"Bazen bir mısra yaşamı değiştirir." -Kafka |
|
||||||||||
|
Kendi öz kültürel değerlerine sahip çıkmayıp, Arap İslam ve devşirmeci mantıkla yerinde sayan bir devlet ve toplum, teknolojik hız ve bilgi çağında, sudan çıkmış balık gibi bilinçsizce çırpınır. Bunun nedeni öz değerlerine ait hiçbir şey bırakılmamış olması. Sanat, sanatçı, yönetim, yönetici, yazar, bilim insanı, sanayici ve program yapıcısına kadar hepsi, Araplara ve Avrupa'ya özenip taklitçi mantıkla şekillenmesidir. Kendine has bir şey bulmak neredeyse mümkün değil. Dünyada bu derecede özünden kaçan başka bir toplum görülmemektedir. Tüm olumsuzluklara karşın, kendi çabalarıyla öz değerlerini koruyup, bizlere yol gösteren eski değerleri anmak yerinde olacaktır. Örneğin yaklaşık bundan elli yıl önce siyah beyaz televizyonun sınırlı olduğu, eğitim ve kitaba çok az insanın ulaşabildiği bir çağda yaşam, insanlara daha çok mutluluk ve huzur veriyordu. Söz konusu çağda en çok kullanılan iletişim ve bilgi aracı pilli radyonun yanında insanların birbirleriyle kurdukları dostane ilişkilerdi. Türkiye'nin her köşesinde özüne sahip çıkmaya 20.yüzyıl insanı, temel ve genel kültürünü dost, arkadaş ve akrabalarından canlı olarak öğreniyordu. Belki her şey tam bilimsel ve sistematik olmasa da, en azından doğal insani mantığa dayanıyordu. Eğitim gibi birçok şeyin sınırlı olduğu bir ortamda mevcut olanaklarla insanca nasıl yaşayacağını, birbirinin yüzüne ve sözüne bakarak öğrenirdi. Çünkü söz konusu çağda teknoloji yerine, “Üst İnsan” olma gibi bir duygu, düşünce ve kültür mevcuttu. Var olan insani düşünce sayesinde, insanların çoğunluğu sahte ve göstermelik kültürden epeyce uzaktı. Bugün her türlü teknik ve imkana sahip olunduğu halde insanlar doyumsuz, yalancı, göstermelik ve desinlerci şekilde tamamen bitmiş bir halde. Hani bizde derler ya..! “Silah icat oldu mertlik bozuldu”. Günümüzde intenet, facebook, twitter, instagram gibi çeşitli iletişim ağları, eğitim teknikleri ve maddi bolluk daha ileri insan yapması gerekirken, tersine hayvanlaştırıyor. İstenilen her şeye rahatlıkla ulaşıp doğruyu öğrenmek yerine, bazıları bilerek bazıları bilmeden sosyal medya kullanarak olan doğrularda katledilmektedir. Günümüzde doğruları korumaya çalışan ve öğrenen kişi sayısı, elli yıl öncekine göre daha az bir oranda. Toplumun bilincine yerleşen psikoloji, doğru düzgün araştırıp öğrenmeden kafasına göre her şeyi sosyal medyada paylaşarak, kültürlü ve duyarlı insan olunduğunu sanması, cahillik değilse daha kötü bir durumdur. Dünyanın her yerinde icat edilen araçlar birçok olumluluk sağlarken, bazı olumsuzlukları da beraberinde getirir. İcat edilenlerin daha çok olumlu olması açısından, aklı başındaki ülkeler şu ilkeyle hareket ederler. Halkını doğru ve bilimsel temelde öz değerleriyle birlikte evrensel gerçekliklere göre eğitip kültürel alt yapı sağlama alınır. Bizde ise ne öz değer ne de evrensel kültür diye bir düşünce olmadığı için, toplumun aptallaşması kimsenin umurunda değil. Türkiye'de halka verilen eğitim ve kültür neresinden bakılsa yalan, yavan, gerçek dışı ve şova dayanan bir yapıda. Devleti yönetenlerin hepsi aynı kültürle yetiştiği için her türlü yolsuzluk, rüşvet, ihanet, yalan, riyakârlık, adam kayırma, gerçekleri çarpıtma ve insanlık dışı uygulamalardan utanılmıyor. Baş nasıl giderse ayaklarda ona göre hareket eder öz deyişinde olduğu gibi, kültürel alt yapısız bırakılan halk doğal olarak bu yönetici ve siyasilerin arkasından gitmeye devam ediyor. Sosyal medyayı kurtuluş ve avunma aracı gören zavallı halk, yanlış ve kötülükleri ne kadar büyüttüğünün farkında olmadan, sosyal medya manyağı olunmuş durumda. Toplumu ve bireyleri bu noktaya getiren birinci yanlış kültürel alt yapı, Cumhuriyetin sözde Osmanlı'ya alternatif bir sistem olarak ortaya çıktığına çoğu insanın inanmasıdır. Halbuki Cumhuriyetin yüzyıldır, Osmanlı'yı bir adım ileri geçemediği sürekli yaşadığı dini, siyasi, ekonomik, kültürel ve cinsiyet çatışmalarından anlaşılıyor. Bu geri kalmışlık eleştirilip yerden yere vurulması gerekirken, internet ve Facebook gibi sosyal medya araçlarında ha bire çağdaş ilerici ülke ve toplum gösterilmesi, en büyük kötülüktür. Ve bu anormallikleri savunup yaşatan topluluklardan Aleviler, Kemalistler ve İslamcılar en önde geliyor. Sünni İslam'dan nefret edip Kuran öğrenmeye mesafeli duran Aleviler, Sünni İslam kadar geri olan Hz. Ali ve kabilesini sosyal medya vb. yerlerde yüceltip propaganda yapılmasının, Sünnilikten ne farkı vardır? Benzer şekilde Kemalistler, yüzyıldır toplumun hiçbir sorununa kalıcı çözüm getiremedikleri halde, hâlâ kendilerini çağdaş ve demokrat göstermeleri akıl alır gibi değil. Daha vahim bir durumsa, Arap İslam Türkik Milliyetçileri öz değerleri yerine Arap kültürüne sarılmaları, Türkiye'nin hızla uçuruma sürüklendiğini göstermeye yetiyor. Eskiden bu tür yozlaştırma biraz daha zor ve sınırlı gerçekleşirken, günümüzde sosyal medya sayesinde ipe sapa gelmez biçimde hızlanmıştır. Sosyal medyada belirli bir ölçü, kural, neyin nitelikli neyin niteliksiz olduğu sorgulanmadığından, çoğu insan adeta demokrat müsvettesi, kağıttan kaplan kesilmiş. Sistemde bundan son derece memnun. Sormak gerekiyor, bugüne kadar Türkiye halkları içerisinden gerek Osmanlı'nın gerici mantığına, gerekse Cumhuriyetin sahte çağdaşlığına karşı, bilimsel alternatif düşünce üreten kaç bilim insanı, felsefeci, devrimci ya da ilerici aydın ortaya çıkmıştır? Ve sözde aydınlardan kaçı makam, kariyer, mal ve canı riske atmıştır? Gerçek Aydın demek; ezilenlerle birlikte mal ve canını feda etmeye hazır olmak demektir. İstisna bir iki kişinin dışında, bugüne kadar mal, can ve kariyerinden olanların çoğunluğu, Osmanlıcı olup Cumhuriyetçilerin gazabına uğrayanlardır. Veya Osmanlıcılar, Cumhuriyetçilere aynı şeyleri yapmış. Esasında iki anlayış arasındaki çatışma ve çekişmeler siyasi ve düşünce farkı değil, makam mevki ve egemenliğin kimin elinde olacağı meselesinden ibaret. Yaşanan bu kadar anormallik içerisinde halkın cahilliği ve kültürsüzlüğü bir noktaya kadar anlaşılabilir. Ancak “Akademik ve Siyasi Misyon” üstlenmiş kişilerin ifade edilen temel sorunları bilmemesi veya bildiği halde toplumla paylaşıp öğretmemesi çok derin bir çelişkidir. Bu gerçeklik; toplum içindeki seçkinlerin hayvani duygudan daha aşağıda yaşadığını gösteriyor. Bilimsel eğitim, temel kültürel değerler ve evrensel bilgiler topluma kavratılmadan, sosyal medya ve teknik kolaylıklar, bu tür geri toplumları çok daha kolay bataklığa sürükler. Güç bela yaşatılan bazı insani değerler, facebook denen virüsle çok hızlı bir şekilde yok edildiği halde, kimse nereye gidiyoruz demiyor. Bundan cesaret alan çoğu insan, sosyal medyada kendisini devrimci, ileri, demokrat, kültürlü dindar ve hümanist görmesi, toplumsal niteliğin dibe vurduğunu gösterir. Ne hazindir ki,Türkiye sosyal medya kültüründe de sınıfta kalmıştır. Cemal Zöngür
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |