..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hayaller olmasaydı, umutlar dünde kalırdı. - Dolmuş atasözü
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Politik Olaylar ve Görüşler > Mehmet Sinan Gür




2 Mayıs 2003
Misyonerlik Faaliyetleri  
Mehmet Sinan Gür
Uzun süredir yabancıların misyonerlik faaliyetlerinden söz ediliyor. Ancak yine sanırım yumurtanın kapıya dayanması bekleniyor.


:BHBI:
Geçtiğimiz haftaların birinde Ceviz Kabuğu programında kısa bir süre Emre Kongar’ı izledim. (uyuyup ertesi gün çalışmak zorundaydım). Onun bir sitesi ve bir çok yazısı, kitapları var. Buralarda çeşitli konularda düşüncelerini bulabilirsiniz. Ancak katıldığı programın başında bütün düşüncesinin kaynağını özet olarak söyledi. Tekrarlamakta yarar var. Dedi ki: “Dünyada iki temel devrim olmuştur. Biri Tarım devrimi, biri Sanayi devrimi. Tarım devrimi ile insanlar göçebeliği terk edip toprağa yerleştiler. Böylece köyleşme, şehirleşme başladı. Aynı zamanda tek tanrılı dinler ortaya çıktı. Sanayi devrimi ile insanın kendi başına yapamayacağı kadar çok üretim yapan araçlar ortaya çıktı. Buna bağlı olarak Metropoller ve Milliyetçilik kavramı ortaya çıktı.”

Emre Kongar bu konuşmayı Irak savaşı ile bağlantılı olarak yapıyordu. Şöyle devam etti: “Şimdi üçüncü bir devrim dalgası başladı. Bu da İletişim devrimidir. Bulunduğunuz yerden nükleer başlıklı bir füzeyi harekete geçirebilirsiniz. Bunu yapmak için bir üste bulunmanız gerekmez.”

Gerisini ben getireyim. Artık metropollere gerek kalmayacak. Gökdelenler tarihe karışacak. Bir işi yapmak için işyerine gitmek gerekmeyecek. İş bulabilirseniz bulunduğunuz yerde çalışabileceksiniz. İşçi sınıfı yok olacak. Ümmetçiliği milliyetçilik alt etmişti. Şimdi de milliyetçilik son bulacak. Dünya tek bir merkezden, tek bir devlet gibi yönetilecek.

Burada bir soluk alalım. Gelecekte olması beklenen bu gelişme insan iradesinin ve yönlendirmesinin dışındadır. Ancak, bu tek dünya devletinin ne gibi özellikleri olacak? Tümüyle burada verilecek mücadeleye bağlıdır. Bunlar çok önemli şeyler; bununla birlikte bu konuya başlamamın asıl nedeni son söylediklerim değil. Asıl neden ümmetçiliğin ve milliyetçiliğin durumu. Çünkü şu an onları yoğun bir şekilde yaşamaktayız.

Milliyetçilik üzerine aynı bu isimde bir yazı göndermiştim. O sırada bilgim yetersiz olduğu için ya da bildiğim halde adını tam koyamadığım için milliyetçiliği sanayi devrimi ile bağdaştırıcı bir söz etmemiştim. Ben milliyetçiliği nüfusun artmasına ve dinin toplumu bütünleştirici olmaktan çıkmasına bağlamıştım. Onun da doğruluk payı vardır ama Emre Kongar tek cümlede her şeyi özetlemiş oldu.

Her ne kadar bu bakış açısı ile din konusunun ne olduğu az çok anlaşılıyorsa da, benim ve sanırım sizin de bir insanın dindar olmasına, ibadet etmesine hiçbir itirazı yoktur. Önemli olan şey, ümmetçiliğin devlet yönetiminde geçmişte kalmış bir yapı olmasıdır.

Herkesin bildiği gibi dünyada bir tane tek tanrılı din, ve bir tane milliyet yoktur. Göründüğü kadarıyla bu iki unsur insanlar üzerindeki etkisini yoğun olarak sürdürmektedir. Geleceğe, insan iradesi dışında oluşacak tek dünya devletini karşılamaya hazırlanırken bu saatten sonra ümmetçiliği eleştirerek yerine milliyetçiliği, milliyetçiliği eleştirerek yerine ümmetçiliği koyma girişimi açıkça söylüyorum, gericilik olarak kabul edilmelidir. Bundan başka bir milliyeti kötü kabul edip ona karşılık olarak diğer bir milliyeti yüceltmek, bir dini kötü kabul edip ona karşılık olarak diğer bir dini yüceltmek de gericiliktir.

Tek tek şu olay oldu, bu olay oldu diye örnek vermek istemiyorum. Benim olaylara bakış açım budur. Ne ki sağlıklı bir ‘tek dünya devleti’ için insanlar henüz hazır değildir. ‘Yurtseverlik’ milliyetçilikten doğan ancak onu aşan ve toplumu eskisinden daha homojen fakat daha özgür bir kalıp içinde düşünen bir bakış açısıdır. Dünyayı tek millet ve tek din yapmak isteyenlere karşı olması gerekli bir ara aşamadır.

Bütün bu söylediklerimin ışığında bir ülkede yürütülen dini bir misyonerlik faaliyetine bizim ülkemizde yaygın olan dine uymadığı için değil, bir milliyetçi harekete benim milliyetime uymadığı için değil, gerici bir davranış olduğu için karşı çıkarım.

Şimdi size şu sırada okumakta olduğum bir kitaptan bir paragraf alıntı yapmak istiyorum.

“İlk Hedef Hıristiyanlaştırmak

Son söz: Hıristiyanlığa ... göre Yahudiler ve Müslümanlar ‘Doğru yolda yanlış adım atan iman sahibi insanlardır.Bunları ... kazanabilmek için Hıristiyanlaştırmak ilk hedeftir. Onlara göre batının istediği ölçülerde ve koyduğu normlar çerçevesinde ‘Laikleştirilmiş’ ve böylelikle nötralize edilmiş olan bazı Müslüman ülkeler bu ‘geçiş dönemlerini’ tamamlamak üzeredirler. Bu ülkelere yapılacak yoğun misyonerlik faaliyetleri ve ‘Evangelization’ günümüzde ‘ekümenik’ faaliyetin olmazsa olmaz önkoşuludurlar. Oysa ... ‘Yanlış yoldan doğru hedefe gitmekte olduğunu sanan ekümenistler, devletleri zoruyla laikleştirilmiş de olsalar Müslüman ülkelerinde bir direnişle karşılaşmakta ve sadece yoksul kırsal alanların Devlet terörüne maruz kalmış kesimlerinde yaşayan yurttaşların ve büyük kentlerin ‘kökünden’ kopartılmış gençleri arasında etkili olabilmektedirler. Buna rağmen önümüzdeki 5 yıl içinde ‘Gümrük Birliği’ içine alınarak ehlileştirilmiş olan Türkiye’nin Müslüman halkı Ekümenizmin çeşitli kılıflar ve maskelerle ortaya çıkacak olan formlarından etkilenmeye adaydır. Dolayısı ile Müslümanların bu konuda çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Türkiye’de yaşayan mütedeyyin Müslümanlar önümüzdeki on yıl içinde çok yoğun bir Hıristiyanlaştırma kampanyasıyla karşı karşıya kalacaklardır. Bu kampanya çok hızlı bir şekilde başlatılmış ve örneğin İstanbul ve İzmir’de onlarca ‘Ev Kilisesi’ yasalara aykırı olmasına rağmen açılmış ve yaklaşık 12000 kadar Türk, Hıristiyan dininin çeşitli kiliselerine katılmıştır.”

Yazar, Aytunç Altındal, kitap adı, Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri. S.78.

Yazıda Müslüman bir bakış açısı nedeniyle doğrular ve yanlışlar karışık olarak bulunmaktadır. Ülkemizde misyonerlik faaliyetleri önemli bir tehlikedir. Bazı kişiler bir dinin karşılığını başka bir din olarak görebilirler. Ancak yalnız Hıristiyanlık olarak değil Müslümanlık olarak da yürütülmeye çalışılan irticai faaliyetler önemli bir tehlikedir. Kitap Laikliği de Hıristiyanlaşmanın bir parçası olarak görüyor. Ona göre ülke laiklik ilkesi ile önce nötralize olacak, daha sonra da Hıristiyanlaşacak. Kitap biraz kapalı, biraz açık olarak laikliği de eleştiriyor. Tarih boyunca yaşanan gelişmeyi ve en önemlisi insan iradesinin varlığını yok sayıyor.

Şu andaki yönetim, yani AKP ev camilerine, mescitlerine izin vererek ev kiliselerine altrenatif mi oluşturmak istiyor yoksa ev kiliselerini meşrulaştırmak mı istiyor? Böyle bir izin gerçekleşirse her türlü irticai faaliyet de, yabancı misyonerlik faaliyetleri de elini kolunu sallaya sallaya çalışacak.

Görüldüğü üzere bütün bunlar yalnızca masum bir ibadet özgürlüğü için değildir. Amaç devlet yönetimini dine dayandırmaya çalışmaktır. Bunun için herkes kendi istediğini geçerli kılmaya ve başkalarına da kabul ettirmeye çalışıyor.

Şu anda geçerli olan Milliyetçilik ve Laiklik birbirlerinin kopmaz parçalarıdır. Bunlar ister Hıristiyan ister Yahudi, ister Müslüman olsun, ümmetçi düşünceyi kabul etmezler. Gelecekte Milliyetçilik yerini Yurtseverliğe bırakacak, ancak Laiklik sürecektir. Bu arada geçici geri dönüşler olabilir. Yapılacak en doğru hareket neyin ne olduğunu iyi öğrenmek ve bütün bu karışıklıktan uzak durmaktır.

2.Mayıs.2003



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın politik olaylar ve görüşler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sezen Aksu Konserinin Düşündürdükleri
Türkiye Kürtleri - Irak Kürtleri Arasındaki Fark
CHP ve Sol Neden Başarısız Oldu?
Kırmızı Işıkta Geçme Hakkı

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yemen Türküsü
Kitap - Sevdalinka - Ayşe Kulin
Erbil (Kuzey Irak) 1
Kitap - Karl Marx 32inci Dereceden Masonmuş
Rüya Gibi - Kafkas Halk Dansları Gösterisi
Empati Kelimesinin Anlamını Hrant Dink'ten Öğrendim
Film Kitap - Turyetski Gambit ve Plevne Savaşı
Boykot Bütün Dünyada Yayılıyor
İngilizce Eğitim I, ODTÜ ve Oktay Sinanoğlu
Cola Turka Üzerine

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nazım Hikmet'ten Çanakkale Şiiri [Şiir]
Ateş ve Ölüm (Bütün Şiirler 16. 07. 2009) [Şiir]
Seni Seviyorum Bunalımı [Şiir]
İncir Ağacı [Şiir]
Bir Dosta E - Mektup [Şiir]
10 Ağustos 1915 Anafarta Ovası [Şiir]
Sevgisizlik [Şiir]
Mor Çiçekler [Şiir]
Eskiden [Şiir]
Bir Ruh Çağırma Operasyonu [Öykü]


Mehmet Sinan Gür kimdir?

Yazmayı seviyorum. Bir tümce, bir satır, bir sözcük yazıp altına tarihi atınca onu zaman içine hapsetmiş gibi oluyorum. Ya da akıp giden zamanı durdurmuş gibi. . . Bir fotoğraf, dondurulmuş bir film karesi gibi. Her okuduğunuzda orada oluyorlar ve neredeyse her zaman aynı tadı veriyorlar. Siz de yazın, zamanı durdurun, göreceksiniz, başaracaksınız. . . . Savaş cinayettir. Savaş olursa pozitif edebiyat olmaz. Yurdumuz insanları ölenlerin ardından ağıt yakmayı edebiyat olarak kabullenmiş. Yazgımız bu olmasın. Biz demiştik demeyelim. Yaşam, her geçen gün, bir daha elde edemeyeceğimiz, dolarla, altınla ölçülemeyecek bir değer. (Ancak başkaları için değeri olmayabilir. ) Nazım Hikmet’in 25 Cent şiiri gerçek olmasın. Yaşamı ıskalamayın ve onun hakkını verin. Başkalarının da sizin yaşamınızı harcamasına izin vermeyin. Çünkü o bir tanedir. Sevgisizlik öldürür. Karşımıza bazen bir kedi yavrusunun ölümüne aldırmamak, bazen savaşa –yani ölüme- asker göndermek biçiminde çıkar. Nasıl oluyor da çoğunlukla siyasi yazılar yazarken bakıyorsunuz bir kedi yavrusu için şiir yazabiliyorum. Kimileri bu davranışımı yadırgıyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Connessione’ prensibine göre her şey birbiriyle ilintilidir. Buna göre Çin’de kanatlarını çırpan bir kelebek İtalya’da bir fırtınaya neden olur. Ya da tam tersi. İtalya’daki bir fırtınanın nedeni Çin’de kantlarını çırpan bir kelebek olabilir. Bu düşünceden hareketle biliyorum ki sevgisizlik bir gün döner, dolaşır, kaynağına geri gelir. "Düşünüyorum, peki neden yazmıyorum?" dedim, işte böyle oldu. .

Etkilendiği Yazarlar:
Herşeyden ve herkesten etkilenirim. Ama isim gerekliyse, Ömer Seyfettin, Orhan Veli Kanık, Tolstoy ilk aklıma gelenler.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.