Sorularla dolu bir kitap... hiçbir zaman eksiksiz olamaz. -Robert Hamilton |
|
||||||||||
|
Toplum olarak en büyük eksiklerimizden biri de pek fazla okumuyor olmayýþýmýz. Nedense bu konuda hep tembel kalmýþýz. Kendimizi bir türlü okumaya alýþtýramamýþýz. Belki de küçüklükten gelen bir alýþkanlýk olmadýðý için okumuyoruz. Ama iþin aslý biraz da ebeveynlerin hatalý olmasýna dayanýyor. Çünkü anne ve babalarýmýz da pek fazla okumuyor. Onlar da kendi anne ve babalarýndan öyle görmüþler. Gördüklerini de bize aynen uyguluyorlar. Oysa ben ayný hataya düþmek istemiyorum. Okumayý seven biriyim. Fýrsat buldukça deðil, sürekli okuyan biriyim. Yataðýmýn altýnda mutlaka bir kitap vardýr. Ve kendi çocuklarým bunu görüyor. Ýster istemez onlar da ellerinden kitaplarý düþürmez oluyorlar. Onlar da daha bu yaþta okuma alýþkanlýðýný elde ediyorlar. Söz okumadan açýlmýþken son günlerde okuduðum bir romaný sizlerle paylaþmak istedim. Bizi anlatan, yazarý bizden olan; üslubu akýcý, sade bir dili olan güzel bir roman: “Bir Gün Belki” Ýsmail Bozkurt’un önce 2002 yýlýnda yayýmladýðý, 2005’te de ikinci basýmýný yaptýðý bu roman, Cem Yayýnevi tarafýndan okuyuculara sunulmuþ. Roman 350 sayfadan ibaret. Son bölümünde ise Kýbrýs aðzýnda kullanýlan kelimelerin anlamlarýný açýklayan, küçük bir sözlüðe yer verilmiþ. Roman, bir aþk romaný. Bir Türk genci olan Mehmet ile Ýsagülü, Rum kýzý Nitsa’nýn yasak aþký anlatýlýyor. Roman, ilginç bir rastlantý ile baþlýyor. Birbirlerini gören gençler önce birbirlerine düþmanca bakýyor. Çünkü farklý iki soyu temsil ediyorlar. Biri Rum kýzý, diðeri Türk genci. Fakat daha sonra ölesiye bir aþkla birbirlerine baðlanýyorlar. Öyle ki artýk ne dinin, ne ýrkýn, ne de soy sopun önemi kalýyor. Sevgi her türlü güçlüðü yeniyor. Zaman, harnýp toplama zamanýdýr. Mehmet de babasýna yardým etmektedir. Sýkýþýr. Tuvaletini yapmak için gözden ýrak bir yere gider. Ýþte orada hayatýnýn en büyük rastlantýsýna denk gelir. Bir aðacýn altýnda genç ve güzel bir bayan, eðilmiþ tuvaletini yapmaktadýr. Mehmet’i görünce yerinden fýrlar. Aralarýnda sert bir þekilde konuþmaya baþlarlar. Bu, komþu kýzý Nitsa’dýr. Nitsa bir Rum kýzýdýr. Rum kültürüyle yetiþmiþtir. Babasý bir Türk düþmaný Hristo’dur. Hristo, roman boyunca karþýmýza kötülüðün timsali olarak çýkar. Ona göre Türkler köpek gibidir. Türklerden o kadar nefret eder ki, kapýsýnda baðladýðý köpeðe “Türk” diye çaðýrmaktadýr. Ve onu Türk olarak gördüðü için her gün tekmelemekte ve aç býrakmaktadýr. Çünkü köpek dahi olsa Hristo’ya göre o bir Türktür ve ölmelidir. Rumlara göre “En iyi Türk ölü Türk” düþüncesi böyle bariz bir þekilde ortaya konmaktadýr romanda. Tabii her romanda olduðu gibi burada da engeller karþýmýza çýkýyor. Buradaki engel Hristo’dur. Bu aþka kesinlikle izin vermemektedir. Hatta bunu duyduðunda sinirlenir ve kýzýný öldüresiye döver. Ve sonunda onu uzaklaþtýrmak için Londra’ya akrabalarýnýn yanýna gönderir. Oysa Türklerde, Rumlara karþý bu kin, bu düþmanlýk yoktur. Onlara göre Rumlarla da barýþ içerisinde yaþanabilinir. Yeter ki art niyet olmasýn. Ama bu art niyet her defasýnda Hristo gibi kötü düþünenler tarafýndan ortaya çýkar. Ve genelde de bütün Rumlarda bu anlayýþ hâkimdir. Roman boyunca Türklerin mukavemeti, direniþi baþarýlý bir þekilde anlatýlmaktadýr. TMT’nin kurulmasý ve iþleyiþ biçimi de romanda yalýn bir dille verilmektedir. Hasan ile Mehmet’in konuþmalarýnda TMT dile getirilir. Buraya herkesin giremeyeceði, güvenilir kiþilerin burada görev alabileceði söylenir. Roman su gibi akýp giderken Kýbrýs Türklerinin yaþayýþ biçimlerine, gelenek ve göreneklerine de þahit oluyoruz. Gençlerin köprübaþýnda toplanarak birbirlerine Rum kýzlarýyla olan aþklarýný övünerek anlatmalarýný, meyhanelerde akþamlarý sohbet amacýyla içki içtiklerini, pulya zamaný geldiðinde hep beraber pulya avýna çýktýklarýný ve imece usulüyle birbirlerine yardým ettiklerini görüyoruz. Roman ilerledikçe Mehmet ile Nitsa’nýn aþký daha da alevlenir. Birbirlerini görmeden yapamazlar. Öyle ki artýk her Cuma gece yarýsý olduðunda gizlice buluþurlar. Aþk alevi benliklerini iyice sarar. Yaðmur, çamur, soðuk, kýþ demezler. Her hafta sonu Mehmet her þeyi göze alarak Nitsa’nýn evine gider. Zaman sonra odasýna da girer. Bu durum, olaylarýn patlak vermesine kadar sürer. Aradan çok zaman geçmez. Rumlarýn Megalo Ýdea düþüncesi hayata geçmeye baþlar. Kýbrýs’ý Yunanistan’a baðlamak için eylemler yaparlar. Ve resmen Türklere karþý cinayet iþlemeye baþlarlar. Tabii Türkler de bu durum karþýsýnda sessiz kalamazlar. Kendilerini savunmaya geçerler. Ellerindeki imkânlarla güvenli bölgelerde kendilerini savunurlar. Mehmet de mevzilerde nöbet tutmaya baþlar. Dolayýsýyla Nitsa’ya sýk sýk gidemez. “Bu Cuma gelmezsem, gelecek Cumaya bekle. O da olmazsa bir sonrakine bekle. Mutlaka geleceðim” der. Ve hasretle cumalarý bekler. Birkaç hafta göremeyince içini alev sarar. Gitme tutkusu, onu görme, sarma tutkusu, öpme tutkusu içinde büyür büyür. Her þeye raðmen yine de gider Nitsa’ya. Çünkü bu aþk, öyle bir merhaleye gelmiþtir ki, hiçbir engel tanýmamaktadýr. Nitsa’nýn ne Rum olmasý, ne babasý Hristo’nun bir EOKA’cý olmasý, ne de gece giderken ölüm korkusu ona bir etki yapmayacaktýr. Korkusuzdur. Aþk, içindeki bütün korkuyu silmiþtir. Ve o gece olan olur. Bir kurþun yarasý alýr. Yaralanýr. Onu Nitsa odasýna götürür ve saklar. Yaralarýný sarar. Gizlice oradan kaçýrýr. Daha sonra Hristo bunu öðrendiðinde deliye döner ve kýzýný tekmeleyerek döver. Bu tekmeleme esnasýnda Nitsa’nýn Mehmet’ten hamile olduðu ortaya çýkar. Nitsa düþük yapar. Ve en kýsa zamanda Londra’ya gönderilir. Mehmet, yaralý bir þekilde birliðine döner. Cebinden Nitsa’nýn mektubu çýkar. Olaylar bütün çýplaklýðý ile aydýnlanýr. Mehmet de ceza alarak geri plana atýlýr. Çatýþmalar hat safhaya ulaþýr. Artýk sokaða kimse çýkamaz. Tek baþýna evden ayrýlanlar bir daha geri dönemezler. Tarlaya, baða bahçeye gidenlerin, daðda koyun otlatanlarýn akibetleri bilinmez. Nereye götürüldükleri yaþayýp yaþayamadýklarý hakkýnda her hangi bir bilgi edinilmez. Ve artýk büyük bir savaþ kaçýnýlmaz olur. Her Kýbrýs Türkü’nün mutlaka okumasý gereken bir roman diye düþünüyorum. Hiç deðilse geçmiþimizi çabuk unutanlara ve geçmiþimizi unutturmak isteyenlere bir þeyler hatýrlatýr kanatindeyim. Hele de gençlere tavsiye edilmesi ve onlarýn mutlaka okuyup ellerinden düþürmemesi gereken bir kitap. Çünkü burada söz konusu olan bizim geçmiþimiz. Bizim baþýmýzdan geçen unutulmayacak olan olaylar. Kýbrýs Türkü’nün mücadelesi. Nereden nereye geldiði… Bunu herkesin iyice anlamasý gerekiyor.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |