Herkes aynı notayı söylediğinde uyum elde edilmiş olunmuyor. -Doug Floyd |
|
||||||||||
|
Sekreter Makbule, sumene, birkaç telefon, v.s. barındıran mobilyadan masasında oturmaktaydı. Masasının önünde gelen ziyaretçilerin bekletilmesi için konulmuş koltuklar boş ve sehpalar ile üzerlerinde günlük gazeteler ve diğer dergiler öylece durmaktaydı. Dahili telefonu çaldığında kaldırıp kulağına götürdükten sonra, az dinledi, sonra, “Başüstüne!” diyerek alıcıyı yerine, geri koydu. Masasındaki zil düğmesine bastı. Holde çaldığı duyulan bir zil sesinin ardından müstahdem Muharrem Efendi yanına geldi. “Buyurun, sekreter hanım!” Makbule, başını kaldırıp onu gördükten sonra, “Muharrem efendi, Hakkı bey ile misafirine iki çay lütfen!” dedi. Adam geldiği gibi geri gitti. Makbule, masasındaki harici telefon çalınca kaldırıp konuşmaya başladı. “Avukat Hakkı Öz’ün yazıhanesi… Buyurun efendim? A, Erol Bey, siz miydiniz? Hakkı beyin yanında önemli bir misafiri var şimdi, o gidince ben söylerim. ….. Tamam, merak etme sen, söylerim. ….. Güle güle!” Ahizeyi kapatır kapatmaz aynı telefon yeniden çalınca, yeniden kaldırıp konuşmaya başladı. “Avukat Hakkı Öz’ün yazıhanesi… Buyurun efendim?… Ben, sekreteriyim, efendim, buyurun!… İsmim Makbule … Kendisi şu anda toplantıda… İsminizi ve telefon numaranızı bırakırsanız, aradığınızı iletirim kendisine. … Siz bilirsiniz, efendim!” Telefonu kapatırken mırıldandı. “Salak şey!” Avukat Hakkı Öz ve misafiri içeride oturmaktaydılar. Oda çok lüks döşenmişti. Yerlerde halılar, duvarlarda kitaplık ve tablolar, geniş bir masa, önünde koltuklarla sehpalar, sağa sola serpiştirilmiş antikayı andıran ıvır zıvır… Misafir elli yaşlarında bir iş adamı olan İlker İlseler’di. Güleç yüzlü, konuşkan bir adamdı. “Genelde zeytinyağı fabrikasının hukuki işlemleri ağırlıkta… Köylüsüyle bir ayrı, tüccarıyla bir ayrı uğraşmamız gerekiyor. Adama avans çıkartıyoruz, taahhüt ettiği zeytini teslim etmiyor, adama otuz vade, kırk beş vade çekle kamyon kamyon zeytinyağı yolluyoruz, ya çekin karşılığını yatırmıyor, ya da vade uzatımı talebiyle çıka geliyor…” Muharrem efendi, elindeki tepside iki çayla Makbule’nin yanına geldi. Makbule, içeri götürmesini işaret ederken, o da avukat beyin yanına girdi. Muharrem efendinin açtığı kapıdan, misafirin umursamadan konuşmasını sürdürdüğünü duydu. “Emin ol üstadım, bizim işlerin yoğunluğu ile baş edebilecek tek avukat sensin…” Muharrem efendi onların çaylarını servis ettikten sonra odadan çıkarken adamlar, önlerine konulan çayların şekerlerini karıştırmaya başladılar. Bu arada kendisine iltifat edilen Avukat Hakkı Bey minnetle boyun büktü. “Teşekkür ederim, beyefendi!” İlker İlseler, “Öyle, öyle!” diyerek çayını yudumladı. Avukat Hakkı da bir yudum çay içti. “Bizimki gibi işlerde, yanımızda çalıştırdığımız personelin önemi büyük. Malumunuz, ben parti işlerinden, memleket işlerinden başımı kaldırıp şu ofiste bulunamıyorum bile… İşte böyle, öğlenden evvelleri bir uğrayıp, bir boy gösteriyorum, sonra gidiyorum… Allah nazardan saklasın ama, personelim sayesinde işler saat gibi işliyor.” İlker İlseler, “Maşallah, saat gibi…” diyerek onu onayladı. Bu defa da avukat, “Öyle, öyle!”diyerek onu onayladı. İlker İlseler, büronun dışını işaret ederek, sanki sesi dışardan duyulsun istemez gibi, yavaşça, “Maşallah, sekreterin bile bir telefonla iş bitiriyor,” dedi. Avukat Hakkı, sekreteriyle gurur duyduğunu belli eden mimiklerle, “Sekreterim, kendisini çok iyi yetiştirmiş biri…” O da onunkini andıran bir ses tonuyla konuşuyordu. “Ayvalık piyasasında bürokratından tüccarına, tanışmadığı hiç kimse yoktur. Onun becerikli olması, itiraf edeyim ki, işlerimi yarı yarıya hafifletiyor…” “Aslında benim kuruluşlar için aradığım Halkla İlişkiler Koordinatörlüğü için, ona benzer niteliklerde bir elemana çok ihtiyacım var.” “Makbule hanım, sizin o işlerinizin altından gözü kapalı kalkar.” “Devret bana şu bayanı! Neydi? Makbule hanım mı demiştin adını?” “Evet… Onu size kaptırırsam, yerini doldurmam imkânsız olur.” “Neticede burada ki işi bir ofis elemanlığı; bugünden yarına garantisi yok… Bizim şirketlerin müşterilerle ilişkilerini düzenleyecek yetenekli bir elemana, hakikaten çok ihtiyacım var. Bugün yaptığımız iş anlaşmasının yüzü suyu hürmetine!…” “Sizin yanınızda bir büyük firmanın elemanı olmuş olacak. Devrederim tabii… Tamam derse, onun istikbali için ben de tamam derim…” “Hakikaten, teşekkür ederim!” “Önce, he dedirtin de, ondan sonra teşekkür edersiniz.” “Sen bir görüşsen…” “Yok, yok, beni devreye sokmayın bunun için, gözünüzü seveyim. Kendiniz bir konuşun…” “Bana yolla bir, hiç olmazsa…” “Şöyle yapalım. Sizinle bugünkü anlaşmamızı olmamış gibi göstereyim. Ondan, sizin müşterimiz olmanız için, zatıalinizle bir görüşüp ikna etmesini rica edeyim…” “Hay çok yaşa sen! İşte bu…” Konuşulacak bir konu kalmadığından sıkılmaya başlamışlardı ki, İlker İlseler, ayağa kalkıp, tokalaşmak için elini uzattı. “Benim buradan bir mağazaları dolaşmam gerekiyor, onun için hemen çıkmam lazım. Müsaadenizi rica ediyorum!” Avukat Hakkı, “Müsaade sizin…”diyerek uzatılan eli sıktı; sonra, misafirini geçirmek üzere onunla birlikte odadan çıktı. İlker İlseler, Makbule’nin yanından geçerken, oturduğu yerden ayağa kalkarak saygı gösteren kadınla da tokalaştı. “İyi günler, hanımefendi!” Makbule, ona nezaketle, “İyi günler, efendim!”diyerek karşılık verdi. Avukat Hakkı, adamı dış kapıdan da uğurladıktan sonra geri geldi. Makbule’nin yanından geçerken, kadın, “Erol bey Eskişehir’den gelen arkadaşı ile buluşacakmış…” dedi. Avukat Hakkı umursamadan, “Ee?”diye sordu. “Yani, öğlene kadar buraya gelemeyecekmiş…” Adam ona bir cevap vermek yerine, “içeri gelir misiniz!’”diyerek odasına girdi. Makbule, “Peki, efendim!” diyerek adamın peşinden odaya girdi. Avukat Hakkı’nın karşısında dikilerek, “Buyurun, efendim!” dedi. Avukat Hakkı ona önündeki koltukları göstererek, “Lütfen oturur musunuz!” dedi. Makbule, az önce İlker beyin oturduğu koltuğa eğrelti, oturdu. “Buyurun?” Avukat Hakkı, “Bu, az önce misafirim olan şâhısı tanıyor musunuz?” diye sordu. Makbule, adamı tanıyordu. “Sanayi Odası başkanı…İlker Bey…” dedi. “Evet. Ve zeytinlikleri, fabrikaları, turistik otelleri, ticarethaneleri, daha birçok işyeri olan bir iş adamı… Ona, hukuki işleri için adımıza bir vekâletname çıkarttırabilirsek, iyi olur, değil mi?” “Çok iyi olur.” “Burada otururken ben, reddedilme kaygısıyla cesaret edemedim. Bunu, ona siz önerebilir misin?” “Siz isterseniz, tabii ki…” “İstemiyorum. Sadece rica ediyorum… Bir görüşüp, müşterimiz olması için ikna etmeniz için…”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |