"Denemeler"de gördüğüm şeyi Montaigne'de değil, kendimde buluyorum. -Pascal |
|
||||||||||
|
Meclis, demokrasilerin en serbestçe ve özgürce uygulandığı yerdir. Çok eski çağlardan beri, demokrasi ile yönetilen ülkelerde meclise seçilen vekiller, mecliste kürsüye çıkarlar ve devletle ilgili buldukları her şeyi konuşurlar. Vekiller, milletin temsilcisi oldukları için kürsüde diledikleri gibi konuşurlar ve bunu yaparken de kendilerinin bir temsilci olduklarını bilirler. Bizim meclisimiz de böyledir. Halk tarafından seçilen vekillerimiz, meclis toplandığı zaman kürsüye çıkıp güncel konuları dile getirirler. Bazen saatlerce konuşanlar da olur… Ama meclisimiz artık eskisi gibi samimi değil. Kürsüye çıkan vekiller, boş koltuklara konuşuyorlar… Çünkü diğer vekiller onları dinlemek zahmetinde bulunmuyorlar. Ya meclis koridorlarında, ya parti odalarında, ya da kendi odalarında oluyorlar. Günümüz meclisinde CTP, vekilleriyle dikkatleri çekmeye başladı. Daha ilk günden mecliste bir yemin krizi yaşandı. CTP’li bir vekil, kendi hazırladığı vekil yeminini okumak istedi. Oysa yasalarımıza göre vekillerin yasada belirtilen yeminin okunması gerekir. Bu yemin okunmadığı taktirde de vekilin vekilliği yürürlüğe girmez. Sayı vekil, daha sonra kürsüye gelerek yasal olan yemin metnini okumuş ve vekilliğine meşruluk kazandırmıştır. Bununla da bitmedi. Aylar sonra aynı vekil, TC askerlerine “Tecavüzcü” diyerek onları adeta aşağıladı. Tabii çok daha önceden aynı zihniyeti taşıyanların “Ankara, ne paranı, ne de memurunu istemiyoruz.”, “Ankara, elini Kıbrıs’tan çek” gibi söylemlerini gündeme dahi getirmiyoruz. Her defasında Türkiye’ye dil uzatan, “Türkiye benim anavatanım değildir” diyen, TC Elçiliğinin önüne siyah çelenkler konarak, kesik eller koyan, her gelen elçiye, -Sanki karışıyor gibi- “İçişlerimize karışma” diyerek hakaretler eden ve fakat maaşlarını da her nedense Türkiye’den alan ve her başları sıkışınca Ankara’ya gidip ağlayan bu zihniyet, geçtiğimiz gün yüce meclisimizde yine adeta kin kustu… Geçen günlerde meclis kürsüsünde “Milli Değerlerimize Önem Verilmesi” konusunda bir konuşma yapan Lefkoşa UBP Milletvekili Sayın Zorlu Töre’ye dil uzatıldı. Töre, Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmada “ Biz, UBP kurultayında Çavbella Marşı değil, İstiklal marşı okuruz” dedi. İşte ne olduysa o anda oldu. Daha önce meclis kürsüsünde bir çok kez Kültürümüz ve kültürümüze gereken önemin verilmesi hakkında konuşmalar yapan ve adeta bunu beyinlere nakış eden CTP’li bir vekilimiz Töre’ye “İstiklal Marşı bizim değil” dedi. Bunun üzerine Töre, “İstiklal marşı bizim marşımızdır. Bu yaslarla belirtilmiştir. Ama beğenmiyorsan senin için Mücahitler Marşı’nı okuyayım” dedi. Bu yanıta da Sayın vekilimiz, “Mücahitler Marşına da karşıyım. Çünkü bu marş asker ve askerlik kokuyor” dedi. Anlayamadık… Askerimize karşı bu kin, bu öfke, bu horlama, bu dışlama niye? Sayın Töre, yaptığı konuşmada: “Vatanı, bayrağı herkesin savunması gerektiğini” ifade ederek, “Kimsenin bir diğerini değerlerinden dolayı küçük görmesini, suçlamasını kabul edilemeyeceğini” kaydetti. Beşparmaklardaki bayrağın eleştirilmesini ve barış önünde engel görülmesinin yanlış olduğunu, “Masa üzerindeki bayrak ve izaz ikramların da konu edilmesinin haksızlık olduğunu” ifade eden Töre, bayrağa, devlete sahip çıkılması gerektiğini vurguladı. Burada Sayın Töre’ye sonuna kadar hak veriyoruz. Bayrak ve Milli marşımız bizim için önemlidir. Namusumuz gibidir. Her ikisinin de anlamı Türk Milleti için önemlidir. Adeta kutsaldır. Türkiye’de herkes bu iki değere saygı duyar. Bu da yasalarla belirtilmiştir. Bunlara saygısızlık yapanlar yasal suç işlemiş kabul edilir ve cezalandırılırlar. Bayrak da, Milli Marş da Türk Milletinin çok sıkıntılı dönemlerinden sonra ortaya çıkmıştır. İstiklal Marşı yazarı Mehmet Akif Ersoy “Allah, bana, bir daha İstiklal Marşı yazdırtmasın” diyerek o günlerin zorluğunu dile getirmiştir. Bu gün en azından o dönemde şehit düşmüş ve o bayrağın uğruna canlarını hiçe sayanlara saygı duymak gerekir. Sanatçı ruhlu olan ve Kültürün ne kadar önemli olduğunu bilen bu, çok sevdiğim ve saydığım vekilimize, maalesef bu defa hak veremiyorum. Ve onun bu görüşlerini doğru bulmuyorum… Tabii demokratik ortamda istediği gibi düşünmekte serbesttir. Ama bu serbestlik de, o değerlere dil uzatılmasını gerektirmez… Olmadı Sayın Vekilim… Biz, sizi milli değerlerimize, kültürümüze sahip çıkan ve onlara saygı gösteren biri olarak tanıyoruz… Lütfen Şanlı bayrağımıza, Milli Marşımıza “Bizim değil” diyerek dil uzatmayalım… Onlar, içimizde taşıdığımız can kadar, ruh kadar bizimdir. Onlar, aldığımız soluk kadar, içtiğimiz su kadar bizimdir… Onlara hep beraber sahip çıkalım…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |