Tarih, hiçbir zaman orada bulunmamış kişiler tarafından anlatılan hiçbir zaman olmamış olaylarla dolu bir yalan. -Santayana |
|
||||||||||
|
Sanırım çaresizlik insan kalma ve çare insanlıktan sapma gibi geliyor bana. Tüm bu kısır döngünün farkında olup, tüm uğraşlarınıza rağmen kendi benliğinize ters düşmeyerek yaşadıklarınız ve bu hayat denilen yaşam kargaşası içerisinde onurluca var olma mücadelenizin adı çöplük içinde temiz kalabilmek. Genelevde bakire kalmaya benziyor adeta bu kopuk ve savruk mide bulandırıcı yalanlarla süslü düzen içerinde insan kalabilmek. Bu çöplüğü bu bataklığı değiştirmek için harcanan zaman ve üzerinize binen sistemin kahrolası yükü altında onurluca var olma savaşınız. Bu savaş sistem ve düzen değişmedikçe savaşacağınız kargaşalar bütünü. Ve nereye kadar savaşacağınızı bilmeden öylece her doğan günde çöplük içinde kirlenmeden kalabilmenizin mücadelesi. Bunun adı insan kalmak ve sanırım çaresizlik. Oysa çareyi bulanlar o kadar güzel bulmuşlar ki bu düzen içinde, düzenin ve hayatın kaygılarından bir haber çöplüğün içindeki çöp olma mücadelesi veriyorlar anlamsızca. Gündelik yaşantılarına sığdırdıkları mide bulandırıcı iğrençliklerle ve sapkınlıklarla yaşadıkları hayatlarını kendi ağızlarından çıkan yalanlarla o denli süsleyip kendilerini sanki gül bahçelerindeymiş gibi gösterip yüzlerindeki kire ve yüreklerindeki kirliliğe aldırmadan yaşamaya devam ediyorlar. Onların bir çare arama yada çaresiz kalma serüveni yok. Onların insan olma gibi bir mücadelesi ve insan kalabilme gibi bir inançları da yok. Çare ararken ve o arayış içinde çaresiz kalmışken aynaya bakmaktan utandığınız günlerde onlar gecenin örttüğü günahlarının pisliği ile aynaya bakıp yeni günlerine yeni sahteciliklerle başlamayı insanlık bilip yalanlarla hayata merhaba demeyi yaşamak zannederler. Ne yapmalı o zaman bu kahpe düzen içinde? Anlamsız bir suskunluğun çevrenizi sarmaladığını duyar gibiyim. Vereceğiniz cevaplara kendinizin bile aslında inanmadığını ve sırf bir cevap bulabilmek adına öylece kelimeleri art arda sıralayıp cümleler kurma çabalarınızı görür gibiyim. İşte tüm bu cevapsızlıklar içinde ve kayboluşun ortasında umut dediğimiz fakirin ekmeği, kış güneşi gibi yarın yamalak ısıtıyor insanın bedenini. Ve o sıcaklığı duyabildiğiniz kadar insan kaldığınızı hissediyor ve içinizi ısıtan o sıcaklık kadar onur biriktiriyorsunuz çevrenizi saran onur yoksulu bedenler arasında. Sıska ama sıska olduğu kadar dirayetli birkaç kelime kurmaya çabalıyorsunuz bu çaba o çöplükteki son direnişler oluyor kimi zaman. kimi zaman o kelimeleri duyan üç beş kişi ile el ele verip umudunuzu tazeliyorsunuz ve inançla doluyor yüreğiniz. Ya sesiniz yankılanınca büyük bir boşlukta işte o zaman duvarlarla konuşmaya başlıyorsunuz her kurduğunuz cümle acı bir tokat olarak yankılanıyor yüzünüzde yüreğiniz acıyor gözlerinizden iki üç damla yaş süzülüyor ve sizler göz yaşlarınızla yıkıyorsunuz o gün içinde yüzünüze yapışan bu kalleş düzenin lanet olan kirini. Kimi zaman dedik ve öyle başladık yazımıza; kimi zaman insan kalabilmekti beklide hayat kimi zamansa insanlık vasfını unutup yeni bir dünya özlemi ile bol sıfırlara gebe kalıp insanlıktan uzaklaşarak yaşamak. Şimdi kimilerine göre fakir edebiyatı olarak nitelendirilir buy cümleler. Hatta “Ne yani bol sıfırlı para kazananlar hep insanlık yoksunu kişiler mi?” diye soranlar olabilir. Ve hatta cebi biraz fazla şişkin bir arkadaş “Amma yaptın ha lan kafayı yemiş bu herif ne alaka” diyebilir. Herkesin söyleyecek muhakkak bir lafı olacaktır. Lakin asıl olan aynaya bakıp kendi yüzünüze gerçek doğruları utanmadan tüm gerçekliğiyle onurluca söyleyebilmektir. Zaten bunu yapıyorsanız da üzerinize alınacağınız her hangi bir söz, kelime yada cümle olmayacaktır. Neyse zaten son zamanlarda bu soruyu sorduğumda başlıyor her şey sadece insanların kendileriyle buluşmasını sağladığım o anda kızıllaşıyor gözler ve karşımdaki insan sıfatına girmiş canlılar ağızlarının yanlarındaki salyalara aldırmadan delice insanlık öğretmeye çalışıyorlar bana. Yanında mendili olan var mı? Neyse anlayan anladı zaten. Herkes kendine göre insan herkes ailesine göre insan yada herkes yaşadığı çevre içinde insan ya baş başa kendi ile kalabildiğinde ne kadar insan? Beyninden geçen sorular, amaçlar, hedefler noktasında ne kadar insan? Söyledikleri ile düşündükleri arasındaki uçurumların ve hayat denilen bu oyunda yaptıklarının o uçurumlara kimleri sürüklediğini dudaklarının yanında beliren yarı donuk bir tebessümle izleyenlerden bahsediyorum. Anlamsız geliyor galiba? Neyse uzatmayalım o zaman. Düşündüm de; şimdi bu kadar insan olmaktan insan kalmaktan bahsettik aranızda “ sen ne kadar insansın? Bu denli atıp tutuyorsun sen ne yaptın? Ne kadar insan kalabildin?” diye soranlarda olacaktır elbet. Sanırım yanılmadım. Öyle bir iddiam yok, insanımda demem çoğu zaman insan olmaya çalışan biri işte der geçerim. İnsan olmak yada olmamak karşınızdakinin hayatında var olduğunuz ölçüde geçerlidir, düşündükleriniz ve yaptıklarınız arasındaki ince çizgi. Düşünürüm söylerim ve elimden geldiğince yapmaya çalışırım. İnsanları bozuk para gibi harcamışlığımda yoktur hani onların beni harcadıklarını saymaya kalksam sanırım varyemez amcanın bozuk para havuzunu doldururdum bugüne kadar. Dedim ya amacım insan olmaya çalışmak hele bir insan olayımda, insan kalmak için yapacağım mücadele o zaman başlayacak. Hayvanlardan öğreniyorum daha bir çok şeyi. Kumrulardan, köpeklerden eşeklerden, attan, öküzden. Bu hayvanların insanlara olan yaraları karşısında insanların insanlara karşı yararlarını düşündükçe insan olduğumdan utanıyorum da kimi zaman. Sorular yanıtlar; ardı arkası kesilmeyen yaşam. Domino taşlarına benzetiyorum işte ben bu soruları yanıtları ve geçen zamanı. İnsanoğlu hayatını karma karışık kuramlar üzerine kuruyor her bir taşı itina ile bir başka taşın arkasına saklıyor herkes her şeyden habersizmiş gibi var oluyor o insanın hayatında sonra nemi oluyor? Biri gelip bir taşa dokununca tüm gizem ortadan kalkıyor ve taşlar birbirine vurup düşmeye başlayınca iç yüzünüz ortaya çıkıveriyor. İşte o an anlaşılıyor ne kadar insanız ne kadar hayvan ne denli insan kalmışız ne denli insanlıktan ırak. Kim bilir? Dedim ya; “kim bilir? ” cevabını verecek olan varsa buyursun. Ha yazdıklarını da bu hayattan kazandıklarını da ne ayakkabı kutusunda nede evindeki kasasında saklasın. İçinden ne geliyorsa yazsın. İnsanız ya hatalarımızla insanız. Hatalarımız? İnsanlarının alın terlerini emeklerini çalmak ve hatalarımız emeğin yanında olan insanlarla paralel yaşantılar sürmeyip dar gelirlileri teğet geçmek. Hatalarımız gemilerin çaplarında denizlerde saklı, hatalarımız hergün çifliklerimizdeki kuluçka makinelerinde büyümekte, hatalarımız dere yataklarına bina yapıp dar gelirli vatandaşı ev sahibi yapıp sonrada gelen selin hatalarımızı temizlemesini beklemek. Hatalarımız üç dakikada belge yapıp beş dakikada kendi yaptıklarımıza inanmak. Hatalarımız insanca yaşamak varken, insancıklarla yaşamayı hak bilip o hakkı halka mal etmemiz. Hatalarımız…… kim bilir? Htalarımızdır bizi biz yapan ve hatalarımızdır insan olma gayemiz. Ya hatasızsak? Yoksa hatalarımız? İnsan olmak neye yarar hayvan kalmak daha onurluca değimli? Kim bilir?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © HAMZA EKİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |