Yine cinayet ve bir hayata sıkılan kurşun; bu ülke insanlarına sıkılmış bir kurşun!
Ve yine bir kan!
Ve yine insanlar caddelerde. Sessiz de olsa bu kalabalıklar “lanet” yürüyüşünde; katil değil ama perde gerisindekiler mutluluğun çırasını tutuşturmuştur.
Çevremizde her gün karşılaştığımız olaylar bizleri olumsuz etkilemeye devam ediyor. Çarşıda pazarda bar kavgaları, hırsızlık olayları, kapkaçla kadınların yerlerde sürüklenişi, adliyede husumet tartışmalarından husule gelen kavga ve bunun da ötesinde kurşun yağdırmalar, okullarda şiddet, üniversitelerde form gerginlikleri... Taksici cinayetleri, adam kaçırmaya teşebbüsler, bağımlılıkla başlayan sendromlar... Hastanelerde rehineler, trafik kazaları, sarhoş naraları, yaralanmalar, darplar, pavyon rezaletleri, eğlence yerlerinin rahatsızlık verici gürültüleri... Belediyelerin açtığı çukur kazaları, işyerlerinin saniyelik soygunlukları... İnsanlarımızı derinden yaralayan aile faciaları, intiharlar, töre cinayetleri... Ve yüreğimizi dağlayan şehitlerimiz!...
Bütün bunlar nereye kadar?
Korkunun çıplak dokunuşundu düşler de yara alıyor. Çığlıklar bir yerlerden görünse ve duyulsa da bazıları gibi hiçbir şey yokmuşçasına davranamayız. Şair diyor ki:
“vazgeçip yürüyeceğiz üstüne denizin
Temizleyeceğiz yüreğindeki karanlıkları”
Bunu demek istemiyorum ama keşke önce kendimize bakabilsek. İç dünyamızı aydınlatabilsek… Umut, coşku ve sevinç benliğimizi sarabilse ve derin bir uykudan uyanır gibi sıyrılabilsek bütün korkulardan ve sımsıkı sarılabilsek hayata! Sevgiyle örülü bir hayata… Ve umutlu bakabilsek!
İnadına, sevgiyi bütün canlılığıyla korumanın, yaşamanın ve yaşatmanın arzusunu bir kez daha yüreğimin derinliklerinde yeniden hissettim. Acılar gelip yakamızı bırakmasa da…