Karmakarışık
Taş mı yumuşaktı pamuk mu sert? Domates mi mor, patlıcan mı kırmızı? Et mi kediyi yer, kedi mi eti? İçim dışım çalkantılı bir tekne, dalgaların ucunda. Yıldız kalaşlarına dönüp kusasım var.
"Yazmak, varoluşsal krizinizi bir sonraki sayfaya erteleme sanatıdır." – Samuel Beckett (kurgusal)"
"Yazmak, varoluşsal krizinizi bir sonraki sayfaya erteleme sanatıdır." – Samuel Beckett (kurgusal)"
Taş mı yumuşaktı pamuk mu sert? Domates mi mor, patlıcan mı kırmızı? Et mi kediyi yer, kedi mi eti? İçim dışım çalkantılı bir tekne, dalgaların ucunda. Yıldız kalaşlarına dönüp kusasım var.
Yüreğim bir çöl. Duygularım çöl çiçeği. Kum fırtınalarına dayandığım sürece, yağmurlar yağacaktır. Yüreğimin serinliği bu yüzdendir. Yağmurun yağacağına güvenmemdendir. Zira hala yüreğimin daha kurumamış köşelerinde geçmişten kalan bir damla mutluluk vardır. Ki o damla yağmurun gelmesine kadar bana yetecektir. Bir damla mutluluğu asla küçük görmem. Bilirim ki bir
Yağmurluğun kapüşonunda ince bir tıpırtı… Çok güzel ama acayip keyifli… Sokağın kenarından caddeye doğru çatılardan inen, yollarda biriken sular ince bir dere olmuş akıyor. Tertemiz, berrak.. Her taraf ıslak çimen kokuyor, ağaç kabuğu gibi başka bir şey daha…
Yaşamak nedir? Basitçe yaz, anlat kendine. Zor mu?.. Kolay değil, lakin kolay be!
Cesaret sadece. Etrafına bak. Duymayı, görmeyi dene. Çık dışına, bak bir de kendine. Aç gözlerini en koyu karanlıkta. Bırak şu gündelik şamatayı bir yana, çık içinden. Kanatlarını açıp uçmanın özgürlüğünü nefesle kardeşim. Çok
Zamana ibrişimle işlenmiş bir nakıştır bir bardak çay. Buğusu, naz yurdundan efsane bulutlar tarafından armağan olarak getirilmiştir gözlere. Berrak ve aydınlıktır çayın sureti. Tebessümü, gül misalin gamzesinden esintidir yaz günlerinde. Tevazu ikliminde albeninin ipek yumağıdır hâlleri çayın ki aşkın hâllerini çağrıştırır.
Bu ara karalahana gibiyim. Karalahana kara değil; ben de ben değilim.
Kendi rengimi ortaya koyamamaktayım. Evet, ben yeşilim ama nedense kara talihim peşimde. Sürekli bana kapkara bir ön yargı giydirilmekte. Kişiliğime uygun bir boya hayatımı renklendirememekte.
Büyük bir sınır hattı. Ben ıslak kaldırımda izmaritimi yırtık ayakkabımın altında ezerken, 50 lirayı cebine sokuşturan valenin tepesine 2 kişi daha dikildi. İkisi de ellerini açtılar, çocuğa sert sert baktılar. Bizimle paylaş dediler 50 lirayı. Konuşmalar, ikna çabaları, eziklenmeler, ağlaşmalar derken 50 lira 3e bölündü.
Çay, cennet güneşinin ışığının dünyaya sızan bir cüzüdür. Yaratanın kullarına ihsanıdır. Yedi rengin özünden süzülmüştür rengi. Kaynayan çaydanlığın sesi, nice hayal kapıları açar duyabilenlere. Nice hoş besteleri çağrıştırır bu ses. Çay demleme güzelliği derleme sanatıdır. Estetize duyguların, porselene ve cama ruh veren manasıdır çay. Porselen ve cam, çaysız
Mutluluk ve yaşam kalitesi, her toplumun bilinç yapısında oluşan bilgiyle, göreceli bir durumda arz etse de, mevcut eğitim fırsatları, teknik ve maddi olanaklar baz alındığında, ortalama evrensel bir yaşam kalitesi ve mutluluğun varlığını hiç kimse inkâr edemez.
Güzel bir hediyeydi. Nefes alıp verirken, özgür olmak ve yaşama kafa tutmak beklenen şeyler olabilir. Türlü hediyeler içinde hayatın akışı ve yaşamın devamlılığı ilk sırada yer alabilirse de, doğadan güç alıp, kendine dönmek de bir çözüm doğurabiliyor.
Leylanın saçları ıslanır suda.
Demliğin hayali buğu buğudur.
Berrak gamzesiyle peri uykuda.
Cam zarafet ehli soylu kuğudur.
Bir aydınlık tarafı var Ruh'un, bir de karanlık; seçim senin...
Hayat kısa belki uzun ama illa ki bir gün çürüyüp toprak olacağız.
Bir kere öpmedi beni babam hasret kaldım ellerine.
Sen ben insan oğlu şu velet kimin oğlu.
Aldım cebime 50 lira yarın meçhul bugünde ölmedik.
Adem hava babam anam
Çocuk bakımı, gelecek yıllarınızın şekillenmesi demektir. Bu yüzden geçmişi tekrarlamak değil, sürekli bir cerrah ustalığında öğrenmek, kendini geliştirmektir çocuk bakımı.
Oğlunla bayram namazı...
Nietzsche'yi bir daha okumak...
Eski kasa Lada Niva almak...
En az üç gamzeden 'an' içmek...
Limon ağacının altında uyumak...
Aklındaki düşünceler gibi hızlı hızlı gitmek istemiyordu. Bütün gün usanmadan denize dönük banklara arkadaşlık eden, sabah serinde gelip balık umudu sıcağa kalan amatör balıkçılar, biraz önce denizde alabildiğine ıslanan köpeklerin sandal gölgesinde miskinliklerine bakıp bir yerlere dalıyorlardı yakalamaya çalıştıkları balıklardan önce.
Kemal Tahir