Vitrin Gibi Hisseden...
Binlerce maske, sanki andropozlu bir kaldırımda yürüyorlar. İki bank, birkaç lamba ve vitrinlerle gençleştiğini sanan o kaldırımda, aşınmış taşları aşındırmaktan başka işe yaramayan adımlarıyla.
"Yazarın özgürlüğü, yazdıklarının okurun aklını karıştırma özgürlüğüdür. Yoksa niye yazsın ki?" – Terry Pratchett"
"Yazarın özgürlüğü, yazdıklarının okurun aklını karıştırma özgürlüğüdür. Yoksa niye yazsın ki?" – Terry Pratchett"
Binlerce maske, sanki andropozlu bir kaldırımda yürüyorlar. İki bank, birkaç lamba ve vitrinlerle gençleştiğini sanan o kaldırımda, aşınmış taşları aşındırmaktan başka işe yaramayan adımlarıyla.
Sen benim ellerimi zayıflatıyorsun.Her ne zaman sana ellerimi uzatsam, benim kolumu kanadımı kırıyorsun. Her ne zaman kollarımı sana açsam, boşluğu sarıyorum.
Uzun süren gönül kırgınlığınız veya durup durup ağlamalarınız varsa tebdili mekânda ferahlık vardır. Şehrimizi ziyaretiniz menfaatiniz icabıdır. Hava değişimi size iyi gelecektir. Bir kere gelin burayı öyle seveceksiniz ki ayrılmak istemeyeceksiniz… Animatörler eşliğinde geçireceğiniz güzel günlerin tadına doyamayacaksınız. Tatili uzatmak isteyeceksiniz.
Alevler sardı duygularını. Ağlayamadı, hiç ağlamadı zaten korktu gözyaşlarından, yanmak istediği ateşi söndürürler diye. Sadece derin bir nefes aldı ve verdi. Alevleri çoğaltan gardiyanları hareketlendiren bir nefes oldu.
Biz ki acıya bağdaş kurmuş iki zamandık, susuşlara meyilli. Birbirine hiçbir zaman kavuşmayacak trenlerin tek suçlusuyduk. Sevdaya itham edilmiş romanların katili, yüreğinden sızan kanları susuz toprağa ifşa edilen iki hükümlüydük..Biz ki hüzne örülüydük..Sonra sırtlarımızı dayadık birbirimize. Kalabalıkların arasına iki kırık bedenle yürümektense; bir kız çocuğuna renkli balonlar alma
..damarlarımızdan akan kızıl renge inat daha bir soluklanıyorduk aşk aşk… aklın yetmediği yerde şehirler kuruyorduk terk edilmişliklerimize. ağlamak, kızgın ateşlerin üzerine dökülmüş yağmur gibi kavuruyordu bilemediklerimizi…
Bir büyünün dayanılmazlığıyla yeniden doğuşu hızlandıran bir his ! Unutulamaz, akıcı, hüzünsüz ve yenileyici anlar.. Bu ritim bazen yavaş bazen hızlı.. Bu akış bazen cana değer bazen kararlı !
Sesini duyduğumda, beklenen kendini gösteriyor diyorum. Ateşin yakıyor, yakmalı diyorum. Kalbin atıyor, atmalı diyorum.
Seni
Aşkım apansız göçeceğini hiç hesaba katmamıştı, bir anda gidiverdi, üstelik daha da çok gençti zamansız oldu ölümü. Yokluğuna alışmak hayli zor oldu seven kalbime ve ben daha buna inanamazken, kocaman bir yalnızlık bırakıldı ellerime “al bu sana aşkından miras kaldı” diye.
Zannımca Nazım seni görüp yazmış olacak bu mısraları. Yoksa kainat senden güzel bir şey kabul eder mi kendine?
Aşk müsaitmisin bie demeden gelip yerleşiverdi kalbime, daha hal hatır sormadan, nereye bile diyemeden çıkıp gidiverdi aynı hızla.
Şimdi bir yaşını doldurmaya az kalmış sevdanın koynunda,
Uzun bir yol oluyor cümlelerim..
Eskimiş şarkıları demliyorum yüreğimde..
Kucağımda Elif’in büyüme heyecanı,
Sana büyüyorum….
“ Üzgünüm, seni büyütecek bir denizim yok yürek toprağında..
Sıksan tenimdeki ter bulutlarını,
Tek bir umut bulamazsın sana dair..
Unutma, ayaklarını bastığın yer kara iklimi..
………………
Hangi kışın karını, Haziran’a sakladın? Hangi beyazlıkla yüreğini akladın? Ben veremezken seninle yaşananların hesabını kendime, sen kendini kendi gözünde nasıl bağışladın? Zamanın sihirli silgisini hangi elinle yokladın? Sahi hep parmaklarımın arasındaydı parmakların... Hangi vakit becerdin de iki ayrı yüzü, iki yüzlülüğü avuçladın?
O gün görünürde yanan mektuplardı belki ama aslında yanan duygularımdı, sevgilerimdi, aşklarımdı daha ötesi yüreğimdi…
Ben yüreğimi yakmıştım o gün anlatabiliyor muyum?
Bir insan yüreğini ateşe atıp da sıradan bir değnekle karıştıra karıştıra yakar mı?
Elbet bir gün çıkar içimizde isyan eden ölüm. Haykırır avazı çıktıkça Bir sebepsiz ölümden ibaret olur her ne yaşanmışsa. Kendimizi, unutulmayan yağmurlarda saklasak da sevgisiz bırakır uzun geçen yıllar.
Ahmet Ümit