Seviyorum, öyleyse varım. -Unamuno |
|
||||||||||
|
Aslında “bu kubbede bâki bir seda” bırakmanın da çileli bir gayretidir bu hal.İşte “fenâ” özelde de “fenâ-fi’şşiir” -şiirde fâni olmak-şiirle var olmak- kavramı, Necip Fâzıl’ın şiirini anlamada olmazsa olmazdır bana göre.Şâir, çoğu zaman zekâsıyla ara sıra duygularını da katarak şiir deryasının içine dalar âdeta elektrikleşerek mısrâlarda, hecelerde dolaşır, sık sık kâfiye lambalarını yakıp söndürür böylece tüm latifelerinin elektriksel varlığını en yüksek derecesinden ortaya koyar.Yer yer bu ortaya koyuş küçük patlamalar da doğurur ki bu patlamalar, bir orkestradaki davul sesinin vazifesini ifâ ederek okuyucunun ruhsal ritmini düzenler. Avrupâilik hastalığımızdan mıdır nedir? bilemem, devamlı ecnebî filozoflara bitiştirilme, içinde sinsi bir övünmeyi de barındıran, onların felsefelerini kendi eserlerimizin seslerinde arama özelliğimiz, bizi aslında içimize ve bizim olana uzaklaştıran, bizim olanla aramızda kapanmaz mesâfeler açan bir şeytan üçgeninin girdabına kapıldığımızın en kesin delilidir.Necip Fâzıl ve şiiri hakkında yapılan mütâlaalarda bu şâirin üzerindeki Bergson etkisi hakikat de olsa, belki de bu hakikat fazlaca abartılı bir dille anlatılıyor.Elbette Bergson idealizminin de, sezgiciliğin de Necip Fâzıl’ın şiirinde bir resm-i geçiti vardır ama bu resm-i geçit Türk Tasavvuf geleneği mehteranının ardından yapılmaktadır.Yâni Necip Fâzıl’ın şiiri, batıya tâbi değil batı geleneği ve idealizmi, Necip Fâzıl’ın şiirine hâdimdir diyebiliriz. Daha gerçekçi konuşmak gerekirse, Necip Fâzıl’ın bohem hayatının ve de bu hayatın sonucunda “crise intellectuelle” yâni “fikir buhranı” uçurumuna düşmesinin en birinci fâil-i mâlumu -Fâil-i Meçhulu değil- edindiği yarı ak yarı karanlık felsefe birikimi idi.İşte bu buhrandan kurtulmaya başladığı 1934 senesinde o, şiirlerinde de derin tesir bırakacak tasavvuf ekolüne tüm varlığıyla dâhil olmuş, bir yerde eski bilgileriyle yeni irfanını sentezlemiş, sonunda “Çile” balını üretmiştir. Yanlış anlaşılmasın; bizim Necip Fâzıl’da Bergson ya da herhangi bir felsefecinin etkisi yoktur, olmamalıdır gibi bir iddiamız yoktur.Ancak “Poetika” adlı eserinde bir yerde şiiri tanımlarken “şiir türlü tecelli yollarıyla Allah’tan gelir; ve bütün perdeleri devirerek Allah’a yol açmaya doğru gider” şeklinde ifade ettiği sözler, onun şiirinin de tanımlanmasında yardımcı olacak şifreleri hâvidir.İşte bu şifreleri çözümlemekten başka da gayretimiz yoktur.Şiirde fâni olmuş şâir, aslında şiirini de Allah’ta fâni etmiştir.Bu da Türk İslam Tasavvufunun en belirgin özelliği değil midir? Demek ki Necip Fâzıl’ın şiirinin köklerini biraz da, belki de birazdan daha fazla Türk İslam geleneğinde aramak gerekiyor.Aşağıdaki mısraları terennüm eden şâirin kendi şirine de aşağıdaki şiirinde bahsettiği “ihtizâzı” –İlâhi hazzı, ferahlığı- ilmek ilmek işlemediğini söylemek imkansız değil midir? Renkte, seste, ışıkta her şeyde bir ihtizaz; Her şeyde bir titreşim, zikir, fikir ve niyaz…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |