Umut Tanelerinin Fısıltısı
Umut...En yıkılmazları yıkan hain...iblislerin haremde en gözdesi...Umutsuzluğa dönüştüğünde kıyametlerin en kefensizi...Umutsuzluktan dönüştüğünde cennetin ta kendisi...
"Yazmak, var olan en güzel intikamdır." – Virginia Woolf"
"Yazmak, var olan en güzel intikamdır." – Virginia Woolf"
Umut...En yıkılmazları yıkan hain...iblislerin haremde en gözdesi...Umutsuzluğa dönüştüğünde kıyametlerin en kefensizi...Umutsuzluktan dönüştüğünde cennetin ta kendisi...
Mutluluk fark etmektir, etraftaki güzellikleri görebilmek ve hemen her şeyin tadını çıkarabilmektir.
Yalnızlığım... Yani karanlık boşluğum... Herkesten uzak, kendimden bile... Yaralı ve incitilmiş bir yüreğim, bir de yalnızlığım var. “Başka?” diye sormayın. Başkası yok, başka hiçbir şeyim yok.
Yeni yılla birlikte herkesin düşleri gerçek olsun. Barışın,sağlık ve huzurun, sevginin egemen olduğu bir dünyada NİCE GÜZEL YILLARA…
Acep nerdeler, ne haldeler o anneler babalar çocuklar, sütçüler, dondurmacılar, sakız horoz şekerleri, halkalı şekerleri satan çocuklar, sıcacık komşular, mahallenin bakkalı, kahvecisi, en güzel kızı, delikanlısı nerde? Hani nerde o günler
Açık kırmızı bir kan sızdı bacaklarından. Acıdı canı. Can acısından çok, damlayan kanı için acıdı. Açık ve sıcak kanına inat, bulanık ve soğuk yüreğine düştü acı. Acıdı acınmadan hiç, ardında acımtrak bir hayalet bırakarak. (Çığ)lık(sız) a(kar)ken (kan)ı, yok(oldu)! Ay, tam tutuldu o zaman.
Taşkafam bir şeyleri anlamaya görsün, paralardım ortalığı, tüm defteri kitabı yırtar alamazdım hırsımı. “Ben aptal mıyım, niye anlamıyorum?” diye ter ter tepinirdim. Bir tek sen bilirdin beni sakinleştirmenin yolunu...
Koşturuyoruz,delicesine.... dur durak beklemeden, hep bir sonraki adımımızın derdinde hayatı nasıl yaşadığımızı bilemeden. ..........Durun bir dakika ve durup düşünün...
O zaman önemli olan , ruhunuzun çaldığı o yavaş melodiden anlayabilmektir asıl ihtiyacınızı . Kalp , mesajı vermiştir size o anda '' Biraz yoruldum sanırım. '' diye. Rolentiye alma zamanı gelmiştir hayat hızını . .
Ahşap pervazlı penceremden dışarı doğru süzülen kısık lambamın ışığı , bahçeyi şenlendiren
yaz güllerinin üstünü örtüyordu o gece.
Ben senin, dolu yağarken sığınabilecek bir saçak altı bulma yeteneğini sevdim.
Ayazda ısınmak için, dağ başında rastladığın küçük tahta kulübenin kapısını çalma cesaretini.
Ateşler içinde yanarken, içindeki alevsiz yangını göz yaşlarınla söndürmeni.
Siz hiç bir çocuğun gözlerine baktınız mı?... Ben baktım!...
"O"öper buz gibi dukalarıyla, kalakalırsınız, içiniz donar, keşkeler ve akamayan gözyaşlarınız içinde boğulursunuz.... Ve bilirsiniz ki "O" aslında, varlığına gösterilen tokatsız, azarsız saygıyı öpmüştür...
...
Zaman yavaş yavaş akmaya devam ediyor, hava kararmaya başladı. Mutfaktan bir tepsi içinde bir kaç dilim ekmek, bir kase çorba ve bir şişe bira getirdim. Nasıl oldu bilmiyorum, çevremdeki her şey birden farklı bir anlam kazandı...
Başlayabilmek için yeniden, yer bulabilmek için gönlümüze bin kuşu kurban etmek ister, bir seher vakti çekip gitmek. Bu hayatın tasarrufudur bizden, ömrümüzün kefaleti.Yazımız silinmez alnımızdan,sularımız hep yanar. kederimiz hovardadır tebessüm firari.