Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
Tanışma Onu ilk gördüğümde, gözlerimizin karşılaştığı o salisede içimde tarif edilmesi imkansız bir acı hissetmiştim. Oysa hakkında hiç birşey bilmiyordum, kim olduğunu, nereden geldiğini...ne de bana hatırlamanın acı vereceği birini anımsatıyordu. En net hatırladığım yüzündeki o durgun ifadeydi. Dakikalarca gözlerini üzerimden ayırmadı, tek bir kelime dahi etmedi. Sakin adımlarla yanıma doğru yürüyüp yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve hiçbir şey söylememe izin vermeden dudaklarıma bir öpücük kondurup uzaklaştı. Öyle etkilenmiştim ki, vücudum birkaç dakikalığına felç oldu, adeta. Tekrar karşılaşmamız, umudumu yitirdiğim, rüya gördüğüme kendimi inandırmaya başladığım zamanlardaydı. Deniz kenarında bir kafede yalnız başıma çay içerken...onu düşünürken...omuzumda bir el ve burnumda onun kokusunu hissettim. Heyecanla başımı çevirdim ve onu gördüm. Güneşten bronzlaşmış o pürüzsüz esmer teniyle... kahverenginin en koyu tonuna onun gözlerinde rastladım ben, siyahın en koyusuna onun saçlarında...Elini uzattı “Merhaba” dedi, dokunmakla dokunmamak arasında gittim geldim birkaç saniye. Tenine bir kez değince, bir daha vazgeçemem diyeydi endişem. “Ben Yin” derken bembeyaz dişlerine takıldı gözüm. Teninin esmerliği, dişlerinin daha da beyaz gözükmesine neden oluyor, gece gibi siyah saçları ise güneşte ışıldıyordu. Bense vücudumun her organını elimden geldiğince verimli kullanmaya çalışıyordum. Gözlerim onun kusursuz hatlarını seyrediyor, burnum onun teninin kokusunu içime hapsediyor, kulaklarım onun o “müziksel” sesini dinliyor, beynim görüntüsünü en ince detayına kadar kaydetmeye çalışıyor, ruhumsa varlığıyla huzur buluyordu. Ya hayatımın sonuna kadar bu anın hayali ve anısıyla idare etmek zorunda kalırsam...Aman Allahım! Seneler süren şuursuz bir arayıştan sonra onu tam bulmuşken, bunu vücudumdaki tüm damarlarımda, tüm benliğimde herşeyiyle hissedebiliyorken, onsuzluğu düşünmek öyle korkunçtu ki...Neredeyse hissettiğim huzuru, huzursuzluğa çevirebilecek güçteydi. Emindim: O benim diğer yarımdı. Böyle olduğuna göre er ya da geç o da bunu farkedecekti, belki de etmişti, kimbilir... Bu tüm kuruntuları mı yok etmeye yetti. Uzun süre birşey konuşmadık, sadece bakıştık. Yin elimi tuttu, parmakları parmaklarımın arasından kaydı, ellerimiz kenetlendi, ruhlarımız da. Yin tekrar gittiğinde artık elbet geri geleceğini, benim ona olduğu kadar, onun da bana ihtiyacı olduğunu biliyordum. Birgün bana dedi ki ”Biliyor musun Yang...öyle güzelsin ki...sapsarı saçların, bembeyaz tenin...ve en çok da gözlerin...nasıl böyle uyumsuzcasına koyu, böylesine özgür, bağımsız, ...ruhun senden de güzel....teninden beyaz...” Söylediklerine sadece gülümseyerek karşılık verdim. Sustum. O beni anlıyordu nasılolsa. Sabah uyandığımda yanımda yoktu ama yastıkta başının izi, birkaç tel saçı, üzerinde de bir not vardı: “Soğuk geceme ışık, ateş; kurak topraklarıma toprak kokusu gibi geldin... denizime dalga, rüzgarıma yelken oldun...” Yin o günden sonra yanımda kaldı, beni bırakmadı... ama benim içimde her zaman bir parça “ya ilk günkü gibi dudaklarımda sıcaklığını bırakıp giderse” endişesi oldu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yeşim, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |