Kitaplarla dolu bir oda, ruhlu bir beden gibidir. -Cicero |
|
||||||||||
|
Yürekli insanların olmadığı bir şehrin, geleceğe dair planları olamaz. Olsa da bu planlar devam etmekte olan başıboşluğu yağlamaktan başka bir işe yaramaz. Düşünen ve düşündüğünü de en gerçekçi kelimelerle ifade edebilen bir halk topluluğunun aşamayacağı engel yoktur. Düşünmeyen ve sadece yaşamın estirdiği fırtına ile oradan oraya savrulan insanların vereceği kararlar da şehri bir köşeden diğerine atmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Ülke genelinde siyasetin tamamen tıkandığı ve büyük bir belirsizliğin ve kitlesel çözülmelerin yaşandığı şu günlerde, üstüne üstlük insanları kalbinden vuran ekonomik krizin yaşandığı şu günlerde Kim ne yapıyorsa yanına kar kalıyor. Yalnız bu iki türlü bir kardır. “Oluklar çift birinden kir akar, birinden nur” Sizin kazancınız acaba hangisindendir? Düşünmek, bir şehri büyütmenin ana yoludur. Çok sesli yaşayan insanların bir müddet sonra kulakları sağır, dilleri lal olur. Kalp gözü kapanır, doğrulukla, dürüstlükle bakamaz yaşananlara. Böyle bir şeyle karşılaşıldığında artık olayları ne söyleyen anlatabilir, ne de dinleyenler anlar. Güç kimde ise haklı odur. Aklın yolunu akılsızlık aldığı zaman, koyunun olmadığı bir mekanda keçiler ortaya çıkar ve onları Abdurrahman Çelebi diye çağırırsın. Ahlak ve erdemin yerini, basiretsizlik kuşattığı zaman, neyi nasıl çözeceğini asla göremezsin. Bir tarafta dimdik duran nefsin, bir tarafta yerle bir, çar-çur olmuş akıl ve kişiliğin… Çözüm yok mudur? Tabii ki her zaman bir çıkış vardır. Fakat bu sorun kişinin kendisi ve çevresi ile oyun oynayarak çözülemez. Çünkü oyun düğünlerde oynanır, kolbastı, ayakbastı gibi keyif alınarak oynanır. Ortada düğün müğün yoksa bu oynanan oyunların aslı nedir? Sünepelik, yağlama ve yağcılık anlamında bir şeylerle karşılaşmak hayatın bir gerçeği olmuşsa, böyle bir hayatın sonu, günahı artırmaktan başka neye yarar. Kırşehir gibi küçük şehirlerde, ortaya bir şey atıldığı zaman bunu temizlemenin üç yolu vardır: —Birincisi doğruyu söyleyeni, alabildiğine karalayarak, yerin dibine sokarak, döverek dövdürerek tehdit ederek, ekmeğine mani olarak, susturmak. —İkincisi alabildiğine yağlayarak, bir şeyleri, bir yerleri peşkeş çekerek susturmak. —Üçüncüsü ise adil olarak değerlendirip bir sonuca vardırmak. Bu şehirde yapılan genellikle ilk ikisiyle bir sonuca ulaşmaktan geçer. Üçüncü yol ise hemen hemen hiçbir şekilde uygulamaya sokulmaz. Hayat bir şekilde vahşi hayvanlar düsturuyla sürdürülür. Fare yi kediler, kedileri tilkiler, tilkileri aslanlar yer. Hayat kısaca vahşi hayvan dünyasındaki güce göre kurulmuştur. Doğa kendini mükemmel bir şekilde böyle sürdürür. Fakat hiçbir zaman yapmadıkları bir şey vardır. Karınları doyduktan sonra asla birbirlerine ilişmezler. Oysa insan öyle mi? Sabah kalkar yemeye başlar. Kendisi yemiyorsa tezgâh kurar. Yedirmeye başlar. Onun için insan konum olarak, hiç bir zaman hayvan konumunda olmayacaktır. Peki nerede olacaktır? Aşağıların da aşağısında olacaktır. Bir insan iki yerde olamaz. Tercih yapmak zorundadır. Kırşehir bugün şehir tarihinde hiç olmadığı kadar çaresiz bir durumdadır. Çünkü şehirde eşraf (Bir şehrin geleceğine dair hüküm verebilen çevresi tarafından sözleri dinlenen) diyebileceğimiz pek kimse kalmamıştır. Her ne kadar şehir meclisi adı altında kimi kurumlara işlerlik kazandırılsa da bu kurumlar büründükleri siyasi kimliklerden uzaklaştırılmadıkça ve belirli bir izleme ve yaptırım güçleri olmadığı sürece bu şehre ne kazandırabilecektir ki? Şehir için düşünen beyin takımı Kırşehir’den kaçmıştır. Kalanlar ise bir su gibi konuldukları kabın şeklini çoktan almışlardır. Kayserililerin meşhur bir nüktesi vardır. Kafası az çalışanları okutmuşlar, çok zeki olanları ise ticarete yöneltip şehri bugünkü konumuna taşımışlardır. Kırşehir’de ise kafaları çalışanlar göç etmiş, Kayseri deyimiyle diğerleri ise şehirde kalmıştır. Birilerinin kumandasıyla yönetilen şehir, bir yere varmakta çok zorlanacaktır. Her şeye rağmen bu şehrin kaderini; Kırşehir’de yaşayan Kırşehirliler ve dışarıda oldukları zaman kendilerini Kırşehirli diye tanıtan, bu şehri seven, nereli olursa olsun bir sürü Kırşehir dostları kurtaracaktır. Kırşehir kendisini hak edeni hep bağrına basmıştır. Kimi zaman bilinçli kimi zaman da körü körüne iyiyi ve kötüyü ayırt etmeden. Çözüm yine Kırşehirliyim diyenler tarafından ortaya konulacaktır. Öyle olmaz ise şehir, gelecekte onarılmaz yaralar alacaktır. Görünen köy kılavuz istemez.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ramazan Karalar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |