"...öyküyü yazan bilge, beşinci ya da altıncı göbekten kral torunu olduğumu ortaya çıkaracak şekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote |
|
||||||||||
|
Oturduğum bankın hemen karşısındaki bankta, dört beş kişi kalabalığa aldırış etmeden bulundukları yere uzanarak uyumuşlar. Oradan oraya aceleyle yürüyen adımların boşlukta yayılan sesi, çeşitli dil ve aksanlarda yapılan konuşmalara karışarak bir uğultu halinde zihnime üşüşüyordu. Bu uğultu bir süreliğine kâh hemen önümdeki garip tiplerin horultusu ya da kâh boşlukta yükselen “…american airlines from newyork has landed.” Şeklindeki anonslarla kesiliyor göz kapaklarımın aralanmasına neden oluyordu. Turist rehberinin ardına takılmış yaşlı çiftlerden oluşan küçük guruplar, art arda dizilerek bir ucu yerde sürüklenen bavullarını taşırlarken önce yalpalıyorlar, sonra da önde ilerleyenin aniden durmasıyla zincirlemesine iç içe giriyorlardı.Durumu kurtarmak için söylenen “ ja, ja Ayasophia ist virklich…” cümlelerinden kafilenin Almancayı Bavyera aksanıyla konuştuklarını anlıyor, her şeyin yolunda gittiğini düşünerek oturduğum yerde başım önümde uyuklamaya devam ediyordum. Adımların zeminde çıkardığı yankıdan yolcuların vücut ağırlığını, yürüyüş biçimini, vücudun salınışını, eğitim düzeyini tahmin etmeye çalışıyordum. Az önceki horultu ve anonslar yine devam ediyordu; “…air plane from brussel is twenty minutes delaited.” Hımm.Yirmi dakikalık bir gecikme ha!. Allah bürüksel yolcularına sabır versin.Bizimki gecikmese bâri.Detayları takip edebildiğim için tamamen uyumadığımı düşünüyorum.Önümden geçen adımların sahibi, kadın, yanındakine “ belissima, belissima…” diyordu.Sıcakkanlı bir Akdeniz şivesi, belli ki İtalyandı. Derken az öteden tanıdık bir çağrı… “ teal teal Ahmet.Hel ente...?” göz kapaklarım yine aralanıyor…yanına çağırdığı Ahmet’e bir şeyler sorduğunu gördüğüm yerel kıyafetler içindeki Kuveytlinin beyaz bir entari içindeki koca göbeği çekiyor dikkatimi.Sonra tekrar dalıyorum.Aradan bir süre geçiyor, yanımdaki boş kısımda yere bırakılan patates çuvalının düşüşü gibi bir hareketlenme oluyor. İrkiliyorum, acaba yardıma muhtaç biri oturmaya çalışırken düşmüş müydü? Toparlanarak gözlerimi açtığımda, ablak bir suratta boş bakışlı esmer bir adamın sırıtarak çevresine bakındığını görüyorum. Aldırış etmeden uyuklamaya çalışıyordum ki, bu adamın bozuk bir almanca ile Frankfurt’tan gelmiş bir almanla konuşmasına tanık oluyorum… “ meine wohnung in diese straBe….ich war gleich zwei jare arbeitloss…” evim şu sokakta, iki yıldır işsizim.Şeklinde kırık dökük, bölük pörçük bir anlatım. Ancak otuzlu yaşlarda olabilecek bu adam, yanındaki alman gittiğinde bana bakarak; “ Benim gibi bir mühendis varken bu hı..rı getirtiyorlar Almanya dan.Bir saatlik iş içinde yirmi bin "yuro" veriyorlar. Ben de kızdım bastım istifayı. Şimdi üç milyar emekli maaşı alıyorum oturduğum yerden.Ne diye çalışacakmışım!” diyor. Yüzüne baktım hiçbir şey söylemedim. Öfkelenerek uzaklaştı. Şimdi uykum dağılmıştı. Önümdeki bankta horultular kesildi. Uyuyanlar kollarını ovuşturarak, mideleri görünecek kadar kocaman kocaman esnedikten sonra oldukları yerde doğruldular. Aralarında yirmili yaşların neşesiyle konuşarak bir süre sonra gülüşmeye başlıyorlar. Bana büsbütün yabancı olan dillerinden milliyetlerini anlamam mümkün olmuyor. Saatime baktığımda canım sıkıldı.Nasıl sıkılmasın! Tüm bu gürültü patırtıdan sonra ben zamanın hızla akıp gittiğini, bekleme süresinin azaldığını düşünürken kısalan süre topu topu on beş dakikaydı. Şehire geri dönmek belki iyi fikirdi ama ah şu trafik yoğunluğu olmasa. Kafeteryaya gidip bir espresso aldım. Yudumlamalarım esnasında bakışlarım bir önümdeki kitaba bir kapıdan çıkan yolculara kayıyor. Okuduğum her satırdan sonra durup kalan dakikaları sayıyorum. Kitabın kalınlığı gözümü korkutmuştu. Pers imparatoru Darius’un hayat hikâyesinin anlatıldığı bir romandı bu. Yazarın stilini tutmadım. Belki tercümede bir sorun vardı. Başladığım kitabı bitirmek gibi kör bir inadım olmasına rağmen soğudum kitaptan. Doğrusunu ararsanız bununla iki oluyor. Kitaplığımın bir köşesinde hâla okunmayı bekleyen yirmi yıl öncesinden Spinoza’nın ‘ Ethika’sı duruyor. Korkarım bu kitap da aynı akıbete uğrayacak. Kabahat biraz benimdi tabii. Sen hem uykusuz çık yola hem kalabalığa karış ve hem de yanına oyalanmak için duruma uygun hafif içerikli kitaplar yerine böylelerini al. Akıllı olmazsa insan, işte böyle benim gibi saatler boyunca dakika hesabı yapar. Aydın AKDENİZ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aydın akdeniz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |