Yedi iklim dört köşeyi dolandım / Meğer dünya her tarafta bir imiş. -Dadaloğlu |
|
||||||||||
|
Şimdi etniklikten çok üreten emekler ortak payda olmayı temsil ediyordu. Bunun karşısına mal mülk sahibi olma ve mal mülk sahipliğinden ötürü mal mülk sahibi olmanın hakkı olmak gibi ucube bir dayatma ortaya konuyordu. Köleci sistem üreten emeğin sömürülmesi üzerine inşa olmakla; ortak payda üzerine inşa olduğu gerçeğini, sitemden tecrit edemezdi. Ama Mamon’du mana üreten emeğin kazanımlarını ve üreten emeğin paydaş olma ortaklığını meşru görmemekle, “kimin malını kime bölüştürüyorsunuz?” diyordu. Böylece üreten emeğin belirleyici bir değer olması, Mamon’un inşa ettiği sistem içinde yok hükmünde olacaktı. Her şeyi mal, mülk ve mülk sahipliği belirleyip; yine her şey de mülkün ve mülk sahipliğinin hakkıydı. Çünkü adalet olan hak; mülkün temeliydi. Daha sonra mülkiyetçi anlama (zihniyet) araya epey zaman mekân farkı oluşla kendi dışında gelişmeli birçok bağıl boşluklu alan oluşmalarını yaptıktan sonra “emeğin hakkını alın teri kurumadan verin” deyişle ortak temel olan aklı belirtti. Bu belirtmelere rağmen de araya giren bunca zaman ve olaylara karşın kafalar hayli karışmış olacaktı. Ortak payda olan emekler, tam bir anlama olmasa da; şefkat gibi sanal bir anlama yolunun meşruiyetiyle sistem içine döndürüldü. Her bir keyfi takdir; her bir karşı bağıl oluşmasını ortaya koymakla Mamon’u çıldırtıyordu. Siz varlık derseniz, yokluğa dönüşüyordu. Yokluk dediğiniz şey de varlığa dönüşüyordu. Mamon’du anlamayla görmezden gelinen bu ana esas, her bir karşı oluşmayı kendisine küfür ve itaatsizlik sayıyordu. Bu nedenle Mamon’un hışmı ve zulmü karşısında bir uzanım, karşı tutumuyla; şefkat merhamet gibi ayrı bir bağıldı sanal dengeleri oluşmaydı. Mamon, üretim ile paylaşım oluşla beliren sistemdeki uzam içinde, araya aldığı mülk edindirme boyutu ile oluşan yeni durumlar karşıt ilahların nitelik belirmesi oluşla ele alındı. Bu yeni beliren oluşmalar, keyfi takdir karşısındaki acıma ve merhamet gibi duygulardı. Somut sahiplikler değildiler. Bir acıma, bir yardım, lütuf gibi hisler biraz sadakayla; belli oranlardaki payların zekâtıyla; kurbanların dağıtılmasıyla ve adaklarla fakirliğin anılmasını söyleyip; kadersizleri, kaderlilerin payı üzerinde ve duyguca birbirlerini birbirlerine ortakçı ve mirasçı (sorumlu) yapıyordu. Bu anılmalar eskilerin totem kardeşliği, ilah kardeşliği dediği mana olur inşasının yerine yavaş yavaş yenisini zengin-fakir kardeşliği olmakla söylemeydi. Bu bağlam da mülkiyetçi ilişkiler de iman kardeşliği olmakla söylenecekti. Çelişen mücadeleler de, eninde sonunda işi bu noktaya getiriyordu. Kadersizi, kaderliye mirasçı kılma işini özendirmek için "Sadaka mülkü artırır" diyordu. "Zekât malı bereketlendirir" diyordu. “ kardeşinize yardım etmedikçe imanlı olamazsınız” diyordu. “Yardım, geçmiş günahlardan sizi anadan doğmuş gibi yapar” diyerek bu sözlerin yanında olanla; sözlerin karşısında olanın iman mücadelesi içindeki anlamların, imbikten süzülmelerini veriyordu. Paydaşır ortaklığın yardımlaşan duygu olma meşruiyetiyle sistem içine dönmesi, tersten olumlarıyla lütuf olma gibi kendini göstermişti. Ama olsundu. Tüm bu olumsuz yansıma, baskı ve basınçlara rağmen çelişen mücadeleler; Spartaküs’ü verecekti. Spartaküs ayaklanması gibi tarihi bir görev direnç, Mamon’cu takdire başkaldırı olmanın onurlu meşruiyet ligiydi. Zulme direncin meşruiyetleri insan anlağına yansımasını yapmadan edemeyecekti. Gözleri açılan zenginler bu türden inayet etme işine ayrıca özenecekler ve karşı önlemi de alacaklardı. Totem grubun ortak yararlanmalı, ortak kültürlü tutumları; totem kardeşliğiydi. Ön ittifaklar da kendi ortak yararlanmaları içinde, sentezce olan yapılarının biyo kültürel süreçleri olan tutumlarını, ilah üzerinden insan kardeşliği yaptılar. Yani totem kardeşliği araya giren ön ittifaklı sentezle insan kardeşliği oluvermişti. Araya birçok zaman mekân devinmesi alan mülkiyetçi ilişkinin özel mülkçü zihniyeti de her tür ortaklık gibi kardeşçe ortaklığı da yıkmıştı. Böylece ön ittifakın insan kardeşliği de yıkılmıştı. Kardeşlik yerine sınıfsal bir çelişki konmuştu. Zengin-fakir; efendi–köle çelişkisini ortaya koyan mülkiyetçilik; çudra ve parya türü sınıflar olan aşağılık takımlarıyla (!) bir türlü kardeş olamıyorlardı. Köleci ilişki olan köleci iman; köleci iman üzerindeki reformist hareketleriyle süreci “iman kardeşliğine” getirdi. Bu o zamanlar haliyle iyi bir aşamaydı. Kardeşlik, “ortak olmayı” vurgulardı. Yeni durum, malı-mülkü olan efendilerle; maldan mülkten yoksun yığınların; “iman kardeşliğiydi”. Başta kimse Mamon’un yanında eşit değildi. Bu nedenle keyfi takdir yapıyordu. Ama şimdi, araya giren onca zaman sonrasında herkes Mamon karşısında eşitti! Mamon öyle söylüyordu. Yani köle tüm yoksulluğuyla mülk sahibine, mülkiyeti üzerinden iman kardeşi olmuştu. Kardeşlik ortaklık olmakla iman kardeşliği zımnen mülkiyet ortaklığı kardeşliğiydi. “İman eden, iman edenin kardeşidir” deniyordu. Kardeşler, malı olanla, malı olmayandı. Kardeş ortaklıktı. Açık söylensin ya da söylenmesinin iman kardeşliği mal ortaklığıydı. Bu süreç araya giren yeni zaman mekân aracılığı nedenle mülkiyet ortaklığı üzerinden insan kardeşliği vurgusuna gidecekti. İsa dönemine gelindiğinde, artık dinlerin şirk tanımazlık altında yürüttüğü tüm mücadeleleri; mülkiyetçi doymazlık konularıyla ikame olmuştu. Süreç bu tek yanlılıkta git yapıp kendi özgün sürecini imparatorluklarla zirveye vardırmıştı. İmparatorlukların ölümüyle şimdi gel yapıyordu. Gel yapmakla çekildiği yerlerde bıraktığı ayak izleri, parmak izleri, söz izleri şimdi karşı bilinç oluşla geri çekilme yapmasının yerini alıyordu. Bu izlekti oluşlardan biri de, sebebi ne şekilde ve ne olursa olsun; sonucu bunu doğuracaktı. Mülkiyetçi ezme esası karşısında, kölelerin üretme payını değil de az biraz paydaşlık kardeş hissesini lütuf ve merhamet ekseninde alabilmeleriydi. Sizler de bu gel git yapan inayetçe oluşmanın onca yansımalar vermesi içindeki yansımalardan biriyle nasiplenecektiniz. İnayetlerden biri olan sadaka, zekât türü eylemlerin bir ucu aşağılanma merhamete uğramayı verir. Bir ucu, tümden yok olmaktansa, mülkten biraz kemirilmesine izin verme gibi yansımaları, verir. İnayetçe oluşun diğer bir yansıma yapar eylem ve anlam olma ucu da iman üzerinde ortaklık veren köleci meşruiyet oluşudur. İnayeti olan tutumu ister bir aşağılanma oluşla tartışın. İster yoksulluk nefsi karşısındaki efendiler, mülkünün yağma edilmesini önlemekle size sus payı olur türü sadaka, zekât veriyor deyin. İsterse efendiler başları gözleri hakkı için size sadaka vermekle kendi güvenliğini bu yoldan da amorti edip köleci sisteme trake soluması yaptırdıklarını düşünün. İsterseniz sadaka zekât boyun eğmeyi ve itaat etmeyi koşullu refleks yapmakla pekiştirir vs. deyin. Tüm bunlar yansımalarını vermekle doğrudur. Şartları içinde bir bir ve hepsi bir arada karmaşıkça oluşmaktadırlar da. Ele alışınıza bağlıdır. Mamafih (bununla beraber) Mamon’un size mülkiyet hakkı içinde paydaşça ortaklık verme meşruiyetisi; mülkiyetçi muhkem oluş içinde Mamon’du takdir olan surda, gedik açmaktı. İşte feodal sistem meşru olan bu trake solunumlarını genişletecekle süreç sizi feodal sistemin meşruiyetisine ve oradan da burjuva demokratik devrimine dek götürecekti. İman kardeşi (ortağı), mülkiyet üzerinden, insan hakları beyanıydı. Üreten emeğin ortak payda olmalı, ortaklaşma bağı; sanayi devrimi içinde “dünya emekçileri birleşiniz” diyen karşıt sloganıyla da; soyut insan kardeşliğini de yeterli bulmamıştı. Slogandaki gibi daha somut verilere dayanmak istiyordu. Mücadelenin günümüz insan hakları evrensel beyannamesi içindeki kendi bilincini şöyle böyle inşa etmesi demek; bu meşruiyetliğin tarihsel vicdanlar içindeki, tarihsel sürece olan direnci olmakla; yadsınamaz bir tarihle Mamon’du mana anlamalı tevhidin; giderek işlevsen olmasıdır. Bu basit ama giderek yankıları büyük olacak bir direnç koyuşun meşrulaşması olacaktı. Köleci sistemin, sistemde tecrit ettiği üreten emeğin paydaşça meşru olmazlığı; çeşitli maceralara denk, acıma nedenle; meşru olup, yeniden olması gerekecek şekilde sistem içine dönmüştü. "Kölelerinizin alın teri kurumadan karşılığını verin" ya da "zenginin varlığı içinde yoksulunda bir payı vardır" deme söylemi, kanuni kadim olan ilk köleci, mülkçü takdirde ödün vermeydi. Ve bu nedenle mülkte; çalışma içinde; üretim içinde emek verir olma ortaklığını (paydaş olur söz sahipliğini) şefkatli olurla tanımak; zımnen, uçuk bir dolaylı yol üzerinde paydaşlığın asaletini kabul etmekti. Köleci sistem, ön ittifakı düşünce olan ortaklıktan kendisini tecrit etmişti. Bu tecrit etme işi, köleci dönemi tek ayak üzerine inşa etme olurla yansımıştı. Bu tecrit, köleci süreci tek kutuplu ve despot yapmıştı. Elbet ikinci bir ayağını da merhamet üzerine basacaktı. Bu vaz geçilmez oluştu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |