..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Özgürlük sevdası insanın başkalarına duyduğu sevgidir; güç sevdası insanın kendine duyduğu sevgidir. -Hazlitt
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Estetik > Mustafa Günay




20 Şubat 2005
Adlandırmak  
Mustafa Günay
Adlandırmanın anlamı ve zorluğu üzerine bir deneme...


:CAJC:

SORU İŞARETİ/ Mustafa Günay

ADLANDIRMAK...
     
     İnsan herşeyi adlandırır, etiketler, kategorize eder, sınıflandırır. Bütün bu girişimler, bir adlandırmanın yanısıra tanımlama, anlama ve egemen olma isteğinin de ifadesidir. Çünkü hiçbir adlandırma masum değildir. Bu yüzden adlandırma eylemi kadar, verilen adların, onların anlamlarının ve adlandırılanların da önemli olduğunu unutmamak gerekir.
     Adlandırmak kolay bir şey değildir. Ad verirken zorlanır insan. Adlandırmak durumunda olduğumuz anlarda, sıkıntı olmamız bundan olsa gerek.
     Bilmem resim sergilerini gezerken, bazı ressamların kimi tabloları adsız bıraktığına tanık oldunuz mu hiç? Geçtiğimiz günlerde bir sergide, çok sayıda resmin “adsız”(isimsiz) olarak adlandırılması dikkatimi çekti. İşte dedim tam soru işareti konulacak bir durum...Bu durum beni düşünmeye ve sorular sormaya yöneltti. “İsimsiz” ya da “adsız” olabilir mi bir resmin ya da fotoğrafın adı? Bu aslında adsızlığın adlandırılması değil midir? Belki de adlandırma eyleminin başarısızlığı ya da uygun bir ad bulmayı zamana bırakma...Evet belki zaman verir adını, çoğu yaşantılarımızın ve anılarımızın.
     Yalnızca ressamlar değil, kimi zaman şairler de ad vermekte zorlanırlar, yazdıkları şiirlere. En azından kendimden biliyorum, kendimi şair olarak adlandırmasam da. Masum olmayışı, zorluğu ve daha benzer nice nitelikleri, adlandırmanın ne kadar önemli, gerekli ve üzerinde düşünülmesi gereken bir eylem ve durum olduğunu düşündürüyor ister istemez.
     Aklıma gelen ilk örnek: Erkeklerin adlarını bir düşünün ve bir de kadınların adlarını. (Duygu Asena bir kitabına hangi adı vermişti, anımsadınız mı: Kadının Adı Yok.) Cinsiyete dayanan ayrımcılık, pekçok konuda olduğu gibi, adlandırma konusunda da karşımıza çıkıyor.
     İnsan yalnızca nesneleri, varlıkları değil, içinde yaşadığı toplumu/kültürü ve içinde bulunduğu zaman kesitini de adlandırma gereksinimi duyar. İnsanlık tarihinin çeşitli dönemlere ayrılması, bölümlenerek ele alınması da belli bir tarzdaki adlandırmaların, sınıflandırmaların ve tanımlamaların sonucu değil midir? Yenidendoğuş dönemi, Aydınlanma dönemi ya da günümüze ilişkin olarak da: bilgi çağı-toplumu...Ya da başka adlar-tamımlar da var: modernlik, modern-sonrası, eski dünya-yeni dünya, küreselleşme vb... Verilen her ad, yapılan her sınıflandırma, konulan her etiket, olay ve olguları, ve kişileri algılayışımızı ve kavrayışımızı da etkiliyor, yönlendiriyor. Bu nedenle aklımızın eleştiri lambasını yakarak bakmalıyız kavramlara ve adlara...
     Bir yerde okumuş ve not etmiştim, ama nereden aldığımı yazmamışım: “Bütün kıtalar arasında, üzerinde yaşayanlarca algılanmış ve adlandırılmış tek kıta Avrupa’dır.” Peki diğer kıtaların ve kültürlerin adlandırmasını yapan Avrupa mıdır? Avrupa-Batı, adlandırıp tanımlamış Doğu’yu ve diğerlerini...Peki biz Avrupa’yı Avrupa’nın tanımladığı gibi anlamak ve görmek durumunda mıyız? Yoksa kendi tarihsel-kültürel gerçekliğimizden yola çıkarak, kendimizle ilgili adları, sınıflandırmaları ve tanımları, aklımızın eleştiri lambasının ışığında gözden geçirmek gerekmez mi?
     
...............................
Dizeler:
“yokluğun cehennemin öbür adıdır
üşüyorum kapama gözlerini”(Ahmed Arif)

“Sana adlar aradım
adsız kaldım”
(...)
“Adını gizleyeceğim
sen de bilme Lavinya”(Özdemir Asaf)

Sözler:
“İnsan hiçbir dilde, dilde olduğu kadar zor anlaşmaz.” (Karl Kraus)




.Eleştiriler & Yorumlar

:: felsefe ile adlanmak?
Gönderen: sibel güntöre / İstanbul/Türkiye
3 Temmuz 2005
Sevgili Mustafa , kalemine ve düşün gücüne sağlık. Felsefe ile yaşamak , yaşama felsefe gözlüğü ile bakmak. Hem işin en keyifli hem de en zorlu yanı. Felsefe eğitimi almış , kendisini bu eğitim ile donatmış olmanın bir ayrıcalık olduğunun herkes ayırdında olsa ! İşimizi , hem kolaylaştıran hem de sınırlayan adlandırmalar eşliğinde yaşam içinde dönenip duruyoruz. Daha bebeler doğmadan bir telaş alıyor ebeveynleri ismini koymak "adına"...ad vermek , o ad ile yaşamak ve adlandırmalar eşliğinde yaşam koşusu içinde varlık sorgulamalarını yapmak.Her nesneye bir ad vermekle mi başladı konuşma?!Bu adların , kavramların içini doldurmak ya da boşaltmakla mı kazandık yorum gücümüzü ? Ya,etiketlerle yaşamaya olan isyanımız ? Yaşam kolaylığı için verilen adlarla barışık yaşamak gibi bir gayret içinde solumaktayız hep. Anlamlandırma kaygıları içinde adlandırmalara mecbur gibiyiz, istesek de istemesek de ..ne adlardan ne adlandırmalardan vazgeçemeyeceğimiz gerçeği içinde , kavramları sorgulamayı hiç unutmamak gerektiği bilinci içinde , kavramların ve adların içini boşaltmadan ve yozlaştırmadan kavrayabilme gücünü felsefe okumaları ile geliştirebileceğimize duyduğum güven ile , soru işaretlerimizin ve eleştiri gücümüzün hiç bitmemesi dileğimle , yazacağın bir sonraki denemeyi merakla beklediğimi belirterek ,en kolay yoluyla ,senin kaleminden , yepyeni bakışlarla tanışacağımızı umuyorum. Sevgi ve saygılarımla. sibel.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın estetik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Şiirdeki Felsefe, Felsefedeki Şiir

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hermann Hesse'den Mektup Var
Birkaç Dergi
Attila İlhan'ın Ardından
Şarkılar Kimi Söyler?
Jules Verne
Yola Çıkmak, Yolda Olmak
Anlatmak Anlaşılmak
Bulutlanmak
Kentler ve Yazlar

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sisifos Gibi [Şiir]
Mayıs Yağmuru [Şiir]
Hal Durumu [Şiir]
Özne: Felsefe - Edebiyat İlişkileri [Bilimsel]
Özne: Nihilizm Sorunu [Bilimsel]
Özne [Bilimsel]


Mustafa Günay kimdir?

Felsefe açısından sanat ve edebiyat eserlerinin değerlendirilmesine önem veriyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Albert Camus, Nermi Uygur, Milan Kundera, Oğuz Atay, Edip Cansever


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mustafa Günay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.