Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. -Mevlana |
|
||||||||||
|
Katırlı dağlarıyla Samanlı dağları arasında sıkışmış tatlı mavilik derindir. Derin olduğu gibi yaz mevsimi boyunca serindir. Yaz boyunca güneş ışınlarını bağrında toplayıp, soğuk kış günlerinde çevresini ılıtır. Zeytincilik yaygınlaşmadan önce buralar bağcıydı. Şimdi zeytin ormanı misali, boş bir kara parçası kalmamacasına zeytin ağaçlarıyla kaplı. Adını taşıyan asmalardan bir zamanlar altın sarısı üzümler sallanırdı. Bağ bozumu küfelerle tozlu arazi yollarında taşınırdı. E kolay mı? Az mı beklendi? Bağlarda çardaklar kuruldu, tilkiler çakallar kovuldu. Eskiler anlatır, o zamanlarda herkes arazide çardaklarda yatarmış. Hele bir de yağmurlu havalarda tıp tıp sesleri ninni gibi gelirmiş insana. O eşsiz yağı veren Çelebiler bağcılık zamanından bile öncesinde varmış. Gemlik zeytini aşılanmış kocaman gövdelerinden çıkan her dal şimdi birer ağaç misali. Üzümü olduğu kadar zeytini de pek meşhur Müşküle'nin. Zeytin toplandığı zaman dumanı üzerinde olacak. Bu hırpalanmadığını gösteriyor. Tek tek elle bel sepetlerine toplanan zeytinler bu özeni hak ediyor. Ama günümüzde böylesine bir emeğe değer verilmediği için Müşküle zeytincisi de yaygı yöntemiyle toplamaya başladı. Köy, bağcılığı terk etmişken bizde hala vardı. Dedem öldükten sonra verim alamadık, zaten az bir yer kalmıştı. Bağın içine dikilen zeytin fideleri yetiştiğinden traktörün hidrolik kollarına zincirle bağlayıp diş çeker gibi tek tek ayırmıştık toprak anadan. Bağ bozumu tatlı bir telaş havasında olurdu. Küçükken Babaannemle birlikte Köşk Taşlarına ak toprak almaya gitmiştik. Olukta biriktirilen üzümlerin üzerine dökülürdü bu toprak. O olmayınca tadını vermezmiş üzüm. Avluya pekmez tavası kurulur, altına bir güzel ateş çatılırdı. Tava dediğim de bir kaç kazanın alacağını alacak büyüklükte. Pekmez tavası kaynayan üzüm suyu şıraya dönünce mis gibi kokular yayılmaya başlardı çevreye. Tas tas içilen şıra gün boyu enerji verirdi. Hafif eğimli oluktan şırıl şırıl akan üzüm suyu ince ince birikirdi kap kaçağa. Üzüm suyu ham halde taş küplere alınırdı tercihe göre. Tuz atılırsa sirke, atılmazsa şarap olurdu. Kaynayan pekmezin içine kabak çentilir, kışın yenmek üzere kabak tatlısı yapılırdı. Pekmez olduktan sonra soğutulur ve taş küplere konulurdu. O zamanlar pekmezin bolluğu vardı. Şimdikiler gibi değil, kendi ellerinle yaptığın hakiki üzüm pekmezi bu. Kışın soğuğunda adamın kanını kaynatır. Bir de kış mevsiminde bahçeden temiz kar getirilir, pekmezle karıştırılarak kargabeyni yapılırdı. Müşküle üzümünün sadece adı kaldı. Müşküle halkı zeytinin depolanabilir özelliği olduğundan ve ekonomik olarak getirisi daha iyi olduğundan tamamen bu yöne ağırlık vermiştir. Zeytin kasım ayında toplanmaya başlanır. Mahsulün verimli olduğu yıllarda aralık ve hatta ocak ayına kadar hasat sürebilir. Soğuk kış günlerinde bu iş oldukça zordur. Bu yoğun çalışma temposuna kadınlar da katılırlar. Zeytinlikten gelindiğinde saatlerce süren eleme işleminden sonra havuzlanacak zeytinler kategorilerine göre ayrılır. Havuzlara dökülür. Bu havuzlar dolarken su ve kaya tuzuyla zeytinin uzun süre saklanması sağlanır. Havuz dolduğu zaman "baskıya" hazırlık olarak bir katman tuz ekilir ve bir çul örtülür. Kenarlarından hiç zeytin çıkmayacak şekilde baskı tahtalarıyla kapatılır. Sonra üzerine taşlardan ağırlık konulur. Bu da yetmezmiş gibi suyunu çekip birkaç gün öyle bekletilir. Sonra aynı su tekrar verilir. Dalından kopan zeytin acıdır. Baskı zeytinin acı suyunu çıkartır. Zeytin çerez gibi olur. Üretici zeytinlere ne kadar eziyet etse: çıkacak bir delik bırakmadan, basıp tuzu, vursa baskıyı öylece bekletse o kadar olgunlaşır. Bu işlem ne zamandan beri yapılır kimlerin katkısı ile bulunmuştur bilmiyorum ama Zeytine yapılan bu eziyet işte böyle bir değer yaratıyor. Zeytin ağacı yaz kış yaprağını dökmez, yani kış aylarında vejetasyona girmez. Kış ayında birkaç gün güneş görse hemen uyanır ve çalışmaya başlar. Böyle bir zamanda aniden kar yağışı başlar ve hava soğursa, tahribatın sonucu birkaç yıl mahsul alınamaz. Kar yağar dallar kırılır, don yapar zeytinler pişer, yani zeytin meyvesinin içersindeki su soğuktan donarken genleşir ve meyvenin dokularını parçalar. Gövdedeki suyun donarak içten kabuğa doğru oluşturduğu çatlama tamiri seneler alacak tahribat yapar. Müşküle’li kadınlar yaz aylarında toprak işi ile uğraşmazlar pek. İğne oyası yaygındır burada. Usta eller çalışmasında Sadık Aslankara’nın dediği gibi:’ burada kadınlar iğne elli oya parmaklıdır.’ İznik gölünün kenarında yaşayanlar çok şanslıdır. Göle bakan yamaçlarda kurulmuş köylerde kışın kar yağsa da gölün ılıman etkisi ile hemencecik eriyiverir. Sıcak yaz aylarında da suyun serin sularına kendilerini bırakıp rahatlama şansları vardır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Taner SARGIN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |