine konuþuyor… Akýl saðlýðý elden gitmiþ besbelli, dedim… Hacý Yahya ile ayrýldýk… Ben evin yolunu tuttuðumda, o daha bahçedeydi…
Eve geçer geçmez, elimdekileri mutfaða býraktýktan sonra, ilk iþim gazeteye bakmak oldu! Ýlk sayfada bir haber ve resim. Habere konu olan tanýdýk bir yüz! Ben diyeyim çarýk, siz deyin kösele! O resmin yanýnda daha küçük bir baþka resim; kýz çocuðu, 14 yaþlarýndaymýþ. Kýzcaðýz yüzünü belli etmemek için büzülmüþ olduðu yere… Büyük resimdeki o malüm adamýn tacizine uðramýþ… Adam kendini savunuyor!... Ýkinci evliliðindeki eþi, kendisinden elli yaþ küçükmüþ! Bu evlenmeyi, Hazreti Muhammed’ in Ayþe Anamýz’ ý da 9 yaþýnda Allahýn emriyle eþ yaptýðýyla gerekçelendirmeye kalkmamýþ mý!... Hazretin yediði herzeye bak! Kendisini Hazreti Muhammed sanýyor… Gazetenin birinci sayfasýnda Hacý Yahya Amca’ nýn gözüne diken gibi batan nesnenin bu haber olduðu anlaþýlýyordu…
Yahya Hoca Efendi’ yi üçüncü görmem karakolda oldu. Yan komþum genç polis memuru Deniz’ i görmek için karakola gitmiþtim; daha doðrusu kendisi uðramamý istemiþti, iki gün önceden, ‘ Daha yeniyim, hafta içinde göze batabilir ; pazar nöbetimde görüþelim, diye…Yahya Hoca Efendi’yi orada gördüm üçüncü kez. Ýlk ben onu gördüm. Ama, hiç de iyi görmedim… Daha önceki karþýlaþtýklarýmýzda, üstünde konuþulmakta olan konuya baðlý olarak, yüz ifadesinde ve mimiklerinde izlemiþ olduðum hýnzýrlýklar yoktu.. Omuzlarý biraz daha düþük, benzi solmuþ bitkin bir durumdaydý…Ara sýra, karakolun koridorunda gelip geçen polislerden göz göze geldiklerinden gözüne kestirdiklerine önemli bir þey diyecekmiþ gibi yerinden doðrulmaya çalýþtýðýnda, kendisini biraz geriden kollamakta olan genç polisin engellemesiyle karþýlaþýyordu…. Onu öyle görmekten keyif alacak deðildim ya! Biraz yaklaþtým, “ Hacý Amca biraderinle kapýþtýnýz mý sonunda? Geçmiþ olsun. ” dedim. Belli bellisiz, “ Keþke birader olsa! Keþke !..” dediðini ancak duydum.. Bunu söylediði anda, aramýzdan bir polis geçti, elinde yarý kan lekeli küçük bir orak vardý…Yahya Hoca, polisin arkasýndan bakarken, bana dönüp kaþ göz oynatarak polisin elindeki oraðý gösteriyor, bir þeyler anlatmaya çalýþýyor ama, polisten çekiniyordu.. Ben öyle anladým… Elinde kan lekeli orakla biraz önce önümüzden geçen polis, geri dönmüþ bizden yana geliyordu; yanýnda da sað kolu dirseðinden aþaðý bileðine kadar sargýlý olan 13-14 yaþlarýnda bir erkek çocuk vardý. Yahya Hoca Efendi’ yi geriden kollamakta olan polis de Yahya amcayý bir odaya aldý, bir iki dakika sonra geri döndüklerinde kelepçe takýlmýþtý Hacý Yahya’ nýn ellerine… Bir baþka polis, “ tanýklar nerede “” diye seslendi… Olayýn iç yüzünü bilmiyordum ama, Hacý Yahya’nýn Nöbetçi Mahkemeye çýkarýlacaðýný çýkarsamak zor olmadý…
Genç polis memuru Deniz, beni gördüyse de, karakola varmam bir vukuat anýna denk düþtüðü için benimle ilgilenemedi. Zaten çekiniyordu. Kendisini anlýyordum… Göz göze gelerek onu rahatsýz etmek istemiyordum. Bu nedenle, eve dönmek üzere karakoldan çýkmýþtým. Merdivenlerde, Hacý Yahya’nýn babadan kardeþi ile yüz yüze geldik. Olan bitenin içyüzünü öðrenebileceðim birini buldum sonunda, diye geçirmiþtim içimden. Ama, adamla daha öncesinden bir satýr konuþmam bile olmamýþtý… Nasýl soracaktým bilemedim..Sonra, aralarý da iyi deðildi, Hacý Yahya’ nýn anlatýmýna göre… Ben bunlarý düþünürken, Hacý Yahya’ nýn babadan kardeþi olan adam, beni görünce hiç kararsýzlýk göstermeden bana yaklaþtý, sonra elini uzattý; tokalaþtýk. Ýlkin o konuþtu: “ Nerede bizim Fitneficürullah serefsiz! Gene gönlüm razý olmadý, ele karþý geldim… Kendisi olsa, kýlýný kýpýrdatmazdý… Siz görüþebildiniz mi, bari ? ” Ne diyeceðimi þaþýrmýþtým! Aðzým kupkuruydu. Yutkunacak oldum, dilim çorak bir arazi parçasýnda susuz kalmýþ sürüngen bir kurtcuk gibi zor döneniyordu aðzýmýn içinde!... Þaþkýnlýðýmý üstümden atmam üç-beþ saniye sürdükten sonra: “ Görüþemedim ama, sanýrým nöbetçi mahkemeye çýkaracaklar; siz gelmeden az önce götürdüler “ dedim. Hiç beklemediðim bir içtenlikle : “ Ben arabayla geldim, hadi gidelim. “ dedi ve koluma girdi…Merdivenlerden indik… Ayaklarým istem dýþý gidiyor, ama nereye ve neden gittiðimin bilincinde deðildim. Her nasýl olduysa, gitmeme sansýmýn olamadýðýný kabullenme gibi veya onunla gitmeye koþullanma gibi gizli bir gereklilik varmýþçasýna sürükleniyordum sanki…Pesi sýra sürüklendiðim adamýn adýný bile bilmiyordum ve ömrümde ilk kez karakolun merdivenlerinde karþýlaþmýþtým… Bir kez uzaktan görmüþlüðüm vardý, o kadar! Karakolu çevreleyen avludan çýkarken, çöp bidonunun yanýna atýlmýþ gibi durmakta olan küçük meyve sandýðý parçalarýndan yapýlmýþ boyacý sandýðýný aldýðý gibi, sandýðýn yanýna daðýlmýþ boya ve cila kutularýný da toplamaya çalýþýrken, “ Bunlar o çocuðun ” diye söylendi kendi kendine.
Biz adliye binasýna varmadan bir bakýmdan iþin esasý anlaþýlmýþ, bir baþka bakýmdan daha çok karýþmýþtý… Öncelikle, iþin açýklýk kazanan yanýna bakalým: Yahya Hoca Efendi, evden bahçeye indiði bir sýrada 13-14 yaþlarýndaki o erkek çocuðuyla karþýlaþýr. Çocuðun omzunda uyduruk bir boya sandýðý, elinde de taze kýrýlmýþ, üzerinde yirmi kadar alacalý kiraz olan bir dal vardýr ve karþýlaþtýðý hoyrat yaþlý adamýn haþmetinden týrsmýþ bir haldedir. Çocuk korku içinde kaçacak bir delik ya da yol ararken, Hacý Yahya da “ Hýrsýz!..Hýrsýz!...” diye baðýrmaya baþlar. Çocuk panik içinde kaçmaya yeltenir.. O sýra, Hacý Yahya elindeki oraðý çocuðun ardýndan fýrlatmasýn mý ?... Orak, çocuðun sað kolunun dirseðinden bileðine doðru bir yara açar… Baðrýþma, çaðrýþma derken, olay duyulur. Ýþin içine polis girer, Hacý Yahya karakola alýnýr, çocuk saðlýk ocaðýna götürülür…Derken, o sýrada ben iþin içine dalarým balýklama!... Adýnýn, ‘ Mülazým , olduðunu adliyeye giderken öðrendiðim, Hacý Yahya’ nýn babadan kardeþi delikanlý adammýþ, bunu gözlerimle gördüm…
Öte yandan iþin daha çok karýþan yanýna gelince; meðer, delikanlý adam Mülazým, beni bahçede ilk gördüðünde Yahya Hoca Efendi’’nýn aðýna yeni düþmüþ bir kurban bellediðinden benim için hem üzülüyor hem de bana için için öfke besliyormuþ!...Daha sonralarý benim Yahya Hoca ile rasgele karþýlaþtýklarýmýza tanýk oldukça, beni de ayný tarikatýn örgütlü bir elemaný sanýsýna kapýlmýþ… Kendi aðzýndan aktarayým: “ Sizi birkaç kere konuþurken gördüm, bizim dürzü fitneficürullahla!.. Senin beynine aðýr aðýr zehir akýttýðýný sandým ilk önce. Olsa olsa bunlar ayný kafada, ayný yolun yolcusu dedim… O var ya, o ! Ütmeyeceði adamla yola gitmez, iþ tutmaz!.. Ne yalan söyleyeyim; için için size de kýzýyordum… Bunlarýn aðýna düþen bir garib, geçenlerde, ‘ Allah benden kurban isted, diye tutturdu çocuðunu kesmeye kalktý, sabiyi elinden zor aldýlar.. .Bizm fitne ficür bölgede ikinci kademeden ele baþýlarý oluyormuþ… Bunun bile eline ayaðýna kapanan onca insan var, görsen þaþarsýn..Liderleri de müridlerine edep yerini öptürürmüþ.. Geçenlerde kýz çocuðuna sarkýntýlýk eden kefere de bunlarýn tarikatýndan olmalý… Peþinden orak attýðý çocuðun ailesiyle tanýþýðýz; babasý bizim iþleri yapardý zaman zaman.” Sözünü bitirdiði sýrada ben Hacý Yahya ile tanýþmamýn kýsa öyküsünü anlatýrken, yanýmýza bir adam yaklaþtý; avukatmýþ, adý da Þaban Hacýyatmazmýþ; Mülazým’ ýn da tanýþýymýþ!... Hacý Yahya’ nýn tutuksuz yargýlanmak üzere serbest kaldýðý haberini getirdi. Mülazým, Av. Þaban Hacýyatmaz’ ýn getirdiði haberle ilgilenmedi bile. “ Saðol ” demekle yetindi. Avukat, biraz uzaklaþýnca “ Bu da tarikat þebekesinin hizmetinde! Ýt sürüsü gibi her yerde çýkarlar insanýn karþýsýna ” dedi…
Bence orada kalmam için bir neden yoktu, ben anlayacaðýmý anlamýþtým; üstelik benim orada bulunmam elimde olmayan nedenlerdendi… Þimdi ne yapýyoruz, diye sordum. Mülazým, “ Ýþin aslýný anlamak istiyorsan, ‘ ele-güne karþý karakola gittim , denebilir; ama, çocukla gerçekten ilgilenmem gerekir…Adýný bile bilmediðim o çocuk körpe omuzlarýnda akþamlara kadar boya sandýðý gezdirerek, eve bir parça ekmek götürmeye çabalýyordu… Babasý da artýk çalýþamýyormuþ…” dedi. Çocuðu evinde ziyaret etmek ve ailesini görmek için ayrýlmak üzereyken, beni de istediðim yere býrakabileceðini söyledi… Kendisine teþekkür ederken, ‘Karakola, tanýdýðým bir polis memurunu görmek için gitmiþtim.. Bu gün geçti, dedim… Mülazým, “ Yahu ben de sanmýþtým ki, onun için gitmiþsin karakola.. .Öyle söylesen e! Be birader!...”
Ayrýlmak üzereydik, aklýma düþtü: “ Yahu Mülazým arkadaþ þu fitneficürullah iþ nedir ?” diye sormadan edemedim. Mülazým, gülerek anlatmaya baþladý : “ O hýnzýr fitneci yok mu, o ? Ýçinde ne kadar kötülük, yalan, fesat, düzen varsa, hepsini de Allah, billah adýný anarak uygulamaya koyar… Ýnþallah – maþallah, dilinden düþmez… Çýkar için hiç bir deðeri kullanmaktan geri durmaz!...Bir bakýmdan çok yetenekli bir istismarcýdýr…” Mülazým, “ Bu tipler kene gibi çoðaldýlar! Her bir sözleriyle, attýklarý her adýmda yaratmak istedikleri bir imaj, vermek istedikleri bir mesaj vardýr. Bir teknoloji harikasý olan telefonda bu tipler birbirlerine, selamünaleyküm derler! Üçkaðýt açarken bile, ‘ Hayýrlara vesile…diye baþlarlar!... Yalanlarýna inanmamýz için çekmeyecekleri numara, baþ vurmayacaklarý yol yoktur!... Amaçlarýna eriþebilmek için her yolu mübah sayarlar!.. Mazlumu oynarlar, zulüm etmekten haz duyarlar; bunu da Allah adýna yaparlar…Çýkýþacak iþleri olduðunda demokrasiyi aðýzlarýnda sakýz gibi çiðnerler, düze çýktýlar mý sýkýþýnca sözde yücelttikleri deðerleri ayakaltý ederler ” diye, konuþmasýný sürdürürken, ben araya girerek, “ Fitneficürullah meselesi ne oldu . ” diyecek oldum… Mülazým, “ Bak iþte anlatýyorum, baðlayacaðým.” dedi, biraz da kýzarak… Sözlerine þöyle devam etti : “ Kimileri, ‘ Hacý, diyor ; kimileri, ‘ Hoca , diyor; kimileri de, ‘ Hacý Efendi , Hoca Efendi , diyorlar… Ýþi öyle ilerletti ki, ‘ Hoca Efendi Hazretleri, diyenleri bilirim…” Sözünü þu þekilde baðladý : “ Ýþin açýkçasý, bir dalavere ve üçkaðýtçýlýk timsali olarak, ‘ Allahýn fitne ficüru , anlamýnda kullnandým o ünvaný.. Ama, þimdi doðru söyle! Fitneficürullah, üzerinde iyi duruyor deðil mi “ diye sorduktan sonra, “ Benden kendisine armaðan olsun ” diye bitirdi açýklamasýný…
Hacý Yahya’ nýn kendisini tanýtýrken hacýlý, hocalý ünvanlarýný saydýktan sonra, “ Giden yýllarda bir akrep yakýným bir þey attý ortaya, onun peþine düþenler de bir hayli çoðaldý… Ama, benden duyma! ” dediði konu , Mülazým’ ýn kendisine armaðan ettiði ‘ Fitneficürullah , benzetmesi olduðu yenileyin anlaþýlmýþ oldu…
Sonra birlikte gittik çocuðun evine!...Bu kez isteyerek eþlik ettim Mülazým’ a!...


.Eleþtiriler & Yorumlar

:: ........
Gönderen: Kâmuran Esen / ,
4 Ocak 2015
Allah hepimizden uzak etsin bunlarý. Mükemmel bir anlatým. Tebrik ederim Selâm ve sevgiyle.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn Ýronik kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kalleþ Avrupalý!
Genç Politikacý Adaylarýna Öðütler!
Günlük: Kýrkbirkere Maþþþahlah Tüüü! Tüüü! Tüüü!
Ona Öyle Demezler Peynir Ekmek Yemezler

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Akþamdan Yazýlan Mektup Sabahleyin Yazaný Tarafýndan Okunur Mu
Ýþte Geldi 8 Mart Bakýn Neler Olacak
Ereðli Çamlýyayla 2015 Toroslar Geçiþi
Görme Engellinin Fendi Münasip Münasebattar' I Yendi
Görme Engellinin Fendi Münasip Münasebattar' I Yendi
Fanfinfon Çorbasý
Abdülrezzak Holding 2
Öylesine Bir 8 Mart Yazýsý
Abdülrezzak Holding 1
Kriz Ortamýnda Ekonomik Garantili Konuk Aðýrlama Önerileri

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Sýradýþý Bir 8 Mart Kutlamasý [Deneme]
Rabbiþ Teyzemin Fanfinfon Macerasý [Deneme]
Zevat Zerzevat Fiyat Vesaire… [Deneme]
Tezek Ýthalatý! [Deneme]
Muhteþem Bir Operasyon! [Deneme]
Günlük: [Deneme]
Milli Piyango Milyonerleri [Eleþtiri]
8 Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü [Eleþtiri]
Gaz Bombasý ve Basýnçlý Su Ýle Saldýrýlmasý Olasý Eylemlere Katýlacak Olanlarýn Dikkâtine! [Eleþtiri]
Anlaþýldý Vehpi' Nin Kerrakesi veya Eþekten Düþen Karpuz [Eleþtiri]


Mudi Beya kimdir?

Bilgisayar edinip Ýnternet ile yakýndan ilgilendiðim zamana kadar ülkemde okurdan çok yazarýn varlýðýný düþünür ve bundan büyük kaygý duyardým. . . Uçsuz bucaksýz olanaklarý bulunduðumuz odaya, ayaðýmýza getiren Ýnternetle tanýýþtýktan sonra, ülkemde okurdan çok yazarýn olduðunu düþünmüyor, çok net biliyorum böyle olduðunu. Bunu bilmem, yukarýda sözünü ettiðim kaygýlarýmýn katlanmasýna neden oluyor. Ýçinde debelenmekte olduðumuz sorunlarýn temelinde, okumayan bir toplum oluþumuzun katkýsý sanýldýðýndan daha daha çok diye düþünüyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
Jack London, Ernest Hemingway, Gogol, Zola, Aziz Nesin, Nazým Hikmet ve daha baþkalarý...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Mudi Beya, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.