Kitaplarla dolu bir oda, ruhlu bir beden gibidir. -Cicero |
|
||||||||||
|
"Gidelim mi?" diye soruyor. "Gidelim." diyorum, arabayı çalıştırıyor ve yavaşça ilerliyoruz. Bir an dönüp bakıyorum ona. Kumral hafif dalgalı saçları var, küçük bir burnu, koyu yeşil gözleri ve ne ince ne kalın dudakları. Ve yine dikkatimi çekiyor, çok güzel gülümsüyor, sürekli gülümsüyor. Otelin önüne geldiğimizde arabadan iniyor ve ön taraftan dolanıp kapımı açıyor. Gülümseyerek teşekkür ediyorum. Ardından dönüp gözlerine bakıyorum ve "Her şey için teşekkür ederim, geçirdiğim en güzel gecelerden biriydi." diyorum, "Umarım tekrar görüşebiliriz.". Şaşkınca bakıyor ve "Umarım mı? Kusura bakmayın küçük hanım ama bana harika bir gece yaşattınız, sizinle mutlaka görüşeceğiz". "Pekala, bayım." diyorum, "İyi günler." diyor. Arkamı dönüp yürüyorum, o da arabaya binip gidiyor. Yukarı çıktığımda Defne gazete okuyor, kapıdan içeri girer girmez ayağa kalkıp bir sürü soru soruyor. Her şeyi anlatıyorum ve bana sanki çok hınzır işler yapmışım gibi bakıyor. "Ne?" diyorum. "Beren, inanmıyorum. Harikasın, biriyle mi çıkıyorsun?" diyor. Sesimi sinirli gibi çıkarmaya çalışarak ve hafif sırıtarak "Tabiki hayır! Sadece biraz oturduk" diyorum.Alaycı bir tavırla "Bütün gece?" diyor. İtiraf ediyorum, Carlino'dan hoşlandım. "Ama bu onunda benden hoşlandığı anlamına gelmez." Gülüyor, "Belki de hoşlanmıştır" diyor. Dudaklarımı büzüyorum, açıkcası bir fikrim yok. Defne yanıma yaklaşıyor ve "Onu bu akşam ara, teşekür etmek için ona kahve ısmarlamak istediğini söyle. Bakalım ne diyecek" Hafif duraksıyorum, "Telefon numarasını almadım ki" diyorum. Bana gözlerini açıp bakıyor ve bağırıyor " İnanmıyorum sana, nasıl görüşeceksiniz. Ah, Beren sen gerçekten aptalsın!" Üzülerek cevap veriyorum "Aklıma gelmedi ne yapabilirim!" Başını sallıyor ve "Peki, aferin o zaman sana. Ben aşağı kahvaltıya iniyorum, sonra biraz şehir turu yapacağım istersen gel?" diyor. Kaşlarımı kaldırıyorum "Pekala, aferin bana. Ayrıca teşekkür ederim ama gelmeyeceğim." Üstünü giyinip çıkıyor. Odada yalnız kalıyorum ve kendi kendime kızıyorum, ne kadar aptalım. Ondan hoşlandım ve numarasını almadım. Nasıl görüşeceğiz bir daha? Of. Küveti doldurup içine giriyorum ve biraz dinleniyorum. Sonra kalkıp e-postalarıma bakıyorum. Önemli şeyler yok, Türkiye ile ilgili bir kaç gazete haberi var. İş yerinden gelen bilgi yazıları. Kalkıp üstümü giyiyorum ve Fransızca kursuma gidiyorum. Bugün yaklaşık 6 saat ders yapıyoruz ve şunu farkediyorum ki artık yeterince iyiyim. Eskiden bu hızlandırılmış dil kurslarının bir işe yaramayacağını düşünürdüm, insanların bu kadar hızlı öğrenebileceği mantıklı gelmezdi fakat, istersen oluyormuş. Günlük hayatta rahatça konuşabileceğim şekilde Fransızca biliyorum artık. Kurstan çıkınca otele dönüyorum. Defne gelince aşağıda güzel bir yemek yiyoruz. Sonra odamıza çıkıp uyuyoruz. . . . Birbirini kovalayan 4 gün boyunca kurs ve otel arasında gidip geliyorum. 4. gün Defne'yi yolcu ediyorum. Yaklaşık bir ay sonra Sercan ile birlikte gelecekler. Aynı günün akşamı yayınevinden gelen bir e-posta beni fazlasıyla mutlu ediyor. Fransa'ya gelmeden önce yazıp yayınevine gönderdiğim kitabımın basıldığını haber veriyorlar. Üstelik ilk günden bir sürü satmış. Buradan fazla para kazandığımı ve bu parayı banka hesabıma yatırdıklarını söylüyorlar. Teşekkür ettiğimi ve yeni telefon numaramı bildiren bir e-posta cevabı gönderiyorum. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra bir telefon geliyor. -Alo -İyi günler Beren hanım? -İyi günler, fakat çıkaramadım kiminle görüşüyorum? -Yayınevinden Esra ben. -Kusura bakmayın Esra hanım, telefonum yeni olduğu için tanıyamadım numaranızı. -Önemli değil Beren hanım. Ben sizi güzel bir şey için rahatsız etmiştim. Bir kitapevinden teklif aldık, kitabınız çok sattığı için bir imza günü düzenleyip düzenlemeyeceğinizi soruyorlar. İyi de bir para teklifi var. Cevabınız nedir? -Aslında bu gerçekten harika bir teklif. Kabul ettiğimi söyleyebilirsiniz, bana gün ve saat bildirirseniz çok memnun olurum yalnız. -Tabiki en kısa zamanda tekrar arayacağım sizi, iyi günler. -İyi günler. Telefonu kapattığım anda bir çığlık atıyorum. O kadar mutluyum ki! Kaan'dan para almama artık kesinlikle gerek yok, çünkü kendi param var! Aman Allahım bu harika bir haber! Sevincimi en coşkulu haliyle yaşadıktan sonra dil diplomamı almak üzere kursa gidiyorum. Son sınavı olduktan sonra notlarımız açıklanıyor ve 100 üzerinden 98 alarak kurstan mezun oluyorum. Kurstan çıktığımda önce bir yemek yiyorum sonra bir kadeh şarap içip otele dönüyorum. Gece çok geç saate kadar film izliyorum ve sonra koltukta sızmışım. Sabah önce duşa giriyorum, ardından kendime bir kahve istiyorum. Defne'yi ve Sercan'ı arayıp kitabımla ilgili haberleri anlatıyorum. Sonra annemle konuşuyorum ve ardından dışarı çıkıp saatlerce dolaşıyorum. Bugün harika bir gün, Paris çok güzel. Uzun zamandır ilk defa bu kadar içten gülümsüyorum. Küçük bir kafede gazete okuyup kahve içiyorum. Ardından bankaya gidip hesabıma yatan parayı kontrol ediyorum, sonra bir kitapçıya gidip bir sürü kitap alıyorum. Bir parka gidip biraz kitap okuyorum. Hava kararınca otele geri dönmek için bir taksi çeviriyorum. Otelin önüne geldiğimizde parayı uzatıp taksiden iniyorum ve karanlıkta otelin önünde duran biri dikkatimi çekiyor. Pek ilgilenmeden yürüyorum ve tam yanından geçerken öksürüyor, hafifçe bakıyorum ve. Ve, o anda farkediyorum ki o Carlino. Gülümseyerek bana bakıyor ve "İçeri girip seni sorduğumda çıktığını söylediler, gelirsin diye tüm gün burada bekledim. Nerelerdeydin bakalım?" diyor. Kalbimin nasıl attığını anlatmam mümkün değil. Bütün gün burada beklemiş olduğuna inanamıyorum, ben tam ondan ümidimi kesmişken, bir daha görüşemeyeceğimizi düşünürken o otelin kapısında beni beklediğini söylüyor. Hafif kekeleyerek konuşmaya çalışıyorum, "B ben şey, dolaştım biraz. Evet, ah, kitapçıya falan gittim." Gülüyor ve yaklaşıp "Olsun, sonunda geldin ama..." diyor. Aman Tanrım sanırım öleceğim. "Evet" diyorum ve elimde olmadan gülümsüyorum. "Aslında ben seni dışarı çıkaracaktım ancak sen yorgunsundur şimdi" diyor. Başımı iki yana sallıyorum "Ah, hayır. Yorgun değilim" diyorum. Kocaman sırıtıyor, "öyleyse buyrun küçük hanım" eliyle arabayı gösteriyor. "Pekala bayım." diyorum ve arabaya doğru yürüyorum, kapıyı açıyor ve oturuyorum. Sonra o da biniyor ve gidiyoruz. Çok tatlı bir yere geliyoruz ve hafif bir yemek yedikten sonra şarap içiyoruz. Kitaplardan konuşuyoruz, filmlerden ve müzikten. Şarapla ilgili bir kaç bilgi veriyor, ardından hızlandırılmış dil kurslarıyla ilgili konuşuyoruz. O da Fransızcayı bu şekilde öğrendiğini ve öğrenirken yaşadığı komik olayları anlatıyor. Bende ona anlatıyorum, sonra ailelerimizden bahsediyoruz ve o sürekli beni bir şekilde güldürüyor. Bazen espri yapıyor bazen söylediği tek kelime bile beni mutlu ediyor. Gecenin sonunda beni otel kapısına kadar geçiriyor ve bir kağıt uzatıyor. "Bunu oku lütfen" diyor. "Peki, okuyacağım." diyorum. Gülüyor ve suratında şapşal bir ifade ile "Aman Tanrım çok heyecanlı" diyor. Öylece bakıp gülüyorum ve heyecanlı olanın ne olduğunu soruyorum. Cevap vermiyor, sadece yanağımdan öperek uzaklaşıyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ezgi Yavuz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |