Ezelden ebede uzanan yolda yalnızlığım tek yarenimdir. Ruhlar aleminde tek başına bir köşede, kendi gölgemi siyaha boyamışımdır. Bir ruh ikizim olmamıştır hiç. Otagara kavuşamayan bir otobüs gibi şarampole yuvarlanmışımdır. Tek kişilik bir kazayım ben. Kanım, ruhumun kimsesizliğinde saklıdır. Bir bedene bürününce anne karnında, kordan bağımdan annesizliği içmişimdir. Ah anne beni niye doğurmaktasın diyemeden, kendimi şapşal dünyada bulmuşumdur. Şapşallık dünyanın bana ilk armağanıdır. İlk oyuncağım yüreğimdeki saklı odanın duyguları olmuştur. Gözyaşlarımla oynarken ilkin, sonra gülmeye çapalayan bir gözle baş başa kalmışımdır. Bakışlarım yerlerde sürünürken, gözlerimi ayağa kaldırmamla beraber yürümüşümdür. Ayak baş parmağım ampulüm olmuştur. Bu yüzden ayakkabımın ucu hep delik kalmıştır. Baş parmağım dışardayken önümü görebilmişimdir. Fakirliğim en büyük zenginliğim olmuştur. Çalıları at, taşları araba yaparken hayal dünyam gelişmiştir. Atlar hayal dünyamda, bir ağaç dalından koparılmıştır. Ağaç ve at benim ayaklarımı yerden kesen tek varlık olmuştur. Öyle ağaçları severken, kuşlar bunu hissetmiştir. Tüm yaralı kuşlar gölgeme sığınmıştır. Onları iyileştirip göklere salıverirken, sanki yüreğim uçmuştur. Yüreğimde gök sevgisi böyle oluşmuştur. Ben yalnızlığımı ormanda böğürtlen ararken unutmuşumdur. Nedense asıl yalnızlığım insanlarla kaynaşmayla başlamıştır. Ne kadar insana yaklaştımsa, o kadar karanlıkta kalmışımdır. Ormandayken ışık hüzmeleri beni sobelemiştir, uyurken yaprakların çıtırdaması ninnim olmuştur. İnsanlar ise kara kargalar gibi, yaprakların çıtırdadığı saatlerde dallarıma dolmuştur. Ben hayatım boyunca insanları hiç sevmemişimdir. İnsanlığı çok sevmişimdir ama. İnsanlık ise milyarlarca insandan süzülerek küçücük bir küpe dolmuştur. Zeytin yağı nasıl suyun üzerine çıkarsa, insanlık da insanların üstüne çıkmıştır. İnsanlığın başımın üstünde yeri var ama; insanlar önce ruhuma, sonra bedenime sövmüştür. Hıncını almıştır benden sevilmezliğim. Üstelik kargalar tüm dallara ağaçlara konmuştur. Gözyaşlarım kurumuştur. Gözlerim bir çöle dönüşmüştür. Bakışlarım ise, gözlerimin ortasında bir kaktüs gibi kalmıştır. Yağmursuz çöl akşamları bana kalırken, insanlar beni hiç affetmesin, insanlık beni bağışlar mı onu da bilemem.