Hayat Akıyor Bay X Bakıyor!
Sıcaklar birdenbire bastırınca gökyüzüne yükselen buharlar İstanbulun üzerine tekrar yağmur olup düşüverdi Ancak buna yaz yağmuru diyorlar. Hani bölgesel yağan yağmurlardan
"Yaşam bir trajedidir, ama her trajedinin bir komedisi vardır; komediyi bulmayı bilmelisin." - Samuel Beckett"
"Yaşam bir trajedidir, ama her trajedinin bir komedisi vardır; komediyi bulmayı bilmelisin." - Samuel Beckett"
Sıcaklar birdenbire bastırınca gökyüzüne yükselen buharlar İstanbulun üzerine tekrar yağmur olup düşüverdi Ancak buna yaz yağmuru diyorlar. Hani bölgesel yağan yağmurlardan
Esrarını çözemedim bu gecenin, / Naif sesinle sefa geldin, hoş geldin.
Gül, gülümse ne olur, / Dağılsın artık hüznün, / Sev,
Adına kurbanım ey büyük Nebi / Gel taç ol başıma kölenim senin
Bir tutkusun, sen yüreğimde / Seni arıyor yaşlı gözlerim /
Teşne dudağıma âb-ı hayat / Yaralı gönlüme dermansın sen /
İngiliz halkının çok sevdiği, dikkate değer bulduğu ve en çok ziyaret ettiği tablolardan biridir Portrait of May Sartoris
Tabloyu ilk kez bir kardeşim paylaştığında ilgimi çekmişti. 1830-1896 yılları arasında yaşamış olan ve Sir Frederic Leighton olarak adını öğrendiğim İngiliz ressam ve heykeltıraşın yaptığı bu tablo ile
Bir insanın her olaya güzel bakması, güzel düşünmesi, kafasında şirinlik için dahi olsa mı acaba kalmaması için her hal ve kal de hayırlı ve güzel olanın peşinden gitmesi o kişinin akıbetini hayırlı kılar. Temiz niyet, güzel düşünce ve güzel söz. Bu üçlü herkesin zirveye de yerin altına girmesine
İnsanoğlu her zaman güzelin peşine düşmüş bir yerlidir. Tüm yollar da güzele gitmek için, güzele götürmek için vardır. O yola giden, ona kavuşturan en güzel yol da hiç kuşkusuz söz ve yazıdır. İnsan gönlü bu yolculuğa startı ilk buradan verir.
Şiir için gerek eski, gerek yeni şairler öyle tanımlamalar kullanmışlar ki inanın hepsi birbirinden şirin ve güzel ifadelerle bezeli
Şiirin her insanın kendi dünyasında bir tanımı madem var o halde bizce şiir; müşahhası muhayyilenin potasında eriterek tecridin imbiğinden geçirme ve idrak üstü bir incelikle zekaya ürperti
Çığ çığ üstüne hazan geldi güllerin / Bir bir vurdular yapraklarını
Fatihin merkezinde bir sokaktayım. Saati söylemeli miyim? Evet söylemeliyim. Saat gece: 03:15 günlerden 7 Ağustos Cuma. Buraya Yedi Emirler Sokağı diyorlar. Bu sokak, Anadolunun merkezine açılan bir kapı! Öyle Akmerkez ya da onun militanı Mayadrom gibi Avrupanın merkezine açılan kapılardan değil
Yıl; 1997
Ay: Haziran
Henüz 17,5 yaşındaydım.
İstanbul, Esenler otogarından çıkıp abimin kaldığı eve gelmiştim. Evin konumu tepedeydi. Eve ulaşmak için Bebek karakolunun yanından 44 adet sık basamak, 65 geniş basamağı tırmanarak sola sapılır ve ayak bilekleri sızlayarak 16 geniş basamak daha
Saat 03:46 2020 yılının Ağustos ayının 18nci sabahı Öykü mü yoksa hikâye mi yazmalıyım diye düşünüyorum Bunu düşünürken öykü ile hikâye arasında ince ama önemli bir ayrımın olduğunu anımsıyorum. Hangi kitaptan okudum tam olarak hatırıma gelmiyor olsa da hikâyede daha çok insanın içine doğulan şahsi yaşantısından kesitlerin veya
Aşk yolunda her dem çileli / Olamayan, aşık değildir /
Bazen kar bazen yağmur yağan aynı buluttan,
Sükût kötü sözden hoş, güzel söz de sükuttan
diye iki satırı karalıyordum rüyamda
Sonra çığlıklar yükseldi bu satırları yazarken
Her zamanki sıradan çığlıklardan biriydi bu!
Âmin diyemediğim ne dualar ettim! / Sinemde sen olup olmadığını bilemeden
Uzaklaştıkça uzaklaştı herşey. Aslında uzaklaştırılmıştı. Olmaması gerekiyor muydu? Bundan tam olarak emin değilim. Şimdi aracımı İstanbulun en berbat mahallesinde derme çatma bir sahil evinin en karanlık tarafına park ediyorum Saati söylemeliyim. Saat: 03:15 ve günlerden 28 Ağustos 2020 sabahı Sahile yürüyerek iyice yanaşıyorum. Cebimden bir dal sigara çıkarıyorum.
Şeyma Hanımın tıp fakültesinden arkadaşı Dr. Boğaç Beyin Çatalcadaki köy evine 40 dakikalık bir yolculuktan sonra nihayet geldik.
Şeyma:
-Sen de gel otur bizimle- dedi.
-Ben seni arabada beklerim abla sen işini hal et gel ama beni de burada çok bekletme!- dedim.
İlk kez Eyüp Camiinin duvarına sırtını yaslamış, başını; yere serdiği karton üstüne dizilmiş selpak ve saçılmış madeni paralara bakarken görmüştüm gül yüzünü İlk görüşüm bir nihayete ulaştırmamıştı belki onu ama sonra her sabah namazı çıkışında görmeye başlamıştım ceylan gözlerini Öylesine kanıksadım ki o bakışı; içimi yakan ikinci kız
Metropol çobanı. İletişimci, felsefe ve edebiyat aşığı!
türkiye
Deneme
halen araştırıyorum