..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Öyle yaşamalısın ki ölünce mezarcı bile üzülsün. -Mark Twain
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Din > Oğuz Düzgün




9 Nisan 2009
Omoto Dini ve İslamiyet  
Oğuz Düzgün
Omoto, 20. yüz yılda ortaya çıkmış bir Japon dininin adıdır.


:DEFH:
“Omoto” kelimesi size tanıdık gelmiş olmalı. Bu dinin kurucusunun köklerinin Erzurum’a kadar uzandığını ortaya koyan haberleri, çoğunuz okudunuz sanırım. Biz bu haberlerden bahsetmeyeceğiz ama, bu ilginç Japon diniyle İslam dini arasındaki bir kısım bağlantılardan biraz bahsedeceğiz. Bu bağlantılara baktığımızda, Japonların İslam dinine karşı yüz yıldan fazladır besledikleri derin saygı ve ilgiyi de öğrenmiş olacağız. Omoto, 20. yüz yılda ortaya çıkmış bir Japon dininin adıdır. Bu yeni dinin kurucusu Nao Deguchi’dir. Deguchi kocasının ölümünde sonra 1892 yılında 56 yaşındayken kendisini değişik bir âlemde bulur. Trans halindeyken İlahi sesler işitmeye başlar. Duyduğu ses, ona “kalkmasını, kalemi (fırçayı) eline alıp yazmasını” emreder. İmkansızlıklardan dolayı hiçbir okulda “öğrenim göremeyen” Deguchi, bir anda otomatik bir şekilde yazmaya başlar. Japonların Hiragana alfabesiyle 27 yıl boyunca tam 200 bin sayfa yazar.

Daha sonraları Nao Deguchi’nin yazmış olduğu bu sayfalar, Onisaburo Deguchi tarafından Japonların şu anda kullandığı Kanji alfabesiyle yazılarak kitap (İlahi Mesajlar) haline getirilir. Bu yazılanlar, Omoto yolunda ilerleyenler tarafından Kutsal Kitap olarak kabul edilir..Bu çalışmaların ardından artık Japonların da bir kutsal kitabı olmuştur. Omoto dini her ne kadar barışçı bir din olsa da, bu yeni dinin Japonların binlerce yıllık geleneksel dini olan Şinto’nun mantıksızlıklarını, yanlış uygulamalarını ortadan kaldırmayı da amaçladığı gözükmektedir. Omoto, Japonya’da yer etmiş diğer bir din olan Budizm’in “Yaratıcı”dan hiç bahsetmeyen yapına da bir alternatif oluşturmaktadır. Pek çok ritüeliyle oldukça geleneksel özellikler taşıyan Omoto, Japon inanç sistemine getirdiği devrim niteliğindeki esaslarıyla 4 Kutsal Kitabın iman esaslarıyla benzerlikler gösterir.

Omoto genel özellikleri itibariyle “Monoteist” (Tek Tanrıcı) bir dindir ki, bu yönüyle binlerce Tanrı’ya inanan Japonlar arasında sarsıcı bir devrim meydana getirmiştir. Elbette akıl çağı olan 20. yy’da, bilimin merkezi haline gelmeye başlamış bir ülkede böyle bir oluşumun meydana çıkması normaldi. Üstelik bu dönemde Japonya’ya yoğun bir misyoner akını vardır. Bu paganist toplum Mesih İsa’nın kurtarıcılığıyla tanışmalı ve bu insanlar Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesini kabul etmelidir. Ancak bu durum hem Japon kalmak, hem de akıl, ruh ve kalplerini doyurmak isteyen Japonları tatmin etmemiştir. Zira Hıristiyanlık, Japonlar için bambaşka bir kültürün adıdır. Bu yeni kültür, onların binlerce yıllık geleneklerinden de kopmaları anlamına gelecektir. Üstelik Bulgarlar, Macarlar, Finler gibi pek çok kavim Hıristiyanlaştıktan sonra milli kimlik ve geleneklerini de kaybetmişlerdir. Adeta bu din vasıtasıyla asimle edilmişlerdir. Elbette geleneklerine bağlı Japonlar böyle bir asimilasyonu asla kabul edemezlerdi.

Aslında Japonların gelenekleriyle oldukça uyumlu ve onları asimle etmeyecek bir din vardı ama Japonlar, çeşitli nedenlerden dolayı bu dinle tanışamadılar. Bu din de İslam diniydi tabii ki. Kıyafetleri, ailevi yaşantıları, dilleri, yemekleri, kahramanlıkları, ibadet şekilleri, ibadethane formları, İslam dini tarafından yok edilmeyecek belli başlı unsurlardı. Zira onlar rükuya ve secdeye yabancı değillerdi. Müslümanlar gibi evlerine ve ibadethanelerine ayakkabılarını çıkararak giriyorlardı. Temizlik de çok önemliydi kültürlerinde. Onlarda da vatan için şehid olma anlayışı vardı. Farklı şekillerde de olsa Kurban “Ema” gelenekleri vardı. Anneye babaya sınırsız bir saygı duyuyorlardı. İslam dinini kabul ettiklerinde bunlar gibi pek çok özelliklerini de muhafaza etmeye devam edeceklerdi. Oldukça dindar olmalarına rağmen milliyetlerini, dillerini ve geleneklerini, bin küsur yıldır halen muhafaza eden Türkler, Farslar, Araplar, Zenciler ve diğer Müslüman milletler, İslam dininin asimilasyoncu bir din olmadığını açıkça ispat ediyordu. Elbette Japonlardan da bireysel olarak İslam dinini kabul edenler oldu ama Türkler gibi topluca Müslüman olmadılar henüz. Bu da ayrı bir inceleme konusu olarak duruyor karşımızda. Bu konuyu fazla uzatmadan asıl mevzumuza dönelim şimdi.

Hıristiyanlık, Budizm ve Şinto dini arasında sıkışıp kalan Japonya elbette hem kendi geleneklerini yaşatmalarını sağlayacak, hem akla ve mantığa eski inanışlarından daha uygun, hem de Kutsal Kitaplarla -göreceli de olsa- uyumlu olan yeni bir inanç sistemine ihtiyaç duydular. Bu manevi ihtiyacın ardından Omoto gibi bir dinin ortaya çıkması kaçınılmaz gibi gözüküyordu. Bu dinin Ruhsal Liderlerinin kadınlardan oluşması da ayrı bir anlamı haviydi. Tabii ki onlar bu liderliği erkek liderlerle paylaşıyorlardı. Bu durum da Ying Yang felsefesinin manevi hayata geçirildiğini gösteriyordu. Ayrıca Japonya’nın hakim dini olan “Şinto”da İmparator “Güneşin Oğlu” olarak anılıyordu. İmparator aynı zamanda “Tanrı” olarak kabul ediliyordu. Belki de Omotocular, bu inanışı yıkmak için kadınları “Ruhsal Lider” olarak kabul ediyorlardı. Bu da ayrı bir araştırma konusu olarak karşımızda duruyor..

Omoto dini, Japonları çok Tanrıcılıktan kurtarmak için bilinçli olarak oluşturulmasa da sonuçta bu din, bu amaca hizmet ediyor gibi gözüküyor. Yeni din, Japonların geleneksel Tanrılarını da yadsımıyor ama bu Tanrıları, Sonsuz Tanrı’nın işlevleri, fonksiyonları olarak görüyor. Bütün bu Tanrıların aslında Tek bir Tanrı olduğunu kabul ederek değişik bir Panteizm örneği sergiliyor. İngilizce’ye çevrilmiş Kutsal Kitaplarında şu sözler geçiyor:

85. God is one only. He is the holy God, without beginning and without end. (Allah birdir, tektir. O başlangıcı ve sonu olmayan mukaddes İlahtır)

Görüldüğü gibi “Başlangıcı ve sonu olmayan bir Tek Allah”ı kabul ediyor Omotocular. Bu inanışın Kutsal Kitap kaynaklı olduğu aşikar. Bilhassa İslam dinindeki Allah inancıyla birebir şrtüşüyor. “Vahid”, “Ezeli” ve “Ebedi” olan Allah.. Şimdi karşılaştırma yapabilmek amacıyla yukarıdaki sözlerle aynı gerçeği ifade eden bir Kur’an ayetinin mealini aşağıya yazıyorum:

“De ki: "O, Allah'tır, bir tektir." "Allah Samed'dir. (Her şey O'na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.)" Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir)." "Hiçbir şey O'na denk ve benzer değildir." (İhlas Suresi)

“O her şeyden öncedir; kendisinden sonraya hiçbir şeyin kalmayacağı son'dur; varlığı aşikardır; gerçek mahiyeti insan için gizlidir. O her şeyi bilir. (Hadid-57)”

Görüldüğü gibi Omoto dininin Kutsal Kitabındaki sözler, Kur’an-ı Kerim’deki ilgili ayetlerin meali gibi gözüküyor. Bu gibi benzerlikler bize, Omoto dininin İslam dininden ve Kur’an-ı Kerim’den etkilenmiş olabileceği fikrini veriyor. Zaten Omoto dininin kurucuları İslamiyeti araştırmışlar, daha 1924’lerde zamanın Müslümanlarıyla diyalog kurmuşlardır. Omoto şeflerinin müridleriyle birlikte zaman zaman Kabe’yi, Medine’yi ziyaret ettikleri de bilinmektedir. Geleneklerindeki binlerce Tanrı ismini, geleneksel inanıştan farklı bir şekilde algılıyorlar. Onlara göre bu Tanrı isimleri “her şeyin kaynağı olan Sonsuz Tanrı’dan gelmişlerdir” İslam dinindeki Esma-yı Hüsna (Allah’ın Güzel İsimleri) inanışının Omoto dinine bu şekilde uyarlanmış olabileceğini düşünmeden edemiyoruz. Japonları on binlerce farklı Tanrı’dan bir derece kurtaran bu dinin oluşumu, bu asil milletin İslam dinine geçiş sürecinin ilk adımlarını da oluşturabilir. Bunu ebette zaman gösterecektir ancak Japonların İslam dinine şimdiden yönelmeye başladığını görmek için adresteki videoyu seyredin lütfen: http://www.akilli.tv/video/220476/japonya-da-islam-mutlaka-izleyin.aspx

Omoto dininde yer yer Eski ve Yeni Ahid izleri de görülür. Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi bu din de insanları “Tanrı’nın çocukları” olarak kabul eder. Sanki bu şekilde misyonerlere cevap da verirler. Belki de “Tanrı’nın ruhu üflenen herkes Tanrı’nın çocuğudur” demek isterler. Ancak bunun mecazi bir kullanım olduğunu da bilirler:

527. ……Man is the child (part-spirit) of God (İnsan, Tanrı’nın çocuğudur (ruhundan parçadır)

Bunun yanında bu kitapta, incelendiğinde Kur’an-ı Kerim kaynaklı gibi gözüken sözler de vardır:
88. The movement of the sky and the earth and the changes of the seasons, are all the power of God. (Göğün ve yerin hareketleri, mevsimlerdeki değişiklikler ancak Allah’ın kudretiyle gerçekleşir)
Bu sözleri aşağıdaki Kur’an-ı Kerim ayetlerini okumuş birisi söylemiş gibidir:
47- Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim her şeye gücümüz yeter (Zariyat)
67- Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle onun elindedir. Gökler de onun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir. (Zümer)
284- Göklerdeki her şey ve yerdeki her şey Allah’ındır. (Bakara)

Omoto’nun Kutsal Kitabındaki ahiret inancı da, Kur’andaki pek çok ayetle benzerlik gösterir:

724- …….Ölümünden sonra Allah’la karşılaşacağın o zamana hazırlan ve senin ruhunu her şeyden koruyabilecek olan Allah’a ibadet et!

20. yy’da söylenmiş ve değeri inkar edilemeyecek bu anlamlı sözlerin Kuran-ı Kerim’deki pek çok ayete benzerliği o kadar açıktır ki, bunu anlamak için alim olmaya da gerek yoktur. Hicr Suresi 99 “Sana ölüm gelinceye kadar Rabb’ine ibadet et!” ve Ankebut 57 “Her canlı ölümü tadacaktır. Sonunda bana döndürüleceksiniz.” Ayetleri gibi pek çok ayet, Omoto dini mensupların Kutsal Kitabı olan “İlahi Mesajlar”daki pek çok sözün kaynağı gibi gözükmektedir.

Şu da bir gerçektir ki İslamiyet Japonya’da 1853 yıllarından beri konuşuluyor. 1870 yılında Hz. Muhammed’in hayatı Japonca’ya çevriliyor ve siyer-i nebi Japonlar tarafından ilgiyle karşılanıyor. Bu dönemde Japonlar İslam dinini ve bu dinin inanç sistemini de öğrenmeye başlıyorlar. Bu dönemde Osmanlı’nın Japonya’yla ilgilendiği de çok iyi biliniyor. Muhtemelen Osmanlı’nın da desteğiyle bazı İslami kitaplar bu dönemde Japonca’ya çevrilmiştir. ( http://en.wikipedia.org/wiki/Islam_in_Japan)

Gazi Mustafa Kemal’in aşağıdaki sözleriyle övdüğü Japon kumandan Nogi’nin 1900’lü yıllarda İslam dinini araştırdığı tarihçe malumdur: “Bu taarruz ruhu, Nanzan muharebesinde oğlunun kalbinden vurulduğu haberi üzerine ailesine "Oğlum külleri Tokyo'ya getirildiği zaman hemen defnedilmesin. Yakında, ben ve küçük oğlum da hayatı terk edeceğimizden o zaman üçümüzü birden defnedersiniz" emrini veren General Nogi'lerde ve bunları takip edenlerin tümünde bütün verimliliğiyle mevcut olduğu içindir ki, narin Japonlar, iri Ruslara meydan okudular.” (http://tr.wikipedia.org/wiki/Nogi_Maresuke)

Japonlar’ın İslam’a duydukları ilgiyi ispatlayan tarihi bir başka olayı Japon Kumandan Nogi Maresuke’nin hayatını incelerken buluyoruz: “Osmanlı döneminde yayımlanan Resimli Mecmua’nın 31. Numaralı sayısına göre 1911 yılında, Nogi bir heyetle birlikte İstanbul'a gelmişti. İslam dinini daha önceden araştıran Nogi, merak ettiği bazı konuları danışmak için, İstanbul'daki İslam alimleriyle görüştü. İstanbul uleması, Nogi'nin sorularına net cevap veremedikleri için Nogi'nin bu sorularını Said Nursi'ye sordular. Daha çok hadislerle ilgili olan soruları cevaplayan Nursi, daha sonra bu soruların bir kısmını Şualar isimli eserinde yayınlamıştır. Nursi, daha sonra Afyon mahkemesi savunmasında bu olayı şu şekilde anlatmıştır"...Hürriyet'ten evvel İstanbul'a geldim. O zaman Japonya'nın başkumandanı islâm ulemasından dinî bazı sualler sormuştu. Onları İstanbul hocaları benden sordular. Hem çok şeyleri o münasebetle sordular." (http://tr.wikipedia.org/wiki/Nogi_Maresuke)
Bütün bu örnekler gösteriyor ki, Omoto dini İslam dininden etkilenmiş bir din olabilir. Bu dinin liderlerinden olan Onisaburo Deguchi’nin 1898 yılında 37-38 yaşlarında Takakuma dağındaki bir mağarada inzivaya çekilmesi olayı Hz. Muhammed’in Mekke’deki Hira mağarsında inzivaya çekilişini hatırlatıyor. Hz. Muhammed’in hayatı 1870 yılında Japonca’ya çevrildiğine göre, Deguchi bu kitabı okumuş ve onun manevi etkisinde de kalmış olabilir. Ardından dağa çekilerek Hz. Muhammed’e benzemeye çalışmış olabilir. Bu dinle İslam dünyası arasındaki ilk resmi ilişkilerin Onisaburo döneminde başlatılması da, Onisaburo’nun İslam dinine duyduğu hayranlığı açıkça göstermektedir. Bu hayranlık da muhtemelen Onisaburo’ya, Nao Deguchi’den miras kalmıştır. Zira hiçbir okula gitmeyen (Ümmi) Nao’nun “kalk ve yaz” emrini alması ve ardından vahiy aldığını iddia etmesi olayı ile Hz. Muhammed’in “Ey örtüsüne bürünen, Kalk!” ardından da “Oku!” emrini alması olayları arasındaki benzerlik de tesadüfi olmasa gerek. Zira o da en azından 1870 yılında yayımlanan Hz. Muhammed’in hayatını bir şekilde okumuş ya da duymuş olmalıdır.
Tabiî ki bütün bu gerçekler, Omoto dinini yok saymamızı gerektirmez. Elbette bu dine ve bu dinin inananlarına saygı duymalıyız. Zira bu din, on binlerce Tanrı’ya inanılan bir toplumun içinde ortaya çıkmış, Japonları “Tek Allah” inancı hakkında ciddi manada düşünmeye sevk etmiştir. Herhangi bir Kutsal Kitap tecrübesi olmayan Japonlar, bu din sayesinde beşerî de olsa Kutsal Kitap kavramıyla tanışmışlardır. Bu da Japonları, Kur’an-ı Kerim’le tanıştırmak isteyen ilahi bir planın tecellisi olabilir. Omoto dini, barışçı ve anlaşmacı bir görünüm de sergilemektedir. İnsanlığa Aikido gibi önemli bir savunma sanatını hediye etmeleri de önemlidir. Omoto mensuplarının İslam dinine karşı besledikleri derin saygı da bilinen bir gerçektir. Bu inanç sistemi bu yönüyle de saygıyı hak etmektedir. Ancak bu saygı, son hak dinin İslamiyet, son Kutsal Kitabın da Kur’an-ı Kerim olduğunu bütün kâinata haykırmamıza engel değildir. İnanıyorum ki, Omoto dini mensupları, Kur’an-ı Kerim’i incelediklerinde, şu anda inandıkları gerçeklerin büyük bir kısmının, 1400 yıl önce, Kur’an-ı Kerim’de gayet mucizeli bir şekilde ortaya konmuş olduğunu göreceklerdir. Bu durum, Kur’an-ı Kerim’in Allah kelamı olduğunu ispat etmekle birlikte, Japon milletiyle ortak, pek çok özelliğimizin olduğunu da ortaya koyar. Bu sayede birbirimizi daha iyi tanır ve bizi yoktan var eden Yüce Yaratıcı’nın ilahi sözlerini bir kere daha hatırlamış oluruz:
“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır.“ (Hucurat 13)

Kaynak: http://www.oomoto.or.jp/English/index-en.html




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın din kümesinde bulunan diğer yazıları...
Hz. Muhammed'in Fotoğrafı
Orhun Kitabeleri ve Kur'an-ı Kerim
Duâ'nın Gücü
Adam Örümcek
Alevi Babanın Gözyaşları
Namaz Paganlığa Başkaldırıdır
Irkım En Üstündür Benim
Sevgi Ayı Ramazan

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Fâtih İstanbul'u Kaç Yaşında Fethetti?
Mevlid Kardeşliği
Kâfiyelerin Birliği
Kemençe Kimin?
Baklava'nın Kökeni
Kurân'ın Kökeni Sümerde mi?
Şiir Düşünceleri
Amerika Osmanlı Tarafından Keşfedilseydi?
Medeniyet Bestemizin Notaları
Evliya Menkıbelerinden Türk Fantastik Edebiyatına

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sen Var Ya Sen! [Şiir]
Çakkıdı Çakkıdı [Şiir]
Bâlibilen Dilinde Şiir [Şiir]
Üç Boyutlu Şiir [Şiir]
Miraciye [Şiir]
Sağanak Sen Yağıyor [Şiir]
Bülbüller Şehri İstanbul [Şiir]
Türkçe Hamile Beyanlara [Şiir]
Burası Sessiz Biraz [Şiir]
New Orleans'lı Siyahi Kirpiklerin [Şiir]


Oğuz Düzgün kimdir?

Yazar edebiyatın her alanında çalışmalar yapıyor.

Etkilendiği Yazarlar:
Bütün yazarlardan az çok etkilendi. Zaten insanoğlunun özelliği değil midir iletişimde bulunduğu varlıklardan etkilenmek?


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Oğuz Düzgün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.