..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Varoluşçuluk > Aydın akdeniz




12 Mart 2009
Sabri Bey'in Hikayesi  
Aydın akdeniz
Akşamları işten döndüğünde eşini oturma odasındaki halının ortasın da dizleri üzerinde otururken bulurdu. Yanından eksik etmediği piknik tüpü, halının bir ucunda durur, yerinden bir milim dahi kımıldamadan günlerce kalırdı orada. Hiç sönmeden kısık ateşte yanan tüp, gün içinde defalarca üzerinde çayın demlendiği odanın demir başlarından biri olmuştu. Piknik tüpün çevresinde ise yine ev halkının görmeye iyice alıştıkları, dağınıklığı tamamlayıcı birer unsur olarak; yarısı boşalmış bir tuz kavanozu, içinde bir kaç sürümlük kalmış margarinin bulunduğu, kırmızı baharatlarla öbek, öbek kirlenmiş bir kâse, ağzı açık, içinde bir kaç kilogramlık toz şekerinin bulunduğu bir çuval, odanın sağına soluna savrulmuş günlük gazeteler ve onlara ait bulmaca sayfaları yer alırdı. Akşam yemeğinde, divanın altına buruşturularak atılmış sofra yaygısı alınır, bulunabilen bir boşluğa serilir, bardaklara boşalan bayat çay ile birlikte, katık olmaksızın ekmeğe sürülen margarinler yenirdi. Derken, ilerleyen zam


:BHDG:
O akşam Sabri Bey eve erken gelmiş sıkıntılı bir halde sessizce oturma odasına geçmişti. Çoktandır yolunda gitmeyen işleri, geride kalan bayram günlerinde dahi açılmamış, iş yerine gelen müşteriler ellerine aldıkları etek ve pantolonları rengini ya da kumaşını bahane ederek satın almadan çıkmışlardı. Üç beş kuruşluk yaptığı küçük çaplı satışlar ise ihtiyaca cevap vermemiş, geçen ay ödeyemediği iş yerinin kirasına bir de bu ayın ki eklenmişti. Borcunu istemeye gelen dükkân sahibini yatıştırmaya çalışsa da adam yoldan gelip geçenlerin de duyabileceği yüksek bir sesle avaz, avaz bağırmış, ağzına geleni söylemişti kendisine.

Oturma odası ev halkının hem yatak odası hem de mutfak gibi müştereken çok amaçlı kullandıkları bir mekândı. Misafir odası, salon, mutfak, amaçları dışında kullanılarak öteberinin, sağdan soldan toplanan çer çöpün üst üste yığıldığı mezbelelik birer alana dönüştürülmüştü. Emine Hanım'ın evini çekip çevirme de, derleyip toparlama da pek titiz olduğu söylenemezdi. Sabri Bey, yirmi yıl kadar önce cömertliği, ileri görüşlülüğü ve çalışkanlığı ile çevresinde tanınan bir ailenin küçük kızları olan bu hanımla evlendiğinde hayata büyük bir umutla bakmış, canla başla çalışmaya başlamıştı. Fakat iki çay bardağının bir saatte yıkandığını görünce eşi hakkındaki görüşleri değişmeye başladı. Kadın bir süre sonra ev işlerini tamamen ihmal etmiş yemek dahi yapmaz olmuştu.

Akşamları işten döndüğünde eşini oturma odasındaki halının ortasın da dizleri üzerinde otururken bulurdu. Yanından eksik etmediği piknik tüpü, halının bir ucunda durur, yerinden bir milim dahi kımıldamadan günlerce kalırdı orada. Hiç sönmeden kısık ateşte yanan tüp, gün içinde defalarca üzerinde çayın demlendiği odanın demir başlarından biri olmuştu. Piknik tüpün çevresinde ise yine ev halkının görmeye iyice alıştıkları, dağınıklığı tamamlayıcı birer unsur olarak; yarısı boşalmış bir tuz kavanozu, içinde bir kaç sürümlük kalmış margarinin bulunduğu, kırmızı baharatlarla öbek, öbek kirlenmiş bir kâse, ağzı açık, içinde bir kaç kilogramlık toz şekerinin bulunduğu bir çuval, odanın sağına soluna savrulmuş günlük gazeteler ve onlara ait bulmaca sayfaları yer alırdı. Akşam yemeğinde, divanın altına buruşturularak atılmış sofra yaygısı alınır, bulunabilen bir boşluğa serilir, bardaklara boşalan bayat çay ile birlikte, katık olmaksızın ekmeğe sürülen margarinler yenirdi. Derken, ilerleyen zamanlarda bu halkaya üç tane oğlan çocuğu eklenmiş, oda için de itişe kakışa büyüyüp gitmişlerdi. Cadde üzerindeki bu evin sokağa bakan odasının lambası sabahın üçlerine kadar yanık kalır, giderek ıssızlaşan kaldırımlarda yürüyen tek tük insan, evden dışarıya boşalan isterik kahkahaların gürültülü uğultusunu duyardı.

Sabri Bey eşinin bu takıntılı yaşam biçimine alışmıştı. İlk yıllar epeyi mücadele etmiş fakat bu girişimlerinden her hangi bir olumlu sonuç alamamıştı. Bunun üzerine onu kendi haline bırakmış, çaresiz bir şekilde kadının çocuklarını kendisine benzetmesine göz yummuştu. Emine Hanım, gün boyu kendi ailesinden ya da kocasının ailesinden tanıdığı insanların yetersizlikleri üzerine konuşur, onların zaaflarını abartarak eğlenir dururdu kendince. Evine gelen aileden falanca şişman kadının oturacak yer bulamadığı için nasıl çekip gittiğini çocuklarına ballandıra, ballandıra anlatır. Hızını alamayarak kadının yürüyüşünü ya da şivesini taklit eder, ardından kahkahalarla gülerdi. Gülme krizlerinden sonra birden ciddileşir, kaşlarını çatar, işaret parmağını boşlukta tehditkârca sallayarak, aslında böylelerinin dövülmesi gerektiğini haykırırdı. Yıllar ve yıllar boyunca bu köhne evde Emine Hanım'ın konuşmalarının niteliğinde herhangi bir değişiklik olmadı. Çocuklar, küçüklüklerinde analarının sayıklamalarını masal gibi dinlerler onun taklitlerine katılasıya gülerlerdi. Kızdığı zaman ise örtüsü kirlenmiş divanın altındaki karanlığa sığınır sessizce bu fırtınanın dinmesini beklerlerdi. Büyüdüklerinde, analarının konuşmalarına pek katılmasalar da yinede arada bir yangına körükle gider onun anlamsız öfke nöbetlerinin uzamasına neden olacak malzeme bulurlardı kendisine.

Sabri Bey divanın bir köşesine sinmiş, sigarasını içerken o sabah iş yerinde geçen o tatsız konuşmanın gurur kırıcı etkisini dağıtmaya çalışıyordu üzerinden."Her ne olursa olsun böyle davranmamalıydı" diye düşünüyordu. Ne yapıp edip bir yerlerden borç para almalı ve bu utanmaz adamın kirasını ödemeliydi. Sabri Bey kendi halinde düşüncelere daldığı sırada eşi Emine Hanım'da çocuklarına beş yıl önce evlerinden kovaladıkları, kocasının bir yakını olan falanca koca göbekli kadını o gün pazarda gördüğünü ve kendisine doğru o mendebur kadının nasılda manidar bakışlarla baktığını anlatıyordu. Emine Hanım, öfkesinden kudurmuş, eline aldığı tuz kavanozunu çocuklarının şaşkın bakışları arasında, daha dur bile demelerine fırsat bırakmadan kocasının yüzüne doğru fırlatmıştı. Kavanoz, Sabri Bey'in yüzünün tam ortasında patlamış, zavallı adamın burnunu kırmıştı. Kan içinde kalan adam dışarı lavaboya koştuğu sırada Emine Hanım'ın isterik gülüşlerini ve buna katılan çocuklarının kahkahalarını duydu. Sabri Bey yüzünü yıkadıktan sonra ceketini almış, kapıyı kapatarak çekip gitmişti. O’nu o yörede bir daha gören olmadı. Fakat bu yoksul adamın, dükkân sahibi olan adama borcunu fazlasıyla ödediği anlatıldı durdu bir süre esnaf arasında.

Aydın AKDENİZ

http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=772664



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın varoluşçuluk kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kapela
Kömür Karasıydı Elleri
Baştan Karaymış Baştankaralar
Kadeh Ustası
Virginia Woolf, Gölgesi Olmayan Kadın
Zühre"ye Kanat Çırpmak
Diasporada, Yalnız Bir Türk`ün Sevdası
Maça Kızına
Tabelacı
Düşleriniz "Ferrari" Kadar Ulaşılmaz Olmalı

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sezonluk Fındık İşçilerinin Hayat Öyküsünden Bir Kesit
İsterik Kadın, Haydi Oradan Sen De!
Ayşe Hanım'ın Ölümü (1)
Deve Dikeni
Kuzey İkliminin Zemherisin de Bir Başkadır Anıları Düşlemek!
Telefon Kulübesinde, Ölüme Çeyrek Kala!
Ayşe Hanım'ın Ölümü (5)
Tac Mahal'de Med Cezir Manzaraları
Ahlatın Yanı
Ayşe Hanım'ın Ölümü (6)

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hisseden Payıma Metafizik Aşklar Düştü [Şiir]
Mihenk Taşı [Şiir]
Mana İkliminde Seyrü Sülukun, Adam da Gaflet mi Bırakır A Gönül! [Şiir]
Aynanın Ötesinde Görünen... [Şiir]
Köşe Kapmaca Oynarken Ayrılık... [Şiir]
Dilemma [Şiir]
Faust ve Pan Arasında, Bir Garip Diyalog..! [Şiir]
Küçük Dedektifler Tavşan Adası`nda (Iı) [Roman]
Küçük Dedektifler Tavşan Adası'nda [Roman]
Politik İllüzyon ve Babil"in İskambil Kuleleri [Roman]


Aydın akdeniz kimdir?

Yazı vazgeçemediğim bir tutkudur benim için. Vaz geçemediğim, kendimi sorguladığım anlardır, o anlar. Kendimi bulduğum, yaşama anlamını kazandıran o ya da bu şekilde duygu yüklü anlar.

Etkilendiği Yazarlar:
Dostoyevski, Puşkin, Tolstoy, Goethe, Stendhal, Shakespeare, Cemil Meriç


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Aydın akdeniz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.