Bilen sever. -Leonardo da Vinci |
|
||||||||||
|
Yaşam dinamik ve geleceğe yönelik, sürekli devingendir. Bugün dünden farklıyken, yarınlar da yaşadığımız günlerden farklı olacaktır kaçınılmaz olarak. Yarınlara ulaşma çabasındaki insanın bakış açısı, özellikleri ve uygulamaları da farklı olacakken; gelişmeler, değişikliklerle birlikte yaşamları yönlendirecektir. Gelişme adına yarınlara hazırlanırken, planlama ve uygulamalar bireylerin tamamını kapsama alanına alarak genişleyebilmelidir. Eğer bunu insandan başlayarak, insanlık olarak yapamazsak, gelecek tüm insanlığı kapsayamayacaktır. Sorunlar ve koşulların gerektirdikleri arasından hangilerinin öncelikli ve zorunlu olduğunu belirlemek, çok da zor değildir. İnsan ve insan adına yapılması gerekenlerin zorluk dereceleri, teorik olarak sıfıra yaklaştırılabilir. Bakış açılarından başlayabilir; amaç ve yapılacakları içeren bilgi-donanım-becerilerle bütünleştirilip, olmazsa olmaz insani özelliklerle tamamlanabilir. Yapan ya da bozan, çevreyi kendince nedenlerle biçimlendiren canlı türü, insandır. Gezegenin efendisi insan… Akıllı ve düşünen, akıl ve düşünmeyle birlikte benzeri tamamlayıcı özellikleri, diğer yaşam örneklerine bırakmayan insan… Yararcılığın tek yanlı, “ben” üzerinde hızla yükselen bakışı her geçen gün yayılmakta ve yaşamları alt-üst eden krizlerden krizlere sürüklemektedir, krizsiz yaşamayı amaçlayan insanlığı… Yayılmacılık, ardına takılanların neredeyse geometrik olarak çoğalmasını, bu çoğalım da bazen sayısal üstünlüğün koşulsuz belirleyici olduğu yanılgısını öne çıkarmaktadır. Sayısal üstünlüklere yüklenen koşulsuz belirleyicilik özelliği, amaçlara bağlı olarak tuhaf, hatta tuhaf ötesi uygulamalarla, sonuçlara neden olmaktadır. İkinci bir dili bilmeyen uluslararası temsilcilerden, birkaç ilaç adı bilmekle doktor olduğunu zannedenlere kadar, hemen her meslek grubu ve uğraşıların arasında örneklerine sıklıkla rastlanmaktadır. Bu rastlantılar giz değilken, belki ilgilenmeyip varlıklarını bilmeyenler(!) olabilir. Ancak örneklerin var olmadığı anlamına gelmez bu ilgisizlik ve bilgisizlik durumları. Belki de varlıklarının bilinmesini ister “ben yaptım oldu” cümlesiyle; iz bırakmadan yok olup gitmek korkusunu kendisinden bile saklamaya çalışan, o çok bazı örnekler. Böylece, kuşkusuz gezegenin en akıllı canlısının yolu bir olan aklı, yolunu şaşırır. Yolunu ararken ulaşabileceği her akılda arar yolunu… Akıl yolunu arayıp öne, olması gerektiği yere çıkmaya çalışırken; akıllılar(!) çıkar öne, en öne. Ardına takılanların koşulsuz(!) itelemeleriyle yetinmeyip, yüreklendirmeleri arasında… Ki hemen her dönemin etkinlerini yüreklendirmeye çalışanların, çoğunlukla çıkarlarını korumaya ve olabildiğince çoğaltmaya çalışanlar olduğu da bilinen, ancak bilinmiyormuş gibileridir de aynı zamanda… O akıllar, ısrarcı ve dayatmacı özellikleriyle doğru ve yanlıştan başlayarak, geniş anlamda yarınları gerektiği gibi planlayamayışların önündeki en büyük engeller olabilmektedir. Örneğin yetersiz ve kısıtlı yaşam alanlarının art arda beton ve benzerleriyle plansız-programsız binalarla doldurulup otoparklara dönüştürülmesini; yalnız güncel hareketliliğini ölçü alarak gelişme olarak görmek, biçimle özü karıştırmaktır. Otoparklarla benzerleri yeşil alanlara değil, insanların yaşam alanlarının ciğerlerine yapılıyor da demektir, aslında. Ciğerleri olmayan insan için yaşamın anlamı nedir? O aşamada bu sorunun anlamı yokken, insan yaşamının doğrudan bağlı olduğu ciğerlerin insanlarca ve öyle pek de düşünülmeden art arda yok edilmesi, tam bir açmazdır. Golf sahaları, oteller, oto parklar ve farklı amaçlar için binalarla insan uygarlığı için gerekenler, aynı kalmamak adına yapılacaktır elbette. Sorun yapılmaları değil, yapıldıkları yerlerden başlayarak hangi amaçlar için ve nasıl yapıldıklarıdır, çoğunlukla. Burada söz konusu olan çevre, genel olarak mavi rengin de yakınlarındaki, yeşil rengiyle öne çıkan alanlarla sınırlı da değildir. İnsan yaşamının bugünlere ulaşmasına izin verirken, gelecekte de var olabilmesi zorunlu olanların bütünüdür. Yaşamın her alanındaki, yönetimden uygulamalara uzayan örneklerin çoğunluğu, düşünmeyip sorgulamadan ardına takılmaların “bana da ver, gerisini boş ver” çıkarcılığının haklılıktan uzak, amansız işbirliğidir. Aynı kalmamanın, gelişme zorunluluğunun tek yanlı ve yönlü, dönüşsüz yolculuğudur. Çok uzak olmayan gelecekteki bir gün, dünya kaynakları yaşamları karşılamada zorlanacaktır. Özellikle de kaynaklar ve nüfus dengelerinin örtüştürülemediği düşünülürse, gelecekte sıkıntılarımız daha da büyüyebilecektir. Hoş bugün bile var olan kaynak ve olanaklar, insanlar arasında daha dengeli ve adil dağılmış, dağıtılmış olsaydı, yarınlarımıza daha iyimser ve insani bakabilecektik. Ancak ve ne yazık ki dünyanın kaynak ve olanakları, insanlar arasında dengeli ve adil dağılmamış, dağıtılmamıştır. Daha önemlisi, etkin-yetkin olunca farklı olmayan çoğunlukların dengeler ve adil dağıtımlarla ilgilendiğini söylemek; en azından yaşadığımız günlerle yıllarda, özellikle de ülkemizde olanaklı değildir. Bu durumda, kaçınılmaz olarak büyük evimiz gezegenimizin çok uzak olmayan gelecekte insanlık için yeterli olmayacağı söylenebilir. İşte o günlerde, şimdiden yeni arayışların ardına düşenler, kendi kendinin sonunu getirmeyip, önleyemeyeceği bir felaketle karşılaşmadıkça; dünyanın da mikro bir parçası olduğu uzaya açılıp, yeni yerlerde yaşayabileceklerdir. Araştırmalardan uzak, bilgi temelsiz ve bir anlamda yalnız biyolojik olarak yaşayanlar, onların arasında olamayacaktır. Dahası, o günlerde artık zor yaşanılacağı düşünülen dünyadaki varlıklarını sürdürebilecekleri de kuşkuludur… Kendisine yetenleri koruyup geliştiremezken, üretimleri unutup sürekli dışarı bağlı olmayı akıl zannedenlerin yaptıklarıyla yapmaya çalıştıkları, geri döndürülemeyecektir. Pişmanlık bile duyulamayacak ölçülerde hasarlara neden oldukları, o günlerde son kez görülüp, anlaşılabilecektir… Söylenip-yazılması hoş olmayıp, duyulmak istenmeyen gerçekler görmeyi amaçlayan gözler önündeyken; belki insanlık tarihine onlar adına küçük bir not da düşülecektir: “Bir zamanlar yaşadılar…” 11 Kasım 2010, İstanbul Ertuğrul Asım Öztürk
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © E. Asım Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |