"Sevgi bilmekten doğar." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Bir açılım meselesidir gidiyor. Kimi “Kürt açılımı” dedi kimi de “Demokratik açılım”. Adı ne konursa konsun destekleyenler de karşı çıkanlar da birbirlerine aynı gerekçelerle yükleniyor. İktidara yakın olanlar muhalif olanlara “Ortada bir şey yok. Olmayan bir şeye niçin karşı çıkıyorsunuz?” diye hesap soruyor. Karşı çıkanlar “Ortada bir şey yok da, siz neyi savunuyorsunuz?” diyor. Nasrettin hoca misali “Sen de haklısın!” Karşı düşüncede olanlar “AKP’ye güvenmiyoruz. Laik rejime de bağlı olduklarını söylüyorlar ama devletin zirvesinde eşi türbanlı olmayan makam sahibi bırakmadılar. İmam Hatip liselerine kazandırdıkları ile laik eğitim ve öğretime darbe vuran dinci eğitim ve öğretim sistemi oluşturdular. Çağdaş eğitime bu kötülüğü yapanların, milli birliğe ve ülke bütünlüğüne karşı da suç işlemeyeceğinden emin olamayız.” Bu düşüncelere katılmamak elde değil. Çoğulcu ve katılımcı demokrasi diyoruz ancak yine tekil düşüncelerle bir yerlere varmaya çalışıyoruz. İşte öteden beri AKP hükümetinin yaptığı şey bu. Önce “Kıbrıs açılımı” sonra “AB açılımı” sonra da “Ermenistan açılımı”. Hepsi de fiyasko ile sonuçlanmadı mı? Önce sorunun tanımını ve şeklini çizip ortaya koymak gerekir. Ülkede bir terör sorunu mu var yoksa bir Kürt sorunu mu var? 25 yıldır ülkeye kan ağlatan bir terör sorununun olduğu çok açıktır. Bu terörü Kürt vatandaşlarımız mı yapıyor? Kesinlikle hayır! Bunu herkes biliyor. Kan dökülmesini önlemek için 25 yıllık PKK terörüne Kürt sorunu denmez. İmralı’daki bebek katilinden çözüm için yol haritası beklenmez. Terörün kökü, kararlılıkla masaya yumruğunu vurarak PKK terörüne destek veren küresel güçlere karşı net tavırlar takınılarak, teröristin kökünü kazımakla biter. Terör sorununu Kürt sorunu diye dayatılan ve beslenip büyütülen bu konu küresel güçlerin amaçları doğrultusunda şekil almaktadır. Bugün çözülmesini isteyen güç, yarın tekrar hortlatmak da isteyebilir. 2002 yılında sıfır olan terör olayları daha sonraki yıllarda tekrar hortlatılmadı mı? O yüzden adı ne olursa olsun bu açılım yeni Tom Amca Obama’nın düzmecesidir. Buradan varılmak istenen nokta Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus-devlet modelini tarihe gömmek bu arada damarları tıkanma noktasına gelen emperyalizme tedavi uygulamak, yeniden diriltmektir. AKP hükümeti içi dışı belli olmayan ve bir türlü açıklama cesaretini gösteremediği hayali bir paketle gidebileceği yere kadar gitmeyi planlamıştır. Ama muhalefetin ve karşıt düşüncede olanların bu derece ses vereceğini hesaba katmamıştır. Olmadı, oyunları diğer açılımlarda olduğu gibi yine bozuldu. Şimdi ya ülke gerçeklerini göz önüne alarak bir sekil vermek zorunda kalacaklar ya da yavaş yavaş siyasi bedel ödemeye başlayacaklar. Asker düşüncesini çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ “Üniter yapı değişemez, tek resmi dil vardır, Türkçe’dir. Anayasanın değişmez maddeleri vardır, değişemez.” Bu mesaj son derece net ve son derece açık. TEK VATAN, TEK DİL, TEK BAYRAK. İşte budur. Gördünüz mü sorumlu muhalefet ucu açık ve nereye gideceği belli olmayan ama bölücübaşı ve DTP milletvekillerinin beyanatlarına bakılırsa son derece rahatsız edici, üniter yapıyı ve anayasanın değişmez maddelerini tehdit edici noktaya kadar gidebilecekken, şimdi herkes uzlaşma olmadan olmaz demeye başladı. İşte ülkenin istediği de budur. Bu konularda parti yoktur, çıkar yoktur. Burada ülkemizin dış güçlere karşı savunulan milli menfaatleri vardır. Burada artık oy, para ve güç önemli olamaz Üniter bir devlette iki ayrı resmi dil olmaz. Eski Yugoslavya’da Sırpça, Hırvatça, Slovence, Boşnakça, Karadağca (MonteNegro veya Sirna Goraca), Makedonca ve Arnavutça resmi dillerdi. Başta Almanya olmak üzere AB Yugoslavya’yı yedi ayrı Devlete bölmeyi başardı. Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki, eğer DTP gerçekten yöre halkını düşünüyorsa başta Ahmet Türk olmak üzere DTP’sindeki tüm toprak ağaları ilk önce topraklarının bir kısmını toprağı olmayan vatandaşlara dağıtarak toplumsal çözümü başlatmalıdır. Ardından da hükümet tarafından çok ciddi ve dürüst bir çalışma yapılarak toprak reformu gerçekleştirilmeli. Toprak ağalığı ve marabalık düzenine son verilmelidir. Bir nevi kölelik düzeni olan marabalığı, bir Ortaçağ kalıntısı olan bu feodaliteyi yıktığınız takdirde bir çok şey normale dönecektir. “Kürtler duygusal insanlardır. Durup dururken kırdınız onları. Eliniz boş gidip selam verseydiniz de yeterdi aslında. Size belki de evlerindeki son yumurtaları kırmadan-dökmeden ikram edeceklerdi.”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ramazan Karalar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |