"Hemen yüzüne gül suyu seperek Leyla'yı ayılttılar." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Kimdi o yeşil gözlü güzel kız. Damattan başka tanıdığı biri yoktu ki sorsun. Bu yüzden en çok onun resimlerini çekti. Daha sonra, kim olduğunu damata sorup öğrenecekti. Nişan töreni bittiğinde davetliler gelin ve damata mutluluklar dileyerek ayrılmaya başladılar. Fırsat kolluyordu, damata kızı gösterip, bu kızı tanıyormusun diye sormak için. Kızın orta yaşlı bir hanımla kapıya yönelmesi heyecanlandırdı onu. Eyvah tanıma fırsatı elden kaçıyor diye düşünürken kadın Merhaba delikanlı dedi, senin fotoğrafçı dükkanın nerede diye sordu. Ben fotoğrafçı değilim, amatör olarak resim çekiyorum. Cavit’in arkadaşıyım, nişan resimlerini benim çekmemi istedi. Yanındaki yeşil gözlü o güzel kızı göstererek, Malum kız annesiyiz. Bizim de böyle bir mutlu günümüz olabilir. Resimleri size çektiririz diye düşündüm de Neden olmasın? Siz Cavit’e söylerseniz o beni bulur. Az geride duran kızına, Gel kızım buraya dedi. Bu benim kızım. Kızım öğretmenlik yapıyor. Ablası da postahanede santral memuresi. Cavit nişanlısı için Manisa’ya gelirken sen de gel. Konuğumuz olursun. Teşekkür ederim, mutlaka geleceğim dedi. Nasıl gitmezdi? Derler ya körün istediği bir göz, tanrı ona iki göz birden verdi. Neredeyse uçacaktı sevincinden. *** Birkaç gün sonra Cavit aradı. İlk sözü Manisa’ya ne zaman gideceğiz oldu. Hele otur bakalım bir şeyler içelim. Ateş almaya mı geldin yoksa? Ben acele etmiyorum da, onlar acele ediyor. Onlar dediğin de kim? Benim nişanımda seninle konuşup, kızıyla tanıştıran kadın var ya, o telefon etti. Biz o delikanlıyı çok beğendik. Araya gir de benim kızı ona yapalım diyor. Eğer kızı beğendiysen gidip bu işi bitirelim. O kadının kızı gerçekten çok güzel bir kız, onu beğenmemenin olasılığı var mı? Evlilik ani kararlarla kurulucak bir yapı değil. Kızı ile konuşmam gerekir. Evlilikten beklentileri nelerdir. Ulaşılması olanaksız beklentileri olabilir. Bu nedenle yüz yüze konuşmakta yarar vardır. Ben onlara telefon edeyim. Önce konuşmak istediğini söyleyeyim. Tamam derlerse beraber gideriz. Olmaz derlerse yalnız giderim. Tamam öyle olsun. Akşam üstü yine geldi. Seninkilerle konuştum. Annesi gelsin, konuşsunlar dedi. Yarın sabah ilk trenle gideriz. Niye trenle otobüsle gidelim ki? Benim motorsıklet ne güne duruyor? Yol bozuk, motorsıkletle gitmek istemezsin diye düşündüm. Sen sabah ve akşam serinliğine karşı iyi giyin. Yarın sabah erkenden yola çıkarız. Tamam anlaştık. Ben buraya erkenden gelirim. Ertesi gün erkenden yola çıktılar. Önce Cavit’in nişanlısının evine gittiler. Kız evine haber saldılar, damat adayı geldi diye. Siz de bize gelin dediler. Az sonra ana kız birlikte geldiler. Hazırlanan çaylar içildikten sonra Cavit’in nişanlısı, Hadi bakalım nişanlı adayları biz öbür odaya geçiyoruz. Siz burada rahat rahat konuşun dedi. Hep beraber öbür odaya geçtiler. Adaylar baş başa bırakıldılar. Yalnız kaldıklarında, ikiside karşı tarafın konuşmasını bekliyordu. İkisi de sanki dillerini yutmuşlardı. Uzun uzun bakıştılar. Nevzat derin bir nefes alarak heyecanını yatıştırmaya çalıştı. Adınızı öğrenebilir miyim Nurcan, ya sizin, Benim de Nevzat, sizi tanımak beni ne denli mutlu ettiğini anlatamam size. Umarım evliliğe doğru ilk adımımızı atmak zor olmayacak. İnşallah, benim de dileğim engellerle karşılaşmamak. Ne gibi bir engel olabilir ki. Ne bileyim, belki ailen beni beğenmez. O nasıl bir söz öyle, oldukça güzel bir kızsınız. Hangi anne sizin gibi güzel bir gelini olmasını istemez? Çok oluyor öyle şeyler de. Ailem beni evlenme konusunda yönlendiremez. Ben kiminle evlenmek istersem ona, peki diyeceklerdir. Emin misin? Elbette, kalkıp kızın yanına gidip oturdu. Elini iki avucunun arasına alarak, önemli olan benim ailemin ne diyeceği değil, senin böyle bir evlilikten beklentin nelerdir. Tek beklentim mutlu olmak. Başka ne beklentim olabilir ki. Nice kızlar tanıdım. Yanlış anlamanı istemem. Bu kızların çoğu, evleneceği erkeğin cüzdanının oldukça şiş, katlarının, yatlarının olmasını istiyorlardı.. Erkeğin kişiliğinin hiçbir değeri yoktu. Onların beklentileri sadece lüks bir yaşamdı. Bu nedenle evlilikten korkar olmuştum. Benim iyi bir mesleğim, geçim sıkıntısı çektirmeyecek gelirim var. Zengin çocuğuyum ama zengin değilim. Hiçbir zaman baba parasıyla geçinmeyi düşünmedim. Sana sade ama mutlu bir yaşam sağlıyacağımı umuyorum. Bu sadelik seni korkutmaz değil mi? Önemli olan mutlu olabilmek, zenginlik el kiri. Benim, hiçbir zaman lüks bir yaşam özlemim olmadı. Sabahlara kadar zengin kocayı beklemektense, erkeğimin her zaman yanımda olacağı evliliği yeğlerim. Kızın avucunda tuttuğu elini dudaklarına getirerek öptü. Diğer elini ensesine koyarak kendine doğru çekti. Eyilip dudaklarından öpmek istediğinde kız, Ne yapıyorsun sen, ya görürlerse? Bana vereceğin öpücük anlaşmamızın mühürü olacaktır. Bu kez karşı gelmedi. Uzun uzun öpüştüler. Sonra da el ele tutuşup kendilerini merakla bekleyenlerin yanına gittiler. Kızın annesinin yüzü gülüyordu. Sonunda Cavit’in çok övdüğü delikanlı, damadı olacaktı. Hangi anne kızını böylesine yakışıklı bir delikanlıyla evlendirmek istemez ki? Evliliğe ilk adım kotarılmıştı. Sıra gelenekler gereği, damat adayının ailesi tarafından, kızın istenilmesine gelmişti. *** Anne, gelin adayını çok beğenmişti. Kızı ailesinden oğluna istedi. Kızın annesi, Onlar biribirlerini beğenip anlaşmışlar, bize peki demekten başka ne düşer. Allah tamamına erdirsin dedi ve kızına, Hadi bakalım öp kayınvaldenin elini. Nevzat’ta ayağa kalktı. Önce kayınvalidesinin, sonra da kayınpederinin elini öptü. Daha önce hazırlanmış ve yeşil bir kordeleyle biribirine bağlı yüzükleri parmaklarına geçirdiler. Kızın babası mutluluklar dileğiyle kordeleyi kesti. İki aile arasında çok sade bir nişan olmuştu. Az sonra tatlılar geldi. Tatlılar yenirken annesi kızın annesine,, En büyük dileğim oğlumu böylesine güzel bir kızla evlendirmeyi başarmaktı. Allah dileğimi verdi dedi. Evet dedi kızın annesi, biribirlerine çok yakıştılar. Damat tarafı geç vakit izin istiyerek evlerine döndüler. Nevzat’la Nurcan her fırsatta telefonla görüşüyorlardı. Pazar günleri buluşma günleriydi. İki Pazar arasındaki altı gün öylesene uzun geliyordu ki onlara. Pazar gününün ise hiç bitmemesini diliyorlardı. Altı ay geçmişti aradan. Nevzat evlilik için gereken eşyaların hemen hemen tümünü satın almıştı. Sıra düğüne gelmişti. Düğün gününü kararlaştırdılar. Tanıdığı bir matbacıya davetiyeleri bastırmaya gideceği sırada telefonu çaldı. Arayan kayınpederiydi. Üzgün bir ses tonuyla Oğlum, düğün gününü kararlaştırmıştık ama, ne yazık ki bu düğün olmayacak. Nurcan artık seni istemiyor. Bu nedenle nışanı atıyoruz. Kusurumuza bakma. Duyduklarına inanmak istemiyordu. Kekeleyerek, Peki Nurcan ne diyor? Nurcan’ın ne diyeceğinin hiç önemi yok. Ben bu evliliğinize karşıyım, o kadar. Yıkılmıştı, Siz nasıl isterseniz öyle olsun dedi ve telefonu kapattı. Akşam üzeri telefon yine çaldı. Bu kez nişanlısının annesi arıyordu. Baban seni aradı mı? Evet aradı. Ne dedi? Nişanımızı bozduğunuzu söyledi. Sen dinleme onu. Nurcan seni ablasında bekliyor, gitte neler olduğunu sana anlatsın. Bu kararı Nurcan ile birlikte aldıysanız gidip görüşmem neye yarar? Nurcan niye beni aramıyor? Nasıl arasın ki, babasının yaptığından utanıyor. Peki ben gider görüşürüm. Motorsıkletine binip, baldızının yanına gitti. Nışanlısı ablasının evinde bekliyordu onu. Gözleri yaşlı karşıladı. Olanlara inanmak istemediği gibi bir hali vardı. Siz üst kata çıkıp orada rahat rahat konuşun dedi ablası. Üst kata çıktılar. Karşılıklı oturdular. Olanları öğrenmek için hemen sordu, Nedir bu olanlar diye. Nurcan, Babam senin babanın zengin olduğunu öğrenmiş, benim işimi büyütmem için ya bana destek olurlar, ya da bu evlilik olmaz diyor. Ben sana ilk konuşmamızda zengin çocuğuyum ama zengin değilim. Benim bir yaşam felsefem var. O da, tek başına ayakta durabilmek. Ben elimdekilerinin tümünü, evimizi en güzel eşyalarla donatmak için harcadım. Ne babama ne de amcalarıma avuç açmadım. Ben şimdi babama dünürün senden para istiyor, nasıl diyebilirim. Babam bu parayı almakta karalı, aksi halde evlenmemize kesinlikle izin vermeyecek. İkimizde reşitiz. Şimdi buradan çıkıp senin için hazırladığım evimize gideriz. Daha sonra da nikah için gerekeni yaparız. Ben babamı kıramam. Bu evlilik hazırlıklarımızın suya düşmesi demek. Sonumuz ne olursa olsun, ben babamı kıramam. Son sözün bu mu? Evet bu. Nevzat ayağa kalktı. Nişanlısına elini uzattı ve Yine de dostça ayrılalım dedi. El sıkışarak ayrıldılar. Merdivenlerden inerken odadan çıkmayan nişanlısının ağladığının farkındaydı. Bu yüzden onunla aşağı kata inmemişti. Ablası merakla sordu, Ne oldu diye. Ne olacak nışanımızı sona erdirmeye karar verdik dedi öfkeyle. Her şeyimizi hazırlamıştım, benimle gelebilirdi ama gelmek istemiyor. Parmağındaki yüzüğü çıkararak baldızına uzattı. Yüzüğü kardeşine verirsin. Hayır o yüzük parmağa geçmiş, bir daha çıkmaması gerekir. Ben babamla gerekeni konuşacağım.Sen bilirsin deyip baldızının evinden ayrıldı. Olanlara akıl erdiremiyordu. Eğer beni gerçekten sevseydi, şimdi arkamdan koşuyor olurdu. Umutla arkasına baktı. Ne gelen var ne giden. Belli ki bu evlilik hazırlıkları ve umutları sona ermişti. Motorsıkletine binip gitmek için ağırdan aldı. Tüm umutlarının bir anda uçup gitmesinin acısı dayanılacak gibi değildi. Son bir kez kapıya baktı. Umutla kapının açılıp nişanlısının görünmesini bekledi. Yüreğinde dayanılmaz bir buruklukla motorsıkletini çalıştırıp uzaklaştı. Yol boyunca hep nişanlısını düşündü. Neden, neden benimle gelmek istemedi. Yoksa tüm yaşadıkları, nişanlısının geçici bir hevesi miydi. Evine vardığında motorsıkletini parketti. Evine girmeyi canı istemedi. Bir meyhaneye gitmeyi düşündü. İçmek neyi değiştirdi ki. Zaten içki alışkanlığı yoktu. İş yerine gitmeyi yeğledi. Yapılacak işleri vardı. Eli işe varmıyordu. Yaşam doğumla ölüm arasındaki düz bir çizgi değildi. inişi vardı, yokuşu vardı. Acılar da mutluluklar da insanlar içindi. Yaşam çizgisi düz olsaydı, yaşamın ne anlamı kalırdı ki? Tüm olumsuzlukları kafasından silerek kendini işe verdi. *** On gün geçti aradan. Nişanlısının kendisini arayacağı umudunu hiç yitirmemişti. Telefon çaldı. Arayan kayınpederiydi. Hatır sormaya bile gerek görmeden, İstediğim parayı sen ve ya baban verecek misiniz diye sordu. Büyük bir öfkeye kapıldı. O öfkeyle bağırarak, Ne benim satın alınacak bir eşe, ne de babamın böyle bir geline gereksinimi yok. Ne yazık ki görmen olası değil. Parmağımdan o lanet halkasını çıkardım. Onu önce ikiye, sonra da dörde katladım. Böyle bir yüzüğün tekrar parmağa geçmesinin olanağı var mı. Sen kızına başka bir Pazar ara. Ne diyeceğini beklemeden telefonu kapattı. Aradan iki ay kadar geçmişti. Telefon çaldı. Telefon hattının öbür ucunda nişanlısı vardı. Çok şaşırdı. Şaşkınlığını belli etmemeye çalışarak ne istediğini sordu. Gelip beni almanı. Bunca olanlardan sonra mı? Tüm olanlar için senden özür diliyorum. Geç kaldın. Benim gönlümde artık hiçbir sevgi kalmadı. Sevgisiz evlilik olur mu sanıyorsun. Ama ben seni seviyorum. Ne olur gel al beni. Hayır gelmiyeceğim. Öyleyse ben geliyorum. Sakın gelme, gelirsen kovulursun. Telefonu kapattı. Telefon yine çaldı. Yine o, Neden kapattın telefonu. Kapanan yaramı tekrar kanatmamak için. Senin yaranın ilacı bende. Bırak inadı da gel al beni. Hayır gelmiyeceğim. Öyleyse ben geliyorum. Sakın gelme, zaten ben gidiyorum. Gelsen de beni bulamazsın. Son sözün bu mu? Evet bu. Babamın günahının bedelini bana mı ödeteceksin. Baban sana zengin bir koca bularak günahının bedelini öder. Ama ben seni istiyorum. Ben babana damat olabilecek kadar zengin değilim. Eğer beni gelir alırsan, sana söz veriyorum, babamı bir daha görmeyeceğim. Ne yazık ki bu kararı vermekte geç kaldın. Sana bundan sonraki yaşamında mutluluklar dilerim. Ağlıyarak, Ben de sana mutluluklar diliyorum diyerek telefonu kapattı. Geçmişteki nişanlı olduğu o güzel günler geldi gözlerinin önüne. Ona bir şans vermeli miydim diye düşündü. Evliliğinin en mutlu bir döneminde, babasının yeni sorunlar yaratmayacağından nasıl emin olurdu. *** Ne yapsa, ne etse içindeki yaranın kanı dinmiyordu. Motorsıkletine binip bir sahil gazinosuna gitti. Votka, bira ve meze getirtti masasına. Birasına kattığı votkasını yudumlarken, yine nişanlısı geldi gözlerinin önüne. Düşüncelerini başka şeylere yönlendirmeye çalıştı. Çalılıklar içinden çocuk ağlaması gibi bir ses geldi. Sesin kaynağını bulmaya çalıştı. Ses tekir bir kediden geliyordu. Karşısında kınalı bir kedi vardı. Belli ki tekir erkek, kınalı ise dişi. Kınalı tekirin önüne yattı. Tekir üzerine çıkıp boğazından ısırdı. Birkaç kez o acaip sesi yineledi. Görevini tamamladığında dişinin üzerinden inerek uzaklaştı. Aşk bu mu yoksa diye geçirdi içinden. Tohum değil miydi tüm yaşamın kaynağı. Üreme tutkusu muydu yoksa bu aşk dedikleri? Aşk denilen şey üreme tutkusundan ibaretse eğer, Nurcan olmuş, veya bir başkası olmuş ne yazar? Neden böyle ben kendi kendimi yiyip bitiriyorum. Kedilerden mi etkilenmişti. İçini dayanılmaz bir seks arzusu kapladı. Ne zamandan beri bir kadınla bereber olmamıştı. Çok sevdiği nişanlısının üzerine başka bir çiçek koklamak istememişti. Uzun zamandan beri dul bir kadının kendisiyle ilgilendiğinin farkındaydı. Garsonu çağırıp hesabı ödedi. Motorsıkletine binip geri döndü. Gece karanlığı çöktüğünde doğruca o dul kadının evine gitti. Kadın kapıyı açıp karşısında uzun zamandır ilgi duyduğu genci görünce şaşkınlık ve sevinç içinde içeriye buyur etti. İçeri girer girmez kadına sarıldı. Kadın hiç itiraz etmedi. Geri geri giderek divana uzandı. Defalarca cinsel birleşmenin doyumsuz hazzını yaşadılar. Divandan kalktıklarında bu güzel kadından hiç ayrılmamayı geçirdi içinden. Gidip masanın yanındaki sandalyalardan birine oturdu. Kadın, Gidip çay yapayım, beraberce içer, birazda sohbet ederiz. Memnun olurum. Az sonra çaylarla döndüğünde, sırtında nefis bir gecelik vardı. Dekolte gecelik onun güzelliğine daha da güzellik katmıştı. Aklı başından gitti. Neden bu muhteşem güzelliğin ömür boyu sahibi ben olmayayım diye geçirdi içinden. Çaylarını yudumlarlarken, Adınız ne, henüz söylemediniz. Sevda, ya sizin demeyeceğim. Zira adınızın Nevzat olduğunu biliyorum. Nereden biliyorsunuz. Yakışıklılığın yüzünden adın genç kızların dilinde de ondan. Boş verelim kızları, ne düşünüyorum biliyor musun? Ne düşünüyorsun? Seni buradan alıp, çok uzaklara, bizi kimsenin tanımadığı bir diyara gitmeyi. Geçmişimizi tümden silelim. Yepyeni bir yaşamın sürdürücüleri olalım. Evleniriz. Çocuklarımız olur, ölene dek doyasıya severiz biribirimizi. Her şey silinebilir, unutabilir ama, namus lekesi asla silinmez. Gün gelir doyarsın bana. Geçmişim paslı bir bıçak gibi saplanır yüreğine, o zaman da benden kaçıp kurtulmak istersin. O paslı bıçak yarası kangren olur yüreğinde. Dayanamazsın acısına. Ve bir gün çeker gidersin. Geride bıraktığın sevgilinin sadakatını umursamazsın bile. Terkedilmenin acısını bir kez daha yaşatırsın bana. Ben böyle bir acıya ikinci kez dayanamam. Kadının söyledikleri bir bıçak yarası gibi işlemişti yüreğine. Ya kadının dediği gibi olursa diye düşündü. Susmayı yeğledi. Çayını bitirdiğinde gitmek üzere ayağa kalktı. Elini cebine atıp, cebindeki paraların bir miktarını saymadan aldı. Kadına uzattı. Bana yaşattığın bu güzel gece için belki az ama, kusura bakma. Koy o parayı cebine, sen bana yıllardır hasretini çektiğim en büyük hazzı yaşattın. Bu geceyi yaşadığım en güzel gece olarak kazıyacağım beynime. Bu geceyi güzel bir anı olarak tüm yaşamımda gönlümde saklayacağım. Güzel anılarımın parayla kirletilmesini istemem. Yine buluşmak isterim seninle. Belki sen de beni anımsarsın günün birinde, benim güzel, fahişe bir sevgilim vardı diye. Sen fahişeliğin ne olduğunu bilmezsin. Fahişeliğin sonu nedir bilir misin. Ya bir kör kurşun, ya da bir sarhoşun bıçak darbeleriyledir sonu. Böyle bir durum, aslında iyi bir sondur, bir fahişe için. Ya yaşlılık, yüzünde, gerdanında kırışıkların başlamasıyla uğrunda ölebileceklerini söyleyebilmek için sıraya girenler seni terketmeye başladığında her şey bitmiştir. Bir zamanlar peşimden koşanlar eski fahişe diye bir cüzzamlıdan kaçar gibi kaçacaklar benden. Nasıl dayanır insanın yüreği böylesine bir çileye. Sen gençsin, yakışıklısın. Senin önün ışıl ışıl. Gönlüne uygun birini bul kendine. Geçmişinden utanmıyacağın, rahatsız olmayacağın birini. Mutlu olursun o bulduğunla. Beni unut demiyorum sana. Her zaman beklerim. Nasıl olsa evlendiğinde beni unutursun. Çok, çok güzel şeyler söyledin Sevda. Tüm söylediklerinde belki haklısın. Ama bir şey var ki onu isteme benden. Nedir o? Seni unutmamı. Yaşadığım sürece hep seni anacağım. Hadi git artık. Neredeyse sabah olacak. Geleceğin zamanı önceden bildir ki seni bekliyeyim. Son bir öpüşle vedalaştılar. *** On yıla yakın sürdü gizli buluşmaları. Bu süre içinde evliliği düşünmemişti bile. Haftada birkaç kez buluşmaları yetiyordu ona. Acı haberi duyduğunda kötü etkilendi. Sevda, sarhoş bir hovardanın bıçak darbeleriyle otuzbeş yıllık yaşamını noktalamıştı. Yitip giden sadece Sevda’nın yaşamımı mıydı. Hayatı boyunca ilk kez nişanlısını sevmişti ölesiye. Umutsuzluktan, karamsarlıktan, hatta intiharı bile düşünmekten Sevda kurtarmıştı onu. Yaşamayı tekrar sevdirmişti ona. Onun yüreğimde yer eden sevgisinin boşluğunu hangi kadın doldurabilirdi. Yatağına uzandığında, nişanlısını ve Sevda’yı düşündü uzun uzun. Neden önce nişanlım, sonra da Sevda. Neden başka kadınların gönlünde yeri yoktu. On yıl önce, gazinoda otururken eşleşmelerini izlediği tekir kediyle kınalı kedi geldi gözlerinin önüne. Aşk dedikleri o üç beş saniyelik çiftleşme miydi yoksa. Bundan böyle nişanlısını da, Sevda’yı da unutacaktı. Yepyeni bir yaşam kuracaktı kendine. Bir sokak çeşmesi gibi olacaktı yaşantısı. Çok... çok kadınlar girecekti hayatına. Evlenmeyi asla düşünmeyecekti. Ve düşünmedi de. *** Yol boyundaki çeşmelerden birinde durdu. Arabasından indi. Buz gibi sudan yudum yudum içti. Islak ellerini saçlarında kuruladıktan sonra çeşmenin yanıbaşına oturdu. Çeşmenin akışına daldı gitti. Eski nişanlısı Nurcan, seksin en doyumsuzunu yaşadığı Sevda ve diğerleri bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Nurcan ile Sevda sanki beynine kazınmıştı. O ikisini asla unutamıyordu. Ey çeşme! İyi bak bana. Bir zamanlar bende senin gibi gürül gürül akan bir çeşme idim. Aşka susamış nice kadınların susuzluğunu giderdim. Şimdilerde ise suyum kurudu kuruyacak. Geride kalan atmış yılın şu yüzümde kazıdığı çizgilere bak. Keşke yakın olsaydık biribirimize. Sık sık gelir anılarımı anlatırdım sana. Sen bir yol boyu çeşmesisin, bir zamanlar ben de bir sokak çeşmesiydim. Benim suyum kurudu. Sense gürül gürül akıyorsun. Yine de iyi anlaşırdık seninle. Ben senin kirlenen yalağını temizlerdim. Sen de beni bıkmadan usanmadan dinlerdin. İyi biliyorum, sen iyi sır saklarsın, sana anlattıklarım hep aramızda kalır. Yalağın boşaltma deliğindeki tapayı çıkarıp kirli suları boşalttı. Yalağı iyice temizledikten sonra tapayı yerine taktı. Hoşça kal dedi çeymeye. Tanrı suyunu hiç eksik etmesin. Arabasına binip uzaklaştı. Anılar, anılar. Ne kadar kötüydü yolculukta anılarının beyninde kümelenmesi. Anılar dikkatini dağıtıyordu. Önünde yüklü bir kamyon vardı. Bir kabus gibi çökmüştü sanki yolunun üzerine. Gaz pedalına yüklenip kamyonu solladı. Karşıdan gelen kamyonu farkettiğinde iş işten geçmişti. Korkunç bir patlama oldu ve her şey karanlıklar arasında yok oldu gitti. 2000-03-14 Tel ve Faks : 02328123173 Özcan NEVRES FOÇA 05333178924 Ozcan.nevres@com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |