..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Sürrealizm > Mustafa Şakarcan




23 Şubat 2009
Bir Karşılaşma  
Mustafa Şakarcan
Denize olan, sevginin ve özlemin öyküsü... Yıllar sonra, bu sevginin muhasebesinin yapıldığı bir karşılaşma...


:BBII:
-Merhaba !
-A,merhaba...
-Nasılsın?
-Eh, işte...
Sustular,söyleyeceklerini düşünüyor gibiydiler. Gelen adam,tedirgindi.Nasıl karşılanacağını bilmediğinden ürküyordu.Bildiği ise,onu çok özlediği ve mutlaka görmek,bir anlık ta olsa beraber olabilmek istediğiydi.
Yıllardan sonra tekrar karşısındaydı işte. Bu anı çok beklemişti…Baş başa idiler, tıpkı eski günlerdeki gibi...Sevgi ve özlemle baktı karşısındakine.
Ziyaret edilen ise rahattı, aldırmaz görünüyordu. Böyle bir karşılaşma için soğuk bile denebilirdi. Mağrur, küçümser bakışlarla adama bakıyor, sadece ne söyleyeceğini merak ediyordu. Fakat ,sessizliği kendisi bozdu.
-Değişmişsin biraz.
-Evet,öyle oldu.
-Ne oldu peki ?
-Boş ver, uzun hikaye...
Adamın gözleri bir an daldı. Söyleyeceğini bulmuş gibi konuştu.
-Ne tesadüf değil mi ? Bunca zamandan sonra...
-Tesadüf mü yani ? Bilerek gelmedin mi buraya?
-Doğru, isteyerek geldim. Senden de bir şey kaçmı-
yor, her zaman olduğu gibi...
-Beni görmek istedin desene şuna... Özledim desene...
-Evet, dün akşam dolaşırken seni uzaktan gördüm. Bugün de yanında olmak, konuşmak istedim.
-Hayrola,ne yapıyorsun buralarda?
-Yaz tatili için geldik.
-Anladım, eşin güzel kadın. Önceden görmüştüm. O karaman oğlun mu?
-Sağ ol, o dediğin de oğlum.
-Nasıl gidiyor? Mutlu musun peki?
-Mutluyum, öyle sayılır. Daha doğrusu böyle soruları sormuyorum kendime artık. Günlük hayatın hayhuyu önüne katıp götürüyor insanı.Kendini ve hayatı sorgulamıyorsun. Fakat baba olmak müthiş bir duygu, yaşamak lazım. Ayrıca, aynı kişiyle uzun süre beraber olunca taşlar yerine oturmuş oluyor. Duygusal fırtınaların yerini hayatın gerçekleri alıyor.Bundan sonra saçmalamazsan, işler iyi gidiyor. Aynı kişi ile iyi ve kötüyü paylaşıp birlikte yaşlanmak ise güzel ve yüce bir duygu.
-Tam sana göre bir hayat yani.
-Sakin ve huzurlu bir hayatımın olmasını hep isterdim. Belirsizlikler bana göre değil. Bir dakika, sen de bizi mi gördün?
-Evet, bugün öğlen vakti gördüm.
-Eh, benden bu kadar. Sen neler yapıyorsun bakalım ?
-Yalancı, asıl söylemek istediklerin bunlar değil. Sıradan hayatını ve sıradan sevgileri anlatmak için gelmedin herhalde?
-Hayatımın sıradanlığına bir şey demem. Ama sıradan sevgilerde dur bakalım. Yalnız seni sevince sıra dışı mı olunur ? Sıradan dediklerin, hayatın temeli. Çocuğunla birlikte uyuyunca anlarsın sıra dışı ve özel olanı. Yüce duygulara sıradan diyemezsin,tamam mı ?
-Tamam, tamam. Bunları tekrar tartışmayalım.
-İyi olur. Öf ya, ben ne için geldim,neler konuşuyoruz.
-Ne için gelmiştin sahi ?
-Bilmezmiş gibi konuşma. Seninle başbaşaolmak, eskileri konuşmak, geçmişi paylaşmak istedim.
Çok güzel günlerdi.
-Ya, öyleydi.
-İlk buluşmamız nasıldı ama ? Beni beğenmen için ne dualar etmiştim. Bütün bildiklerimi hatırlamaya çalışıyor, yanlış bir şey yapmaktan çok korkuyordum. Ne kadar da heyecanlı ve telaşlı idim. Kendimi beğendirmek için ne yapacağımı bilemiyordum. Sen ise beni izliyordun sadece. Tamamen kapalı bir kutu gibi idin. Umurumda bile olmadı bu. Ufacık bir gülümsemenle, ''Olacak,beni beğendi galiba'' deyip havalara uçmuştum.
-Evet, tam bir aptal aşıktın.
-O belli bir şey de… Fakat merak ediyorum, beni hiç- mi sevmedin ?     
-Bilmem, onu sen bulacaksın.
- Aa,özür dilerim, her sorduğumda verdiğin bu cevabı unutmuşum. Daima aynı cevap...
Seni karşılığı olmaksızın sevmişim hep. Çok çetin bir işti seni sevmek ve de ulaşabilmek. Sevilmeyi ve ulaşmayı bekleyerek geçti onca yılım. Buna dayanmak çok zor bir şeydi. Bütün bunlara karşın, senden ayrılamazdım. Seni çok sevmiştim ama, karşılığı kocaman bir hiç...
-Haksızlık edip, konuyu çarpıtma. Kandırılmış duygu- ları sömürülmüş adam rolünü oynamaktan da vazgeç.Birlikte olabilmek için deli oluyordun adeta. Bana yalvardığın günleri ne çabuk unuttun. Şimdi hangi yüzle beni suçlayabiliyorsun, anlamıyorum. Sanki ben kandırıp,'Gel,birlikte olalım' demişim gibi... İnsafsızlığın ve pişkinliğin bu kadarına da pes doğrusu. Ne oldu o meşhur dürüstlüğüne?
Bu sözler karşısında,sustu adam. Konuşan ne dese haklıydı. Boş gözlerle öylece bakıyordu karşısındakine.
-Tasalanma, dürüstlüğüm olduğu gibi duruyor.
-Konuştuklarınla, öyle olmadığı anlaşılıyor ama. Büyük bir gizi çözmen gerektiğini, beni sevmenin çok zor olduğunu söylemedim mi ? Sana açılmayacağımı, duygularını paylaşmayacağımı söylemedim mi? Bana ulaşmanın çok çaba ve zaman gerektirdiğini, bu yolda acılar çekeceğini söylemedim mi ?Beni seveceksen, hayatındaki başka duyguları silip atman gerektiğini, bu konuda çok kıskanç olduğumu söylemedim mi ?Sadece ikimizin olacağı bir hayat istediğimi söylemedim- mi? Üstelik sana inanıp, bana ulaşabileceğin yolları da göstermedim mi ?
-Doğru, ama yapamazdım ki. O zaman da söylemiştim bunu.
-Haklısın, bu da benim kusurum. Bir an seni yürekli sanmıştım.
-Kırıcı oluyorsun ama, senin için nelere katlandığımı biliyorsun.
-Hadi canım sen de.Sadece benim için olmadığını ikimiz de çok iyi biliyoruz. Birbirimizi kandırmayalım.
Fena zılgıt yemişti adam. Bu kadarını beklemiyordu doğrusu. Onu çok özlediğinden gelmişti. Niyeti hesap sormak, geçmiş acıların hıncını almak değildi. İstediği tatlı bir muhasebe ile karışık güzel bir sohbet idi yalnızca... Fakat kendince ufak iğnelemeleri de araya sokmadan edememişti işte… Olmamıştı, tatsız bir hesaplaşmaya dönüşmüştü bu güzelim karşılaşma...
Karşısındaki haklı olmasına haklıydı ama.. Bunca yıl yaşadığı sevginin hesabı da bu olmamalıydı. Tamamen haksız da değildi hani. Onun da haklı tarafları vardı bu işte...

-Pekiyi, kabul. Fakat hiç mi haksızlık etmiyorsun ? İsteklerinin hiç bitmediğini, sevgimle ve yaptıklarımla hiçbir zaman yetinmediğini niçin kabul etmiyorsun ? Daima isteyip te hiçbir şey vermediğini, bunlara karşın seni sevmekten hiç vazgeçmediğimi ikimiz de bilmiyor muyuz ? Yaptığım hiçbir şeyden memnun olmadığını, her şeye dudak büküp, sadece sıradaki isteğin için konuştuğun zamanları unuttun mu? Onca çabam karşısındaki alaycı tavrın da cabası...
Adamın karşısındaki iç geçirerek :
-Oo, gelişinin sebebi anlaşılıyor. Yaşadıklarından pişmansın anlaşılan.
-Hayır,asla pişman olmadım. Fakat bunları yüz yüze konuşmamız gerekiyordu o kadar.
-Öfkeni kustun, rahatladın mı ?
-Hayır,niyetim o değil ki. Sadece , madalyonun bana bakan yüzünü de görmeni istedim biraz.
-Bunları boş ver, tekrar eski günlerden söz et.
Fakat adam, bu hesabın henüz kapanmadığını düşünüyordu.
-Söyleyeceklerim bitmedi. Değişken ve güvenilmez halini unuttum. Güler yüzünün altından biranda kaplan dişleri çıkıverirdi sanki. Kızdın mı, sevindin mi, anlamak mümkün değildi.
-Off, sen anlamadıysan ben ne yapayım? Kızdığımı belli ederdim ben. Tekrar söylüyorum, lütfen eski günlerden söz et.
-Hemen zayıf tarafıma vuruyorsun. Pekala biliyorsun neler söyleceğimi.
-Olsun, duymak istiyorum.
Adam güzel şeylerden konuşacak gibi değildi. İçini dökememişti daha... Son darbeyi indirmemişti.
-Birlikte iken dünyada sadece ikimiz varız zannederdim. Her buluşmamız şölendi benim için. Mutluluktan kendimi kaybederdim. Geceler boyu kokunu içime çeker dururdum. Neler neler anlatırdım sana. O vakitler biraz gülerdin işte. ''Delisin sen Kara Çocuk '' derdin.
-Ya, beni güldürürdün.
- Fakat uzun sürmezdi bu güzel anlar. Kaplan dişlerin çıkıverirdi ortaya yine. İçindekileri döker dururdun. Üzüntümü, korkumu görmezden gelirdin. Hiç tanışmamış gibi olurdun birden. Beni hiç tanımamış gibi...
İşte bu anlarda, seni Türk filmlerindeki kötü kadınlara benzetirdim. Ben de, şehvet kurbanı adam...
-Yeter ama. Başından beri, bir sürtük demediğin kalmıştı. Onu da dedin. Terbiyeni takın, sınırı
aşıyorsun. Benim ne olup, olmadığım belli. Ama sen, şehvet kurbanı bile olamayacak kadar yüreksiz , güçsüz ve taş kafalısın.
Sustular, söylediklerinden utanmışlardı. Adam bir sigara yaktı. Çanakkale Boğazı'na doğru bir gemi geçiyordu uzaktan. Dalgın bakışlarla gemiyi seyretmeye başladı. Sigarasının uzamış külü üstüne döküldü, farkında olmadı.
-Kusura bakma maksadı aştım galiba.
-Ben de öyle, özür dilerim.

Adamın güzel sözlere devam etmesini istiyordu. Bunun için yol açtı.
-Ne oldu, daldın öyle?
Adam, sigarasını yere atıp ayağıyla söndürdü. Eski güzel günleri, onu çok özlemişti. Islaklığı belli olan, sevgi dolu gözlerle baktı. Derin bir uykudan uyanır gibi konuştu.
-Ayrıldıktan sonra kaç kez rüyama girdin kim bilir ?Tekrar beraber olsak, delikanlı gibi olacağımı biliyorum sadece.
-Deme, yoksa yeniden mi?
Heyecanlanmıştı.Yüzü aydınlandı,gözleri parladı. Karşılaştıklarından beri ilk defa böyle bakıyordu adama.
Bu bakışla, adamın içinde hemen bir şeyler alevlendi. Tekrar başlayacaklardı, daima birlikte… Hep aynı çılgın koku, hep aynı çılgın geceler… Oh, dünya varmış…
Fakat adamın hayatının durakları, gözünde resmi geçit yaparcasına canlandılar ve büyü çok çabuk sona erdi.
Çaresizliğin bitkinliği ve kızgınlığı yüzünde kahır olarak duruyordu. Soğuk, soğuk cevapladı.
-Artık ayartılacak yaşı çoktan geçtim. Öyle hınzır hınzır bakma boşuna.
-Ee, o zaman?
Aniden yüzü asılmış,gözlerindeki ışık kaybolmuştu. Tekrar eski haline döndü. Adam ise aynıydı. Halâ sevgi dolu bakıyordu.
-Eski bir dostumla konuşmak istedim sadece. Buna ihtiyacım vardı.
-Benim için eski dost, eski arkadaş yoktur. Sadece eski tanıdık vardır.
-Anlaşıldı.
-Sen adam olmayacaksın. Beni ve sevgimi taşıyacak biri değilmişsin sen. Kendin için imkansız olanı denemişsin. Pişman değilsin, tekrar başlamanın adını bile ettirmiyorsun. Neden geldin öyleyse? Bir şey değişmeyecekse konuşmak niye?

Adam, koltuk değneklerinden destek alarak kalkıp, son kez baktı.
-İnsanlığımdandır, mazur gör. İnsanlığıma ver gitsin eski tanıdık, insanlığıma ver. Bu, son görüşmemizdi. Allahaısmarladık.
Yavaşça dönerek, koltuk değnekleri yardımıyla yürüyüp uzaklaşmağa başladı. Arkasından kızgın alaycı sesi duydu.
-Şuna bak, şuna .Ben hanginizin sevgisine karşılık vermişim ki? Ama bunların hepsi böyle anam, hepsi. Kendileri gelip bana sırılsıklam tutulurlar, sonra da kendileri ayrılırlar. Beraberken, beni hem çok sevip hem de kızdıklarını bilirim ben. Bu yüzden hiçbirine sormam neden ayrıldığını. Fakat dayanamazlar uzun süre. Mutlaka gelirler böyle. Bu yaz kaçıncı bu gelen, kim bilir?
İstanbul Nisan 2003      







.Eleştiriler & Yorumlar

:: ÇOK GÜZEL OLMUŞ
Gönderen: Caner AKSUN / , Türkiye
26 Ağustos 2009
Sonunun ne olduğunu sonuna kadar ilk dikatle okumadan anlaşılmayan öykülerden(ben sonuna kadar dikkatle okudğum için sorun yok)ve ben böyle öykülerden çok hoşlanırım yapıtlarını bekliyoruz Mustafa amcacım.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Arabalı Vapurda
Babam Cehennemde Çalışıyor
Size Nasıl Bir Ordu Lazımdı?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dolambaçlı Yollarda [Deneme]
Bir Gazinin Ricası [Deneme]
Diplomasi Oyunları Wikileaks [Deneme]
Bugün Babalar Günü [Deneme]
Yök' Ün Katsayı Kararı [Eleştiri]
Neden Hayır? [Eleştiri]
Bir Eğitim Projesi [Eleştiri]
2009'un En Bi Şeyleri [Eleştiri]
Kamyonun Ardından [Eleştiri]
Açılımın İkramiyeleri [Eleştiri]


Mustafa Şakarcan kimdir?

1955 yılında İstanbul, Üsküdar'da doğdum. Evli, bir çocuk babasıyım. Emekli Deniz Astsubayıyım.

Etkilendiği Yazarlar:
Okuduklarımın çoğundan, az ya da çok etkilenirim. Fakat edebi etkilenme için, edebi bir seviye olması gerektiğine inanıyorum. Kendimi, şu anda o seviyede görmüyorum.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mustafa Şakarcan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.