İnsan gülümsemeyle gözyaşı arasında gidip gelen bir sarkaçtır. -Byron |
|
||||||||||
|
Örneğin, ekrana baktığınızda yansıyan ışık, gözünüzün retina hücreleri tarafından elektrik sinyallerine çevrilir. Optik sinirler aracılığıyla iletilen bu sinyaller, monitörün şekli, görüntülerin rengi hakkında bilgileri beynin görme merkezine taşırlar. Sinyaller, burada yorumlanır, anlamlı bir bütün haline getirilir; böylece izlediğiniz görüntü sizin için, ışığın asla giremediği başınızın içindeki karanlıkta yeniden inşa edilir. O halde, gözünüzle gördüğünüz düşüncesi aslında gerçekleri yansıtmaz. Gözler yalnızca gelen ışığı elektrik sinyaline çevirir. Karşınızda olduğunu düşündüğünüz ekranın görüntüsü de zannedildiği gibi sizin dışınızda değil, aksine içinizdedir. Hatta zihninizdeki bu görüntünün, dış dünyada maddesel bir karşılığı olup olmadığından, gerçekliğinden de hiçbir zaman emin olamaz, bilgisayarın dışarıdaki aslına da asla ulaşamazsınız. Tuşları elinizle hissediyor olduğunuz için klavyeyi dışınızda zannedebilirsiniz. Oysa bu his de, aynen görme algısında olduğu gibi beyninizde meydana gelir. Derinizdeki sinirler uyarılır, bu uyarılar elektriksel sinyaller halinde beyne ulaşırlar. Beyindeki dokunma merkezine ulaşan bu iletiler dokunma, sertlik-yumuşaklık, sıcaklık-soğukluk gibi hisler olarak algılanır. Gerçekte ise, hiçbir zaman beyninizde izlediğiniz görüntünün dışarıdaki aslına dokunamazsınız. Bu durum diğer tüm duyular için de geçerlidir. Örneğin, titreyen bir keman teli havada basınç dalgaları oluşturur. Bu dalgalar iç kulaktaki tüycükleri uyarır ve yine titreşimler elektrik uyarıları şeklinde beyninizin ilgili merkezine ulaşır. Sinyallerin beyinde yorumlanması sonucunda da, keman sesi duyduğunuz hissini yaşarsınız. Koku algısı için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Bir portakal kabuğundan çıkan kimyasal moleküller burundaki koku algılayıcılarını uyarır. Buradan yine elektriksel sinyaller olarak beyne iletilir, orada yorumlanırlar. Özetle, algıladığımız her şey, beynimizde bize özel oluşturulur. Algıladığımızı zannettiğimiz tüm çevre, zihnimizde oluşan renkler, şekiller, sesler ve kokulardır. Bütün bu görüntüleri, sesleri, kokuları yorumlayan ise Allah’tan bir parça taşıyan ruhumuzdur. Şu kesin bir gerçektir ki; izlediğimiz görüntülerin dışarıdaki maddesel karşılıklarından emin olamaz, algıladıklarımızın dışarıdaki karşılıklarına asla ulaşamayız. Çünkü beynimizin dışına çıkıp neler olduğunu bilemeyiz. Bizim muhatap olduğumuz, yalnızca dışarıdaki maddelerin beynimizdeki kopyalarıdır. Rüyada mıyız? Dünyayı algılayış şeklimizin, içinde bulunduğumuz durumun rüyalarımızdan pek farklı bir yanı yoktur. Rüyada da etrafımızdaki olayları, vücudumuzu, ses ve görüntüleri algılarız. Sevgi duyarız, düşünürüz, korkar, öfkeleniriz. Arkadaşlarımızla konuşur, onlarla aynı yemekleri yer, alışveriş yapar, beğendiğimiz giysiye dair görüşlerini alırız. Aniden bastıran yağmurdan korunmak için aynı şemsiyenin altına gireriz. Kısacası rüyamızda da maddesel bir dünya içinde yaşadığımızı zannederiz. Uyanıp herşeyin bir rüya olduğunu anladığımızda ise, yaşadıklarımızın aslında fiziksel bir gerçekliği olmadığını; tümünün zihnimizde yaratıldığını fark ederiz. Uyanık olduğumuzu düşündüğümüzde ise, dünyanın kesin gerçek olduğu kanısına varırız. Ancak uyanık olduğumuz zamanki herşey de, aynen rüyamızda olduğu gibi zihnimizde yaşanır. O halde, şu anki algılarımızın da bir rüya olmadığına nasıl emin olabiliriz? Şu an uyanık olduğunuzu düşünmenizin nedeni, baktığınız ekranı dokunduğunuzda hissetmeniz, okuduklarınızı yorumlayabilmeniz gibi nedenlerdir. Fakat bunların hepsi, odanızdaki eşyalar, oturduğunuz sandalye, tümü beyninizde izlediğiniz kopyalardır. Size "şu anda uyanık mısınız, yoksa rüyada mısınız?" diye sorulsa, uyanık olduğunuzu söylersiniz. Bu sorunun size rüyanızda da sorulduğu olmuştur. Rüyanızda verdiğiniz cevap da muhtemelen uyanık olduğunuz yönündedir. Ancak, uyandıktan sonra cevabınızın yanlış olduğunu anlamışsınızdır. Aynı yanılgıya şu anda da düşüyor olabilir misiniz?… Şu anda da rüya görüyor olamaz mısınız? Şimdiye kadar olan tüm yaşamınız bir rüya olamaz mı? İçinde yaşadığınız dünyanın gerçekliğinden emin misiniz? Ya gerçekliğinden asla kuşku duymadan sımsıkı bağlandığınız dünya hayatı kısacık süren bir rüya ise?.. Ve Peygamber’imiz’in (sav) bir hadisindeki gibi uykudaysak ve ölümle uyanarak sonsuz yaşamımıza başlayacaksak?..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Fuat Türker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |