"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Ah! Her şeyi anlamak, her şeyin sonunu hissedebilmek, hiçbir zaman mutlu olamamak, her davranışın gerçek sonunu görebilmek… Keşke Dostoyevski okumasaydım; bir budala gibi küçücük şeylerle mutlu olabilseydim. Bir sabun köpüğü benim için dünyalar olsaydı, hiçbir şekilde mantık kuramayıp anlık heveslerle, zevklerle yaşasaydım. Ne kadar da mutlu ölürdüm değil mi? Değil hiç de değil; hayatın dramını göremeyen insanlar; ah kör insanlar! Budala olmayıp da kör olanlar. Ne acı size! Bu dünyada olanlardan en ufak bir haberiniz bile yok. Bu dünyanın parazitleri; evet gerçekten birer parazitsiniz. Dünyayı kullanarak yaşayan ve ona zarar veren. Ölene kadar acı çeksem de bu dramı seyretmeye devam edeceğim; asla sizler gibi gözlerimi kapayıp içkimi içmeyeceğim. Ve sizlere; kör baylar ve bayanlar acıyarak bakacağım. Eğer içinizden biri bir şeylerin farkına varırsa; ona şarap ikram edip; düşünme yaşa diyeceğim. Siz o lanetli kadehi içerken ben ne yapacağım biliyor musunuz? Size kıs kıs güleceğim sanıyorsunuz; yanıldınız kör baylar. –ah tabi kör biri nasıl yanılmaz ki!- Benim sizinle hiçbir işim olmaz. Sizin lanet zevklerinizden bana ne! Ben acınacak durumda olanlardan zevk alsaydım; sizden ne farkım olurdu söyleyin bana. Belki bende içeceğim ama kesinlikle keyiflenmeyeceğim. Her bardakta bardak dolusu yaş akıtacağım. Peki bu dünya için niye mi bir şey yapmıyorum? Ah! Kör baylar siz gerçektende körmüşsünüz. Bu dünya için bir şey yapmak ha! Hah hah ha. İşte şuan gerçekten keyiflendim. Bu dünya için nasıl bir şey yapabilirim? Bu bayırdan aşağı kayan kamyonu bir çocuğun tutmaya çalışmasıdır. Ne olur biliyor musunuz? Tutamaz ve kamyonun altında ezilir gider. Çocuktan sonra kamyon ufacık dahi yavaşlamaz. Ama siz şimdi de gayret yada işin ucundan tutmuş olma diyeceksiniz –bu arada siz kimsiniz ki bana bir şey diyorsunuz-. İşte yine her şeyin sonunu görmek! Hiçbir şey değişmeyecek ve kahrolası ben ölmüş olacağım. Yani ölümden korkuyormuşum. Şuan bunu düşünüyor o pas tutmuş beyinleriniz –hiç olmasa belki de ilk kez düşünüyor-. Ölüm! Siz benim yerimde olsanız hangisini seçerdiniz? Bir yanda acıları görerek acı çekmek, diğer tarafta bir anlık acı ve yok oluş (öbür taraf yani öteki dünya konusunda sizi birazdan tatmin edeceğim zaten). Tabi ki ölüm değil mi? Ama baylar ben sizden farklıyım dedim ya en başında. Yani ben acıdan zevk alıyorum öyle mi? Bu dünyada acıdan zevk almayan tek bir canlı bile yoktur (bunun nedenin açıklamaya bile değmez; herkes farkındadır bunun). Ama kör bayanlar yine yanıldınız, benim ölümden kaçmam acıdan aldığım zevkle alakası bile yoktur. Ölüm yolunun sizin seçtiğiniz yoldan farkı ne bana söyler misiniz? Siz zevklerle kendinize bir kurtuluş yolu buluyorsunuz, ben ise kaçarak! Ne oldu aynı olmasa da; ikimizde şerefsizce bir yol seçmiş oluyoruz bu dünya da! Hah ha! Abartıyorum ha? Siz abartma görmemişsiniz. Siz kendinizi uyutmayı ne kadar da seviyorsunuz. Zihninizi içerek benim gibi bir anlık uyutmuyorsunuz. Siz beyninizi komple uyutuyorsunuz; batıl şeyler kör inançlarla. Sizin hem batıl inançlarınız var, hem de sizce batıl gözükmeyen batıldan daha beter olan inançlarınız var. Bu kadar çaresiz misiniz ki; her şeyin arkasında dayanacak bir kavram arıyorsunuz. Ters giden her şeyi kötü talihe, iyi gelişen her olanları da şansa bağlıyorsunuz. Bunlar tamamen olası haller; niye mucize olsun ki. Her ihtimali düşünmeyip yada her neyse sonuçta mucize yoktur gündelik hayatta. Sizin acizliğiniz zamanı kavrayamayışınızdan. Size küçük bir örnek vereyim –pek yapmam aslında ama bugün iyiliğim üstümde-. 300 yıl önce siz ne biliyordunuz dünya ve insan hakkında? O zamanlar sizin için tanrı olanlar; bugün güneş, ay yani somut şeyler. Bundan 300 yıl sonra sizin tanrınız ne olacak? Ah ne yazık ki ben bunu göremeyeceğim, ama emin olunki; sizde beni yanarken göremeyeceksiniz… Ah keşke sizi toprağa gömdükten sonra; bir fırsat verseler de sonra yok olsanız. O zaman hepiniz yok olmak için yalvarırdınız. Beyni tamamen kör olmuş biri nasıl yaşar gerçek dünyada. O kafesteki kuş… İşte baylar işin en tatlı kısmını yazıyorum. Beni iyi dinleyin. Siz pişman olamayacaksınız! Mutlu ve inançlı öleceksiniz. Zaten dinin en akla yakın yanı bu; zincirle insanları ama asla zinciri çözme. Zindandan, toprağa mükemmel bir döngü. Ne mükemmel ama! Sakin bir koyun ve huzur. O yüzden inanın ve mutlu ölün! Yoksa bu zindandan kaçmak isterdiniz –illa aranızdan bir iki tane çıkardı-. Ama zinciri koparmaya ne gerek sonunda var bir cennet. İşte böyle hiç ellemeyin prangalarınızı ki bu dünyanın kaymağına ortak olmayın. Zaten sizin içinizden birkaç serseriyi tuttuğu için; bu döngü bu kadar iyi tutmuş. İyi kurmuşlar valla helal olsun! Zengin, fakir ne fark eder önemli olan ebedi hayat. Kuru ekmekle parktaki bankın üstünde yatan birini başka hiçbir şekilde tutamazsınız; bu lanet dünyada. Bu arada intihar etmekte büyük günah! O kimsesiz zavallı cennete gittiğini sanarak –donarak- ölecek; o bankın üstünde ve hiçbir şey hatırlamayacak! Tam bir koyun; kesim haneye gitmeden önce ot yiyen bir koyun. Ama mutlu bir ölüm. Bence ne lanet olası bir ölüm. Bırakın rahat yaşasın, bırakın olmayan ruhu için değil de; yaşayan zihni için bir şeyler yapsın. Emin olunki o topluma zarar vermez. Toplumda suç islemek o kadar da kolay değildir. Zaten kolaysa sizin toplumunuzda bir sorun vardır ve size üç harfli bir afyon lazımdır. İşte bayanlar –güzel bayanlar hah hah ha- güçsüz toplumlarda dinin güçlü olmasının temel nedeni. Galiba biraz beni anlamaya başladınız, eh zaten anlayın artık ben yorulmaya başladım. Peki ben yanılıyorsam mı? İşte yine başladığımız nokta; dayanacak dal dimi? Bir kerede şu boktan hayatınızda bir yere yaslanmadan dikilin. Elma şekerine kanan çocuk olmayın –hangi çocuk sevmez ki elma şekerini-. Ama size son bir şey daha söyleyeceğim. Alın size bir dal! Eğer cehennem denen yere benim yüzümden düşerseniz –ben kesinlikle var demiyorum- ; şimdiye kadar hiç yalvarmadığım tanrınıza sizin adınıza yalvarmaya hazırım. Bırak bu garibanı yakma. Onun bir azap yılı yerine beni bin kez yak. Bırak O masum, benim kahrolası şeytan! İşte bunları gözümü kırpmadan haykıracağım. İnanın ki teklifime sıcak bakacaktır. O beni yakmaktan daha büyük zevk alacaktır. Sizin gibi bir garibanı yakmak onu mutlu etmez! Onun istediği o zaman ben olacağım. Siz gene cennete… Peki ben niye sizin gibi bana göre beş para etmeyen insanlar için fazladan azap çekeceğim? Hayır kesinlikle öyle bir şey olmayacak ben zaten ona böyle adaletsiz bir dünya yarattığı için hesap soracağım. Bu Onu zaten yeterince kızdıracak. Beş bin yıl yerine fazladan birkaç yıl koymaz bana. Anlaştık dimi sonunda… Zaten emin olun ki; iş bu raddeye gelmeyecek ve siz öldükten sonra kalkıp bana teşekkür bile edemeyeceksiniz. Tamamen karşılıksız bir iyilik olacak bu benim ki….
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © onur güner, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |