"...öyküyü yazan bilge, beşinci ya da altıncı göbekten kral torunu olduğumu ortaya çıkaracak şekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote |
|
||||||||||
|
Diyelim ki göründüğünüz gibi olmayı başardınız. Ancak bu dejenerasyon, belki de mutasyon, genellikle olumsuza gebedir. Bu soyu kesik, süreksiz bir değişimdir. Halbuki hayatın en büyük kanunlarından birisi de nesli, genler yoluyla devam ettirmektir. Kendi kültür memlerini olduğunuz gibi yansıtmayan eserleriniz de hayatın bu evrensel kanuna aykırıdır ve hayatın kanunları namına unutulmakla tutukludur. Üstelik var olandan değişime planlanmak yerine, olmayana öykünmek, olmayan gibi olmaya çalışmak ve olmadığımız gibi olmak paradoksunu gerçekleştirmemiz, çok bunalımlı, çok uzun, hem de bir ömür kadar uzun bir süremizi alabilir. Bu zorlu ve de tabiatımızın imkânlarına zıt, imkânsız süreci seçmek yerine gelişmeyi, içten, tabiattan, özden başlatırsak, her şey yerli yerine oturmuş olur. Olduğumuz gibi görünmeye bu adımlarımızla başlamış oluruz. Tohumundan sümbüllenen bir çiçek gibi biz de “özlük” tohumumuzdan sünbüllenir, fıtratımızın, tarihimizin, inancımızın ve bizi biz yapan tüm değerlerimizin yollarından geçerek sonuçta neşv ü nema bulacak olan çiçeklerimizle evrenseli selamlarız. Sanırım, yazımızın başlığındaki ifadeyle ne kast ettiğimizi şimdi açıklayabiliriz. Batı’da Fantastik Edebiyatın oluşumu, öyle birden bire ve gökten inme olmamıştır. Bu edebiyatın da bir doğuş ve gelişim süreci vardır. Doğuş sürecinde, İncil kıssalarında anlatılan Hz.İsa mucizeleri ve Saint’lerin (Aziz) kerametleri yanında, Yunan mitolojisindeki motifler de etkili olmuştur. Hatta çoğunlukla, bugünkü Batı Fantastik edebiyatı, Yunan mitolojisine eklemlenmiş görünüyor. Bunların dışında çoğu dış dünyadan devşirme yerel Halk edebiyatı ürünleri ve Doğu’dan alınan Bin Bir Gece Masalları gibi ürünler de Batı Fantastik Edebiyatının oluşumunu kuvvetli bir şekilde tetiklemiş görünüyor. Yüzlerce yıl süren değişimler sonunda Batı Fantastik Edebiyatı bugünkü durgun gölüne dökülmüş, sükuneti yakalamış durumdadır. Biz ise maalesef zengin Hayali Edebiyat geleneğimizin varlığına rağmen, içten, kendimizden değil de dışarıdan başladık “Fantastik Edebiyatı” inşâya. Bu edebiyata “Edebiyatımız” diyemeyişimizin nedeni de bu tarihi gerçekte saklıdır. Bu edebiyat, şimdilik bizim edebiyatımız değil, Batının edebiyatıdır maalesef. Halbuki türkülerimizin mısraları arasında bizim öz edebiyatımız öylece yetim, öylece mahzun bizi beklemekteydi ki, “manda yuva yapmış söğüt dalına/ yavrusunu sinek kapmış gördün mü?” örneğinde olduğu kadar yakınlardı bize.. Halbuki kendi Hayali Edebiyatımızın tohumları, masallarımızın “pireler tellal iken, develer berber iken, ben ninemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken” tekerlemelerinde saklanmış sünbülenmeyi bekliyordu. Halbuki binlerce yıldır; hem yazılı olarak, hem de kulaktan kulağa aktarılan Evliya kerametlerindeki olağanüstülükler sahiplenilmeyi, velut birer hayal deposu olarak işlenmeyi bekliyorlardı. Destanlarımızın Oğuz Kağanları, Manasları, Dede Korkutları, Deli Dumrulları da Hayâli edebiyatımızın kahramanlarına örneklik teşkil edebilecek modellerimiz olarak keşfedilmeyi bekliyorlardı. Elbette dışa kapanık bir edebiyatı savunmuyorum. Ya da evrenseli yakalamayalım da demiyorum. Ancak binlerce yılın sonunda zaten evrenselleşmiş olan kendi özümüzden kaynaklanan, bizim olduğu kadar evrensel olan bir edebiyatı çağdaş teknikleri de kullanarak yeniden oluşturmalıyız, diyorum. Latince’nin “expecto patronum”unu evrensel kabul eden zihniyet, neden bizim “Aman Yâ Rabbîm”izi evrensel kabul etmez, işte bunu anlamıyorum? Ya da gotik mimarinin evrensel olduğu ön kabulünü tartışmasızca kabul edenler, Selçuklu ya da Osmanlı mimarisinin örneklerini eserlerinde neden tasvirlemezler? Yunanca, Latince kahraman hatta canavar isimlerini marifetmiş gibi Türkçe yazdıkları metinlere sıkıştıranlar, Türkçe, Farsça ve Arapça kökenli binlerce yıllık geçmişimize sarmalanmış Osmanlıca terimlerimize neden bu kadar uzaktırlar, bilemiyorum? Umacılarımızın, Gulyabanilerimizin, İfritlerimizin, Şahmeranlarımızın ve de Öcülerimizin yerini Dragonlara, Vampirlere, -milliyetimize yönelik derin bir istihza taşıyan- Orklara ve diğerlerine kaptırdığımız ortada olduğuna göre, felsefi kıyafetli, edebi rengârenkli anlamsız cümleler kurarak, hangi Türk Fantastik Edebiyatından bahsedebiliriz ki? İşin gerçeğini korkusuzca, öz eleştirimizi de yaparak söylememiz, hatalarımızı eleştirel bir cerrahi müdahaleyle ameliyat etmemiz gerekiyor. Yoksa derinlerdeki bu cerahatın, sadece “lafla peynir ekmek gemisi yürüterek” temizlenmesine imkân yok. Çok şükür ki, bu gerçeği fark eden ve kendi Hayali Edebiyatımızın ürünlerini oluşturmaya çalışan kalem erbabımız var. Onlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Ancak münbit kaynaklarımıza yönelerek Hayâli/Düşsel Edebiyatımızı daha bir zenginleştirmemiz gerekiyor. Çünkü kendi hayâlimizi kuramazsak, özgür geleceğimizi de inşâ edemeyiz. 1963 yılında Martin Luther King o ünlü konuşmasında “I have a dream” (Benim bir hayâlim var) demeseydi, Amerikalı zenciler ırkçı bazı beyazların hayallerinin sonucu olan bir dünyada yaşamaya, o dünyayı zenginleştirmeye devam edeceklerdi. Kendileri açısından, geçmişin Klan Klanlı günlerine oranla daha özgürlükçü ve demokratik olan bugünün Amerika’sını oluşturamayacaklardı. Bizler de esasında bizim hayalimizin ürünü olmayan ama evrensel ambalajıyla önümüze konulan Batı Edebiyatı ürünlerinin benzerlerini tekrardan ibaret olan şu Papağan Edebiyatını bir an önce terk etmeliyiz. Yoksa bir yüz yıl daha “Benim bir hayalim var” diyemeyeceğiz.. Kendilerine ait bir hayali olmayanların, geleceklerinin de olmayacağını söylememe gerek yok sanırım!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Oğuz Düzgün, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |