..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Müzik söylenemeyeni, ama sessiz de kalınamayanı anlatıyor. -Victor Hugo
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Düşler > Umut Salih Tiryakioğlu




27 Nisan 2011
Düşmek Korkusu  
Umut Salih Tiryakioğlu
Üç-dört yaşlarındayken uçabilen her nesneye hayranlık duyardım. Kuşlar benim için dünyanın en talihli varlıkları idi. Evimiz şehrin dışında, sert ağaçlar ve uçurumlarla kaplı yüksek bir tepenin üzerindeydi ve kendimi hep o kayalıkların üzerinden gökyüzüne yükselirken hayal ederdim. Hatta bir keresinde alçaktan uçan bir helikopter görmüştüm de günlerce elimde bir kementle onun tekrar geçişini beklemiştim. Onu bir yakalayabilsem, uçan herhangi bir şeyi yakalayabilsem ve mavi göğün üzerinde süzülsem özgürce... Sanırım ilk hayalim uçmaktı. Ve ilk korkum da bu sıralarda ortaya çıktı: Düşmek...


:BDDB:
Üç-dört yaşlarındayken uçabilen her nesneye hayranlık duyardım. Kuşlar benim için dünyanın en talihli varlıkları idi. Evimiz şehrin dışında, sert ağaçlar ve uçurumlarla kaplı yüksek bir tepenin üzerindeydi ve kendimi hep o kayalıkların üzerinden gökyüzüne yükselirken hayal ederdim. Hatta bir keresinde alçaktan uçan bir helikopter görmüştüm de günlerce elimde bir kementle onun tekrar geçişini beklemiştim. Onu bir yakalayabilsem, uçan herhangi bir şeyi yakalayabilsem ve mavi göğün üzerinde süzülsem özgürce... Sanırım ilk hayalim uçmaktı. Ve ilk korkum da bu sıralarda ortaya çıktı: Düşmek...
     O zamanlar, her gece aynı rüyayı görmeye başladım. Düşümde, kendimi dik bir kayalığa tutunmuş olarak buluyordum. Ayağımın altında ufak bir toprak parçası vardı ve dağa iyice yapışmak zorunda kalıyordum. O kadar yüksekteydim ki aşağıda boşluktan başka bir şey görünmüyordu. En ufak bir hareketimde, zeminin ayaklarımın altından kayıp gideceği malumdu. Rüzgar da, aksi gibi, sanki beni bu derin uçuruma sürüklemeye çalışıyordu. Ya sonsuza dek ayaklarımın altındaki bu toprak parçasına bağımlı kalacaktım ya da kendimi boşluğa bırakacaktım.
     Fakat ne mümkün! İçgüdüsel olarak öyle bir korku sarıyordu ki benliğimi, bu düşsel kapana başka bir etken müdahale etmeyecek olsa, hiç kımıldamadan ve korkunç bir kaygıyla hayatımın sonuna kadar öylece kalabilirdim. Korku, elimdeki tek opsiyonu geçersiz kılıyordu ve ben, rüyamda bunaltıcı iç savaşımlarımdan birine daha sürükleniyordum. “Bütün bunlar sadece rüya... Korkma, korkma...” Her şeyin bir rüyadan ibaret olduğuna ikna olduktan sonra kendimi boşluğa bırakıyor ve uyanıyordum.
     Bu rüyaların ne zaman sona erdiğini hatırlamıyorum ama bir müddet her gece aynı rüyayı görmeye devam ettim. Sonraları başka türlü bir yaşamın içinde buldum kendimi. Upuzun ve karamsar binaların ortasında, içinde kötü insanların yaşadığı, kalabalık şehirlerde dolaştım. Okul diye bir yere yolladılar. Duvarların arasına sıkışıp kaldım. Düşlerim, başkalarının düşleri karşısında sönükleşti ve hepten yokoldu. Ayaklarım yere basıyordu artık. Beni alıp götürecek o helikopter, kanlı oyunların ortasında kalakalmıştı. İçimdeki ses, ruhumda belli belirsiz varlığını sürdürüyordu fakat beni her şeyin rüya olduğuna ikna edecek kadar gücü kalmamıştı, silikleşmişti. Sonunda hepten duyulmaz oldu. Üzerine bastığım kara parçasına planlarla, beklentilerle, mesaiyle iliklerime kadar bağlanmıştım. Beş dakika sonrasından itibaren her hareketim ümidlerin güdümüne girmişti.
     Sözüm o ki, düşmekten alabildiğince korkuyordum. Düşmemek için de bütün hareketlerimi minimalize etmek zorunda kalmıştım. Ama bir hakikati gözardı ediyordum ki, korku ne kadar baskınsa rüzgar o denli sert eser. Fırtına şiddetini artırdıkça tutunabileceğim tek noktaya, toprağıma daha fazla yapıştım. Hayatım içinde çıkılmaz bir kaosa dönüştü. Bu dar alanın her şeyinden nefret etmeme rağmen her fırtınada ona sığınmak zorunda hissediyordum kendimi. Özgürlük düşünü, varlığım için, hayalden öte mana taşımıyordu. Hayatımı, hoyrat kasırgaların sürüklemeye çalıştığı sonu bilinmez karanlıklara bırakacak takati bulamıyordum dizlerimde.
     Lakin bu sabah tuhaf bir şey oldu. Geceyi uykusuz geçirdiğim alelade günlerimden biriydi yine. Ama şu bayalığın içinde beklenmedik bir değişim hissettim. Güneşin doğmasıyla birlikte kuşların ötüşünü duydum. Perdelerim kapalı olduğundan göğe yükseldiklerini görememiş ama özgürlüklerini hissetmiştim. Sonra sesleri birleşerek iç dünyamda çocukluğumdan tanıdığım aşina bir sese dönüştü ve şu sözcükleri işittim:
     “Akışına bırak! Bırak, düşeceği yere düşsün!”
     

.Eleştiriler & Yorumlar

:: ...
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
28 Nisan 2011
Evet değerli dostum, bırak; düşeceği varsa düşsün!Düşündürücü, çağrışımları artırıcı bir deneme olmuş. Mesela ben de o yaşlarda iken parlak, renkli, güzel görünen taşları toplayıp cebime koyardım. Onların bir gün dilleneceklerini ve benimle konuşacaklarını sanırdım. Tabii en çok beklediğim soru da, "Dile benden ne dilersin?"di. Tabii bu hiç gerçekleşmedi, ama taşlar ceplerimin astarlarını yırttığı için annemden azar işittim.**Denemeniz bazı sorular da aklıma getirmedi değil!! Çok teşekkür ediyorum. Saygılarımla.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sanatçı
Günlüğümün Önsözü...
Ülküye Sesleniş...
Yaratıcı'ya Sesleniş - 2
Yaratıcı'ya Sesleniş - 3
Yaratıcıya Sesleniş - 4
Yaratıcı'ya Sesleniş

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Beyit [Şiir]
Sen Gitme [Şiir]
Bütün Sanatçıları Susturun [Şiir]
Allah'ı Bulmak [Şiir]
Türk Milletinin Evlatlarına... [Şiir]
Şairin Hayatı [Şiir]
Biz... [Şiir]
Aklımdan Geçen Bazı Şeyler [Şiir]
Kıtalar [Şiir]
İtiraf [Şiir]


Umut Salih Tiryakioğlu kimdir?

. . .

Etkilendiği Yazarlar:
..


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Umut Salih Tiryakioğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.