Torunuma...
2005 Ağustos ayının son haftasında ailenin minik bir üyesi olarak dünyaya geleceğinin haberini aldım. Sen anne karnında 45 günlükmüşsün, o sıra bana öyle söylediler. Hem sevindim, hem hüzünlendim.
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
"Kelimelerin gücüyle dünyaları değiştirin."
2005 Ağustos ayının son haftasında ailenin minik bir üyesi olarak dünyaya geleceğinin haberini aldım. Sen anne karnında 45 günlükmüşsün, o sıra bana öyle söylediler. Hem sevindim, hem hüzünlendim.
İyimserlik de bazen aşılması güç tehlikeli durumlar yaratabiliyor. Hayal kırıklıkları gibi...
Hayal kurarken kötümser olunur mu hiç? Kimin hayallerinde kötüler kazanır ki... Hayallerinde kötüleri kazandıranlar ya kötüler ya da hayal değil başka şeyler kuruyor olabilirler. Bazıları ise iyilerin yalnızca hayal dünyalarında kazandıklarını söyleyebilirler.
Karşımızdaki kişiye verdiğimiz her ne ise, bizi kendine esir etmiştir artık. Beklenti içinde kalmak kendimizi karşımızdaki kişiye bağlamış vede özgürlüğümüz elimizden uçup gitmiştir.
Hayaller hep uzak anı , yaşanmamışlar acı birer hatıra olacak demek ki içimizde.
Ne zaman ki umut çıkar içimizden bizde dünyadan çıkarız. Çünkü dünya umut üzerine kuruludur. Umutsuzu kabul etmez dünya. Sakın acımasız demeyin dünyaya, tam tersi acıdığından bu umut isteği.
...zaman ilerledikçe narin ellerini süsleyen parlak pembe tırnakları ve inci tanelerini andıran dişleri, kıskançlık duygularıyla beslenen içinde zaptedemediği bir canavarın kimliğine bürünüyor.
Kendime yazacakken, sana kurulmuş cümleler yazıldı bu kez. Sayıklarken gece olmuş, bense hala seninleyim, yazıyorum..
İçtenliği kullanılabilir aptallık olarak anlamaya uygun bunca düşünce şekilleri ile sarmalanmış yaşarken, derede ağustos güneşinde parıldayan çakıl taşları gibi olmaya çalışmak, ne zor.
birgün özgürken ..diğer gün hapishanede sonsuzluğa mahkum oluyoruz ... ama alışıyoruz onada...
sanırım alışmak pes etmemekten geliyor...
biz hayatla savaşıyoruz...
Sokakta hala yağmur yağıyordu. Ilık bir Nisan gecesi, kuşlar saçak altlarında uyurken gökyüzü sokaklara çok güzel bir şarkıyı fısıldıyordu.
Hayat hem acı hem de zevkli. Doğmak acı, yaşamak acı, ölmek acı (kim bilir belki de zevkli)…
Herkese bir hüzün kumbarası lazım, bozuklukları biriktirip dağlamak için acıları...
Eğreti durmuş her ad yamacımızda... Ne çok yabancıyız şimdi, ne çok ayazda kaldı yürekler...
Böcekler öldüklerinde ne yazık ki yaşadıklarından hiç bir iz kalmaz geriye. Ne cenaze törenleri olur ne de arkalarından ağlayan, varlığı yokluğuyla eş değer...
Hayatta göz ardı edip, üzerine düşmediğimiz gerçeklerin bize üzgü olarak yansıması..
İhsan Oktay Anar