..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bilen sever. -Leonardo da Vinci
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yüzleşme > Ahmet B.çulhacı




13 Ocak 2005
Git ve Tuzu Normal Fiyatından Al...  
Ahmet B.çulhacı
Kimliğimiz ve mesleğimiz ne olursa olsun, başkasının hakkına ve emeğine saygı duymak zorundayız. İnsan olmanın temel şartı bu, öyle değil mi?...


:BDHE:
“Kralın biri tebasıyla birlikte topraklarında dolaşırken, dağlarda, derme çatma küçük bir çoban kulübesinin bile olmadığı ıssız bir alana gelmiş... Kralın aşçısı feryat etmiş: Soylu sultanım, ben damağınızı tatlandırmak için buradayım. Fakat erzak depomuzda tuzun zerresi bile yok. Ve tuzsuz yemeğin tadı çok kötü olur. Sultanım ben ne yapacağım?.. kral cevap vermiş: En yakın kasabaya dön. Orada tuz satan bir tüccar bulacaksın. Fakat doğru fiyatını ödemeye dikkat et ve normalinden bir kuruş bile fazla verme... Aşçı krala şaşkın şaşkın bakmış: Soylu sultanım, bu dünyadaki herkesten daha fazla paraya sahipsiniz. Tuzu biraz fazla ödeseniz ne olur?... O biraz fazlalık sizin için nedir ki?... Kral kaşlarını çatarak cevap vermiş: Dünyadaki haksızlığa asıl yol açan bu küçük şeylerdir. Küçük şeyler sonuçta bir gölü dolduran su damlaları gibidir. Dünyada büyük haksızlıklar bu küçük şeyler gibi başlar. Bu nedenle git ve tuzu normal fiyatından al...”

Bu bir kıssadan hisseydi sevgili dostlar... Aşçı tuzu normal fiyatından aldı mı, almadı mı bilmiyoruz, bildiğimiz bir şey varsa: Kral hakça davranmış... Kimliğimiz ve mesleğimiz ne olursa olsun, başkasının hakkına ve emeğine saygı duymak zorundayız. İnsan olmanın temel şartı bu, öyle değil mi?...

Geçen gün semt pazarlarından birini dolaşıyorum... hani şu her tarafta kurulan pazarlardan biri... ne ararsan var pazarda... Çeşit çeşik giysiler... Sebzeler, meyveler... El yapımı reçeller, turşular... her damak zevkine göre zeytinler, peynirler... Akla gelebilecek her şey... Metreyle kumaş satanlar bile var... Onlarca ürünün ardında, onlarca emek var diye düşündüm... canım hiçbir şey satın almak istemedi... Yalnızca seyretmek geçti içimden; satıcıları, dolaşanları, yerlerde, tezgahlarda alcı bekleyen binbir çeşit ürünleri... tarlayı süren, tohumu eken, börtü-böceği ayıklayan, suyu veren, sütü sağan, kumaşı dokuyan, yükleyen-taşıyan eller geldi gözümün önüne her bir tezgahın, serginin önünden geçerken... Dökülen ter, çekilen zahmet, harcanan zaman ve emek kendini gösteriyordu iğnede-iplikte bile... Alıcılar telaşlıydı... madem pazara gelmişlerdi, ürün bol, çeşit çoktu... Öyleyse alacaklarının hem en iyisini, hem de en ucuzunu almak en doğal haklarıydı... çatır çatır pazarlık edenler gördüm satıcılarla... Bir bağ maydanozun fiyatında bile yapılan küçücük indirim onları öyle mutlu ediyordu ki... Ee para kolay kazanılmıyordu tabii... Kolayca da harcanmamalıydı...Kimi satıcılar hemen fiyat kırıyor, kimileri die inatla kırmıyordu...

“Az ötede domatesi bir milyona veriyorlar, sende niye birbuçuk milyon ?..”

“ O zaman ordan al Beyamca!..”

Adamcağız hiç sesini çıkarmadı. Ben olsam sinirlenirim “amca” lafına...

İnsanlar birbirlerine bu şekilde hitap etmiyorlar mı cinlerim tepeme çıkıyor...Bay-bayan, hanımefendi, beyefendi, siz... gibi kelimeler dururken, sanki akrabaymışız gibi, “Abla, anne, dayı, amca...” şeklinde konuşulması hiç hoş değil... Her neyse!.. Bir hengamedir gidiyor pazarda... Fiyatı ucuz tutup, maydanozun, terenin destesini ince saranlar mı ararsınız, pahalı sattığı halde sebzeyi-meyveyi seçtirmeyip, çürükleri dolduranlar mı?.. Teraziye eliyle ağırlık yapan, kumaşı keserken – kâr kârdır deyip- makası birkaç santim kendinden yana kaydıran satıcıları bile gördüm... Bu arada satıcının başının kalabalığından yararlanıp, torbasına bir-iki adet meyveyi fazladan koyan alıcılar da gözümden kaçmadı...

Hakça davranıp davranmama, emeğe saygı duyup duymama gibi kavramlar iç içe geçmişti o gün Pazar yerinde... Öyle ya da böyle bir şeyler kendini dengeliyor diye düşündüm... Ama pazarın bittiği yerde kurulmuş kitap sergilerine karşı aynı hoşgörüyü gösteremedim... Biliyordum ki bu kitaplar, korsan yayıncıların sattığı kitaplardı... Kitapçıda satılanın neredeyse yarı fiyatıydı... Önümde iki seçenek vardı: ya ucuz kitap bulmanın sevinciyle alabildiğim kadar alacaktım, ya da hiçbir kitap almamakla, böylesine usulsüz yollara baş vuran kişileri, en azından kendi adıma cezalandıracaktım... Gözümün önüne, onlarca şairin,yazarın-çizerin, bilim adamının o kitabı oluştururken nasıl emek verdikleri, ne sıkıntılar çektikleri geldi. Ve ikinci seçeneği seçtim, hiçbir kitap almadan uzaklaştım...

Sizde öyle yapmaz mıydınız?...

Ne demişti öykümüzde padişah aşçısına: “Dünyada büyük haksızlıklar bu küçük şeyler gibi başlar. Bu nedenle git ve tuzu normal fiyatından al...”

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Saygılar
Gönderen: nida karaçizmeli / İstanbul/Türkiye
16 Ocak 2005
1)Aşçı Sultanla nasıl bir ilişkide, bu samimiyet ne? 2)Aşçı görevini suiistimal etmiştir. (Kelle kesilmeli) 3)Sultanın soylu olduğu nereden belli? 4)Aşçı erzak deposunu sırtında mı taşıyor? 5)Pazarda niçin kitap satılıyor? 6)Pazarda kilo ile kitap satanlardan sultanı haberdar ettin mi? Sevgiler.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yüzleşme kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kütüphane Günlerim...
Su ve Rüzgâr...
Affettim Seni...
Şimdiki Çocuklar Harika...
Farkında Olup, Farklı Olabilmek...

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bırakıp Gitmelere Dayanamıyorum...
Gökkuşağının Ucunu Bulmak...
Nerede O Eski Ramazanlar...
Çözülüyorum, Haberiniz Olsun!..
Yabancılaşma...
İtiraf...
Merhaba Canım Babam...
Öyle Bir Ruh Hali İşte...
Eski Fotoğraflar...
Sizinmiş Gibi Sahiplenirsiniz

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İsyanım Kendime... [Şiir]
Neyinim Ben, Kendim?.. [Şiir]
Gitme Desem... [Şiir]
Dörtlükler... [Şiir]
Ben Bugün İzinliyim Anne... [Şiir]
Biliyorum... [Şiir]
Hüzün... [Şiir]
Bay Casper... [Öykü]
Suskunluğum: Baş Kaldırış... [Öykü]
Sözde Sevgi... [Eleştiri]


Ahmet B.çulhacı kimdir?

Çokça okur, zaman zaman da yazarım. . . Yazdıklarım beni anlatsa da sizin yaşadıklarınıza benzer. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Sabahattin Ali, Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ahmet B.çulhacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.