Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
Yıllar önce Maji adlı bir kitap okumuştum. Kitapta iki sevgili Okyanus’un bir adasında yaşarlar. Erkek zaman zaman geceleri balığa çıkar ada halkı uykudayken. Avlanma süresindeki sabır tüketirken karanlığın fosforlu aydınlıkta öpüşlerine tanık olur. Genç daha dikkatli bakınca suyun altında binlerce denizanasına benzer yumuşakçaların adeta bir tören gibi fosforlu danslarına tanık olmuştur. Dün e postama bir dosttan ileti aldığımda anımsadım, doğanın sükût halindeyken denize vuran, şaire esin olan yakamozu bir de ben araştırdım. Meğerse yakamoz gökyüzündeki bildiğimiz dolunayın deniz suyunu yalayan şavkı değilmiş. Meğerse yakamoz bir deniz canlısıymış. Latince adı Noctiluca Milliaris olan bu deniz canlıları, gecelerimize aşina ateş böceklerinin bir benzeriymiş. Fizyolojisinde Limunisans adlı bir maddesini, şayet bir temas hali olursa salgılar ve ışık saçarmış. Üstelik bu canlı o kadar küçükmüş ki milimetrik bir boyu varmış. Milyonlarcası bir araya gelip geceleri bir kayık veya herhangi bir balık sürüsü onlara çarptığı zaman fosforlu ışıkları salgı yoluyla denize yansırmış. Hatta balıkçılara radar etkisi yapan bu fosforlu sürü teknelerindeki bir yüksek direğe oturup, ay olmayan gecelerde, avlayacakları balıkların yakamoz yaparak geçtikleri izleri görüp rahatlıkla avlanmaları sağlanırmış. Balık avcılığında usta balıkçılar; özellikle lüfer avlarken neden fener kullanır? Balık ışığa gelsin diye mi? Hayır, tabi ki… Misinaların değdiği yakamozların çıkarttığı ışığını öldürmek ve lüfer sürüleri korkmasın, diyedir. Ve bunun içinde özellikle “ay ışığının” olmaması gerekirmiş… Bazen bizler yanlış öğretilerle masalımsı, şiirimsi hayalleri üleşip, boş yere zaman tüketiyoruz. Bize doğru, diye gösterdikleri bir bakıyoruz “yanlışmış”. Bu yüzden sözcükleri doğru yerde doğru zamanda kullanmalıyız. Çoğu kez şiirlerimizde bir muhteşem doğa yaratmak için “yakamoz” sözcüğünü kullanırız. İçinde hep dolunay vardır, değil mi? Bunu çoğu yerde bende yanlış kullandım. Mesela bir “mezarlık” şiirimde; “Yakamozlara vurmuş çıplak karanlıklar./Sanki burada doğmamış hiç sabahlar.” Töbe töbeee!.. Ne işi varmış şimdi beyaz mezar taşlarında yakamozun işi? Ne alaka! Kel başa şimşir tarak! Sevgi ve ışıkla Emine Pişiren/Bursa 05.Şubat.2010
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |