Seviyorum, öyleyse varım. -Unamuno |
|
||||||||||
|
Seçtikleri yaprağın rüzgâra yenilip yenilmediğini gözlemler, yenilmeyen yaprağın zaferini kendi zaferleri gibi algılayarak mutlu olurlardı. Gözüne kocaman bir turuncu yaprak kestirdi, kenarları kızıllaşmaya başlamış büyük çınar yaprağı, önceden çok etli olduğu her halinden belli ama ya şimdi, etli halinden ve yeşilinden eser yok, ağacına bile tutunamamış, düşmüş sahipsiz kalmış yine de direniyor. -Gitmeyecek, dedi genç kız. Baba sessizliğini bozdu, umursamadan: -Hııı, dedi sadece -Gitmeyecek diyorum, yaprak, şu turuncu kızıl renkli çınar yaprağı var ya o işte, rüzgâr onu sürükleyemeyecek. Babası garip garip yüzüne baktı kızının -Biz annem ile oynardık, ikimizde birer yaprak tutar, rüzgâr estikçe sürüklenip sürüklenmediğine bakar, sürüklenmeyen yaprağı şampiyon ilan ederdik. -Ya ikisi de sürüklenirse? -O zaman ikimizde kaybetmiş olurduk, dedi genç kız, dikleşmiş boynunu tekrar munis bir eda ile babasının omzuna dayadı, mırıldanır gibi bir sesle: -Biliyor musun, annemi çok özlüyorum, onu düşünmediğim tek anım yok. Keşke yanımızda olsaydı, benim üniversiteyi kazandığımı görebilseydi, yarın kayıt yaptırmaya üçümüz birlikte gitseydik. Duraksıyor genç kız, babasının omzuna yasladığı başını kaldırıp, dikleşiyor. Konuşmalarının teyit edilmesini ister gibi bakıyor babasının yüzüne -Sen özlemiyor musun baba, hiçbir şey söylemiyorsun -Özlüyorum, elbet özlüyorum lakin hayat devam ediyor yavrucuğum, özlemimiz, ağlayıp dövünmemiz onu geri getirmeyecek biliyorsun. -Evet, biliyorum ama… Neyse ben yatmaya gidiyorum, iyi geceler. -İyi geceler kızım. Odasına geçip, yatağına oturdu genç kız. Sabah erken kalkacaktı. Uykusu yoktu ama kendini zorlayıp uyumalıydı bir an önce. Uyumak istemiyorum dercesine boş gözlerle bakındı çevresine, komedinin üzerindeki günlüğe takıldı gözleri. 15.yaş gününde annesi almıştı. -Sevinçlerini, üzüntülerini, kızgınlığını, anlatamadığın her şeyi yaz kızım. O senin dert ortağın olsun. -İyide benim dert ortağım sensin ona gerek yok ki -Ben her zaman yanında olamayabilirim güzel kızım, hayat bu. Hayat bu, dedikten sonra susmuştu annesi kim bilir belki de olacakları hissetmişti. Annesini kaybettikten sonra altı ay kadar eline almamıştı defteri. Ona kızgındı, sanki annesinin ölümüne o sebep olmuştu. Hiçbir şeyini yazmak istemiyor hatta defteri parçalamamak için kendini zor tutuyordu. Birkaç defa yırtmak istemiş annesinin elinde defter ile odaya girişi gözünün önüne gelince vaz geçmişti. Defteri eline alıp sayfaları yavaş yavaş çevirmeye başladı. Annesinin ölümüne kadar yazdıklarını okudu. -Ne kadar uyduruk yazmışım, dedi kendi kendine. Annesinin ölümünden sonra yazdıkları daha içli, dokunaklı ve anlamlıydı. Acılar insanı pişirip, olgunlaştırıyor, hayata bakışını bile değiştiriyordu. Yazma hissi ile yanıp tutuştuğunu hissetti, duygularını aktarırken sanki annesi ile konuşuyordu daha doğrusu kendisi hep anlatıyor annesi ise her zamanki gibi sessizce dinliyordu. Günlüğünde yeni bir sayfa açıp yazmaya başladı: “Sevgili günlük, epey bir aradan sonra yine birlikteyiz. Yarın babam ile uzun bir yolculuğa çıkıyoruz. Üniversiteye kaydımı yaptırdıktan sonra birkaç gün daha kalıp gezmeyi düşünüyoruz. Annemden sonra ilk defa babam ile beraber tatil yapacağız. Canım babacığım, kaprislerime katlandı, bir bebek gibi avuttu beni, incitmedi, kızmadı, kendi hayatından fedakârlık yaptı en büyük korkum olan yeni bir evliliği düşünmedi hatta sözünü bile etmedi. Böyle bir şeye kalkışsa dünyam başıma yıkılırdı her halde, kaldıramazdım, annemden sonra evimizde yabancı bir kadını görmek, babamı ve annemin hatıralarını onunla paylaşmak yok yok düşüncesi bile korkunç. Tahayyül etmek istemiyorum. Küçücük dünyamız yetti bize anneciğimin hatıraları ile yaşadık, resimleri evin tüm duvarlarında asılı, hep karşımızda, her gün tozlarını alıp siliyorum, bu arada uzun uzun sohbet ediyoruz. Yine ben anlatıyorum o dinliyor, eskisi gibi ağlamıyorum artık, onu üzmek istemiyorum biliyorum ki ruhu hep yanımda benimle beraber, ağlamamı istemezdi hiç “bir damla gözyaşına dünyayı feda ederim” derdi. Güzel meleğim benim, seni çok seviyorum. Hatıralarını yaşatan, seni unutmayan, evimize başka bir kadını sokmayan babamı da çok seviyorum ama senin yerin başka” Genç kız, içi kıpır kıpır, tarif edilmez bir heyecan ile yazıyor, babasının kapıya kadar gelen konuşma seslerini bile duymuyordu. -Anlıyorum ama söyleyemedim, öylesine mutluydu ki bozmak istemedim. Diyemedim, kızım ben evleneceğim diyemedim işte, ne yapayım. Neyse sen merak etme yarın kayıt yaptırmaya giderken anlatırım, biliyorsun önümüzde uzun bir yol olacak, diyordu babası telefonun öbür ucundaki kadına. Genç kız ise konuşmalardan habersiz, sevinçle günlüğünü yazmaya devam ediyordu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © derya eğilmez, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |