Sen sadece gözlerimi sevdin. Sonra bana bir gözyaşı bile bırakmadan çekip gittin. Söyle sevgili gözlerimden ne istedin. Ne seninleyken ne de sensizken kimseye bakmamışken, şimdi tüm otobüslerin camlarından dışarıyı seyredenlere belki sensindir diye bakar oldum. Öyle bir zamanda terk ettin ki beni her yanım kesiklerle doluyken, tüm bulutlardan yaralarıma tuz yağdırarak gittin. Söyle sevgili yağmurları neden gökyüzünden yırtıcı kuşlar gibi bedenime döküverdin? Demek ki gökyüzü başıma çökmeseydi seni bir melek olarak görmeye devam edecektim. Evet bir melektin, beni kanatlarıyla göklere çıkaran. Benim ayaklarımı öyle yerden kestin ki ne kadar yükseldiğimi fark edemedim. Ardından beni öyle bir bıraktın ki yere, bir ayna gibi düşüverdim. Sanki hem ben paramparça oldum; hem de yüzümde yansıyan senin o güzelliğin paramparça oldu. Fakat düşüşüsüm acısını sadece ben çektim. Akabinde yanıma gelip, Azrail gibi ağladın. Bana acıma bile ağlamayı çok gördün. Gözyaşlarımın senin gözyaşlarına denk düşeceğini mi sandın? Senin gözyaşların cennete tuana gibi yağdı, benim gözyaşlarım, günahkar mührü vurulmuş gözlerden dökülür gibi, cehenneme aktı. Aramızda ortak bir gözyaşı bırakmazken, gözlerimi neden sevdin? Aslında gözlerimi sen, göze kaçan böcekler gibi sevdin. Bakışlarımı çok incittin. Sen aslında sadece sana bakışımı, senin yolunu gözleyişimi sevdin. Ben de senin için ağlayarak, seni yerlere serdim. Seni gözyaşlarımın gücüyle yendim. Seni hayatımdan gözyaşlarımla sildim. Gözlerimden gözyaşı yerine kan damlarken, yanımda olmadığın için, yüreğimin ne kadar kanadığını hiç görmedin. Bana seni sevecek bir yürek bırakmadan çekip gittin. Hem duygularımın katili oldun, hem de gözlerimi kan çanağına çevirdin. O kadar zalimsin ki, sana bakmaktan bile sakınırken, sen, göz bebeklerimi çöple doldurdun. Bana bir insanın ne kadar kirli emellere sahip olabileceğini gözlerimin içine soka soka gösterdin. Ben de seni gözlerimden ağlayayarak çıkardım. Tertemiz bakışlarla en güzel rüyalara yattım.