..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir önyargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Toplumbilim > Mehmet Sinan Gür




20 Aralık 2002
Zaman Çizgisi  
Mehmet Sinan Gür
Zaman ve İnsanlar birlikte değişirler. Gerileme vardır ama geriye dönüş yoktur. Bu konuyla ilgili düşünce ve örnekler.


:EJGG:
Göz açuban gördüğüm/
Gönül verip Sevdiğim/

Lise yıllarından aklımda kalmış iki dize. Orta Asya Türk edebiyatından, bir kağan eşinin kocası için söylediği dizeler. İlk bakışta bir ilk görüşte aşkmış gibi geliyor insana. Ancak daha başka anlamları da var. Düşünceme göre bütün insanlar yalnız aşkta değil, her konuda bunu yapıyor.

Bir civciv yumurtadan çıktığı anda annesini görür ve onu benimser. Bunu biliyoruz. Ama annesinin yerine bir insanı ya da bir başka hayvanı görürse, onu annesi sanır ve peşinden ayrılmazmış. Kedi, köpekler için de aynı şey geçerlidir. İnsanlar da doğup akılları başlarına geldikten sonra - büyük bir olasılıkla - yaşamlarında ilk kez ne görürlerse, onu benimserler.

Tarih boyunca olaylar olur; insanlar doğar. Bilinç kazanan insanlar tarih olayları ile karşılaşırlar ve ne görürlerse hemen benimserler. O olaylar o insanlara ait olur. Zaman içinde değişen nesiller eski olaylardan haberdar olmadıkları için yaşantısında, alışkanlıklarında hep ileriye doğru bir gelişme olmuştur.

Yatay bir çizgi düşünün. Bu zaman çizgisi olsun. Çizgiye, üstünden, zamanı geldikçe, sırayla tarihsel olaylar dökülsün. Çizginin altından da yine sırayla insanlar doğsun ve çizgiye yapışsın. Birbirine karşılık gelen tarihlerdeki insanlar ve olaylar birbirlerine ait olurlar. Zaman geçtikçe kapatılan bir fermuarın karşılıklı dişlerinin birbirine kenetlenmesi gibi insanlar ve tarihi olaylar birbirleriyle buluşurlar.

İnsan dünyada ortalama 60 yıl yaşar. Tarihi olaylar bazen bir insanın ömrünü kapsayacak kadar uzun olur; bazen de bir güne sığacak kadar kısa. Bazı olaylar birkaç yüzyılda, bazıları da birkaç yıl içinde olur, biter. Birçok insan yaşantısındaki ilk olayı kendi gerçeği olarak benimsedikten sonra tarihi gelişmeye ayak uyduramaz. Yaşamları boyunca birçok olay görmeye devam ettikleri halde ilk olaya takılır kalırlar. Değişime ayak uyduramazlar. Halbuki yukarıdan tarih çizgisine olaylar yağmaktadır. Aynı zamanda dünyaya yeni insanlar gelmektedir. Yaşam şartları değişmektedir. Yeni doğan insanlar öncekilere göre önceki olayları yaşamadıkları için bir takıntıları yoktur ve yaşamı daha güçlü bir şekilde göğüsleyebilirler. Birçok insan da yaşamının ilk olayına takılı kalmayıp olmaya devam ettikçe yeni olayları benimser. Kendilerini yenilerler. Böylece o sırada yaşamı yeni doğmuş kişiler gibi daha kolay göğüsleyebilirler. Bunun da bir ayrıntılı durumu var. İnsanlar birkaç yeni olayı benimsedikten sonra geldikleri konumu yeterli görebilir ve yeni olay kabul etmezler, başka olayları benimsemeyi durdurabilirler.

Ancak yaşam sürekli değişir. İlk olayını benimseyenler, ya da olaya takılıp kalanlar yaşamın bir daha hiç değişmemesini isterler. Çünkü yaşam değişmezse öğrendiklerine dayanarak onunla başa çıkmak kolaydır. İlk olaylarındaki durumun ömürleri boyunca, hatta kendi nesillerinden sonra da devam etmesini isterler. Çocuklarına, torunlarına nasıl yaşadılarsa onu aktarmaya çalışırlar. Gerici insan doğduğu anda karşılaştığı olaylardan ileri gidemeyen insandır. İlerici insan yeni olan olayları sürekli olarak benimseyebilen insandır.

Bu durumun anlaşılması daha başka bir gerçeğin daha anlaşılmasına neden olur. Olaylar çıktıkları anda onları benimseyen insanlar, başlangıçta çağlarının en ilerici insanlarıdır. Ancak zamanla yeni olaylar gerçekleştikçe, yeni olaylara ayak uyduramayan insanlar gericileşir.

Bunu bir şablon olarak alıp, tarihi olaylardan başka her şeye uygulamak mümkündür. Örneğin, bu şablonun uygulanabileceği birkaç konu.

-Teknoloji
-Bilgi
-Eskiye Özlem
-Müzik
-Moda
-Aşk
-Tarih

Aklıma gelenler bunlar. İlk olay ile tanışma genellikle bilincin ilk kazanıldığı zamanlarda, çocukluk ve gençlik yıllarında gerçekleşir. Yukarıda saydığım konuları biraz açmak istiyorum.

Teknoloji:
Tarih boyunca herhangi bir noktayı ele alabiliriz. Bilgisayarların çıkışından söz edelim. Bilgisayar ilk çıktığı zamanlarda, IBM PC’lerden önce Commodore’un Amiga denen bilgisayarları vardı. Herkesten önce evinde bu bilgisayarı kullanmaya başlayanlar oldu. Ancak zamanla IBM PC’ler Amiga’ların önüne geçtiler. Birçok kimse bilgisayarını yeniledi. Ancak bazı kişiler yeni bilgisayarlara bir türlü ısınamadılar ve Amiga teknolojisinde kaldılar. Buna karşılık şimdi yetişen nesil hemen Pentium 4’lerle tanışıyor. (Daha yenisi çıktı mı?) Bu satırlar bir yıla kalmadan eskiyecektir. Kuşkunuz olmasın. Arabanın, tekerleğin, trenin gelişimi, istediğiniz örneği verebilirsiniz.

Hesap makineleri. Benim kuşağım elektronik hesap makineleri çıkınca hemen kullanmaya başladı. Önce hesap nasıl yapılırdı hiç öğrenmedik. Ancak son sınıfta iken bizden çok büyük yaşta olan beton dersi öğretmenimiz kayar cetvellerden (slide rule) söz etti. Hesap için ne kadar iyi bir yol olduğunu bizim de öğrenmemiz gerektiğini söyledi. Rusya’ya gittiğimde marketlerde gördüm ki kasalarda hesap abaküs denen ilkokullarda çocukların toplama öğrenirken kullandığı aletler kullanılıyor. Şimdi ise siz Türkiyeli gençlere abaküsün ne olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Bilgi:
Bilimdeki ilerlemeler hiçbir zaman hemen kabul görmez. Bir sürü eski kafalı bilim adamı yeni bir buluş karşısında hemen suratlarını asarlar. Dünyanın yuvarlak olduğu, güneşin çevresinde döndüğü ve bir gökada içinde bulunduğu, evrenin aklın alamayacağı kadar büyük olduğu kabul edilene kadar Kepler korkusundan buluşlarını söyleyemedi; İtalyan Bruno gibi birçok bilim adamı yakılarak öldürüldü; Galileo gibi bilim adamları anladıkları gerçekleri inkar etmek zorunda kaldılar. Hurafeler bilimden daha önce var oldukları için terk edilemediler. Evrim kuramı kabul görmedi. İnsanların ve maymunların ortak atalarının olabileceği çok tehlikeli düşünceler olarak görüldü.

Eskiye Özlem:
Bu birçok şeyi kapsar ama ben yaşanan çevre olarak ele alayım. Ne kadar kötü olursa olsun, kim doğduğu evi yeniden görmek istemez? Bir çocukluk arkadaşını, okul arkadaşını kim özlemez? Eskiden alışveriş yaptığı bakkalı, şu anda hayatta olmayan dedeleri, nineleri... Çocukken hemen büyümeyi isteriz ama büyüdükten sonra keşke çocuk kalsaydık deriz. Çocukluğumuzdaki aile düzeni, alışkanlıklar hep sürseydi diye düşünürüz. Bu anlamda hepimiz biraz gericiyiz. Ama sizin çocuğunuz sizin dedenizi bilmez. Onun için dedeniz yalnız duvardaki bir resimdir. Aile de babanızın, annenizin değil sizin büyük, yetişkin olduğunuz ailedir. Çocuklarınız için ilk ev sizin doğduğunuz değil, onların doğduğu evdir. Biraz acı da olsa insanlar bunu yapmak zorundadır. Zaten daha çok kuşakların değişmesiyle kendiliğinden olur. Bunun gibi eski hesaplaşmalar, kinler de unutulmalıdır. Yoksa insan geçmişe takılır kalır ve önünde gelecek olanı göremez.

Müzik:
Kuşaklar arasındaki farkın en fazla belirgin olduğu özelliklerden biridir. Herkes gençliğinde ilk kez duyduğu müzikten hoşlanır. Çok az insan daha sonra çıkan müziklere uyum sağlar. Hani bazen gençlerin gittiği bir konserde yaşlı kişiler görürsünüz. Nasıl olur diye şaşarsınız. İşte böyle olur. Onlar kendilerini yeni müziğe göre yenilemişlerdir. Aynı şey müzisyenler için de geçerlidir. Hep aynı müziği yapan müzisyenler bir zaman sonra demode olurlar. Halbuki yeni enstrümanlar yapılmış, yeni zevkler oluşmuştur. Şu anda Türkiye’de her türlü müzik dinlenmekte. Arabesk müziğin üstünlüğü kırılmış olmakla birlikte devam etmektedir. Hatta biraz biraz başka tür müziklere bulaşmıştır. 1960lı yıllarda The Beatles ile başlayan rock müzik benim en hoşlandığım tür müzik idi. Çünkü müziğin farkına vardığım zaman radyolarda o müzik çalıyordu. 10 yılların geçmesiyle değişime uğradı ve şimdi radyolar çok farklı müzikler çalıyorlar. Hepsinden hoşlanmıyorum. Ama hoşlandıklarım da var. O yüzden ben rock müzik dinliyorum diye ileri müzik dinliyor sayılmam. Aslında benim dinlediğim ağırlıklı olarak 30-40 yıl öncesinin müziği. Gerçi o müzikleri dinleyen az sayıda genç de var. Ama bu o müziklerin yeni olmasından değil, klasikleşmeye başlamasından ileri geliyor. Garip bir şekilde annemin dinlediği müzikleri, eski şarkıların sözlerini de biliyorum. Zaman zaman dinleyince hoşuma gider. Bana göre bugünün gençleri benim gençliğimdeki müzikleri dinlemedikleri, bilmedikleri için şanssızlar. Ama üzerinde durmadığım bir şey var. Onlar bugünün müziği ile mutlular.

Moda:
Bu biraz da insanların zoruyla hemen her yıl değişen bir alışkanlıktır. Her zaman eskisi kötüdür, yenisi iyidir. Ama dikkat edin, bazı yaşlı hanımlar hâlâ 1930 yıllarının modasını giyer. Şapka devrimlerinde de aynı şey olmuştur. Padişah II. Mahmut halka giydirebilmek için baş keserken, fes bir zaman sonra Müslümanların değişmez başlığı olmuştur. Cumhuriyetin kuruluşu döneminde bu kez Atatürk biraz da zorla şapka devrimi yaptıktan sonra, halka giydirmeye zorlandığı o şapka küçük değişikliklere uğrayarak şimdi köylülerimizin değişmez şapkası ve görüntüsü durumuna gelmiştir. Şimdi yapabilirseniz köylülere başka bir tür şapka giydirmeyi deneyin.

Aşk:
Yazının başındaki dizelerde olduğu gibi, insan cinselliğinin farkına vardığı zaman, genellikle gördüğü ilk çekici karşı cinse aşık olur. Üzerinden yıllar geçse de ilk aşk unutulmaz. Hatta başkası ile evlendiyse, o sıradaki eşlerden gizli gizli anılır. Bazen “Kusura bakma ama...” diye başlayan, “...unutamıyorum.” diye biten cümleler ile eşlere itiraf edilir. Bazı kişiler eski aşkının çemberinden kurtulamayıp bunalıma girer, aklını yitirir, canına kıyar. Bazı kişiler de ilk aşkını unutup daha sonra karşılarına çıkan başka bir kişi ile mutlu olmayı başarır. Yaşamın devamı için böyle olması gerektirmektedir.

Tarih:
Bu düşüncenin en iyi uygulandığı yer tarihtir. Sözünü ettiğim zaman çizgisinden, üzerinde olaylar, altında insanlarla birlikte, birkaç ince dilim alalım.

Tarih:1299. Olay, Osmanlı Devletinin kuruluşu. 200 yıldır Türk ve Türkmen boyları Asya’dan Anadolu’ya göç etmekteler. Gerileyen Bizans devletinin karşısında yükselen değer olarak ve ondan güçlü olarak Anadolu’ya yerleşiyorlar. Bir boy, Kayı boyu Anadolu’yu bir uçtan bir uca geçip Bizanslılardan yeni alınan topraklara yerleşiyor. Anadolu’da birçok Müslüman beyliği varken yalnız yeni kurulan Osmanlı Beyliğinin Hıristiyan bir komşusu var. Diğer beyliklerden gelen bir çok savaşçı, din adına Hıristiyanlarla savaşmak üzere Osmanlı Beyliğinin egemenliğini kabul ediyor. 54 yıl sonra ilk kez Rumeli’ye ayak basıyorlar. 154 yıl sonra Konstantinopol’ü alıp İstanbul yapıyorlar.

Tarih, 1789. Olay, Fransız devrimi. Fransız halkı ağır vergiler, kilise ve Fransız aristokrasisinin baskılarına dayanamayarak ayaklanıyor. Kral XVI. Louis ve eşi Marie Antuanet giyotinle idam ediliyor. Kurulan Cumhuriyet bir zaman sonra Napoleon’un imparatorluğuna dönüşüyor.

Tarih 1826. Olay, Yeniçeri ocağının kaldırılması. Yeniçeriler ocağın kaldırılmasını istemiyor, yeni savaş yöntemlerini ve talimlerini kabul etmiyor, gerilmiş koyun derisine ok atmakta ısrar ediyor. O güne kadar birçok padişah, vezir ve baş vezir kellesi almışlar. Hoşlarına gitmeyen bir durum olunca kazan kaldırmışlar. Ama iş dış düşmanla savaşmaya gelince, yetersiz kaldıkları gibi çoğu askerlik savaştan başka işlerle meşgul olmaya başlamış. Başlangıçta çok verimli ve çevik bir örgüt iken, zamanla yalnız kendilerini düşünen zorbalar topluluğuna dönüşmüşler. Bu durumun farkında olan Padişah II. Mahmut Nizam-ı Cedit (Yeni düzen) adı altında yeni bir ordu kurmuş. Arık işin sonuna gelinmiştir ve bir harekette yeniçeri kışlaları basılır, kazanlar dağıtılır, direnmeye çalışan yeniçeriler öldürülür. Yeniçeriler geçmişte kalan bir şeyi savunan, II. Mahmut ve Nizam-ı Cedit askerleri yeniliğe ayak uydurmaya çalışan insanlar.

Tarih 1 Kasım 1922 Olay, Saltanatın kaldırılması. TBMM bir yasa ile Saltanat ve Halifeliği birbirinden ayırdı ve saltanatın devam etmemesine karar verdi. Vahdettin yaşamını tehlikede gördüğü için İngilizlere sığınarak bir gemi ile İstanbul’dan ayrıldı. Bu aynı zamanda Osmanlı Devletinin sonu demekti. Padişahlığın yerine gelecek olan yeni rejim Cumhuriyet olacaktı. Cumhuriyet kurulalı 80 yıl oldu. Bazı insanlar 80 yıldır aynı şeyi söylemekle suçlanıyor. Bazı insanlar ise 80 yıldan öncesini, saltanat rejimini arzuluyor. Bazı insanlar da daha yeni şeyler söylüyorlar.

Tarih 3 Kasım 2002. Olay, seçimler. Bu seçimlerde yeni partiler doğdu. Eski partiler küçülüp kayboldular. Türkiye’de ilk kez oy kullanan seçmenler, oylarını genellikle Genç Partiye verdiler. İnanın, Genç Partinin kemik bir oy potansiyeli oluştu.

20.Aralık.2002



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumbilim kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yeni Bir Vatandaş Tanımı 2
İnsan Neden Sanat Yapar?
Hiçbir Şey Değişmez, Her Şey Değişir
Homojen Toplum
01 12 Küreselleşme
Anti Küresel bir mektup, yanıt, öykü, şiir

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gizemli Mısır - Tek Tanrılı Firavun Akhenaton
Müzik - Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz
Kitap - Martı Jonathan Livingston
Kitap - Suyu Arayan Adam - 1
Neanderthal İnsanı
Google Earth - Moskova'da Bir Araştırma Öyküsü
Antakya’da Bir Çiftlik ve İzlenimler
Orhan Gencebay Trt1'de
Milliyetçilik Üzerine
Nuh Tufanı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nazım Hikmet'ten Çanakkale Şiiri [Şiir]
Ateş ve Ölüm (Bütün Şiirler 16. 07. 2009) [Şiir]
Seni Seviyorum Bunalımı [Şiir]
İncir Ağacı [Şiir]
Bir Dosta E - Mektup [Şiir]
10 Ağustos 1915 Anafarta Ovası [Şiir]
Sevgisizlik [Şiir]
Mor Çiçekler [Şiir]
Eskiden [Şiir]
Bir Ruh Çağırma Operasyonu [Öykü]


Mehmet Sinan Gür kimdir?

Yazmayı seviyorum. Bir tümce, bir satır, bir sözcük yazıp altına tarihi atınca onu zaman içine hapsetmiş gibi oluyorum. Ya da akıp giden zamanı durdurmuş gibi. . . Bir fotoğraf, dondurulmuş bir film karesi gibi. Her okuduğunuzda orada oluyorlar ve neredeyse her zaman aynı tadı veriyorlar. Siz de yazın, zamanı durdurun, göreceksiniz, başaracaksınız. . . . Savaş cinayettir. Savaş olursa pozitif edebiyat olmaz. Yurdumuz insanları ölenlerin ardından ağıt yakmayı edebiyat olarak kabullenmiş. Yazgımız bu olmasın. Biz demiştik demeyelim. Yaşam, her geçen gün, bir daha elde edemeyeceğimiz, dolarla, altınla ölçülemeyecek bir değer. (Ancak başkaları için değeri olmayabilir. ) Nazım Hikmet’in 25 Cent şiiri gerçek olmasın. Yaşamı ıskalamayın ve onun hakkını verin. Başkalarının da sizin yaşamınızı harcamasına izin vermeyin. Çünkü o bir tanedir. Sevgisizlik öldürür. Karşımıza bazen bir kedi yavrusunun ölümüne aldırmamak, bazen savaşa –yani ölüme- asker göndermek biçiminde çıkar. Nasıl oluyor da çoğunlukla siyasi yazılar yazarken bakıyorsunuz bir kedi yavrusu için şiir yazabiliyorum. Kimileri bu davranışımı yadırgıyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Connessione’ prensibine göre her şey birbiriyle ilintilidir. Buna göre Çin’de kanatlarını çırpan bir kelebek İtalya’da bir fırtınaya neden olur. Ya da tam tersi. İtalya’daki bir fırtınanın nedeni Çin’de kantlarını çırpan bir kelebek olabilir. Bu düşünceden hareketle biliyorum ki sevgisizlik bir gün döner, dolaşır, kaynağına geri gelir. "Düşünüyorum, peki neden yazmıyorum?" dedim, işte böyle oldu. .

Etkilendiği Yazarlar:
Herşeyden ve herkesten etkilenirim. Ama isim gerekliyse, Ömer Seyfettin, Orhan Veli Kanık, Tolstoy ilk aklıma gelenler.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.