|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
20 Ekim 2003
Tv ve Ben - 4 -
Tayyibe Atay
”Rüzgar Gibi Geçti” filmini hatırladın mı? tek o kaldı akıllarda o çağa dair...ama yoktu hiç porno filmlerine benzer yanı...yine de kapalı gişe oynadı. |
|
Haber diye okunan şu haberlere bayılıyorum doğrusu(!) memleketin tüm sorunları bitmiş, sakin, mavi bir denizde yolculuk yapan gemiye dönüvermiş sanki de; üç beş kaşı alınmış, dudağı boyanmış, endamı yerinde, çomak gibi, ne yaptığı belli olmayan kişilerin yaşantısına ait cümlelerle saat dolduruyorlar...hele son zamanlarda!..bir Jülgen var ki, tüm kanalları işgal etti ya!..özelleriyle yani!..özel şeyden kime neyse!..dönün bakın allahaşkına, “en doğru, en dürüst, en namuslu benim” diyen insanların bile geçmişinde insana batan dikenler yok mudur?. Jülgen’i savunuyorum sanmayın sakın, asla!..peki, ne yapıyorum o zaman? o zaman kendime bir çıkış yolu arıyorumJ))olamaz mı yani! mesela ben de aşığım, benim de sevişmelerim oldu her devirde...hangi gazete yazıyor bunları, hangi kanal haber yapıyor?.. hiç birisi...çünkü benim film yapılmış porno kasetim yokJ) keşke olsaydı, TV kanallarını peşimde koştursaydım biraz...beni tercih etmedilerse kendileri bilir valla! çok şeyler kaybettiler çokkkkk!....
işte size, ilk çekilen aşk filmim; izleyelim mi? annemle yaşamıştım:
Perde -!-
Ona olan aşkım rahmine düştüğüm gün başladı. bedeninin en erişilmez, en sıcacık odasında yer verdi bana...ilk ve son cennetimdi orası...yerçekimsizdim, uçuyordum...ne çok suyum vardı içinde yüzecek...incecik ama ben büyüdükçe genişleyen kıyılar boyu dokunuyordum kumsallara...çırılçıplaktım...çekiniksiz sevişmelerle seviyorduk birbirimizi...bir gün seriliverdim yanı başına; kollarına...hem uyurken, hem uyanıkken ondan başkasını görmedi gözüm...yanağıma değen dudaklarını, tüm tenimde gezinen ellerini, ağzıma dayadığı memelerini seviyordum...en mahrem yerlerimi bile gösterdim ona...bu gösterişte masumiyetin en doruğunda yelpazeleniyordu yüreğim...ağlamalarımda, uykusuzluğumda, sızılarımda, korkularımda yanımda olan varlığına sığınıyor, teselli buluyordum...üşüdüğümde ısınıyor, yandığımda serinliyordum...ilk aşkımdı o! lakin tüm yaşadığım aşkların anasıydı...daha sonrakiler küçücük dilimi sayılırdı o büyük aşkın...çünkü ben onunla var, onunla yoktum...bana verilen ilk nefesin sahibiydi ve “taşı” demişti ömrün boyunca...sağlığımı istemişti, uzun bir ömür istemişti, mutluluğumu istemişti tanrıdan benim için...oysa, biliyordum, tanrı bile aklına gelmemişti bana ilk nefesi verirken...çünkü asıl tanrının kendisi olduğunu biliyordu...aşk yaşamak adına, bile bile öldürüyordu yüreğinde tanrıyı...tanrıları doğuranlar analardı nihayet...bu yüzden çekilmedi bu konuyla ilgili porno filmim!..analar ve tanrılar darılmasın diye...
perde -2-
İkinci porno filmim güneşle yaşadığım aşka dair...gözümdeki rengi o verdi bana; ela!...karanlığımı deldi her gün...pırıltılarını gönderip sularıma serpti..yakamozları seyrederken güneşi seyrettim aslında...sulara şekiller verdi;yağmur oldu, kar oldu, buz oldu, buhar oldu...bulutlarla kapladı göklerimi, gölge oldu...çiçeğe dönüştü baharlarda; koku oldu, yaprak oldu...ekinlere başak, kuşlara kanat oldu...takılıp takılıp gitti duygularım uzaklara...dönüşümde güneşi buldum yanımda; terk etmedi...vefalım benim, sevgilim!.. bakamadığım yüzüne, sıcaklığına değil, asıl onun kendine özgü ritmine vuruldum ben...mevsimleri meydana getirişine, gökyüzünü karartarak yıldızları ortaya çıkarışına, aya pay veren merhametli yanına, bedenimi sarıp sarmalayan sıcacık ellerine vuruldum...az şey değildi...herkes yaşadı bu aşkı ama kimse bilmedi, kimse görmedi...perde aralığından sızan sabah ile odamı dolduran geceden başka...olur muydu hiç gecenin kamerası? yoktu ve bu film de çekilmedi bu yüzden...ışığımla kaldım!...
perde -3-
Daha sonra kendime vuruldum!..bu, aşkın başka bir versiyonuydu...meme tutmasını başaran ellerimle sevdim kendimi...ağzımı tanıdım önce, dudaklarımı...ağlamaktan acıyan gözlerimi buldu parmaklarım...tuzu, ağzıma taşıdı...hala iyileşmedi yer ile sürtünen dizlerimin yarası...irinlerinde buldum toprağın taşını, kumunu, çakılını, tozunu...bereketi!...işte buydu mayası hayat denen gerçeğin...durmadan kattık yaşama sevincine...boşuna boyanmadı gökyüzü laciverde, deniz maviye, yaprak yeşile...ay, şekilden şekle girdi biz kendimizi sevdikçe...hala unutmam dolunayı kucaklamak için var gücümle koştuğumu...kollarım erişmedi ki!...bu yüzden hasret kaldım yüzüne...bu yüzden bakamadım aynalara; yüreğim paralandı...kırıklarında, mavice açan çiçekler gibi tutundum uçurumlara...doruklar yüksek, ovalar uzaktı...geçitlerde bekledim durdum beklediğimi...kimseler bilmedi yaşadığım leylak mevsimini...hepsi yalandı...yalanın filmini hiç kimse çekmeye yanaşmadı...unutmadığım tek gerçek; ilk resmim ilk diplomaya yapıştırılandı...altında 1,2,3,4,5...her karesi, atlanan bir sınıf gibi beni gençliğe taşıdı...içimde uç uç böcek bir kelebek...kondu kondu kalktı..kondu kondu kalktı!...
Perde -4-
Hani kavaklar eserdi başımızda o çağda; gözümüz karaydı... en yükseklerden bile atlardık!...önüne geçilmez seller gibiydik gün yirmi dört saat...dur durağımız yoktu!...bir bakardık dağı yıkmışız, bir bakardık düzlükleri yokuş yapmışız...sevgiyi ve nefreti aynı kefeye koyup tartmışız yani!..olacak iş miydi bu!..ama oldu!..olgunlaşmanın başka bir yolu yoktu çünkü...vurdulu kırdılı oyunların peşinde koşarken unuttuk yıldızları...oysa onlar en çok, o zaman bize yakındı...ve ben seni, en çok o zaman sevmiştim...oysa neleri kaçırdık, neleri yakalamak adına(!)..neydi gençliğimizi çalan ejderha!..gözüm gözündeyken, elim elindeyken nereden almıştı o cesareti; bir türlü anlayamadık. zaman mıydı açık bıraktığımız kapının adı! ”Rüzgar Gibi Geçti” filmini hatırladın mı? tek o kaldı akıllarda o çağa dair...ama yoktu hiç porno filmlerine benzer yanı...yine de kapalı gişe oynadı(!)
Perde 5-
En son aşkım, en son yaşanandı...adı “Sarı Aşk’ tı” onun. siz biliyorsunuz zaten, tekrarlamak boşunaydı...dökülen yaprakları, göçmen kuşları, uzaktan geçen güneşi var diye beğenilip porno film yapılmadı. ayvalar yerde, kırağılar çimenler üstündeydi...ve ellerin sarı bir gülü tutmaktaydı...”bendim o” desem kimse inanmadı...oysa gazete sütunlarına, TV ekranlarına sığmayacak kadar güzel, inanılmaz bir masaldı...biraz hayal, biraz dünyaydı...iki dünyaya iklimler yaratan ruhtu o!..düşlerle uykulara, dualarla ölüm ötesine, şiirlerle kitaplara çizgisini çeken muammaydı...tek kelimeyle eylülün, ekimin, kasımın getirdiği bahardı...hani ikincisi yaşanan...hani üçüncüsü olmayan...çiçeklerin yeniden renklenişiydi, yaprakların dirilişi...düşen yağmurda yıkanışıydı duyguların...günahlardan arınışıydı...en güzeliydi yaşanan masalların, en bilinçlisiydi...inanmadan Sinderella’nın kabak arabasına, fare atına, bedenin düğün alanına varışıydı...ikinci dansımızdı yani pişmanlıklarımızla, keşkelerimizle...ayağımızda topuksuz ayakkabı, dizimizde kış kokan sızı vardı...başımızdaki taç, pastırma yazıydı...
Eh yani, döktüğüm bunca dilden sonra siz, yine de çekmeyin yaşadığım aşklara dair porno filmlerini...Jülgen’le yetinin emi! darılırsam taş olayım!...
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
Yeni şiirin,uzun yıllar yazmama rağmen yeni şairiyim. İnternet ortamı sayesinde okuyucu önüne çıktım henüz. Ne kadar şair olduğumun yanıtını ise okuyucuya bırakıyorum. Bayan yazarların çok az olduğu bir ülkede,duygu ve düşüncelerimi,şiirin ruhu okşayan ,elleyen tarafıyla anlatmaya çalışıyorum.
Etkilendiği Yazarlar:
Ahmet Arif,Behçet Necatigil,Nihat Behram...
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|