Benim yaradılışımda fevkalade olan birşey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Atatürk |
|
||||||||||
|
Siz süreci geçmişe doğru, saf olan ve saf olmayan diye başlangıca götürdükçe; saf dediğimiz noktanın bir öncesi de sentez olmakla yaptığınız; saf sentez tansı içinde hep sonsuzca bir yineleme ile baş başa kalırsınız. Bu tanılar sürecin iterasyon yapısına uygundur. Ama ne var ki bu tekrar edişler sizleri Zenon çıkmazına da götürür. Siz süreci hep bildiğiniz yere kadar götürüp, götürdüğünüz noktanın da bir öncesi olduğu hükmüne varırsınız. Sürecin bu türden kesikli sürekli çevrim oluşları içinde bu nedenli tekrar edişler bir süre doğru iken sonsuzca oluş içinde doğru değildirler. Niceli olan bir süre sonra nitelik değişir sıçrar. Çevrimler kesikli, süreklilerden oluşurlar. Hiçbir çevrim içi kesikli, sürekli yinelemeler sonsuz oluş içermezler. Bir hal, bir durum; bir enerji devinimli dönüşme biçimi olmakla baş ve sonu izafe ederler. Çevrimi olgulayan her bir durum, kendi baş ve sonunu ortaya koymakla girişen sentez olan bir çevrim girişmesini ele verirler. İşte yanılmamıza neden olan noktalar buralardır. Bir olayın değil, birçok olayın girişiyor olmasıyla; birçok olayın baş ve sonunun, aynı yer olduğunu bulamamaktır. Ya da şöyle söyleyeyim; yapılan sürgit ile eşeyli üremenin olmadığı noktada, eşeyli üremeyi aramak gibi birçok olay durumun olmadığı çevrim noktasında, birçok olayı aramakla yanlışa düşeriz. Çevrim içinde bir nokta, daha öncesi olmayan bir girişme yansıma ile hem baştır, hem sondur. Oysa evren çevrimlidir. Evren çevrimler bağıntısıyla kesikli sürekli olup, görecelidir. Çevrimli olanlar, dönüşlüdürler. Döngü içinde geriye doğru götürdüğünüz şey de (saflık ta); götürülen şey de (bileşikler de) aynı şeyin bir araya sıkışmasıdırlar. Döngüsel süreç içinde baş ve son; varlıkla yokluk aynı şeydir. Yani sentez olan şeyle, saf olan şey aynı şeyi verir. Biri değişerek öbürüdür. Saf oksijen varken, su molekülü (sentez) yoktur. Sentez olan su molekülü varken saf oksijen yoktur, bileşiktir. Dikkat ediniz oksijen yok değildir. Su molekül içinde oksijen vardır ama saf oluşla söz gelimi ateşi yakan oksijen, soluduğumuz oksijen teorik oluşla yoktur. Siz götürülen ile götürdüğünüzü geleceğe taşırken; saf olanla, sentez olan şeylerin arası nicelik-nitelik değişimli boşluklu tanecikli olmakla olay, boşluk devinmesi süreçlerine açılır. Geçmişle geleceğin arası boşluk devinmelerine açılmakla süreç; kesikli sürekli bir akış olur. Parçacıklı enerji topağının çevresinde bir kısım enerji alan etkili dalga hareketi oluşla, belirir. Bu dünya ve atmosfer hareketi gibi görece bağıntılı oluşa, andırışladır. Her dünyanın atmosferi olmayabilir ama her parçacığın ve her dünyanın süpürme yapan dalga hareketi vardır. Yani parçacık ve dalga hareketi bir arada ve birlikte bir enerji düzey düzlem konumu oluşla uzay zaman sürüklemesini ele verirler. Konuya dönersek bu akışın evrensel büyüklükteki çevrimsel oluşu, size göre; sonsuzdur. Görece özel bağıntı içinde olan akış; hemen görülen, keşfedilen kesikli sürekli oluşlarıyla birbirine dönüşürler. Sonsuzluk algısı geçmişten, geleceğe olduğu gibi gelecekten geçmişe doğru da oluşur. Şimdiden geçmişe doğru baktığımızda yaklaşık oluşla nasıl 13,7 milyar yıllık bir noktaya kadar sonsuz varsa; şimdiden geleceğe doğru baktığımızda da, ... Milyar yıllık bir noktaya kadar sonsuzun olacağı açıktır. Evrenin atom düzlemli olan sonsuzluk ölçüsü başka, kuantum düzlemli sonsuzluk ölçümü başka ve görecelidir. Görece oluşu (göreceliği) tuzakladığınız an; her iki uçtan da geçmiş ve gelecek aynı yer olacaktır. Su mu baştır, buhar mı sondur? Oysa su ve buhar aynı anda oluşla, baş ve sondurlar. Biz süreci kesikli sürekli yaptığımız için, yansıma bağıntısına göre suda baskılanan kimi özellikler buhar enerjisi şeklinde ancak ortaya konarken; buhar da baskılanan kimi özellikler de; su düzlemli enerji düzeyinde ortaya çıkmakla suyun ve buharın davranışı farklı olacaktır. Bu durumda da su ve buhar bize ayrı ayrı baş ve son oluşlar gibi geleceklerdir. Çünkü gelecek, geçmişi ve geçmişini vermek zorundadır. Geçmiş te, gelecek oluşla kendisini tekrarlamak zorundadır. Bu çevrim, şeylerin (evrenin) kendi üzerine kendi etkisidir. Kendi üzerine kendi etkisini veren şey; üzerine olan etkiyi oluşana dek, bir zaman, bir devinim, bir mekân, bir boşluk, bir doluluk vs. enerji süreçlerin de oluşmak zorundadır. Kendi üzerine kendi etkime oluş bu türden kesikli sürekliliği oluşmak zorundadır. Şeylerin kendi üzerine kendi etkisinin olmadığı bir an yani yansıyamadığı özelliği görece boşluksa; kendi üzerine kendi etkisinin olduğu an görece doluluktur. Eş deyişle kendi üzerine kendi etkisinin oluşamadığı an geçmeyen zamansa; kendi üzerine kendi etkisinin oluştuğu an da akan zamandır. Boşluk ta, doluluk ta görece manadır. Mana; öz ve biçim bağıntısıdır. Öz evrenseldir, geneldir. Biçim evrende bulunan, özel bağıntılı; kesikli sürekli kısmi bir öz içerenledir. Ana fikir olan bencillik, asıl olan ve esas olandı. Ana fikre eşlik eden ve ana fikre paralel yansıyan gölge tutum kaygılardı. Ana fikrin mana anlaması kaygılardı. Ana fikir kaygıyla güçlenip davranışsa oluyordu. Kaygılar ana fikrin üzerine çöken bir felçle meydi. Açlığın boşluk devinmesi kaygıydı. Güvende olmanın boşluk devinmesi, güvensizlik kaygısıydı. Her bencilliğe bir kaygı eşlik eder. Ana fikir kaygıların eşliğinde davranışsal süreç oluyordu. Kaygıları giderilmeyen ana düşünce, kaygıları bastırılmayan ana fikir; temkinli olamıyordu. Bastırılmayan kaygılar saldırgan, kapıp kaçan vs. tutum içinde sert oluyordu. Kaygıyı gideren; kaygıyı bastıran durumlarımız tutum oluyordu. Bu tutum içinde de bambaşka düzey düzlem ilişkilerine bağlı olmakla, aynı temel nedenli bambaşka kaygılar ortaya çıkıyordu. Ana kaygılar sosyal dayanışmaca oluşun tutumuysa; sosyal beğenilmeme de, sosyal yapının dışına atılma korkusu da; yeni bir bambaşka düzey ve düzlemin, kaygısıydılar. Kaygıların bastırılması ancak o temel gereksinme olanın karşılanmasıyla olurdu. Kaygılar ana fikir olan bir enerji türü olmakla temel gereksinmelere eşlik eden imleçti. Temel gereksinmenin artan eksilen nicelimi ile birlikte ana fikrin imleç oluşla kontrol mekanizması da artıp eksiliyordu. Ana fikir içinde olan kaygılar ya da bencilliğimizin hep; ikili birliktelikler yansıması olduğu kavranıp hatırlanmalıdırlar. Gereksinmenin ya da kaygıların giderilmesiyle veya gereksinme ve kaygıların sağlanıp; doyurulmasıyla anacak ikililerin gerilemesi şarjı kesim noktasına ulaşması veya indirgenir olmasıyla sükûnet etmesiyle olasıydı. Gereksinmeler ya da kaygılar tek başına ele alınamazlar. Birlikte varlar, birlikte dinginleşirler. Sosyalleşen davranışlar; sosyal yapı içinde kişinin kaygılarıyla eşlenip, kaygıların sosyal yapı içinde modüle (bildirişme), olmasıdır. Bu nedenle sosyal yapı kaygılarla değil, kaygılar üzerinde modüle olan sosyal öğrenmeleriyle kuplaj (bağ-bağlantı manyetik anahtarlamalar aktarımı) olurlar. Böylece bu tür modüle oluşla (üst üste salınımların bindirilişiyle) kaygılar gemlenir (dizginlenir). Dizgin (gem) at değildir. At da dizgin değildir (firen balatası ile araba ilişkisi de aynı oluşuyla firen ilişkisidir). At ve dizgin, enerji formatları oluşla; enerji düzlemi oluşla benzeşir ve aynıdırlar. At ve dizgin farklı yansımalarla, farklı girişimler vermeleriyle de, başka başkadırlar. Ama at; dizginle, dizginlenir (frenlenir). At farklı bir enerji formatıdır. Dizgin (gem) başka bir enerji formatıdırlar. Enerjice, at dizgine, dizgin de ata dönüşür. Ne var ki at ve dizgin bir birine göre farklı düzlem olmakla aracı vs. konumlu durumla potansiyeli olmaktadırlar. İşte sosyal öğrenme de farklı boyutlu enerji düzlemi olmakla, sosyal öğrenme sosyal düzlemin ürünü oluşuyla; tıpkı dizginin at üzerindeki kontrolcü (atı firenler) oluşuyla benzeşen sosyal öğrenme de kaygılara isabet etmekle üzerimizde kontrolcü olmaktadır. Sosyal alan ya da sosyal öğrenme sizden de kaynaklanan, sizler arası bir enerji potansiyelini, içerirler. Diğer yanıyla sosyal öğrenme bambaşka ana fikirler ve sosyal yasalara dönüşürler. Kaygı olmayan bu dönüşmeler, sosyal oluşun düzey ve düzleminin korunup sürdürülmesine denk düşen düzenleme olmaktadırlar. Doğal yansıma ile birlikte sizlerde yansıyan enerji odak bağıntıları, sosyal alan oluşla gerisin geri size yansır. Enerji formları birbirine kuplajla enerji aktarımları yapılmakla enerji dönüşüm girişmelerini oluşurlar. Sosyal öğrenmede kaygı değildir, ama sosyal kaygılar, sosyal öğrenmeyle dizginlenirler. İmleyici etkisi olmakla sosyal öğrenme, yeni bir imleçtir. Bu nedenle içgüdülerimiz dışta yani temel gereksinmeler olan bencillikler dışta sosyal davranış yönelmesine geçen insan da; ana kaygılar yerine, sosyal alanda kaygılara eşlik eden ve kaygıların bir çeşidi olan sosyal öğrenme imleci insana eşlik eder. Sosyal oluşu yok ederseniz, kendilikten kaygıların ve içgüdülerin doğrudan egemenlikleri, ortaya çıkar. İçgüdülerin kaygılarla imlenen eşleşmesi; sosyal oluşun, sosyal öğrenmeyle imlenen davranışa eşlik etmesine benzer. Giderilmeyen veya giderilme engelleri olan içgüdüler, kaygıyı yükseltirler. Giderilen içgüdüler kaygıları firenler ve baskılarlar. Grupta beğenilmeme, tasvip edilmeme veya doğru dürüst paylaşmayan sosyal alan etkili öğrenme, sosyal kaygıları ortaya koyup; sosyal kaygıları yükseltir. İçgüdü ve içgüdü eşlikli kaygılarla; sosyal alan ve sosyal alan eşlikli (sosyal alanı yitirme gibi) kaygılar; içgüdüler karşılandıkça ve sosyal alan tarafından sağlama yapıldıkça; içgüdüden kaygıya, sosyal alandan, sosyal alanlı kaygıya doğru firen ilişkisi olmaktadırlar. Aynı benzerlikte sürtünme fren ilişkileri olmakla her ikisi de aynı ana esasa göre iletime yaparlar. Ama her ikisinin de akış yapan ileri saçılmalar vermeleri de yeni ve bambaşka inşacı örgü ve bağıntı olma ağını dahi ortaya koyarlar. Totemi bir sosyal yapı içinde nasıl olsa sağlama yapacağını bilen özne, bu bilme, bu öğrenme nedeni ile temel güdülerden kaynaklı kaygıları bastırıp geriletmiştir. Aslında totem yapı (sosyal yapı) bizlerin şartlı refleksi ya da şartlı refleksle öğrenmesi oluyordu. Bu sosyal öğrenmeydi. Sosyal öğrenme sosyal şartlı refleksti. Sosyalleşen yapı kaygıları geriletmişti. Sosyal öğrenme hem geçmiştir (tarih), hem gelecektir (tasarım). Sosyal öğrenme geçmiş ya da tarihsel yönüyle bencilliğe ve kaygılara seslenir olan bir bağıntıdır. Sosyal öğrenme geçmiş yanıyla geri bağla beslenme ya da geri iletilmeli bir referans olup; geçmişe doğru uzamaktadır. Sosyal öğrenme şimdi ve gelecek olan yönüyle; kural, kaide olan bir düzenlenirdir. Yeni devinmeyi ve geleceği oluşmakla akış yapar. Sosyal öğrenme gelecek olan yönüyle hep kesikli sürekli olup geleceğe uzar. Sosyal öğrenme hem geçmiştir, hem gelecek. Sosyal öğrenme geçmiş ve gelecek yönüyle de ikili bir bağıntıdırlar.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |