Hiçbir zaman karakterlerimin hüzünlü olduklarını düşünmedim. Tersine yaşam dolular. Trajediyi seçmediler, trajedi onları seçti. -Juliette Binoche |
|
||||||||||
|
Zaman Gazetesinin Amerika'daki “Zaman America” www.zamanus.com web sitesi 19 Ocak 2009 Selçuk Gültaşlı imzasıyla şu aşağıdaki habere yer verdi. Aynen aktarıyorum: Amerikalı Yahudi profesör isyan etti: İsrail, Gazze’de Holokost yapıyor. Amerikalı ünlü Yahudi akademisyen Prof. Norman Finkelstein, İsrail’in Gazze operasyonuna isyan etti. Yapılan katliama çok sert tepki gösteren Finkelstein, İsrail’in Gazze’de Holokost (Yahudi soykırımı) yaptığını söyledi. Hem annesi hem babası Holokost’tan kurtulan Finkelstein, İsrail’in “delirdiğini” düşünüyor. Nazilerin II. Dünya Savaşı’nda Yahudilere yaptıkları ile İsrail’in Filistinlilere reva gördüğünü aynı kefeye koyan Finkelstein, “Gazze’de yapılan katliamdır, kıyımdır.” diyor. Finkelstein, yakınları soykırıma uğramış Amerikalı bir Yahudi olarak İsrail’e karşı hiçbir hissî bağ duymadığını, İsrail’in barış düşmanı bir ülke olduğunu kaydediyor.” Doğrusu dünyada İsrail gibi, bir din kitabındaki ırkçı kehanetlere dayanılarak, dünya egemenlerini arkasına alarak kurulmuş bir başka devlet yoktur. Bu anormal bir durumdur. İsrail laik ve demokratik bir devlet görüntüsü verse de temelde Yahudi şeriatına göre kurulmuş bir din devletidir. İşgalci, yayılmacı ve saldırgan tutumunu sürdürmekte Yeruşalim'i (Kudüs) ebedi başkent ilan etme, Güvenlik Duvarı ve Süleyman Mabedini yeniden inşa etme emellerinden vazgeçmemekte, hem bölge, hem de dünya barışı için büyük bir tehdit olmayı sürdürmektedir. Siz hem din ile siyaseti ayırmaktan söz edeceksiniz, öte yandan bir din devletinin kurulmasına destek vereceksiniz. İnandırıcı olamazsınız, ve bu çifte standart siyasal İslamı güçlendirmekten başka bir işe yaramaz. YAHUDİ VE ERMENİ SOYKIRIMI U.S. Holocaust Memorial Museum, Emory Üniversitesi gibi kuruluşlar Holokost'u eleştirenleri ve inkar edenleri yalancılıkla, ideolojik ve antisemit bir yaklaşımla tarihsel kanıtları kasıtlı olarak manipüle ederek, Hitler’in itibarını iade etmek, antisemitizm ve İsrail düşmanlığını güçlendirmek, Arap ve İslam dünyasında İsrail’in varlığına karşı duyulan nefreti körüklemek için Yahudi soykırımını önemsizleştirmeye çalıştırmakla suçluyorlar. Benzer suçlamalar Ermeni soykırımıyla ilgili olarak Türkiye'ye karşı da yapılmaktadır. Ve bu suçlamaların gitgide artacağını varsayabiliriz. O halde, karşılık olarak biz de bu şablonu Ermeni soykırımına oturtalım. O zaman, biz de, Ermeni Soykırımını kabul eden ülkeleri ve savunanları yalancılıkla, ideolojik ve Türk düşmanı bir yaklaşımla tarihsel kanıtları kasıtlı olarak manipüle ederek, Türk düşmanlığını güçlendirmek, İslam dünyasında ve dünya kamuoyunda Türklüğün saygınlığını aşağılamak, Türkiye'nin sınırlarını ve varlığını yadsımak için bir koz olarak kullanmakla suçlayalım. Böylece kestirmeden işin içinden çıkarız. Bu konuları da araştırmaya, incelemeye böylece gerek kalmaz. Oysa, yapılması gereken bu mudur? İmdi, Ermeni olayında, Ermenilerin göçe zorlandığı doğrudur. “Tehcir Kanunu” (Göç Yasası) vardır. Ama bu yasa tüm Ermenileri kapsamaz. İstanbul, Ankara, İzmir'deki Ermenilere dokunulmamıştır. Ve olay Birinci Dünya savaşının (1914-1918) zorlu koşullarında gerçekleşmiştir. Üstelik Osmanlı Devleti doğudaki tüm Ermeni nüfusu göçe tabi tutmayı başaramamıştır. Amerika ve Rusya'ya kaçanlar olduğu gibi Türk ailelerine sığınıp Müslüman olarak asimile olanlar da vardır. 1915teki Göç sırasında meydana gelen ölümleri ve olguları abartarak, sistematik bir soykırım yapıldığına dair bir sonuca ulaşmak akıl ve mantık dışıdır. Oysa, Nazilerin uygulaması sistematik, planlı, programlı ve bilinçli bir görüntü veriyor. Irk bilincini ön plana çıkaran Hitler “Kavgam”da Yahudilere duyduğu nefreti gizlememiştir. Ama bu nefretin kaynağı da Yahudilerin kendilerinden başkalarına yaşam ve fırsat hakkı tanımamalarından kaynaklanıyor olabilir. Eğer ressam Hitler'e biraz fırsat tanınsaydı belki de bu kadar öfke ve hınçla dolu olmayacaktı. Hitler Yahudiliğin “tanrının seçilmiş halkı” inancını “üstün ırk” öğretisine dönüştürerek Alman ulusuna uygulamıştır. Yahudilerin “Yahudi ırkından olmayan milletleri dışlamasını” ve Tevrat'taki “göze göze, dişe diş” misillemesini tersine çevirerek, Alman ırkından olmayan Yahudileri “dışlama” yoluna gitmiş, adeta onları kendi silahlarıyla, kendi öğretileriyle vurmuştur. (Tevrat, Tesniye 7/16; 13/15; Yeşu 8:24-26) GERÇEKLER VE ABARTILAR Nazilerce kamplarda öldürüldüğü söylenen 6 milyon kişinin tümü canlı canlı fırınlarda yakılmamıştır. Fırınlarda cesetler, giysiler ve eşyalar imha edilmiştir. Hastalık, yaşlılık, bakımsızlık, bulaşıcı hastalıklar, kaçma girişimi, isyan gibi çeşitli nedenlerle ölenler de vardır. Dachau'daki fırınları, krematoryumları 1972de gidip kendi gözlerimle gördüm. Brülörler “Siemens” markaydı. Günümüzde ABD başta olmak üzere dünyanın bir çok ülkesinde krematoryum vardır. Ülkemizde de bazı girişimler olmuştur. Her kampta özel gaz odalarının bulunduğu da abartılı görünüyor. Fakat insanların gazla öldürüldüğü doğrudur.. Bu arada Nazi kamplarında öldürüldüğü söylenen 6 milyon kişinin tümü Musevi değildir. Bunun 2,5-3 milyonu Katolik Polonyalı, Slav, çingene ve çeşitli Hristiyan mezheplerdendir. Bu konuda sayısal tartışmalar sürmektedir. Ölen Yahudilerin çoğunun Türk kökenli Karayim (Karay) Yahudileri olduğu bile söylenmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında 4.000e yakın Polonyalı subayın esir alındıktan sonra elleri bağlanarak kurşuna dizildiği Katyn ormanları katliamı da önce Nazilere fatura edilmiştir., Ancak daha sonra bu kırımın Sovyet Kızılordusu tarafından yapıldığı ortaya çıkmıştır. İSRAİL'İN GÜVENLİK DUVARI Yahudilerin soykırıma uğratılmış olması İsrail'in Filistin, Gazze ve diğer bölgelerde yaptıkları kırımları, cinayetleri, orantısız güç kullanımını, ırkçı ve insanlık dışı uygulamalarını haklı göstermez. Buna en son örnek İsrail'in Batı Şeria bölgesini 8 metre yüksekliğinde (5 katlı apartman boyunda) 703 km uzuluğunda dev bir duvarla enterne etme çabasıdır. Yani kabaca İstanbul'dan Samsuna kadar uzanan bir duvar. Batı Şeria bölgesinin yüzölçümü yaklaşık olarak İstanbul ilinin yüzölçümüne denktir ( 5.800 km2), nüfusu ise 2,5 milyon Filistinli 400 binden fazla İsrailli yerleşimci bulunmaktadır. İsrailli yerleşimci diyoruz çünkü Yahudi hükümeti sürekli yeni yerleşim birimleri ve siteleri inşa ederek demografik yapıyı İsrail lehine çevirmeye çalışmaktadır. Duvarın yapımına 2006da başlanmış olup yarıdan çoğu tamamlanmıştır. 2010 sonunda bitirilmesi öngörülmektedir. Birleşmiş Milletler'den ve Uluslararası Adalet Divanı'ndan duvarın yapımının durdurulması için bir sürü karar çıkmıştır. Ama takan kim? Oysa biz ne yaptık? Konu dışı olacak ama söylemeden duramayacağım: 21 Şubat 2008de 10.000 askerin katılımıyla terör örgütüne karşı en büyük askeri operasyonu başlattık. Ama sonra ne oldu? Güneş Harekatı denilen bu operasyon büyük bir fiyaskoyla sona erdi. Neden? Çünkü, BM, AB ve neredeyse tüm dünya ülkeleri “Irak'ın toprak bütünlüğüne saygı gösterin” diye üzerimize çullandı. Sonunda ABD Savunma Bakanlığından Ankara'ya gelen heyetin baskısıyla harekat 7 gün sonra apar topar durduruldu. Kayıplar: 24 şehit, 1 helikopter. Harekatın maliyeti: atıyorum, en az 7 milyar dolar ! Netice: Sıfır. Ama unuttuk gittik değil mi? SONUÇ Burada son olarak şunu söylemek istiyorum: Holokost'un tartışılmasını ve araştırılmasını kanunlar çıkartarak yasaklamak bir çözüm yolu değildir. Üstelik bu yöntem bu konudaki kuşkuları arttırmaktan başka hiçbir işe yaramamıştır. İkincisi, antisemitizm silahı her fırsatta bir gerekçe olarak kullanılmamalıdır. Üçüncüsü Holokost'u eleştirenlere ve inkarcılara karşı gösterilen suçlama ve tepkilerin “duygusal” ve “siyasal” ağırlıklı kaygılardan kaynaklandığı görülmektedir. Yasaklamalarla ancak, günü kurtarırsınız, ne var ki geleceği yitirirsiniz. Duygusallık ve siyasal çıkarların ön planda tutulduğu yerde bilimsel düşünceye yer yoktur. O halde, yapılacak şey bu kanunların, yaptırımların, baskıların derhal iptal edilmesi ve özgür düşünce ve özgür araştırmanın önünün açılmasıdır. Aksi takdirde, Avustralyalı Holokst uzmanı Prof Colin Tatz'ın betimlediği gibi tüm dünyada bir “Holokost Yorgunluğu Sendromu” yaygınlaşabilir ve insanlar bıkkınlık ve bezginlik içinde bu konuda eskisi kadar duyarlı davranmayabilirler!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hulki Can Duru, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |