Bilmek kadar kuşku duymaktan da zevk alıyorum. -Dante |
|
||||||||||
|
../../…. Umudumu canlı tutmam gerektiğini biliyorum! Bir gün hayallerimin gerçekleşeceğini de… Gerçi gün be gün şekil değiştirebiliyorlar. İlk başlarda bu kadar sık değildi. Zaman… Sıkıcı olmaya başladıkça beklemek, ben de ekledikçe ekliyorum işte. Şöyle demeli: Ekliyorum, çıkarıyorum, orayı burayı biraz değiştirip bazen saçlara birkaç kır tel ekliyorum geçen zamandan feyzalarak, alışkanlıkları kimileyin inceltip kimileyin daha samimi bularak kabalaştırıyorum ya da. Yap-boz misali oynuyorum. Rengârenk bir yelpaze içinde dolanmak… Olasılıklar can sayısı kadar çok, mizaç kıtlığımız kadar dar. Olanın da ötesi… Hayal etmek kolay. Bulmak? Bulacağım! Biliyorum. ../../…. Bugün Zeynep geldi. Annemin ne denli kötü niyetli olduğunu anlatıp gitti. Yalnız kalmaktan korktuğu için kafamı karıştırdığını, evlenmemi engellediğini söyledi. Ona bunun doğru olmadığını, kadıncağızın benim için en iyisini istediğini anlattım. Zeynep iyidir ama kafasızın tekidir. Bu mahalle cahil insanlarla doludur zaten. Ben… Annem okuttu beni. Onlardan üstün olduğumun farkındalar, çekemiyorlar. Kaz kafalı Zeynep… Kendisi gibi ayyaşın tekini beğenmeyeceğimi biliyor da böyle konuşuyor. Gerçi Alaaddin yakışıklı adam. Zeynep âşık oldu ona. Güzelliğine vuruldu adamın. Aslında… Hak vermemek de zor kıza; tahrik edici bir taraf var adamda. Zeynep kaptı bir kere. Zeynep iyidir, güzeldir de ama cahil işte. Her sabah işe giderken, canım ardından hayran hayran beni izlediğini bilmez değilim - kıskandığını beni. Biliyor ki, çok daha iyisine layığım. Çıkacak… Bir gün… ../../…. Onun resmini yaptım yine. Onun demek de yersiz kaçıyor hani. Hangi o? Son hâlinin diyelim. Artık otuz sekizimdeyim. E o da şöyle kırk falan; kırk beşe kadar yolu var. Artık bu saatten sonra dul bir adam da olabilir hani. İlk başta onun da benim gibi hayatının aşkını beklediğini düşlemiştim ama sonra vazgeçtim. Bu kadar duygusal olması hoş belki ama bu onu çok tecrübesiz yapar. Yani o konularda… Hem romantik hem de çok becerikli olacağını biliyorum. Biliyorum! Karısını elim bir kazada kaybetmiş, yıllarca acı içinde kıvranmış, beni görene kadar da aklından eski karısını atamamış. Tüm kadınlara karşı yummuş gözlerini sıkıca. Acıdan körleşmiş de kendi bile farkına varmamış. Ama işte… Karşılaşma anı. Gözlerin buluşması… Yeşil… Evet evet, yeşil gözleri var! Resmi bitiremeden annem çağırdı. Marketten birkaç şey almak için çıktım. Köşe başında mahalle delikanlıları dikiliyordu yine. Allah’ım! Bu neden oluyor. O çocuklar bana yiyecek gibi bakarken kalbim yerinden fırlayacak gibi. Başım öne eğik ateşten cayır cayır kavrulurken aklımdan geçenlerin pırıltılı hareler halinde onlara ulaştığını sanıyorum. Aramızda sessiz bir anlaşma var; onlar da tek laf etmiyor ama bakışlarıyla sanki etrafımı kuşatıp ayaktayken sıkıştırıyorlar beni. Güpegündüz, sokağın orta yerinde. Bedenimde el atmadık yer bırakmayıp oramı buramı öpüp mıncıklıyorlar. Ah! Bunları nasıl olup da hayal ederim. Herhangi birinden hoşlandığım falan yok. Zaten bu zırzoplar benim hayatıma girecek niteliklere sahip değiller. Hepsi serseri. Ama bu tarafları çekici hani. İşyerindekiler mesela… Kılıkları, tavırları düzgün ama hepsi geçkin adamlar. Bunlar zıpkın gibi. Biriyle göz göze geldim bir an için. Altan galiba adı. Yıldızlar saçan gözleri var bu oğlanın. Gerçi bana göre pek genç. Bir de Mustafa var. Sarışın. Bazen onula da karşılaşırız. Yanımdan geçerken laf atar mırıl mırıl: ‘’Ben seni… Öyle bi…’’ Hiç oralı olmam ama içim kıyılır. Yüreğimden bir şey aşağılara akar. İncecik kaynayan tatlı bir akışkanlık… Utanıyorum kendimden! ../../… Bugün bir haber aldık. Saniye Teyze bana göre bir adamdan bahsetti. Karısını kaybetmiş. Sonra da evlenmemiş. Ah! Tam da hayallerimdeki gibi. Yalnız gözleri…; kahverengiymiş. Olsun. Bir bakmalı. Annem burun kıvırdı ama ısrarcı oldu Saniye Teyze. Sahilde buluşacağız. Birlikte yemek yiyeceğiz. Çok heyecanlıyım, çok. Hem eğitimliymiş de. Hemen Zeynep’i arayıp haber verdim. Geldi bize; oturup konuştuk. ../../…. Ah! Yine hüsran! Daha kırk birinde ama pek geçkin görünüyor. Kel ayrıca. Saçlarında kır teller olsaydı - şöyle yanlarda. Kültürlü, hoş adam ama yüreğimi hoplatmadı işte. Kişiliğini pek beğendim gerçi. Görüşsem mi tekrar? Belki zamanla kanım kaynar. Bunları düşünerek eve dönerken gördüm yine Mustafa’yı. Memelerimde gezdirdi gözlerini. Yalanır gibi bir hareket yaptı sonra. Ah! Mustafa… Biliyor mu tüm soğuk tavırlarıma karşı onu arzuladığımı? Yanımdan geçip mırıldanırken tir tir titrediğimi? Elbet biliyor. Hepimiz biliyoruz ya… O cesur. Beni kendine layık görecek kadar… Cahil cesareti bu olsa gerek. Kendimden utanmalıyım! Olanaksızlıklar içinde bana harcanan onca paradan, üzerimdeki onca emekten sonra… O serseriyle mi? İkisini karışımı bir şey olsaydı bu adam: Mustafa gibi ateşli kendi gibi kültürlü. * Annem öldü. Aniden. Kalp krizi. Ben de yapayalnız kalıverdim işte. Annem varken bana umut verir, başımı dik tutmamı sağlardı. Beni övdükçe över, kendimi bir prenses gibi hissettirirdi. Ne kadar güzel olduğumu anlatırdı uzun uzun. Sapsarı saçlarım, mavi gözlerim, uzun bacaklarım, dolgun kalçalarımla ne kadar güzel olduğumu… Bunların yanında ne de akıllı bir kız olduğumu… Benim için ne kadar çabaladığını sonra… Bu mahalledeki cahil kızlara kulak asmamam gerektiğini, hepsinin zavallı biçareler olduğunu… Şimdi bunları anlatacak kimse yok. Ama umutlarımı yitirmedim. Onlar olmazsa ben de ölürüm. Baktım olmuyor olasılıkları çoğaltma yöntemine gittim. Artık aynı form üzerinde yapmıyorum değişiklikleri; her yeni değişiklikte yeni bir form yaratıyorum. Böylece tanıştığım birinin bunlardan herhangi birine uyabileceğini düşündüm. Akıllıca oldu. Nasıl olsa hepsini ben düşledim. Tabii bazı konular taviz verilmez; orası kesin. E o kadar da düşecek değilim. Zeynep’e kalırsa keltoş çok iyiymiş. Biliyorum. Kıskanıyor. Kocasının bana bakışlarını fark etmiştir elbet. Beni birilerine yamamaya çalışıyor bu yüzden de. Aradı biraz önce; gel çay yaptım, dedi. * Köylü işi zevk işte… Şu eve bak. Neyse, herkes kendi bilir. Birlikte çay içiyoruz Zeynep’le. Dertleşiyoruz. Severim bu kızı yine de. Çok iyidir - aklının erdiğince. Annemin ölümünden sonra hiç yalnız bırakmadı beni. Sık sık gider oldum evlerine. Çocuklar dershanedeymiş; Alaaddin de kahvede. Sabriye telefon ediyor, motif mi ne verecekmiş. Kalkıp gidiyor; birazdan gelirim, deyip. Beş dakika geçmeden geliyor kocası. Oturuyoruz birlikte. Nasıl da yakışıklı bu adam… Tam karşımdaki koltuğa yerleşip pervasızca izliyor beni. Önümdeki çaya uzanıyorum, alıyorum ama ellerim zangır zangır titriyor. Anlıyor. Benim bildiğimi o da biliyor ya, gözlerimi kaldırmaya cesaretim yok. Adımı sesleniyor sonra. Göz göze geliyoruz. Üstüne atlamak istiyorum. Artık sabrım kalmadı. ‘’Alaaddin,’’ diyorum ‘’boz beni!’’ Aniden yerinden kalkıp çekiyor beni de kendine. Deliler gibi öpüyor sonra. Etlerimi koparır gibi sıkıyor. Bir yandan da mırıldanıyor beni nasıl istediğini, bu anı ne çok düşlediğini. Sertleşmiş organını bastırdıkça içimde yıllardır sabırla bekleyen o şey koyuveriyor kendini aniden. Ne olduğunu çok anlamış değilim ama çok, çok güzel. İnce bir acıyla birlikte dehşet bir zevk musallat oluyor. Birkaç dakikalık gelgitten sonra bitiyor her şey. Biz tam toparlanmışken geliyor Zeynep. Ona bunu nasıl yaptım? Ah! Ama çok… Hastayım deyip kaçıyorum hemen, kuşku dolu bakışlarımı ardımda bırakıp dostumun. Aradan iki gün geçiyor. Alaaddin kapıda. Alıyorum içeri. Bu sefer soyunabiliyoruz. Adamın vücudunu öpüp okşuyorum. Tarçın kokan teni başımı döndürüyor. Ve ben artık Alaadin’in metresiyim. Birkaç ay harika geçiyor. Ama bu adam… Artık ondan kurtulmam gerektiğini hissediyorum. Zaten Mustafa da çevremde dolanıp duruyor. Birkaç kere evin önünde geçerken gördüm. Akşam işten dönerken görüyorum yine. Bakışlarına karşılık veriyorum bu sefer. Hemen takılıyor peşime. Eve girdikten bir yarım saat sonra çalıyor kapımı. Akıllı çocuk… Açıyorum kapıyı. Tek laf etmeden sevişmeye başlıyoruz. Bu daha iyi… Hep daha uzun sürüyor, hem… Birkaç buluşmadan sonra Altan’ı soruyorum: ‘’ Eee Altan nasıl?’’ Gözlerinde soru işaretleri dolaşıyor. Kekeliyor bir-iki, susuyor. Emin olamıyor ama seziyor. Bense ne yaptığımın farkındayım. Artık utanmam da kalmadı; pişkinliğe vuruyorum: ‘’Selam söylersin benden.’’ Bir sonraki gelişinde Altan da yanında. Üçümüz birlikte sabaha kadar sevişiyoruz. Öylesine gençler ki… Bu oğlanlarda doymak yok. Sabaha kadar ısırmadık et bırakmıyorlar vücudumda. Onlar, içlerindeki pespembe balonları patlatıyorlar gümbür gümbür; bense… Benim içimde bir bomba var. Doğru önlemler alınmadığı takdirde infilak edip beni yok edecek. Biliyorum! Onlar benim hayatımı kurtaran iyilik melekleri. Onlar kanattıkça ben iyileşiyorum. Okşanıp öpülmek yetmiyor; ısırılmak, kanatılmak istiyorum. Mahalle dedikoduları aldı başını yürüdü. Taşınmam gerekli. Kendime daha küçük bir ev tutuyorum uygun bir muhitte. Çocuklar yardım ediyor taşınmama. Sayıları çoğaldı şimdi. Artık beş kişiler. Üç-beş gece geliyorlar bana. İçlerinden en iyi ikisini seçip görüşmeye devam ediyorum. Diğer üçüne açıkça anlatıyorum durumu. Biri daha çok çabalayacağını söylüyor; öteki tutup kendini seçilen ikiliyle kıyaslıyor; sonuncusu çileden çıkıp haykırıyor: ‘’orospu!’’ Alaaddin’le bağları koparmış değilim. O ilk göz ağrım. Çocukluk aşkım hem. Gençliğimizde herkes bizi birbirimize yakıştırır, evleneceğimizi düşünürdü. Gönlüm yok değildi aslında ama sonra başka yollara saptık. O liseden sonra okumadı, ben okuyup bir şirkette işe girdim. Hem annemin dediği gibi, bu adam için mi harcandı bana bunca emek! Vazgeçtim ondan ama tamamıyla değil işte. İlk başta kırgın geliyor sesi. Sanırım onunla çılgın bir aşk yaşayacağımızı düşünmüştü. İkna ediyorum onu da, ‘’keyfimize bakalım,’’ diyorum. Keltoş… Onu da arıyorum. Telefonu açtığında tereddüt içinde titriyor sesi. Olabildiğince kibar bir dille, evlenmekten vazgeçtiğini anlatıyor. Dedikoduları duymuş olacak. Sesimin ateşli olduğunu biliyorum, konuşmamızın orasına burasına sıkışan iniltileri duyduğunu ve tahrik olduğunu da… Cevap olarak: ‘’Gel sen. Bak evlenmekten çok daha eğlenceli şeyler yapacağız. Hem başkaları da olacak. Bak gör, çok iyi vakit geçireceğiz birlikte.’’ Hâlâ tereddüt içinde ama gelecek. Biliyorum. Kışkırdı bir kere. İş yerinde çok tatlı bir çocuk var. Çok akıllı, hırslı, yakışıklı ve iyi kazanıyor. Evli ama. Olsun. Kalçalarımı nasıl izlediğini bilmez değilim. Bir keresinde karşılıklı yemek yerken, kollarımın bağdaş yapıp göğüslerimin kabartmıştım da nasıl içi gitmişti. Fark etmemiş gibi yapmış iyice delirtmiştim. O da gelecek. Zaten söylediğim anda hiç tereddütsüz kabul ediyor. Başkaları da olacak dediğimde biraz bocalıyor ama sonra sevinçle parlıyor gözleri. Üniversiteden bir arkadaş sonra… Çirkindir ama çok ince ruhlu bir çocuktur. Kendini bana layık görmediğinden hiç anlatmadı derdini. Ama beni istediğini biliyorum. Evlenmemişti o da. Bana âşık sanırım. Onu önemsiyorum. Ona kötülük mü etmiş olurum? Yo, hiç yoktan iyidir. Bunu biliyorum. Artık! Ona da açıkça anlatıyorum. Hayır, diyor başta. Sonra ikna ediyorum: ‘’Gelmelisin. Bak inan, benden iyi bilemezsin. Gel!’’ Ve sonuncusu: heykeltıraş bir arkadaşım. Sohbetine doyum olmaz ve çılgının tekidir. Açık fikirli olduğunu bildiğimden hiç lafı dolandırmadan söylüyorum. Toplam altı erkekler olacağını… Hiç birbirlerini kıskanmadan, dalaşmadan, sırayla… İstersen sen de gel, diyorum. Hemen kabul ediyor. Hepsi gelecek. Hepsi… Farklı formlar ama bir adam anca ediyorlar. Nergiz Şimşek Nisan 2009
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nergiz Şimşek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |