Yalnızca sevgiyi öğret, çünkü sen osun. -Anonim |
|
||||||||||
|
Evladım rica etsem bana yer verebilir misin? Şuna da bak. Nasıl somurtarak oturduğu yerden kalkıyor; hemen karşımda oturan delikanlı. Kesinlikle benden genç; o yüzden teyze yeri ondan istedi. Ama benden yerimi isteseydi, nasıl güler yüzle dikilirdim ayağa. İşte bir amca biniyor. Bu kesin benden kalkmamı isteyecek. Gözlerinin içine bakıyorum, güçlü kuvvetli, aslında ayakta da gideceğimi belirtecek her şeyi yapıyorum. Yok istemiyor ama benden. Gözlerime bir iki saniye yorgun, çaresiz bakıverse kalkacağım. Beni fark etmiyor neredeyse. Buyur amca otur. Zahmet oldu. Rahatsız olmasaydın. Neden rahatsız olayım ki? Sanki benden daha gençte, oraya oturmak hakkı değilmiş gibi, utana, sıkıla oturuyor. Herhalde yaşlandığının yüzüne vurulması hoşuna gitmiyor. Haksız da sayılmaz hani. Kim otobüste kendisine yer verilmesinden mutlu olur ki? Bu düpedüz yaşlandığınızın belgesidir. Siz artık toplumca kabul gören bir yaşlı olmuşsunuzdur. O saatten sonra yüzünüzdeki kırışıklıklar, duruşunuz, o bembeyaz saçlarınız insanları hiç yaşamak istemedikleri zamana götürür. Size acıyarak yer verirken belki de son görevlerini yapıyorlarmış hissine kapılırlar. İçlerinden bazıları sizin yarın otobüse binemeyeceğinizi düşünür. Şoför bile son durağa geldik amca derken; alttan alta gülümser. Kimisi de ölmüş yakınlarına benzetir sizi ve duygulanırlar. İşte tam ikinizin de ayakta durduğu saniyeden kısa süre içinde oluşan zorlama gülüş bundandır. Alınmanızı istemezler. Ama nedense bu aralar kimse benden yer istemiyor. Her otobüse bindiğimde içim içimi kemiriyor. Ön sıralarda bir koltuğa oturup; yaşlı bekliyorum. Gözlerimi dikiyorum kapıya, karayı görmeyi uman kaptan gibi ufukta belirecek beyaz saçlı kafalarla huzur buluyorum. Merdivenlerden zor çıkan bir yüz görünce heyecana kapılıyorum; bu kesin benden yer ister diye. Aksi gibi de bir türlü yer istemiyorlar. Sonunda dayanamayıp ben kalkıyorum ayağa. Hele geçen gün bir tanesi hiç utanmadan; arkamdaki benden kesinlikle büyük birinden yer istedi. Ve ben gururla bir amcaya bir de arkamdakine bakıp verdim yerimi. Tabi ki gurur duyacaktım, ne de olsa ikisinden de gençtim. Fakat bu olayın bendeki etkisi büyük oldu. Beynime zehirli bir sarmaşık gibi bir düşünce takılıverdi. Acaba yaşlanıyor muydum? Hemen eve koştum. Geçtim aynanın karşısına. Yok yok yaşlı falan değildim. Öyle yorgun, bitkin falan da gözükmüyordum. Ama hayat bu belli olmaz. İnsan öyle nüfus kağıdına göre yaşlanmaz ki. Otobüstekiler size yaşlısın dedi mi; nüfus kağıdında yazanın ne önemi kalır ki. Nice insanlar tanıdım; nüfus kağıdında 70’den büyük rakamlar yazar. Otobüstekiler yer vermez ona. Bilirler ki; bu daha gençtir, yaşayacaktır. Bu bizi bile gömer derler onun için. Kimsede bu davranışı yadırgamaz. Bazen de 50’den küçük birine yer verdikleri olur. Yaşlıdır o kimse. Hayat bitirmiştir onu. Ayakta duracak gücü kalmamıştır. İki kişinin aynı anda yer vermeye çalışır. Bu insan kesinlikle yaşlıdır. Bilinçsiz bir kalabalık değildir otobüstekiler. İnsanı tartar, biçer ona göre yer verir. Kandırma ihtimaliniz yoktur. Hele de biri senden yer istiyorsa; bu gurur duyulacak bir meseledir. Seni dinamik, hayat dolu görüyordur otobüstekiler. Daha yaşamının baharındasındır. Ne mutlu böyle bir insana. İşte bu yüzden benden yer istenmemesi acayip ağrıma gitmişti. Geceleri gözüme uyku girmiyor, saplantı derecesinde yaşlanıyordum. Ne gezmek, nede eğlenmek istiyordum. Ben artık genç değildim. Geçenlerde bu duygularla otobüse bindim. Sinirlerim iyice yıpranmış olacak ki; ayakta durmakta güçlük çekiyordum. Tam arkaya doğru ilerlerken, biri kalkıp; buyur otur demesin mi? Kan beynime sıçradı. Yüzüm kıpkırmızı şekilde, insanlara çarpa çarpa bindiğim kapıdan indim. Sinirden titreye titreye eve geldim. Ben artık kesinlikle yaşlanmıştım. Bitirmişti bu hayat beni. Otobüste yer verilecek biriydim artık. Eşyalarımı topladım. Uzun zamandır görmediğim yakınlarım var onları ziyaret edeceğim. Ölmeden önce yapmak istediğim bir iki şey onları yapayım bari. Tuvalete giderken döndüm baktım aynaya, tanıyamadım kendimi. Ne kadar hızlı yaşlanmışım. Ne kadar yaşadım, daha neler yapacaktım? Bunların hiçbirinin önemi yok artık. İnsanın kendisini kaldırmasının lüzumu yok. Ben bu toplumda yer verilmeye muhtaç biriydim. Otobüstekilerden daha iyi bilecek halim yok ya. Zaten bilsem de ne olur? Artık nasıl binebilirim otobüse? Nasıl yer veririm gururla? Onların ön yargılarını değiştiremem ki. En iyisi bir deniz kasabasına gitmek. Hem orada otobüste olmaz. Son günlerimi kimseye yük olmadan geçiririm.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © onur güner, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |