Sevginin bulunmadığı yerde us da arama. -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Küreselleşmenin hem devletle hem demokratikleşme ile yakından ilgisi vardır. Bunu anlamak için kısaca devletin doğuşuna değinmek istiyorum. Aile bireylerini birbirlerine bağlayan şey kan bağıdır. Kişi sayısının artmasıyla aileden daha büyük bir topluluk oluştu. Birbirleriyle yardımlaşan bu topluluk için kan bağı olmakla birlikte yetersiz kaldı. Onun yerini hepsinin bildiği dil bağı aldı. Aynı kandan aynı dili konuşan köy büyürken biraz ötede başka bir köyde aynı şeyler yaşanıyordu. İki köy büyüdü, büyüdü; sonunda besin kaynakları yetmez oldu. Hayatta kalmak için biri diğerinin besinlerini almak istedi. Güçlü olan diğerini ezdi. Yenilenlerden sağ kalanlar yenenlere köle oldular, onlar için hizmet ettiler. Zamanla onların dillerini konuşmaya başladılar. Bu burada durmadı. Nüfusun artmasıyla başka köyler ve başka dillerle karşılaşmak durumunda kaldılar. 10-15 köyü yöneten bir yönetim için dil bağı yetersiz kaldı. Yeni birleştirici olarak dinler ortaya çıktı. Toplumlar arasında daha büyük çapta savaşlar oldu. Küçük dinlerin yerini daha büyük dinler aldı. Daha çok sayıda insan ve toplumu kapsadı. Büyük dinlerin birleştiriciliği altında savaşlar ve büyüme çabaları oldu. Bu olurken bir taraftan demokratikleşme, bilim ve teknolojide ilerleme oluyordu. Din devletleri bir arada tutma özelliğini yitirdi. Yenilenler önceleri köle olurken şimdi devlet içinde hak iddia edebilen toplumlar olarak yaşadılar. Din devletleri yerini devleti bir arada tutan yeni bir özellik olarak milliyetçi devletlere bıraktı. Değişim bu noktada da durmadı. Teknoloji, hızlı ulaşım araçları milletlerin birbirlerine girmesine neden oldu. Bu aşamada zayıf olanlar ilk başta olduğu gibi güçlü karşısında yok oldular. Yakın güçte olanlar (örneğin İngiltere ve Fransa) birbirleriyle savaşmayı bırakıp, milliyetçi özelliklerini geri plana iterek yüzyıllardır savaştıklarını unutarak güç birliği yaptılar. Bazı ülkeler (örneğin A.B.D) varlıklarını sürdürebilmek için çoktan çok uluslu bir yapı kazanmıştı. Amerikadaki Kuzey-Güney savaşı ırkçı bir devletten Amerikalılaşmış devlete geçiş sırasında yapılmıştır. Şimdi Türkiye’ye bakalım. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ulus kimliği gerekliydi. Ama şimdi devrini doldurdu. Nasıl din kimliği ulus kimliği karşısında geri plana itildiyse ulus kimliği de Türkiyelileşme söz konusu olunca geri plana itilmeli. Bu olay belki bizim zamanımızda olmayacak. Belki yetişen yeni nesil zamanında olacak. Türkiye başka uluslarla eşit şartlarda hayatta kalabilmek istiyorsa bunu yapmak zorundadır. Aksi takdirde bizi kötü bir son bekliyor. Ülkemiz sınırları içinde yaşayan Türk olmayan ulusların -bağımsızlık dışında- kişilik haklarını tanımak bu yüzden hassas bir konu değil ölüm kalım meselesidir. Küreselleşmenin önüne geçilemeyecek. Ömrümüz görmeye yeter veya yetmez ama mutlaka gerçekleşecek. Kişiler için önemli olan doğru tarafta yer almak. Çünkü yanlış tarafta yer alan düşünceler zayıflayacak, başarısız olacak veya tümden yok olacak. Bizim için ilk aşama dünyalılaşmaktan önce Türkiyelileşmek ilkesidir. Türkiyeliler Türkiyelileşmeyi benimseyebilirse Avrupa Birliğine girebiliriz. Çünkü bu ilkeyi benimsemek dünya vatandaşlığına doğru atılmış bir adım olacak. İmrenerek baktığımız G7nin, Avrupa ülkelerinin, ABD’nin, Kanada ve Avustralya’nın üstünlüğü buradan kaynaklanıyor. Artık bunların hepsi geçmişin karışık uluslarından, ırklarından, oluşuyor. Bir lidere ve tek parti rejimine de gerek yoktur. Liderlik demokrasinin ruhuna aykırıdır. Türkiye’de bu iş yerel yönetimler reformu yasası ve sivil toplum örgütleri aracılığı ile gerçekleşecek. Çünkü toplumun kesimleri daha fazla konuşma hakkına sahip olacak. Küreselleşme ile ilgili bir konu daha var. Bu saydığım ülkeler henüz dünyalılaşma aşamasında değiller. Halen demokratik ülke vatandaşlıkları sürüyor. Yani kendi çıkarları için Türkiye’yi yok etmek dahil her şeyi yaparlar. George Orwell’in 1984 isimli romanında herkesin bir numarası var. Herkesin ne yaptığı ne düşündüğü yakından izleniyor. Hacettepe Üniversitesi Biyoloji bölümünden Ali Demirsoy’un verdiği bir seminerde Utrecht’te yapılan bir deneyden söz edildi. Kişilerin düşündüklerini bilgisayar anlayabiliyormuş. 10-15 yıl önce bilim kurgu filmlerde gösterilen elektronik prangalar Amerika’da artık gerçekten kullanılıyor. Yakında Türkiye’de de kullanılacak. Cep telefonları, internet aracılığı ve uydular ile bir kişinin nerede olduğu ve ne yaptığı hemen bulunabiliyor. Bunlar çok kötü gelişmeler. Dünyada beni haklı çıkaracak çok olay oluyor. Amerika kıtasında 34 ülke serbest ticaret yapabilecekleri bir bölge oluşturmak istiyorlar. Zengin daha zengin, fakir daha fakir olacağı için bazı gruplar buna karşı çıkıyor. En son İtalya’da yapılan G8 toplantıları da protestolara sebep oldu. Türkiye’de çıkarılan şeker ve tütün yasaları gibi yasalar aynı belirtileri taşıyor. Küreselleşme demek, dünya vatandaşlığı demek gidip bu devletlerin bir tanesine teslim olmak demek değil. İlerideki adil bir birleşme ancak eşit şartlarda olabilir. Biz doğru davranışla yalnızca bunu sağlayabiliriz. O veya bu şekilde birleşmeye engel olamayız.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |